7.Bölüm
DEĞERLİ BAŞBAKANIMIZA VE DUYARLI İDARECİLERİMİZE
Aptulla Öcalan –apo-denen Emperyalist –siyonist uşağı tescilli terörist 40000 cıvarında masum mazlum insanımızın katil elebaşının hukuku diye bir şeye kafanızı yorduğunuz tavizkar davrandığınız sürece hükümet olarakta parti olarakta kan kaybetmeye devam edecek onların kirli coğrafyasının hamalı olacak Adaletsiz tavırlar sergilemektende nasibinizi alacaksınız.Hem duyarlı vatandaşlarımızı küstürecek belki anarşi ve kaos ortamı oluşmasına zemin hazırlıyacaksınız.zalime yardım eden zalimden zarar görür.A.Kerime.Mağrurlara karşı mağrur olunki mağrurluğundan vazgeçsin.H.Şerif Sakın zalimlere yağcılıkla yanaşmayın sonra ateş size dokunur.A.Kerime.Konarsan güle kon düşmana konma eski düşmanların dost olur sanma.Bugün Türkiyemizde aldatılan yalanlarla kandırılan tabandaki halka doğruları her zaman anlatmak lazım Sözde Kürt vatandaşın temsilcisi PKK ve uzantıları BDP ,KCK,HDP iyi bilsinki Türkiyede 40000 cıvarında vatandaş teröre kurban gitmişse bunun çoğu PKK nın katlettiği Kürt vatandaşlarıdır .Kaldıki AKP döneminde milyarlarca TL lik doğu vilayetlerine yatırım yapıldı hala yapılıyor PKKlıların yalanlarına değil onların çoluk çocuk ihtiyar ,kadın demeden katlettiği masum kardeşlerinize saygı duyun riyasız doğunun hizmetine koşmuş Türkiyenin her yerine aynı hizmeti layık gören vatandaşlar arasındaki ayrılığın pröblemini çözmeye çalışan bir hükümet var bugün. PKK ve uzantılarına aldananlar bu memlekette ayrılık tohumları eken yanlışları zülümleri size çare diye satan ve bu memleketin bölümmesini isteyen BDP bugün Siyonist ve Emperyalist hesaplarına hizmet etmekten başka bir şey yapmıyor. 11 yıldır AKP iktidarı boyunca Kürt vatandaşlarımız için doğu ve güneydoğu için maddi manevi ne kadar iyileştirmeler yaptığını görecek gözünüz olsun demeli. Masum mazlum şehitlerimizinde ,PKK kurbanı hemşehrilerinizin kemiklerini sızlatmayın Siyoniste Emperyaliste,Hainlere hizmet etmeyin ,onlara hizmet eden liderleriniz büyük yanılgı içindedir uyanın memleketin bölünmesine değil bütün şer güçler karşısında bütünleşmesine çalışın.Kürt ve Türk ve bu memleketteki diyer Müslüman unsurlar 1000 yıldan fazla zamandır kader birliği yapmışlar. Dünyanızıda Ahiretinizide yakmayın uyanın gerçekleri görün .Gelelim sana Tayyip Erdoğan senin vereceğin mesaj bu gibi mesajlardır yoksa yağ çekipte Diyarbakırda olduğu gibi Apo pisliği ile aynı pankartta senin resmini gezdirdiler bukalemun gibi olma her yerde aynı Tayyip ol ismin gibi temiz olmaya çalış şaibeli olacağın gibi musibetlere davetiye çıkaracak gibi tavırlardan sakın.Bir iş yapacağın zaman o işin sonunu düşün öyle yap.H.