CİHAD RUHU

hutbe


hutbe

 

 
 

 
 
 
 
 
 

 
İMANI HAYAT KILABİLMEK

Aziz Kardeşlerim!Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz(asm)a birgün  iman nedir? diye soruldu.Efendimiz İman ,seni Dünyada mesud kılacak bir Ahlaktır,ALLAH(cc)ın haram kıldıklarından uzaklaştıracak bir takvadır,cahillerin yapıp ettiklerinden uzak tutacak vakur bir duruştur.diye cevap verdi.

Bu cevapla Efendimiz,insanı insan kılan Ahlakın,takvanın,izzet ve şerefin,onurlu bir hayatın,imanın önemli yansıması olduğunu çağlar ötesinden dile getiriyordu.Rahmet Peygamberinin(asm)bu cevabı,yaratılışımızın hikmeti ve varoluşumuzun gayesini de gayet veciz bir şekilde özetliyordu.

Kardeşlerim İman Tevhide sımsıkı sarılmaktır.İman Rabbimizin rızasına ve Ebedi kurtuluşa erebilmenin  temel esasıdır.İman ALLAH(cc)ın varlığına ve birliğine  onun Peygamberlerine(asm) ,Meleklerine(asm),kitaplarına,Ahiret gününe,kaza ve kaderin ALLAH(cc)tan olduğuna gönülden inanmaktır.Kalbin ALLAH(cc)a sadakat ve teslimiyetidir iman.Bu sadakat ve teslimiyetin düşüncemizde,özümüzde,sözümüzde,davranışlarımızda velhasıl hayatımızın bütün kesitlerinde tezahür etmesidir.Bu itibarla iman sadece bir gönül tasdıkı ve dil ikrarı değildir,aynı zamanda bir eylemdir bir hayattır.

Aziz müminler!Hayatın her kesitinde bizlere en güzel örnek ve Rehber olan Peygamberimiz(asm) kısa sürede şirkin yerine tevhidi,zulmün yerine Adaleti,hayasızlığın yerine iffeti yerleştirmiştir.Kin ,nefret ve husumetin yerine şefkat,merhamet ve kardeşliği ikame etmiştir.Efendimiz(asm) her hal ve durumda Rabbimize ,kendimize,çevremize ve birbirimize karşı sadakati samimiyeti ve ahde vefayı gözetmemizi istemiştir.Özümüz ve sözümüzle  doğruluktan ayrılmamayı,her halükarda hak ve hakikatın yanında olmayı öğütlemiştir.

Kutlu Nebi(asm) Kendiniz için istediğinizi  kardeşiniz içinde istemedikçe  kamil manada iman etmiş olamazsınız .Sözüyle imanı,kardeşimizi gözetmek ,onun sevinç ve kederini paylaşmak dahası ben’i biz kılmak diye tanımlamıştır.İman etmeden Cennete giremezsiniz  birbirinizi sevmedende gerçek anlamda iman etmiş olamazsınız.Sözüylede imanın müminleri sevmek onlara değer vermek ve değer  bilmek olduğunu haber vermiştir.

Kardeşlerim!Mümin imanının bir gereği olarak ALLAH(cc) ve Resulünün emir ve yasaklarına riayet eder.O bilirki imanı diri tutan,Salih amel ve güzel Ahlaktır,helaliyle ,namusuyla yaşamaktır.Rahmet Peygamberi  tarafından;Elinden ve dilinden emin olunan kişi şeklinde tarif  edilen mümin,her daim istikamet üzere olur,emanete asla ihanet etmez.Elini,dilini ve sair azalarını haramdan korur,hiçbir canlıya zarar veremez –insanlığın felaketine çalışanlarada ilahi kanunlarla haddini bildirir.Asla zülümetmez.

Kin nefret ve düşmanlıkla insanlığın gönlünü  harap etmez.Hiç bir Dünyevi çıkar için dilini yalanla yönlendirmez.Utanmadıktan sonra dilediğini yap  diyen Peygamberlerin(asm)  öğretisini kendine rehber edinen bir mümin,Ahlakı,fazileti,erdemi  ve güzellikleri kuşanır.,imanı ile bağdaşmıyan söz ve davranışlardan kaçınır.

Kardeşlerim! Geliniz hep birlikte şu soruları sorarak kendi kendimize bir muhasebede bulunalım.Rehberimiz yol göstericimiz olan Peygamberimiz(asm)ın temsil ettiği ve bize öğrettiği Ahlakın neresindeyiz?Samimiyetimiz,merhametimiz,Adaletimiz ,ahde vefamız,hoşgörümüz,nezaketimiz, sevgi ve saygımız, sabrımız onun öğrettiklerine ne kadar benziyor?Eşimize,evladımıza,arkadaşımıza,dostumuza, komşumuza,Akrabamıza ne kadar güven verebiliyoruz?Hayatımızda kaç yetim ve öksüzün ,fakirin sevinmesine yardımcı olmuşuz.Bizler evimizde kışı beklerken ,barınacak yeri olmayan kardeşlerimizin derdiyle ne kadar hemhal olabildik,ona ne ölçüde katkıda bulunabildik?Nefesimizi alıp verdiğimiz  her dem Rabbimizin rızasını ne kadar gözetebiliyoruz ve ona ne kadar yanaşabiliyoruz.

Kardeşlerim!İman,ibadet ve Ahlak bir bütün halinde hayatın her kesitinde etkin ve belirleyici olmalıdır.İmanımız ,hayatımızı bugünümüzü ve yarınlarımızı diri tutmalıdır.Unutmıyalımki iman ALLAH(cc)ın bize önemli bir nimetidir.Ve her nimet önemli bir sorumluluk getirmektedir.Vicdani sorumluluktan uzak gündelik hayata yansımıyan öze inmemiş bir iman anlayışı kişinin kurtuluşuna yetmiyecektir.

Peygamberimiz(asm)ın şu sözüyle sohbetimi birmek istiyorum.ALLAH(cc)ım beni amellerin ve Ahlakın en güzeline kavuştur.Onların en güzeline ancak sen ulaştırabilirsin.Beni kötü  işlerden,kötü Ahlaktan muhafaza et.Bunlardan ancak sen koruyabilirsin.

 

BEDEN ÜLKESİNİN SULTANI KALP:Kardeşlerim Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber(asm) efendimiz sıkça dile getirdiği dualardan biri şöyleydi:Ey kalpleri halden hale çeviren ALLAH(cc) benim kalbimi dinin üzerine sabit kıl. Kardeşlerim  Efendimiz bu duasında  Yüce ALLAH(cc)tan  kalbini iman ve istikamet  üzere sabit kılmasını dilemişti.Zira kalp iman ve istikametin merkezi başlangıç ve bitiş yeridir.İman ve islamın tezahürü olan her hayırlı ve faydalı işe  öncelikle kalpte niyet edilir.işte böylesi bir öneme sahip olan kalp Peygamberimiz(asm) tarafından beden ülkesinin sultanı diye takdim edilir Kardeşlerim kalp sadece vücütta kan dolaşımını ve hayatın devamını sağlıyan bir organ küçük bir et parçası değildir şüphesiz.Kalp manevi hayatımıza yön veren ve akibetimizi belirliyecek olan bir merkezdir.Kalp iman ve küfrün,sevgi ve nefretin,cesaret ve korkaklığın,iyilik ve kötülüğün,kısacası bütün duyguların kaynağıdır.Güzelliklerde çirkinliklerde hep kalpte başlar,kalpte biter.Hayrın ve faydalı düşüncelerin barınağı olan bir kalpten ancak güzellik yansır.Çirkinliklerle kirletilmiş,olumsuzlukların esiri haline getirilmiş bir kalpten yansıyacak olanda kötülüklerdir.Efendimiz(asm) bu gerçeği Dikkat edin vucütta öyle bir et parçası vardırki o iyi olursa bütün vucüt iyi olur,o bozulursa bütün vucüt bozulur.Dikkat edin o kalptir. Hadisiyle dile getirmiştir.Kardeşlerim mümin kalbini güzelliklere ,hayra ve insanlığın faydasina açan,kötülüklere sımsıkı kapatan kişidir.

Mümin kalbi selim sahibidir. Selim kalp ALLAH(cc)a gönülden teslim olmuş kalptir.

Bu kalp ışığını imandan ,güzelliğini salih amellerden alır.Selim bir kalpte Dünyevi hiçbir kaygı ,tasa ve kedere esir olmak yoktur.Yalnızca  ALLAH(cc)a dayanıp güvenmek vardır.Bu kalpte onur ve haysiyeti zedelemek yoktur,izzet ve saygınlık vardır.Selim olan kalpte sorumsuzluk,bencillik,kin,nefret zülüm yoktur,paylaşma,diğergamlık,sevgi,saygı hoşgörü vardır.Bu kalpte şiddet husumet değil şefkat,merhamet,ülfet,muhabbet vardır.Bu kalpte hayasızlık değil ,iffet erdem ,fazilet vardır.Bu kalpte ben değil biz vardır.Birlikte ağlayıp birlikte gülmek vardır.

Bu kalpte kibir değil tevazu,yalan ve eğrilik değil sadakat ,kabalık değil nezaket,katılık değil letafet,korku değil cesaret vardır.Selim bir kalbe sahip olan mümin bilirki kendisi, borçluya,hastaya ,yaşlıya,darda kalmışa,mazluma ,mağdura yardım eli uzatılmasını istiyen bir medeniyetin mensubudur.Bu kalbin sahibi bilirki

O Abdullah,Enes,Beşir gibi  yetimlere öksüzlere baba şefkatiyle muamele eden bir Peygamberin(asm) ümmetidir.Selim bir kalbin sahibi bilirki onun asıl elde tuttuğun değil dağıttığın bizimdir  buyuran komşuyu gözeten,yoksula kol kanat geren bir Peygamber(asm) vardır.Kardeşlerim üzülerek belirtmek gerekirki bugün hırs ,tamah ,daha çok kazanmak,daha çok haz alma  ve daha hızlı yaşamak arzusu insanlığı adeta kuşattı.Bugünlere ve yarınlara yön veren  beden ülkesinin sultanı kalpler bedenlere esir oldu.Bugün insanlık topyekün bir merhametsizlik,vicdansızlık ve vurdumduymazlık sorunu yaşıyor ,vicdan sahibi iyiler ise kan ağlıyor.Nice mazlumların feryadına yardım çığlıklarına kulak tıkanıyor.Nice masum canlar şiddete zülme teröre kurban gidiyor.Niceleri evsiz,yurtsuz,yuvasız bırakılıyor.Denizler her geçen gün mülteci mezarlığına dönüşüyor.Kıyıya vuran minik bedenler aslında vicdanların kıyıya vurduğunu  her gün insanlığın irtifa ve itibar kaybettiğini haykırıyor.Kardeşlerim bugün kalplerin pasını katılığını ,hastalığını silmek  için bir gönül terbiyesine  ve merhamet seferberliğine ihtiyacımız var .Bugün bize Ahirette

Gerçek manada fayda sağlıyacak olan kalbi selime çok ama çok ihtiyacımız var.O halde geliniz O gün ne mal ne evlat fayda verir.Ancak ALLAH(cc)a kalbi selim ile gelenler fayda bulur Ayetini bir kez daha derinden tefekkür edelim.Fıtratımızda var olan selim kalbimizi ,zihnimizle dilimizle Salih amellerimizle daha iyi tezyin edelim.

Kalbimiz her daim Rabbımızın rızasını arasın .Onun ve Resulünün(asm) sevgisiyle dolsun.Kalbimiz güzelliklerin merkezi olsun. Ve etrafımıza güzellikler saçsın.Gönüllere sevinç ,huzur ve mutluluk taşısın.Hutbemi Kur’anı Kerimin ve Efendimiz(asm)ın  bize öğrettiği şu dualarla bitirmek istiyorum.Rabbimiz bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma.Bize tarafından bir Rahmet bağışla.Hiç kuşku yokki lütfü bol olan yalnız sensin ALLAH(cc)ım kulağımın kötülüğünden,gözümün kötülüğünden ,dilimin kötülüğünden,kalbimin kötülüğünden sana sığınırım.

PEYGAMBERE İMAN TEVHİDİN GEREĞİDİR

Ayeti kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor De ki Eğer ALLAH(cc)ı seviyorsanız bana uyunki ALLAH(cc) ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Çünkü ALLAH(cc) çok bağışlıyandır ,çok merhamet edendir Hadisi Şerifte ise Peygamber(asm) şöyle buyuruyor Gönülden tasdik ederek ALLAH(cc) tan başka ilah olmadığına ve Muhammedin(asm) onun Resulü olduğuna inanan kimseye ALLAH(cc) cehennemi  haram kılar .Kardeşlerim İman esasları ALLAH(cc)ın varlığını ,birliğini eşsiz ve ortaksız olduğunu kabul etmekle başlar.İman esaslarından biride Peygamberleri(asm)ayırım yapmadan kabul etmektir.Bizler Müslüman olmanın bir gereği olarak bütün Peygamberlere(asm) nübüvvet zincirinin son halkası olan Hz.Muhammede(asm) ve onun tebliğ ettiklerinin tamamına şeksiz şüphesiz iman ederiz bu imanımızı kelimei şehadetle gönülden tasdik ederiz. Bu inançla Tevhide olan bağımlılığımızı  efendimize olan sadakatimizi dile getiririz.Aziz müminler Peygamber (asm) Efendimiz ALLAH(cc)ın aramızdan seçtiği müjdeleyici ve uyarıcı olarak görevlendirdiği Kitabı  Kur’an ile şereflendirdiği son Peygamberdir(asm) O Rabbimizden aldığı vahyi kusursuz bir şekilde bize ulaştırmış anlatmış ,açıklamış ve yaşamıştır Bu yüzden ona iman eden ALLAH(cc)a iman etmiş onu inkar edende ALLAH(cc)ı inkar etmiş olur. Peygamberimiz bütün  insanlığa gönderilmiş bir Rahmet vesilesi ve hidayet Rehberidir. O bizlere varoluşumuzun gayesini haber vermiştir. ALLAH(cc)a kul olmanın onun Rızasını ve  cennetini kazanmanın yollarını öğretmiştir.

 Peygamber(asm)Efendimiz özüyle sözüyle her haliyle bizler için Ahlak,iffet ,şefkat merhamet ve Adalete dair muhteşem bir örnek olarak yaşamıştır. O Ashabına(ra) ve kardeşlerim dediği bizlere sadakati,dürüstlüğü,vefayı fedakarlığı öğütlemiştir.Efendimiz bizim iki cihanda serverimizdir.Kardeşlerim Hayat kitabımız olan Kur’anı Kerim Peygamberimizin(asm) dili ile bizlere ulaşmıştır.Onun örnekliğinde  hayat bulmuş ,okunmuş anlaşılmış ve uygulanmıştır. Kur’anı yaşıyan bir kitaba dönüştüren Peygamberimizdir(asm) Vahyin ağırlığını ilk karşılıyan,ilahi kuralları ilk açıklıyan insanlara ALLAH(cc)ın muradını bizlere duyuran Peygamber(asm) Efendimizdir.Yüce Rabbimiz(cc) Kur’anı Kerimde bizlere namaz kılmayı,oruç tutmayı ,zekat vermeyi,hac yapmayı emretmiştir.Ancak namazın vakitlerini,rekat sayılarını ve nasıl kılınacağını bize Efendimiz öğretmiştir Orucun ne şekilde ve nasıl tutulacağını zekatın hangi mallardan ne kadar verileceğini,Haccın şartlarını bizlere hep Peygamberimiz(asm) göstermiştir. Kısacası ibadet hayatımız onun önderliğinde şekillenmiştir.Kardeşlerim Bize Kur’an yeter anlayışıyle Peygamberimizi(asm) ve onun siretini ve sünnetini dikkate almadan müslümanca yaşamaya çalışmak mümkün değildir bu duruş Kur’anın bizzat kendisine aykırıdır.Çünkü Yüce Rabbimiz(cc) Kerim kitabımızda bize kendisiyle birlikte Resulüne(asm)inanmayı ve tabi olmayı emreder .Peygamberimizin(asm) helal kıldığını helal,haram kıldığını haram saymamızı emreder.Dolaysıyle Peygamberimize(asm) inanmıyan onun siretini ve sünnetini benimsemiyen bir anlayış İslam anlayışı olamaz Peygambere(asm) iman etmeden  Kur’an ile sünnetin arasına mesafe konularak Ebedi kurtuluşa ulaşılmaz.Resüli Erkemin(asm) şerefli sözleri olmadan Kur’an anlaşılmaz ve yaşanmaz.Bizi bu konuda ikaz eden yine bizzat Efendimizdir(asm)O şöyle buyurur Sakın sizden birinizi Emrettiğim ve yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde köşesine yaslanmış olarak cahilce Biz ALLAH(cc)ın Kitabında ne bulursak ona uyarız hadis tanımayız derken bulmiyalım.KardeşlerimTarihin Yüce Rehberlerine ,insanlığın Adalet ,Güzel Ahlak ve barış umudu elçilerine Efendimiz(asm)  başta olmak üzere bütün Peygamberlere(asm) sonsuz salat ve selam olsun.Rabbimiz bizleri Tevhidi Hakkıyle anlıyan,kendisine hakkıyle kul olan ve Resulüne(asm) hakkıyle tabi olanlardan eylesin inşallah. Peygamberimizin(asm) ümmeti olma ,onun sancağı altında toplanma ve şefaatinden nasibini almak bahtiyarlığından bizi mahrum bırakmasın inşallah.Onun sünnetinden ,muhabbetinden,bereketinden bizleri bir an olsun ayırmasın inşallah.

22/07/2016 Cuma hutbesi:GÜN MİLLETÇE KENETLENME  VE GELECEĞİMİZİ İNŞA ETMEK GÜNÜDÜR.Kardeşlerim Ayeti Kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor;Gevşeklik göstermeyin üzülmeyin ,eğer inanıyorsanız  şüphesiz en üstün olan sizsiniz.Hadisi şerifte Peygamberimiz(asm) şöyle buyuruyor;Müminin durumuna şaşılır,her hali kendisi için hayırlıdır,bu durum yalnız mümine mahsustur.Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder ,bu onun için hayır olur.Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder,bu da onun için hayır olur.Kardeşlerim içinden geçmekte olduğumuz  bu zorlu süreçte engin rahmetiyle milletimizi büyük sıkıntılardan ve felaketlerden kurtaran Yüce ALLAH(cc)a sonsuz hamdü senalar olsun.Bu süreçte kendilerine şehidlik nasip olan bütün kardeşlerimize Cenabu Haktan Rahmet ve mağfiret,yakınlarına ve milletimize sabrı cemil ve metanet diliyorum.Yaralılarımıza acil şifalar vermesini  Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.Aziz kardeşlerim 15Temmuz gecesi millet olarak tarihimizin en zor en uzun ve karanlık gecelerinden birini yaşadık.Yüce Rabbimiz bütün unsurlarıyle milletimize kenetlenmeyi nasip etti ve milletimiz emanete sahip çıktı.Hiç kuşkusuz millet olarak sahip olduğumuz bu birlik,beraberlik ve kardeşlik ruhu en büyük  nimetlerden biridir.Hamdolsun bu büyük nimet sayesinde ateş çukuruna  yuvarlanmaktan ve karanlığa gömülmekten  kurtulduk.Kardeşlerim bu acı tecrübe bize şunu gösterdi:Hiçbir güç ALLAH(cc)aşkı ve Vatan sevgisiyle dolu yüreklerden daha üstün olamaz.Bu hain saldırılar bize şunu öğretti:Şerefli milletimizi sindirmeyi itibarımızı zedelemeyi  hedefliyenler rezil ve zelil olmaya mahkümdür.Kim mazlumun,mağdurun,muhacirin yanında ise Cenabu Hakkın kudret ,rahmet ve inayeti de onun yanındadır.Değerli kardeşlerim ALLAH(cc)a sonsuz hamdolsunki bu topraklar asırlardır Müslüman yurdudur,bu millet şüheda evladıdır.Bu ezanlar,bu cumalar islamın şiarıdır.Bu dinin  tek harfi bile değişmiyen bir kitabı vardır.Bu dinin en güzel örnek olma vasfına  sahip bir Peygamberi(asm) vardır.ALLAH(cc)ın bize verdiği bir akıl bir kalp vardır.Bizim değişmez değerlerimiz 14 asırlık engin tecrübemiz vardır.Hiç birimiz Müslüman olarak  bütün bunları bir kenara bırakamayız.Aklımızı idrakımızı vicdanımızı bir kişiye  yada bir guruba teslim edemeyiz,Dünya menfaati için dinimizden vazgeçemeyiz.Dini mübini islamı alet ederek terör estirerek Dünyayı elde etmeye çalışanlara ise asla fırsat veremez sessiz kalamayız.Muhterem kardeşlerim geliniz bu Cuma gününde bu mübarek saatte  hep birlikte el açıp Yüce Rabbimize yalvaralım ALLAH(cc)ım izzetine sahip çıkmak için tanklara meydan okuyan bu millete zeval verme,Asırlar boyu mazlumların umudu olmuş ,mağdurların yanında yer almış ,muhacirlere kucak açmış bu milletin üzerinden  Rahmet ve nusretini eksik etme .Umudumuzu ve huzurumuzu bozmak istiyenlere,topraklarımıza insanımıza fesad tohumu ekmeye çalışanlara  fırsat verme .Dinimizin,devletimizin,milletimizin bekasını sarsacak her türlü dahili ve harici düşmanlardan bizleri halas eyle.Biz sırtımızı sana dayandık,sana güvendik,gücümüzü sana ettiğimiz imandan aldık,yıkılmamıza ve dağılmamıza izin verme ALLAH(cc)ım Zalimlerin zülmüne rağmen bizi Adaletten merhametten ayırma ALLAH(cc)ım.Kötülerin kötülüklerine rağmen bizi iyiliken ayırma ALLAH(cc)ım intikam hırsıyla Adaletten şaşan,öfkesine kurban olup Hakkaniyetten uzaklaşan,mağrur olup haddi aşan kullarından olmaktan sana sığınırız.Sen milletimizin bu soylu direnişini bir Adalet  ve Hakkaniyet direnişi olarak muzaffer eyle.