Şerif.Gelelim Fetullah hoca meselesine bu adam ve beraberindekiler Dünyadaki Türk okulları ile Dünyada Türk milletini sevdirmeye çalışmış bizim değerlerimize az çok sahip çıkmıştır .ABD ye gitti gideli ferasetten mahrum haddi aşacak kadar seçilmiş bir hükümetin her işine fazlasıyla burnunu soktu .Hem ihaneti benim duyarlı vatandaşımca yeni bir şey değil .O ABD ye gitti gideli Cia ve Mossadın FBI ın denetiminde aptallığını Müslümanlığa ve Türkiyeye hizmet bellemiş bir zavallı .Konuşmak marifet değil Marifet kişinin fiiliyatıdır.Telefonların dinlenmesi sadece Fetullah hocanın değil öyle tahmin ediyorumki Mossad ve Cia gibi unsurlarında işin içinde olduğu kesin. Devlete ihanet islamda büyük günahlardandır hele o hükümet pozitif manada büyük işler yapmaya çalışıyorsa.İslami değerlere ihanet etmiyen ,zalimlik yapmıyan bir idareciye ihanet ve başkaldırmak imansız gitmeye sebep olabilir diye hükmetmiş islamın hakkını vermeye çalışmış Alimler Ancak Gülen cemaatini belki Türkiyeyi renklendiren Türkçe olimpiyatlarını belki başı secdede olan o cemaatin potansiyelini asla PKKlılarla aynı kefeye koyma.Bir şey bütün bütün elde edilmezse bütün bütün terk etmekte doğru değildir vicdani bir ölçü olmalı.Fetullah hocada peygamber değil melek değilki günahsız olsun kaldıkı onun yanlışlarıda bu her şerliden nefret eden nezih Müslüman Türkiye halkının kaderi olamaz .Hatta hiçbir AKP linin yanlışıda .MHP ve CHP nin belki memleket iyi bir trend yakalamışken doğru olanı görmeyen basiretsizliği seviyesindeki yanlışlarıda .AKP bütün yanlışlarına rağmen TC Tarihinin en verimli iktidarları olduğu gerçeği var artık gözü kör olan bile görüyor görmek istemiyen basireti kör olanlar.Başındakilerin terbiye hududunu çoğu zaman çiğnediği yalanlarla yersiz saldırılarla sadece biz nasıl yapamadıkta Tayyip Erdoğan ve ekibi bu kadar büyük işler başardı diye saygı duyacağına teşekkür edeceğine sadece hasedlikle çirkefliklerine devam ediyorlar onların yanlışlarını tenkit edelim ancak gerçekleri görmiyen tabanınıda koyun sürüsü olmaktan kurtaralım ,aydınlatalım.Gelelim sizin konumunuza çalışmanıza Eyalet hesabı sağlıklı bir hesap değil Türkiyenin üniter yapısı Türk-İslam sentezinin uzantısıdır ve çanakkalede Dünya Emperyalizminin hakkından inancı ile imanının büyüklüğü ile gelmiş kuvai milliye ruhu ile şekillendi bu yapı ABD Özentisi içinde olmayın ABD ile bizim değerlerimiz bağdaşmaz siz bu milleti bütünleştirmeye çalışın Gerçek cumhuriyet aynı değerleri paylaşanların birlikteliğidir.Milleti tarihine mal olmuş değerleri ile kaynaştırmaya çalışın.Eyalet konusu Osmanlıda olduğu gibi bugünkü Türkiyede zaten temsil ediliyor her vilayetin valiside var ve merkeze bağlı .36 değişik unsur bellemişsiniz her biri ayrı bir eyaletmi olacak Unutmayınki Emperyalizmin parolası parçala yut parolasıdır. ABD özentinizi aklınızdan çıkarınkı bu millet kaynaşsın inşallah.Türkiyeye kazandırdıklarınıza Dünya barışına katkınıza ALLAH(cc) rızası için milletin ,Müslüman Dünyanın ,masum mazlum gördüğünüzün yanında yer almanız tebrike şayan ALLAH(cc) doğru işlerinizde Muaffak kılsın milletin husumetine sebep olacak işlerdende korusun inşallah.Adaletli olmak ancak Hakka tabi olmakla mümkün.Hevanızı terk etmedikçe Adaletli olamazsınız.A.Kerime Halkım beni övsün diye değil zalimleri sevindirmek için değil.Belki ALLAH(cc) rızası için.Riyadan uzak.Oğlunuz Bilal Erdoğan için çaldı diyorlar bende diyorumki bakın internete bu çocuğun düğününde