 
 

Aziz kardeşlerim ALLAH(cc)ın selamı Rahmeti bereketi hepimizin üzerine olsun

Cumanız mübarek olsun Yüce Rabbimiz Ayeti kerimede şöyle buyuruyor;O müminlerki ALLAH(cc)a verdikleri sözde sadık kalırlar onlar ALLAH(cc)a verdikleri sözden asla dönmezler ALLAH(cc)ın korunmasını emrettiği bağı korurlar onlar Rablerine saygıda kusur etmezler.Hesabın hüsran ile sonuçlanmasından korkarlar.Peygamberimiz(asm)da hadisi şerifte Ben sadece güzel Ahlakı tamamlamak için gönderildim der.

Kardeşlerim öyle konuşmalar vardırki bütün bir tarihi bir medeniyeti özetler ,işte bu konuşmalardan biri olan Caferi Tayyarın (ra)Habeş kralı Necaşinin huzurunda  yaptığı  ve İslam medeniyetini özetliyen konuşmasını sizlerle paylaşmak istiyorum .Zira Caferi Tayyar(ra)ın bu konuşması Resuli Erkemin(asm) hayatını ,gayesini,mesajını Risaletini özetliyen bir konuşmaydı. Afrikanın ve insanlığın kararmış idrakını  aydınlatan bir konuşmaydı Necaşiyi kavmi ile birlikte Muhammed Mustafa(asm)a ümmet kılan bir konuşmaydı.

Kardeşlerim Caferi Tayyar(ra) henüz 25 yaşlarında bir delikanlıydı,eşi Esma(ra) ile birlikte Mekkeden bazı müminlerle beraber  Habeşistana hicret etmişti.Kuşatma altındaki müminleri  Habeşistana götürmüştü .Aslında Resuli Erkemin(asm) emriyle bir Medine bir yurt aramaya  gitmişti.Bundan haberdar olan müşrikler Müslümanları iade etmesi için Necaşiye bir heyet gönderdi Heyetin başkanı olan Amr bin as Necaşinin huzuruna çıktı ve şu sözleri ile Müslümanların iade edilmesini istedi.Ey hükümdar bizden Aklı ermiyen bazı gençler senin ülkene sığındılar .Onlar atalarının dinini terk ettiler.Senin dininede girmediler Bizimde ,sizinde bilmediğimiz yeni bir din icad ettiler.Onların babaları amcaları yakın akrabaları onları geri yollaman için bizi sana elçi olarak gönderdi.Onlar bu kimselerin kusurlarını kabahatlerini sizden daha iyi bilirler.

Aziz kardeşlerim Necaşi Amr ı dinledikten sonra kendisine sığınan müminleride dinlemeye karar vermişti. Onları huzuruna çağırdı.Caferi Tayyar ve arkadaşları(ra) içeri girerken gelenekte olduğu üzere kralın huzurunda secdeye kapanmamışlardı.Necaşi bunun sebebini sorduğunda  ;Biz ALLAH(cc)tan başka kimsenin önünde secde etmeyiz diyerek cevap verdi Cafer(ra)Afrika kıtası  bu sözü ilk defa onun ağzından duymuştu. Cafer(ra) sözlerine devam etti.Ey Hükümdar biz cahiliye zihniyetine sahip bir kavimdik,ağaçtan taştan yapılmış putlara tapardık,kendiliğinden ölmüş murdar hayvanları yerdik helal haram nedir bilmezdik ,kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik insanlık dışı bütün kötülükleri işlerdik,akrabamızla ilgilenmezdik,komşuluk hakkı diye bir hak tanımazdık kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi,zenginlerimiz fakirlerin sırtından geçinirdi.Hak ve Hukuka riayet etmezdik.Biz bu haldeyken ALLAH(cc) Teala içimizden asil ,doğru ,emin ,güvenilir iffetli bildiğimiz birini Peygamber(asm)olarak gönderdi.O bizi bir olan ALLAH(cc)a imana davet etti.Yalnızca ona ibadet etmeye  çağırdı,Atalarımızdan miras kalan  putlara tapmaktan bizleri kurtardı.Doğru söylemeyi öğretti,emanete riayet etmeyi öğretti,Akraba ile iyi geçinmeyi öğretti,komşuları gözetmeyi öğretti.Bütün kötülük ve günahları,kan dökmeyi haram kıldı,yalancı şahitlik yapmaktan,yetim malına el uzatmaktan men etti.Namuslu kadınlara iftira atmayı yasakladı.Bizde  onu doğruladık Amenna ve saddekna dedik.ALLAH(cc)tan ona gelenlere tabi olduk ,onun haram kıldıklarını haram,helal kıldıklarını helal kabul ettik .Sadece ALLAH(cc)a ibadet ettik ,ona hiçbir şeyi ortak koşmadık.Halkımız bu nedenle bize düşman oldu,bize zülmettiler.ALLAH(cc)ı bırakıp eskisi gibi putlara tapmamızı istediler .Dinimizi yaşıyamaz olduk.Baskı ve zülümler dayanılmaz bir noktaya gediğinden senin ülkene sığındık,senin Adaletine geldik,seni başkalarına tercih ettik senin himaye ve komşuluğuna can attık.Ey hükümdar biz senin yurdunda hiçbir kötülüğe maruz kalmıyacağımızı umut ediyoruz.

Kardeşlerim hutbemizi şu dua ile bitirmek istiyorum.Rabbimiz bizleri Tevhid inancından Efendimizin(asm) yolundan ve Vahdet şuurundan ayırma.Rabbimiz bizleri Efendimizin(asm) öğrettiği güzel hasletlere bağlı kalan ve hayatı boyunca  onları muhafaza eden müminlerden eyle Amin.

 

 

RAHMÂN’IN MÜMİN KULLARI

Aziz Kardeşlerim!

Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “ ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip, istikamet üzere olanlar var ya. Onların üzerine melekler iner ve derler ki: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin!’ ”

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Mümin, bal arısına benzer. Bal arısı gibi hep güzel, temiz, helal şeyler yer. Hep güzel şeyler üretir, hep iyiliklerin peşinden koşar. Hiçbir şeyi ne döker, ne kırar, ne de ifsat eder”

Aziz Müminler!

Rabbimiz, bizlere Yüce bir Kitap indirdi. Örnek bir Peygamber gönderdi. İnsanca bir hayatı, mümince bir duruşu Kitabında ve Resûlü’nün örnekliğinde bizlere öğretti. Geliniz, bugünkü hutbemizde Kur’an-ı Kerim’in tanıttığı ve Peygamberimizin örnek yaşantısıyla gösterdiği bir müminin vasıflarını hep birlikte bir kez daha hatırlayalım.

Kardeşlerim!

Mümin, Allah’ın varlığına ve birliğine gönülden iman eden kişidir. Allah’ın meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini; ahireti, kaderi,  Muhammed Mustafa (s.a.s)’in Allah katından getirdiklerini tereddütsüz tasdik edendir. Peygamberinin örnek ahlakını hayata dönüştürendir mümin.

Kardeşlerim!

Kur’an’da bizlere takdim edilen müminler, yaratılış gaye ve hikmetinin farkında olanlardır. Gördüklerine duyduklarına, yaşadıklarına tefekkür, tezekkür ve ibret nazarıyla bakanlardır. Kulluk ve ibadet bilinciyle yaşayanlardır. Namazlarını, şuur ve huşuyla eda ederek, miraç bilenlerdir. Zekâtı sırf Allah rızası için, gönülden verenlerdir. Oruçlarını kötülüklere kalkan kılanlardır.

Rahmân’ın has kullarıdır müminler. Kalpleri, Allah’ı hamd ve zikirle mutmain olur. O’nun ismi anıldığında yürekten, derin bir saygı duyarlar. Allah’ın âyetlerine, emir ve yasaklarına kör ve sağır kesilmezler. Bütün bunları doğru anlamaya, en güzel şekilde yaşamaya gayret gösterirler.

Kıymetli Kardeşlerim!

Tevazu sahibidir müminler. Kibirlenmezler. Gururlanmazlar. Üstünlük taslamazlar. Vakurdurlar. Dünya ve âhiretlerine faydası olmayan boş söz, tavır ve tutumlardan uzak dururlar. Cahillerin sataşmasına sadece “selâm!” diyerek karşılık verirler.

Tevekkül ehlidir müminler. Sadece Allah’a dayanıp güvenirler. Sadece O’ndan yardım isterler. Hata ve günahlarına tövbe ederler. Yanlışlarını bilerek, ısrarla sürdürmezler. Her daim sabrı kuşanırlar. Zorluk ve musibetler karşısında yılmazlar, ümitlerini yitirmezler. Hayatın bir imtihan olduğu bilinciyle,

 اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ “Biz her şeyimizle Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.” diyerek teslimiyet ve metanetlerini dile getirirler. Öfkelerini yenerler. Kendilerine yapılan kötülükleri affederler.

Aziz Kardeşlerim!

Müminler, doğruluğu, sadakati kendilerine şiar edinirler. Yalandan, yalancı şahitlikten, aldatmadan kaçınırlar. Verdikleri sözden kesinlikle dönmezler. Emanete asla ihanet etmezler. Hak ve hukuktan ayrılmazlar. İffet ve haysiyetlerini korurlar. İnsanca bir yaşam uğrunda mücadeleden bir an olsun geri durmazlar. Yoklukta ve varlıkta Allah yolunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar.

Birbirlerinin dostları ve kardeşleridir müminler. Birbirlerini yalnızlığa terk etmezler. Başkalarının kötülüğünü istemezler. Şerde değil, hayırda yarışırlar. Kötülükte değil, iyilikte yardımlaşırlar. Şefkat ve merhameti elden bırakmazlar. Zulme, şiddete, vahşete geçit vermezler. Birbirlerinin saygınlığına gölge düşürmezler, hadlerini aşmazlar. Hiçbir zaman itidalden ayrılmazlar. Nazargâh-ı İlahî olan gönlü incitmezler. Hele hele Allah’ın mükerrem ve haram kıldığı bir cana asla kıymazlar.

Aziz Kardeşlerim!

İşte bütün bunlar, Rabbimizin Yüce Kitabında haber verdiği mümin kullarının vasıflarıdır. Bu güzelliklere sahip olanlara ne bir korku vardır ne de bir hüzün. Onlar, Allah’ın sonsuz mağfiretine ve ebedi cennetine ulaşacaklardır. Orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. İkramların en güzeliyle ağırlanacaklardır.

Ne mutlu Rahmân’ın has kullarına! Ne mutlu yaratılış gaye ve hikmetine uygun yaşayarak Allah’ın rızasını kazananlara! Ne mutlu yolu huzura çıkanlara! Ne mutlu fâni âlemi bâki bir kazanca dönüştürenlere!

Yüce Rabbimiz, hepimizi sevdiği ve razı olduğu kullarından eylesin. 

MÜMİN GÜVENEN VE GÜVENİLEN İNSANDIR 

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!  Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İman edip de imanlarına hiçbir zulüm bulaştırmayanlar var ya; işte onlara eman ve güven vardır. Onlar, doğru yolda olanlardır.” Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Emanete riayet etmeyen kimsenin imanı kemale ermez. Ahde vefa göstermeyen kimse de kâmil anlamda dindar olamaz.”

Kardeşlerim! 
Rabbimiz, kâinatı yoktan var etmiş, güven ve huzur dolu bir hayat kurması için varlık âlemini insana emanet etmiştir. ayet-i kerimede güvenli bir dünya tesis etmemizin iki şartı olduğu beyan edilmektedir. Birinci şart, imandır. Allah’a ve Resûlüne iman etmeden, mümin olmadan doğru yola erişilemez. Emaneti koruyup güvenilir bir insan olmadan da imanın hakikatine erilemez. Eman olmazsa iman olmaz, İslam yaşanamaz. Emniyetli bir dünya inşa etmenin ikinci şartı ise imanımıza hiçbir şekilde zulmü, şirki bulaştırmamaktır. Adaleti şiar edinmek, haksızlığa göz yummamaktır. Yeryüzünün, hayatın, Allah’ın nimetlerinin ve çevremizdeki her bir insanın birer emanet olduğunu akıldan çıkarmamaktır.

Kıymetli Kardeşlerim! 
Güven; inançtan, imandan, ihlastan beslenir ve yüreğe yerleşir. Kalbimizde eman oluşturmadan ne kadar dış güvenlik tedbirleri alsak da evlerimizin, çarşılarımızın, okullarımızın emniyetini sağlayamayız. Gönül evimizin güvenliğini sağlama almadan, mahallemizin, şehrimizin, ülkemizin güvenliğini koruyamayız. Mümin, önce Rabbine güvenir, ne zaman sarsılmaz bir güven kaynağı arasa, “esenlik veren ve emniyet ihsan eden” Yaratıcısına sığınır. Sonra bu iman sayesinde kendine güveni gelişir, çevresine güven aşılayan, dürüst ve merhametli bir insan haline gelir. İman güvendir. Mümin güvenen ve güvenilendir. Rabbine, kitabına, Peygamberine güvenmeyen bir insan, kendine nasıl güvenebilir? Kendine güveni olmayana kim güvenir?

Kardeşlerim! 
Bütün peygamberler insanlığı imana davet etmiştir. Onlar yeryüzünü bir eman yurduna dönüştürmek için nice zorluklara, çetin imtihanlara katlanmışlardır. Her peygamber, emanı önce kendi kalbinde, kendi hayatında bizzat yaşamıştır. “Rabbim! senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ben gerçekten nefsine zulmedenlerden oldum.” diye yakaran Hz. Yunus (a.s.), karanlık denizlerde balığın karnında emandaydı. İbrahim Halilullah, tevhid uğruna atıldığı ateşte Allah’ın himayesiyle selamete ve güvene kavuşmuştu. O, oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltirken “Rabbim! Burayı güvenli bir belde yap!” diyerek Rabbinden öncelikle güven niyaz etmişti. Hz. Yusuf (a.s.), kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında, iffetine iftira edildiğinde hep Rabbine güvenmişti. Babası Hz. Yakup (a.s.) ve annesi yanına geldiklerinde, ”Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!” diyerek onları bağrına basmıştı. Hz. Musa ise, Allah’ın yardımı ve muhafazasıyla Firavun’un yanında güvende büyümüştü.

Aziz Kardeşlerim! 
Hayatı tevhid ve tebliğ yolunda meşakkatlere göğüs gererek geçen Sevgili Peygamberimiz de hicret esnasında Sevr Mağarasında Allah’ın emanına sığınmıştı. Mağaranın ıssızlığında Sâdık dostu Ebû Bekir’e “Üzülme! Endişelenme! Zira Allah bizimle beraberdir.” diyerek güven telkin etmişti. O, dostun da düşmanın da, yakının da uzağın da kendisine güven duydukları Muhammedü’l-Emin’di. Elinden, dilinden, halinden, gönlünden kimsenin zarar görmediği dürüst, temiz, mütevazı insandı. Müminler olarak bize düşen, peygamberler zincirini örnek almak, Sevgili Peygamberimizin ahlakıyla bezenmek, emin peygamberin emin ümmeti olmaktır. Unutmayalım ki, güvenilir olmanın şartı imana ve Rabbimizin emanetlerine sahip çıkmaktan geçer. Ama insan emanete hıyanet ederse, huzur da, güven de yok olur. İnsan emin oldukça, haneler emin olur. İnsan emin oldukça, beldeler emin olur. İnsan emin oldukça, ülkeler emin olur. Yüreğimizdeki iman ve güven, kâinatın, tabiatın, dünyamızın emin bir yer olmasının teminatıdır.

Kardeşlerim! 
Resûl-i Ekrem (s.a.s), Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri olan hilali gördüğünde “Allah’ım! Bu hilal, üzerimize bereket, iman, esenlik, güven ve emniyet getirsin.” şeklinde dua etmiştir. Kutlu doğumun rahmet iklimini yaşadığımız bugünlerde Rabbimiz bizleri bir mübarek geceye daha ulaştırdı. Önümüzdeki Pazar akşamı Miraç gecesini idrak edeceğiz. Miraç gecesi, Resûl-i Ekrem Efendimizin önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya uzanan yolculuğuna şahit olan kutlu bir gecedir. Bu vesileyle Miraç Kandilinizi tebrik ediyorum. Miraçla bütünleşen değerlerin tüm insanlığın hayrına vesile olmasını, yükseliş ve yücelişimizin nefislerimizden başlayarak dalga dalga toplumun her kesimini kuşatmasını temenni ediyorum. Mescid-i Aksa, Kudüs ve çevresinin tekrar eman ve güven yurduna dönüşmesini, insanlığın ortak huzurunu tehdit eden terör, şiddet, savaş ve düşmanlığın yerini barış ve huzura bırakmasını Cenâb-ı Mevlâ’dan niyaz ediyorum
.

Aziz Müminler!

Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “(Resûlüm!) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’ ”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (asm) şöyle buyuruyor: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin(asm) sünnetidir.”2

Değerli Kardeşlerim!

İman edilmesi gereken esaslardan biri de peygamberlere imandır. Müminler olarak bizler, Âdem (a.s.)’dan Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (asm)’e kadar gönderilen bütün peygamberleri tasdik ederiz. Peygamberimize(asm) ve onun tebliğ ettiği hususların tamamına inanırız. İmanımızın sözlü bir ifadesi olan kelime-i şehadette ve kelime-i tevhitte bu inancımızı gönülden dile getiririz. Biliriz ve iman ederiz ki Peygamberimize(asm) iman olmadan tevhit inancı olmaz. 

Peygamberimizi(asm) herkesten ve her şeyden daha çok sevmedikçe kâmil manada mümin olunamaz. Biliriz ve iman ederiz ki onun sahih sünnetine tabi olmadan gerçek anlamda İslam dini yaşanamaz.

Aziz Kardeşlerim!