Siz sultan 2.Abdülhamit misali bir siyasetçi olmak istiyor iseniz aynen onun dediği gibi kan ile alınanı masa başında satmak şehidimin kanına ihanettir demelisiniz.Hem birleşik Kıbrıs hayaliniz bütün verimli,sulak arazileri Rumlara vermek gibi bir şartı var ,bu vatanı satmaktır uyanın milletin lanetine değil şehidime azap vermeye değil Türk –islam şuurunun gereğini yapın .Partiniz Adalet ,kalkınma partisi belki kalkınma konusunda iyileşmeler güzel ancak
Adalet konusunda aynı şeyleri söyliyemeyiz.Kendi öz eleştirinide yap ıraktaki ABD Askerleri için ALLAH(cc) ABD Askerlerinin sağlıkla evlerine dönmelerini nasip etsin derken o kafirlerin zülümleri caminin içinde bile Müslüman kadınlara tecavüzleri hiçmi aklınıza gelmedi,ikincisi Süleymaniyede askerimizin başına çuval geçirme olayı sırf Türk ordusunu küçük düşürmek için AKP millet vekillerinin isteği ile gerçekleştirilmiş.Üçünçüsü George Wolker Bush denen şeytani ruha halkının %93 ü nün ABD karşıtı olduğu bir ülkenin meclisinden istekleriniz geçmiştir Ekselansları diye tekmil verende maalesef zatı aliniz.Gelelim ABD askerlerini bu memlekete Mersine kadar getiren birinci tezkerede 80000 asker kapımıza
dayanmış ancak Yüce ALLAH(cc) ın lütfü ile ikinci tezkerede bu oyun bozulmuş kefere kirli ayakları ile şehid kanı ile sulanmış bu vatan toprağını çiğneyememiş.Belki Türkiye Irak ile aynı konuma düşmekten olup biten cinayetlerin büsbütün içine düşmekten kurtulmuş, ABD deki Yahudi beyinler şok olmuştu Sayın Başbakanımız zannetmeyinki bu güne kadar olup biten güzel işler sadece şahsınızdan kaynaklanıyor iyi bilinki her güzel iş başta Yüce ALLAH(cc) ın sonrada onun rızasına uymak için gayret edenlerin meyvesidir.Belki sizin doğru işleriniz almış olduğunuz helal, namuslu , güzel Ahlaklı insanların duaları iledir.Hadisi şerifte üç şey insanları korur der Peygamberimiz(asm) 1.Gizlide ve açıkta ALLAH(cc) tan korkmak.Zaten işin temeli bu.2.Öfkeli ve sakinken Adaletli olmak.3 Varlıkta ve yoklukta iktisada riayet.bu ölçünün neresindeyizki hala birileri günah keçisi arayıp duruyor.Samimi olduğunuz kimseye mesafeli olunki birgün düşmanınız olabilir, düşman olduğunuz kimseye mesafeli olunki bir gün dostunuz olabilir.H.Şerif.Hiçbir iyiliği küçük görmeki ALLAH(cc) ın rahmeti onda gizli olabilir ,hiçbir kötülüğüde küçük görmeki ALLAH(cc) ın gazabı onda gizli olabilir.İ.Gazali.Denenmişi deneme bu söz büyüklerin sözüdür.Mü’min bir delikten iki kere ısırılmaz.H.Şerif.İsrail ve Yahudi milletinin bu memlekette işi yoktur. Dünya Emperyalistlerinin ve Siyonist zalimlerin kardeşi olmak en zalimlerle bir anılmaktır.Hem unutmıyalımki İsrail oğulları ALLAH(cc) ile alay ettiklerinden tarihindede bugünde zülümleri had safhada olduğundan ALLAH(cc)ın lanetine uğramış bir millettir.İnsi ve cinni şeytanları hiçbir şeyle tatmin ve memnun edemezsin.Arkanı döndüğünde kazıklarınıda yersin.Onlar iblisin askerleri akıl hocaları iblis şeytandır.Ne derece istikrarla Hakka tabi olursan o derece gülersin Dünyadada Ahirettede.