Bizler, Yüce dinimiz İslam’ı iki ana kaynaktan öğreniriz. Birincisi hidayet rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’dir. İkincisi ise Resûlullah Efendimiz (asm)’in çağlara ışık tutan sünnet-i seniyyesidir. Nasıl ki peygambere iman olmadan Allah(cc)’a imanın bir geçerliliği yoksa Peygamberimizin(asm) örnek hayatı, sireti, sahih sünneti ve hadisleri olmadan da Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak ve yaşanan bir hayata dönüştürmek mümkün değildir. Zira Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize(asm) indirilmiş, O’nunla anlaşılmış ve O’nun örnekliğinde hayata yansıtılmıştır.

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de, “Ey İman edenler! Allah(cc)’a ve Resûlüne(asm) iman edin…”3 buyurarak kendisiyle birlikte Resûlüne(asm) inanmayı emretmiştir. “Ey İman edenler! Allah(cc)’a ve Resûlüne(asm) itaat edin…”4 buyurarak kendisine itaatle birlikte Resûlüne tabi olmayı da emretmiştir. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere Peygamber Efendimize(asm) uymak Allah(cc)’ı sevmekle doğrudan ilgili ve irtibatlıdır. Bu itibarla, Peygamber Efendimize(asm) hürmet göstermeyen bir inanç, kişiyi ne mümin kılar, ne de Müslüman.

Aziz Müminler!

Peygamberimiz, bütün insanlığa gönderilmiş rahmet ve hidayet kaynağıdır. O, bize varoluşumuzun gayesini haber vermiştir. Allah(cc)’a, doğru ve hakkıyla ibadet etmenin, O’nun rızasını kazanmanın yolunu öğretmiştir. O, bizleri özüyle ve sözüyle fazilet ve erdeme davet etmiştir.

Şu bir gerçektir ki; dünya ve ahiret saadeti hedefleyen her mümin, Peygamberimiz (asm)’in sahih sünnetine tabi olmak durumundadır. Gerçek anlamda sünnete tabi olmaksa, öncelikle Kur’an-ı Kerim’i Peygamberimizin(asm) tebliğ ettiği şekilde doğru anlayıp hayatımıza yansıtmaktan geçer. Sünnete uymak müminleri engin bir gönle, derin bir ufka, yüce bir ruha, erdemli bir karaktere ulaştırır. Sünnete tabi olmak, cehalet ve tembelliğin, kin ve nefretin, şiddet ve tefrikanın karşısında dimdik durmaktır. Gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için her daim yüce ideallerin peşinden koşmaktır. Sünnete tabi olmak, Peygamber Efendimiz(asm) gibi feraset ve basireti, sadakat ve güvenilirliği, sabrı ve metaneti, şefkat ve merhameti, saygı ve sevgiyi, dahası ahlakı kuşanmaktır.

Aziz Kardeşlerim!

Resûlullah Efendimiz (asm)’in örnek hayatını bizlere aktaran sünneti ve hadisleri bütün müminlerin ortak mirasıdır. Peygamberimize(asm) gönülden muhabbet besleyen, O’nun örnekliğini benimseyen, yolundan yürüyen her bir mümin, sünnet ehlidir. Hiçbir kimse ya da zümrenin, kendisini sünnetin tek hamisi olarak görmeye hakkı yoktur. Aynı şekilde sünneti itibarsızlaştırmaya ve devre dışı bırakmaya yönelik anlayış ve gayretler de beyhude birer çabadan ibarettir.

Unutulmamalıdır ki Allah Resûlü (asm)’in sünnet-i seniyyesi üzerinden ötekileştirici, ayrıştırıcı bir takım söylemler; kardeşliğimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecektir.

Ne mutlu Allah ve O’nun Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (asm)’in yolundan gidenlere! Ne mutlu Allah’ın Kitabına ve O’nun Peygamberinin sünnetine ittiba edenlere! Salat ve selam senin üzerine olsun Ey Allah(cc)’ın Resûlü! Salat ve selam senin üzerine olsun Ey Allah(cc)’ın Habibi!

Kardeşlerim!

Dün milletimizin bekası ve huzuru için canlarını feda eden aziz şehitlerimize Cenab-ı Haktan rahmet niyaz ediyor, yakınlarına ve milletimize sabır ve baş sağlığı diliyorum. Yüce Rabbimiz, şehitlerimizin uğrunda canlarını verdikleri değerlerimizden bizleri asla ayırmasın.

 

 

HAKKIN YANINDA, BÂTILIN KARŞISINDA YER ALABİLMEK

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), yaklaşık on yıl önce hicret ederek ayrılmak zorunda kaldığı Mekke’yi ordusuyla birlikte fethetmişti. Allah’ın Resûlü, doğup büyüdüğü ve hasretini çektiği bu mübarek beldeye bir müddet özlemle baktı. Ardından coşku ve heyecanla Beytullah’a yöneldi. Tavaftan sonra Kâbe’nin içine girdi ve “Hak geldi, bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkûmdur. âyetini okuyarak Kâbe’yi ve çevresini putlardan temizledi. 

Aziz Müminler!
Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri de “el-Hak” tır. Rabbimiz, hakkın, hakikatin, adaletin kaynağı ve yegâne sahibidir. O, Âdem (a.s.)’dan Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s)’e kadar yüce peygamberleri aracılığıyla insanları hakkı tanımaya davet etmiştir. İnsanlık tarihinin hak-bâtıl mücadelesi Hz. Âdem’in iki oğlu Hâbil ve Kâbil ile başlamıştır. Hâbil, teslimiyet ve samimiyetiyle hakkın yanında yer almış, Kâbil ise hırsı ve kıskançlığıyla, bâtılın tarafını seçmiştir. Kıyamete kadar Hâbil, iyilerin ve iyiliğin öncüsü; Kâbil ise işlediği cinayetle kötülerin ve kötülüklerin sembolü olarak anılmaya devam edilecektir.

Kıymetli Kardeşlerim!
Hak, tevhit inancıdır. Allah’a iman ve teslimiyettir. Yalnızca O’na kul olmaktır. Bâtıl ise, Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr etmek ve O’na şirk koşmaktır. O’ndan başkasına kulluk etmektir. Hevâ ve hevesin esaretine girmektir. Allah’ın sayısız nimetlerine kör ve sağır kesilmektir. 

Hak, Din-i Mübin-i İslam’ın hayat veren ilkeleri ve insanı insan yapan, dünyayı yaşanılır kılan güzellikleridir. Bâtıl ise Yüce dinimizle bağdaşmayan inanış ve anlayışlardır. İslam’a savaş açan uygulamalardır. İnsanın onur ve haysiyetini zedeleyen kötülüklerdir. 

Hak, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt eden hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in eşsiz örnekliğidir. Bâtıl ise Yüce Kitabımızı ve peygamberimizin sünnet-i seniyyesini gönüllerden, zihinlerden silmeye yönelik hareketlerdir. 

Hakkın yolu, peygamberlerin, şehitlerin, sadakat ehli, iyi müminlerin yoludur. Bu yolun sonunda ebedi nimetler yurdu olan cennet vardır. Bâtılın yolu ise inkârcıların, gazaba uğrayanların, doğruluktan sapanların, kötülerin yoludur. Bu yolun sonu, azap ve hüsran diyarı olan cehennemdir. 

Kardeşlerim!
Hakkın yolunu tutanlar, mazlumun, mağdurun ümidi olurken; bâtılda birleşenler, çoğunlukla zulmün ve zalimin sesi olurlar. Hakka gönül verenler, yüce değerler uğruna mücadele ederken; bâtıla dalanlar, çıkar ve menfaati üstün tutarlar. Hak sevdalıları, yeryüzünü imar edip yaşanılır hale getirmeye çalışırken; bâtılın hizmetkârları, fitne, fesat, yalan, iftira ve bozgunculuk peşinde koşarlar. Hakka tâbi olanlar, dünyada barış, huzur ve adaleti temin için çabalarken; bâtıl taraftarları, kan ve gözyaşı akıtmaya; şehirleri harabeye çevirmeye; zihinleri ve gönülleri tahrip etmeye çalışırlar. 

Kardeşlerim!
İstiklâl Şairimizin hak sevdalısı bir gönlü tarif eden şu dizeleri ne kadar da anlamlıdır:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam, aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Öyleyse kardeşlerim! Şartlar ne olursa olsun hakkın yanında, bâtılın karşısında yer almaya, hakikatin tercümanı olmaya devam edelim. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmekten vazgeçmeyelim. Unutmayalım ki, hakkın hizmetinde olduğumuz sürece Allah’ın rahmeti ve yardımı da bizimle olacaktır. Hakkı tutup kaldırdığımız müddetçe bâtıl bize asla zarar veremeyecektir.

Hutbemi Peygamber Efendimizin şu hadisiyle bitirmek istiyorum: 

“Allah’ım! Hamd, sana mahsustur. Sen, yerin ve göğün nurusun. Sen, bütün varlıkların yegâne sahibi ve Rabbisin. Sen Hak’sın. Va’din de sözün de haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem de haktır. Peygamberler haktır. Kıyametin kopması haktır. 

Allah’ım! Geçmiş ve gelecek, gizli ve açık bütün günahlarımı bağışla! Benim ilâhım Sensin. Senden başka ilâh
 yoktur.” 
 

§              

 

Okuduğum ayet-i kerime de Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun…”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni edendir.”[2]

Kardeşlerim!

İnsan, eşref-i mahlûkattır, varlık âleminin en değerli, en şerefli üyesidir. İslam, insanın ömrü boyunca bu değere layık biçimde yaşaması ve hem dünyada hem de Ahirette saadete ermesi için gönderilmiştir. Yüce dinimizin gayesi, insanın canını, malını, aklını, ırzını ve inancını her türlü kötülükten, fitne ve fesattan korumaktır. Bu sebeple İslam, insanın canına ve malına kasteden, aklını ve idrakini zayıflatan, ırzına ve nesline zarar veren, din ve inanç özgürlüğünü elinden alan her şeyle mücadele eder. Ferdin, ailenin ve toplumun huzurunu bozan bütün zararlı alışkanlıkları ve bağımlılıkları yasaklar.

Aziz Müminler!