Hakimiyet ALLAH(cc) ındır.Yerdeki ve gökteki hazineler ALLAH(cc) ındır.A.Kerime. Çalış kulum vereyim der ALLAH(cc) Kafir çalıştı ona verdi Hak dini bulamamışlar ancak doğruluk çalmamak,işi ehline vermek gibi meziyetleride eksik değil,günümüzde müslümanın müslümana kıymet vermediği kadar kafir dediğin halkını düşünüyor bu ölçüler İslamın tavsiyeleri .İnşallah Türkiye inananlar kardeştir ölçüsü ve bu bazdaki milliyetçilik anlayışı ile aynen 621 yıl Dünyaya Adalet dersi vermiş ecdad Osmanlının hayat felsefesi ile aynı fikir ve gaye için yaşıyan bir toplum,gerçek cumhuriyet olma gayreti ile kültür emperyalizmine,
ekonomik ve ahlaki sömürüye son vermek gayreti ile çalışarak bizi biz yapan değerlerle yeniden barışmak umudu ile daha güzel yarınlara.ABD nin Dünya siyaseti:Biz içimizdeki hainleri derhal yok ederiz .Dünya devletlerinin ise rejim düşmanlarını destekleriz varlığımızı böyle sürdürürüz.Bugünkü Türkiyede ABD desteği hem muhalefete,hem iktidara onlarda ikili oynuyor kim menfaatine yatkın iş yapıyorsa onun yanında. Bu iktidarın doğru işi çok,ancak güvende vermiyor ,haram helal hesap etmiyenin büyük ihanetlere imza atması kaçınılmaz bir tavırları olabilir.CHP liler için din gaye değil aksesuar başka bir deyişle istetme lastik,ancak darda kaldıklarında müracaat edilecek bir hayat tarzı belki çokları için ilkel ve itici Nasibi olanı ALLAH(cc) islah etsin pozitif birikimi olan insanlar ölmeden uyansın inşallah.Değerli başbakanım size tarihe mal olmuş bir Kızılderili hikayesini anlatacağım ki islamada uygun Bugüne kadar geçmişinde gayet samimi olupta sonradan büsbütün kutuplaştığın kimseler var hayatında onun için anlatıyorum Kızılderili hikayesini Yüce yaratıcı ALLAH(cc) Kainatı yarattığında mutluluğu nereye koyayım diye sormuş Arslan söz almış ormanın derinliklerine götüreyim demiş ALLAH(cc) kabul etmemiş,Koyun söz almış bozkırların derinliklerine götüreyim demiş,ALLAH(cc) kabul etmemiş ,Kartal söz almış ay’a götüreyim demiş
ALLAH(cc) kabul etmemiş ,Yunus balığı söz almış, okyanusun derinliklerine götüreyim demiş ,ALLAH(cc) kabul etmemiş, En son kirpi söz almış insanların içinde sakla demiş ALLAH(cc) kirpinin isteğini uygun bulmuş ve mutluluğu insanların içinde saklamış İslam’da derki kim nefsini tanırsa Rabbini bulmuştur insanın yaradılışına bakalım hiç birimizin ne genetik yapısı,ne ses tonu, ne parmak izi ,ne siması hatta nede göz yapısı birbirinin aynısı değil milyarlarca insan gelmiş geçmiş ve gelecek hiç biri birbirinin aynısı değil.Bu mükemmelliği görenin sonsuz kudreti, sonsuz iradeyi, sonsuz ilmi yaratıcı gücün mükemmelliğini kabul etmemesi imana gelmemesi tam bir divaneliktir . Dahası kendini keşfedipte mutluluğu bulmak yerine şeytani ve nefsani haram yolları hayatın gayesi edinenler belki mutluluğu kendinde değilde ve kendini mükemmel yaratanda değilde,bu doğrultuda Tevhid coğrafyasında değilde ,bütün doğruların yegane kaynağı Peygamberlerin(asm) yolunda değilde , insanların felaketine çalışan bir takım meşhur zatlarda,belki gerçek zalimlerde arıyanlar her zaman hayal kırıklılığı ve ruh göçünü yaşamış kendi olmaktan çıkmış denize düşen yılana sarılmıştır.Gelgelelim Tayyip Erdoğana hayatının artıları ile sendeki pozitif değerlerle tanışmak istiyorsan ,zaman zaman bilerek veya bilmiyerek sendeki doğrulara tezat teşkil eden negatif çıkışlardan arınmak istiyorsan, Hakkın huzurunda haddi aşmak istemiyor, bir zalim olmaktan kaçınıyorsan ALLAH(cc) ve Resulünün(asm) Kur’ani mananın hukukunu çiğnemekten her zaman ALLAH(cc) a sığın.Bildiğin bilmediğin günahlarından ALLAH(cc) a sığın,