Kur’an-ı Kerim, dünya hayatının bir imtihan olduğunu ve bu imtihanda başarılı olmak isteyenlerin nefsine esir olmaması gerektiğini ısrarla tekrarlar. Geçici heveslerin, sınırsız arzu ve isteklerin peşinde koşan insanın sonu hüsrandır. Şu kısacık hayatın önemini, kıymetini ve ciddiyetini bize unutturan her türlü bağımlılık, birer tuzaktır. Zamanımızı, paramızı ve sağlığımızı heba eden kötü alışkanlıklar, geleceğimize yönelik birer tehdittir.

Muhterem Müslümanlar!

Kur’an-ı Kerim bizlere defalarca “Hiç düşünmez misiniz?” diye sorarken, alkol ve uyuşturucu ile beyni dumura uğramış bir insan nasıl düşünebilir? Yüce Rabbimiz bizleri “Ne kadar da az şükrediyorsunuz?” diye uyarırken, saatlerce ekrana bağlanıp hayattan kopan bir insan çevresindeki nimetleri görüp de nasıl şükredebilir? Resûl-i Ekrem Efendimiz “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.”[3] buyururken, kumarda, bilgisayar oyunlarının başında geceleyen insan ailesiyle nasıl ilgilenebilir?

Kardeşlerim!

Bağımlılık, yuvalar dağıtmakta, milli servetimizi heder etmekte, maneviyatımızı kökünden sarsmaktadır. En üstün niteliklerle yaratılan insanoğlunun bu meziyetlerini toplumun ve ümmetin faydası için kullanamadan bu dünyadan geçip gitmesi ne acıdır! Çocuklarımız maalesef taklit, özenti ve merak ile kötü alışkanlıklara adım atmakta ve arkadaşlarının aklına uymaktadır. Ailesinden yeterli ilgi ve desteği göremeyen, kendisini yalnız ve sevgisiz hisseden gençlerimiz, hain şebekelerin ağına kolayca düşmektedir. Onlara rehberlik etmek, gündemlerini takip etmek, sadece maddi ihtiyaçlarını değil manevi ihtiyaçlarını da karşılamak bizlerin vazifesidir. “Çocuklarının senin üzerinde hakkı var”[4] buyuran Sevgili Peygamberimiz bizlere bu mühim vazifeyi hatırlatmaktadır.

Aziz Kardeşlerim!

Sevgili Peygamberimiz “İki nimet vardır ki insanların pek çoğu bunların kıymetini bilmeyerek aldanmaktadır: Sağlık ve boş vakit”[5] buyurur. Hastalanınca ya da meşgaleden bunalınca fark ettiğimiz bu iki nimetin kadrini bilelim. Beden ve ruh sağlığımızın en büyük düşmanı olan sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerin her türlüsünden şiddetle sakınalım, sakındıralım. Vaktimizi bir kara delik gibi yutan ve faydalı işlere zaman ayırmamıza engel olarak günlerimizi tüketen internet bağımlılığına karşı uyanık olalım. Allah’ın bize sunduğu teknolojik imkânları akıllı ve bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrenelim, öğretelim. İyi alışkanlıkların, erdem ve ahlakın aile içinde kazanıldığını, gençlerimizin ancak bizim ilgi ve desteğimizle bağımlılıktan uzak kalabileceğini unutmayalım.

Aziz Müminler!

Çocuklarımızı ve gençlerimizi eğlendirirken zehirleyen, sahte zaferlerle saatlerce meşgul eden sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, internet, bilgisayar ve akıllı telefon gibi bağımlılıklara karşı uyanık olmak hepimizin vazifesidir. Cenab-ı Hak, bu konuda kötü bir gidişatın sonuna işaret ederek bizleri şöyle uyarır: “Sonra bunların ardından namazı kılmayan ve nefsani arzularına uyan bir nesil geldi.Unutmayalım ki, evlatlarımız bizim yarınlarımızdır ve neslimiz bize emanettir. Sağlıklı, eğitimli ve şuurlu nesiller için gözümüzün nuru olan evlatlarımızı dinimizle, kültürümüzle, kimliğimizle donatalım ki, her türlü kötülükten kendilerini koruyabilsinler.

Hutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadis-i şerifi ile bitirmek istiyorum: “Kıyamet gününde hiçbir kul, ömrünü ne için tükettiği, bilgisiyle ne yaptığı, malını nereden kazanıp nerede harcadığı ve bedenini neyle yıprattığı konusunda hesaba çekilmedikçe bir yere kıpırdayamayacaktır.”


Suudi Arabistan alimlerinden Muhammed el-Arifi'nin tutuklamasına sebep olan Cuma hutbesi bu şerefli sözlere tahammülü olmayan vehhabi zihniyete Müslüman demeye hakkı varmı kimsenin

·                             

Konuşmanın metne dökülmüş halidir.-Peygamberimiz(s.a.v) Rabbimize karşı büyük bir korku içerisinde yaşıyordu. İnsanlara zulm eder veya haksızlık yapar kaygısıyla kalbi daima murakebe içindeydi. Peygamberimiz Bedir savaşı çıktığında orduyu düzenliyordu, savaş düzeni için safları düzenlerken safta biraz önde duran sahabeyi uyardı sıraya girmesi için, nihayetinde ölüm olan bir savaştı eşit yürünmeliydi, sahabe duymayınca peygamberimizin elindeki safı göterdiği sopanın ucu sahabenin karnına deydi.O esnada sahabe "Ya Allah'hın Rasulü canımı yaktın!" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz asayı uzatarak "al sende bana vur" dedi. Adamın bu tepkisi üzerine Peygamberimiz ne bir ceza ne kötü söz söyledi Nede hakkını istedi diye onu hapse attırdı! yalnızca hakkını almasını istedi. Ashabına bakıp bunu alın götürün diye işaret dahi etmedi Peygamber olsa bile ordunun komutanı olsa bile karşısındaki asker olsa bile kendisi devletin başı o sahabe vatandaş olsa bile evet kasıtsız vurmuş olsa bile. Yalnızca sopayı uzattı ve "sende bana aynı şekilde vur!" dedi.Sahabenin adı Sevad(r.a.)Sevad sonrasında dedi ki; "sopa bana değdiğinde gövdem açıktaydı" dedi bunun üzerine peygamberimizde gövdesini açtı. Bunun üzerine adam sopayı yere attı ve peygamberin mübarek karnından öptü. -Halkına adil davranan, onları köle olarak değil hür olarak yetiştiren yöneticiydi o(sav). Malesef günümüzdeki bazı yöneticiler halkının köle topluluğu, koyun sürüsü olmalarını arzuluyor. Hatta içerisinde alimlerde olsa koyunun yaşadığı gibi yaşamasını istiyorlar. Hatta yüksek derece diplomalara sahip ümmet içinde ağırlığı olanların bile.. Tıpkı çobanların peşinden ayrılmayan koyun sürüsü gibi peşi sıra yürüyen emrinden ayrılmayarak yaşayan toplum istiyor şimdiki yöneticiler. Bu konuda hiçbir söz ve itiraz kabul etmem.Çünkü peygamberimiz insanları hür bireyler olarak eğitiyor ve adamlar yetiştiriyordu. Koyun ve köle değil...-İşte bu yüzden müslümanlar dünyaya hükmetti! Sopayı Sevad'a uzatan bir peygamber yönetici komutan...Sonrasında Peygamberimiz, neden bunu yaptın dedi Sevad'a neden öptün neden sarıldın bana? Öptü sarıldı çünkü Sevad onu seviyordu herkes seviyordu. O(sav) halkı açken aç kalandı uykusuzken uykusuz ağlarken ağlayan gülerken gülen. . Bir kenarda izlememişti çalışmaları liderim komutanım ben diyerek. Millet açken oda açtı terlerken o da terli hasta olduklarında o da hasta olurdu. Vefat ettiğinde önceden hanımı için bir kap arpa karşılığı ödünç bıraktığı zırhı yahudi birinde rehin kaldı.Sadece peygamber diye sevmiyorlardı ondan öncede severlerdi doğruluğunu dürüstlüğünü. Bir gün Hendek savaşında çukur kazarken açlıktan karnına giren sancılara dayanamayıp karnına taş bağladığını gördü o halk. O devletin bütün malları benim istediğimi yaparım demiyordu çünkü. Sahabe Peygamberi severken hakiki bir muhabbetle seviyordu. O(sav) ismi tekrarlandığında adına ezgiler ezberlemeye mecbur etmedi kimseyi. Buna ihtiyacı yoktu. Evlere resmini astırmayı da mecbur etmedi. Aynı şekilde onlara kendini zorla sevdirip yüceltmeye de zorlamadı. Peygamberin onlara muamelesi muhabbeti ve adaletli davranmasıydı. O gönüllere giriyordu. -"Al sopayı ey Sevad sende bana vur!" dedi. Bu gün hangi yönetici böyle yapar sadece yönetici demiyorum sadece diğerleri içinde durum aynı bakan veya herhangi bir müdür... Karşılık vermeye güç yetiremeyen bir insana vurulan nice tokat var ki Allah(cc) o vurduğu eli koparacak. Hakkını alamayan nice insan var gücü yetmeyen. - Ama o sopayı uzattı ve "al sende bana vur... Ya Sevad neden karnımı öpüyorsun sarılıyorsun? Seni buna iten sebep ne?" dediğinde Sevad: "Ey Allahın Rasulü savaş geldi çattı ve biz belkide umduğumuz ölümün eşiğindeyiz. Bu yüzden vucuduma değen son vucudun seninkinin olmasını istedim." diyor. -Onun sevgisi tuhafınıza gitmesin onlar O'nu sadece peygamber diye değil adil merhametli ve şevkatli olduğu için seviyor. Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'yi de bu yüzden seviyorlardı. Şüphesiz halkına zülmeden onları koyun sürüsü gibi gören muamele eden halkının ekmek alabilemek için kendine minnet etmesinden hoşnut olan ama kendisi bolluk nimet sefehat içinde keyif süren zalim yöneticilerin devletlerinin çöküşünün ve yöneticilerin devrilmesinin sebebi budur.-Bir Peygamberimiz her zaman namazdan sonra ashabıyla sohbet etmesine rağmen aceleyle çıkıp evine doğru gider. Biraz sonra sahabenin yanına döner. Meraklanan sahabe acelenin sebebini sorduklarında peygamberimiz der ki: "Evde tasadduk etmediğim(sadakasını vermediğim) az miktar altın olduğunu hatırladım ve tekrar unuturum korkusuyla aceleyle tasadduk etmek istedim." cevabını verdi. Altı üstü ufacık bir parça altındı üstelik.-Öyleyse Hz. Peygamber Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salihin sarayındaki yüzlerce kilo altınla dolu kasaları görse ne derdi? Ne derdi bunu görse? Libya Cumhurbaşkanı Kaddafinin evine girip altın kaplama yatağını görse ne derdi?

 

Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu halde her hak sahibine hakkını ver!” (Buhârî, Savm, 51)

Aziz Müminler!

Peygamber Efendimiz, hicretten sonra muhacir ile ensarı kardeş ilan etmişti. Aralarında manevi kardeşlik bağı kurduğu sahabiler arasında Selmân-ı Fârisî ile Ebu’d-Derdâ da vardı. Ebu’d-Derdâ, İslam’la şereflendikten sonra Allah’a ibadet dışında hiçbir şeyle meşgul olmamaya karar vermişti. Ticareti bırakmış, hatta ailesini dahi ihmal etmeye başlamıştı. Onun bu durumuna şahit olan Selmân, kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı şu sözlerle uyardı: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu halde her hak sahibine hakkını ver!” Ebu’d-Derdâ, Selmân’ın bu sözlerini Peygamber Efendimize aktarınca Allah Resûlü (s.a.s), “Selmân doğru söylemiş”[1] buyurdu.

Muhterem Müslümanlar!

Hakkın kaynağı Allah’tır. O, yerin ve göğün maliki, her şeyin sahibidir. Bizleri yoktan var eden, bizlere sayısız nimetler bahşedendir. Dolayısıyla hakkına en fazla riayet etmemiz gereken de O’dur. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Rabbimize karşı sorumluluğumuzu ve bu sorumluluğu yerine getirdiğimizde elde edeceğimiz mükâfatı şöyle haber vermiştir: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O’na ibadet etmeleridir. Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı ise Allah’ın onlara azap etmemesi, onları cennetine koymasıdır.”[2]

Kıymetli Müminler!

Allah Teâlâ, kendine kulluğun hemen ardından varlık sebebimiz olan anne babamızın hukukuna dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”[3]

Anne babaların çocukları üzerinde hakları olduğu gibi çocukların da anne baba üzerinde hakları vardır. Onları helal lokmayla beslemek, dinine bağlı, vatanına, milletine, insanlığa faydalı, güzel ahlaklı bireyler olarak yetiştirmek çocuklarımızın bizim üzerimizdeki hakkıdır. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[4]

Değerli Müslümanlar!

Din, ırk ve cinsiyet farkı olmaksızın her insanın hayat hakkı vardır. Allah’ın çizdiği sınırlar dışında hangi gerekçeyle olursa olsun bir cana kıyılması, kadınların, çocukların, masumların yaşama haklarının ellerinden alınması çok büyük vebaldir. Rabbimiz, bu hususta şöyle buyurur: “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”[5]

Muhterem Müslümanlar!

Dinimize göre; sadece insanlara değil, hayvanlara da şefkat ve merhametle yaklaşmalıyız. Hayvanlara eziyet etmenin, hayat haklarını hiçe saymanın ahiretteki neticesi hüsrandır. Nitekim Rahmet Peygamberi (s.a.s), bir kediyi hapsedip aç kalarak ölmesine sebep olan bir kadının bu zulmü yüzünden cehenneme gireceğini[6] buna mukabil susamış bir köpeğe su içiren bir adamdan Allah Teâlâ’nın hoşnut olup onu bağışladığını[7] haber vermiştir.

Aziz Müminler!

Hak ve hakikatin kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Takva sahiplerinin mallarında yardım isteyenlerin ve yoksulların belli bir hakkı vardır.”[8] Malında ihtiyaç sahiplerinin de hakkı olduğu bilincini taşıyan bir mümin, fakire, yoksula, yetime, kimsesize yardım etmekte bir an bile tereddüt etmez. Harcamalarında ölçülü hareket eder. İsraf ve gösterişten kaçınır. Sadeliği ve kanaatkârlığı tercih eder. Bir lokma ekmekte bile yeryüzü sakinlerinin hakkı olduğunu bilir.

Kıymetli Müminler!

İçinde yaşadığımız topluma karşı da sorumluluklarımız vardır. Bunları yerine getirmek, kul hakkı kadar kamu hakkını da gözetmek hepimizin vazifesidir. Zira hak ihlalleri bir toplumda huzura ve kardeşliğe yönelen en ciddi tehdittir. Şiddete göz yummak, çevreyi kirletmek, trafik kurallarına uymamak, kaçak elektrik kullanmak, stokçuluk yapmak, kamu malına zarar vermek gibi davranışların sonu toplumsal gerilim ve kayıptır. Peygamber Efendimiz bu kaybın ahirete uzanan boyutunu şöyle anlatır: “Âhiret gününde ne altın ne de gümüş para vardır. Bu nedenle haksızlık yapanın iyilik ve sevapları varsa bunlardan alınıp hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa mağdur ettiği kişinin günahlarını yüklenir.”[9]

Kardeşlerim!

Allah’a döndürüleceğimiz, herkese hak ettiği karşılığın tam olarak verileceği ahiret gününe hazırlanalım. Hakka girmekten, hakkımız olmayanı talep etmekten, hakları sahiplerinden esirgeyerek zulmetmekten Allah’a sığınalım. Samimi bir kul, hürmetkâr bir evlat, şefkatli bir anne baba, vefakâr bir eş olalım. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevelim ve merhamet edelim.

İMANIN HAYATIMIZDAKİ YANSIMALARI

Muhterem Müslümanlar!

İman,  Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna yürekten inanmaktır. Rahmet Peygamberinin insanlığa tebliğ ettiği tüm hakikatleri kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmektir.

Aziz Müminler!

Hz. Âdem’in dünyasında iman, cennetini yitirse de onu yeniden kazanabilmek için umudunu kaybetmemek, mücadeleden vazgeçmemektir. İstikamet yürüyüşünde ayaklar kaysa da, yolun sonuna varabilmek için yeniden ayağa kalkma azmidir. İman, Hz. Nûh’un atölyesinde kurtuluş gemisi inşa etmektir. Zira sadece Rabbine güvenerek iman gemisine binen mümin, selamet yurduna demir atacak ve ebedi kurtuluşa erecektir.

İman, Hz. Eyyûb’un çilehanesinde dermandır. Hz. Dâvûd’un mahkemesinde adalettir. Hz. Süleyman’ın mülkünde ilim ve hikmettir. Bazen darlıkla bazen de varlıkla imtihan edilen kul, bu imtihanları başarıyla geçebilecek kabiliyete sahip olduğunu unutmamalıdır. Çünkü Allah, kişiyi ancak gücünün yettiğiyle yükümlü kılar. Her zorluğun yanında mutlaka bir kolaylık ihsan eder.

Kıymetli Müminler!

İman, Hz. Yûsuf’un iffet ve edebinde, Hz. Yakub’un sabır ve duasında gizlidir. İman, canıyla imtihan olan evlat Hz. İsmâil’in, cananıyla imtihan olan baba Hz. İbrâhim’in teslimiyetlerinin kaynağıdır. Muhammed Mustafa (s.a.s) gibi, sağ eline güneş, sol eline ay verilse dahi asla taviz verilmeyen ve vazgeçilmeyen büyük bir davadır iman.

Değerli Müslümanlar!

İman, kuru bir söz ve hayata yansımayan bir duygu değildir. İman, gönülde başlayıp bütün bedene yayılan ve fiiliyata dökülen eşsiz bir güçtür. Hayatın bütün yönleriyle iman arasında sıkı bir bağ vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir hadis-i şeriflerinde bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: “İmanın yetmiş küsur şubesi vardır. Bunların en üstünü لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ‘Allah’tan başka ilâh yoktur’ sözüdür. En alt derecesi ise yoldaki eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir şubesidir.”[1]

Muhterem Müminler!

İman, kişinin özüne yansır. Hayatına anlam katar. Ona bir istikamet çizer. Kendisiyle, ailesiyle, toplumla ve bütün varlık âlemiyle iyi ilişkiler kurmasını sağlar. Yaratılış gayesine uygun bir yaşama bilinci aşılar.

İman, kişinin söz ve davranışlarına yansır. Mümin, dilinden ve elinden herkesin güvende olduğu güzel ahlaklı kişidir. Konuştuğunda doğruyu söyler. Halis niyetli, mütevazı, dürüst ve merhametlidir. Ancak bu şekilde sırât-ı müstakîme yani dosdoğru yola ulaşacağını bilir.

İman, müminin yüzüne yansır. Tebessümü sadaka bilen mümin, etrafına sevgi ve şefkat nazarıyla bakar. İman, müminin geçimine yansıyınca bereket, yuvasına yansıyınca mutluluk, bütünüyle hayatına yansıyınca da kurtuluş olur.

Aziz Müslümanlar!

Gönülden iman etmek ve bu imanın gereklerini yerine getirerek yaşamak hem mümin olmanın hem de ahirette mükâfata nail olmanın tek yoludur. O halde, dünyayı selamet, ahireti de cennet yurduna dönüştürecek muhteşem bir imkan olan imanımızı salih amel ve güzel ahlakla süsleyelim. İnandığımız değerleri yaşamaya ve yaşatmaya gayret edelim.

Hutbemi, Yüce Rabbimizin iman edip, imanına uygun davranışlarda bulunanlara vaat ettiği şu müjdeyle bitiriyorum: Erkek ya da kadın, kim mümin olarak salih amel işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yaptıklarına karşılık olarak en güzeliyle vereceğiz.[2]

 

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz, sevgisine ve mağfiretine mazhar olmanın yolunu bizlere şöyle göstermektedir: “Resûlüm! De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir.”1

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, kendi rızasına ulaştıracak amelleri Kerim Kitabında bizlere gösterdiği gibi, rahmetinden uzaklaştıracak amelleri de beyan etmiştir. Sevgisine mazhar olan kimseleri haber verdiği gibi, sevgi ve merhametinden mahrum kalanları da bildirmiştir. Geliniz, bugünkü hutbemizde, Rabbimizin sevdiğini bildirdiği kulların kimler olduğuna hep beraber kulak verelim.

ALLAH'IN SEVDİĞİ KULLAR

Allah, maddi ve manevi anlamda temiz olanları sever. Öyleyse geliniz, fıtratımızı her türlü kötülüklerden koruyalım. Zihin ve gönüllerimizi kötülük ve çirkinliklerin esiri değil; iyilik ve güzelliklerin merkezi kılalım.

Allah tövbe edenleri sever. Öyleyse aziz kardeşlerim! Geliniz, tövbelerimizle kulluğumuzun farkına varalım. Rabbimize teslimiyetimizi, günahlarımıza nedametimizi dile getirelim. O’nun engin merhametine sığınalım. Tövbenin, adeta hayata yeni bir başlangıç olduğunu unutmayalım.

 Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. Öyleyse geliniz, her daim görev ve sorumluluğumuzun bilincinde olalım. Hayatımızı yaratılışımızın gaye ve hikmetine uygun yaşayalım.

Allah, kendisine tevekkül edenleri sever. Öyleyse geliniz, üzerimize düşeni yerine getirdikten sonra  Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!” diyelim. Rabbimizin rahmet, nusret ve inayetinden hiçbir zaman ümidimizi kesmeyelim.

 Allah, muhsinleri; her işinde, her sözünde kendi rızasını gözetenleri sever. Öyleyse geliniz kardeşlerim! Rabbimizin her an bizi gördüğü bilinciyle hareket edelim.

Allah sabredenleri sever. Sabredenlerle beraberdir. Öyleyse geliniz, hayatın bir imtihan olduğu bilinciyle kendimize sabrı, sükûneti şiar edinelim.

Allah, adil olanları sever. Öyleyse geliniz, her daim adaleti yüceltelim. Unutmayalım ki; adalet, güven ve huzurun anahtarıdır. İnsanca bir yaşamın olmazsa olmazıdır.

Allah dürüst güzel Ahlaklı helal namuslu vicdan sahibi merhametli kullarını sever

ALLAH'IN SEVMEDİĞİ KULLAR

Kıymetli Kardeşlerim!

Geliniz, şimdi de Rabbimizin sevmediği kulların kimler olduğuna bir bakalım.

Allah, haddi aşanları, taşkınlık yapanları sevmez. Öyleyse bizlere düşen, yıkıcı ve bölücü değil; yapıcı ve birleştirici olmaktır.

Allah, zalimleri sevmez. Zira zulüm, en büyük günahlardandır. Hak ve hukuku ayaklar altına almaktır. Öyleyse bizlere düşen, her daim zalimin karşısında, mazlumun yanında yer almaktır.

Allah, israf edenleri sevmez. Öyleyse bize düşen, sahip olduğumuz kazanımları saçıp savurmaktan, Allah’ın vermiş olduğu nimetleri ölçüsüzce kullanmaktan sakınmaktır.

Allah, ifsat edicileri ve bozguncuları sevmez. Öyleyse bizlere düşen, huzurumuza, birlik ve beraberliğimize, kardeşlik ve muhabbetimize hep birlikte sahip çıkmaktır.

 Allah, büyüklük taslayanları, böbürlenenleri, kibirlenenleri sevmez. Öyleyse bizlere düşen, tevazu ve vakarla yücelmektir.

Allah, kendisine, Yüce Kitabına, Peygamberine, değerlerine, kardeşlerine ihanet edenleri asla sevmez. Öyleyse bizlere düşen, her türlü ihanetten, ikiyüzlülükten, aldatmaktan uzak durmaktır.

Allah, küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. Öyleyse bizlere düşen, Rabbimizin sayısız lütfuna, bizlere yapılan iyiliklere kör, sağır ve dilsiz kesilmekten, nankörlük etmekten sakınmaktır.

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, bizleri sevgisine mazhar olan bahtiyar kullarından eylesin.

Peygamberimiz ve Çocuk

Muhterem Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: Servet ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”[1]

Aziz Müminler!

Çocuk, bize bahşedilmiş nimetlerin en sevimlisidir. Yuvalarımızın en masum misafiri, hanelerimizin bereketidir. Onlar, hayatımızın neşesi, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle göz aydınlığımızdır. Amel defterimizi daima açık tutacak olan iyilik kaynağımızdır. En nadide emanetimiz, varlığı ve yokluğu ile imtihan vesilemizdir.

Kıymetli Müslümanlar!

Çocuklarımızla ilişkilerimize yön veren en değerli rehberimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizdir. O, yaratılmışlar içinde en çok çocukları sevmiştir. En çok çocuklara açılmıştır onun merhamet yüklü yüreği. Çocukların başını okşayarak, onları bağrına basarak, öpüp koklayarak göstermiştir engin merhametini. Çocukları ve torunlarının yanı sıra etrafındaki tüm çocuklar onun şefkatinden doyasıya nasiplenmiştir. 

Değerli Müminler!

Resûl-i Ekrem, çocuklara değer verir, onlara değerli olduklarını hissettirirdi. Yanı başında çocuklara yer ayırır, bir şey ikram ederken önce çocuklardan başlardı. Yanlarından geçerken selâm verip hatırlarını sorardı. Bazen onlarla şakalaşır, hatta oyunlarına eşlik ederdi. Üzülmelerine, güven duygularının zedelenmesine müsaade etmezdi. Hangi hatayı işlemiş olursa olsunlar, onları sabırla dinler, öğütler verirdi. Kız çocuklarına ve yetimlere ayrı bir önem verir, onları en aziz emanet bilir, hor görülmelerine asla izin vermezdi. Peygamberimizin bütün gayreti çocukların şahsiyetli bir şekilde büyümeleri, imanlı ve güzel ahlaklı bir nesil olarak yetişmeleri içindi. 

Aziz Müslümanlar!

Bugün insanlık Peygamber Efendimizin çağları aşan örnekliğine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. O halde “Hiçbir Ana baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.”[2] buyuran Sevgili Peygamberimize kulak verelim. Özümüzle, sözümüzle, davranışımızla çocuklarımıza örnek olalım. Onları ilgimizden ve sevgimizden mahrum bırakmayalım. Şefkat ve merhametle, Allah’a kulluk ve sorumluluk bilinci ile yetiştirelim. Maddi ihtiyaçlarının yanında manevi ihtiyaçlarını da gözetelim. Unutmayalım ki çocuğa gösterilen sevgi ve ilgi, verilen ahlak ve değer eğitimi dünya ve ahiretimiz için en hayırlı yatırımdır.

Dünya Hayatı Müslüman İçin Bir İyilik Yolculuğudur

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kim iyilik yaparsa ona yaptığının on katı vardır; kim de kötülük yaparsa o sadece yaptığının dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.” 

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “İyilik güzel ahlaktır. Kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” 

Aziz Müminler!

Dünya hayatı bir iyilik yolculuğudur. Her birimiz bu âlemde, kendi iyiliğimizin imtihanını vermekte, insanlık sınavından geçmekteyiz. İnanmak, faydalı işler yapmak ve iyiliği yeryüzünde hâkim kılmak en ulvî görevimizdir. Kötü, çirkin ve zararlı işlerden kaçınmak ve bunlara engel olmak en temel vazifemizdir. 

İyilik, var oluşun temel gayesidir. İnsanı insan kılan değerlerin bütünüdür. Mümince bir duruşun, Müslümanca bir hayatın en tatlı meyvesidir. İyilik, bazı yüzlerin ağaracağı, bazılarının ise kararacağı günde yüz aydınlığıdır.  

Kıymetli Müslümanlar!

Bizi iki cihanda huzur ve mutluluğa ulaştıracak, bize Rabbimizin rızasını kazandıracak sayısız iyilik yolları vardır. 

İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmektir. Mal ve servetten yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyaç sahiplerine harcamaktır. Namazı kılıp zekâtı vermek, verilen söze sadık kalmaktır. Darlıkta, hastalıkta ve zor zamanlarda yardımlaşmak, bollukta ve sağlıkta paylaşarak şükretmektir. 

İyilik; samimi bir kul, hürmetkâr bir evlat, şefkatli bir anne baba, vefakâr bir eş olmaktır. Akrabalarımızın ve komşularımızın sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmaktır. İyilik; mazlumun, kimsesizin, hastanın, yaşlının gönlüne dokunmaktır.

Değerli Müminler!

İyilik; güler yüzlü, güzel sözlü olmaktır. İnsanlara karşı affedici, hoşgörülü, adil davranmaktır. Şefkat ve merhameti, ihlas ve samimiyeti, hayâ ve iffeti, sabır ve vefâyı, hâsılı güzel ahlakı kuşanmaktır.

Öyleyse hiç vakit geçirmeden hayatımıza iyilikle anlam katalım. İyilikle fethedilmiş gönüller ve kazanılmış dualar biriktirelim. Elimiz, ihtiyaç sahibine şefkatle uzansın. Yüreğimiz, bir yalnızın yüreğine muhabbetle dokunsun. Gözlerimiz, ferini yitirmiş bir gözle merhametle buluşsun. Unutmayalım ki kötülük, ondan şikâyet etmekle değil, onun karşısında dimdik durmakla ve iyiliği yaymakla engellenebilir. Ve iyilik, konuşulan, yazılan, okunan bir şey değildir. İyiliği yapabilmektir asıl olan.

İyilik iman ettikten sonra Dosdoğru olmaktır,masum mazlumun derdiyle dertlenmek empati yapabilmektir,iyilik her türlü Haramdan uzak durmaktır.Hakikatte iyilik kendinede saygı duyup Ahlakını güzelleştirmek çabasıdır,Gerçekte Kuran ve Sünneti Ders almak ve Hakkını vermeye çalışmaktır.işin özü olarak iyilik iman ettikten sonra Vicdan sahibi merhametli kul olabilmektir.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol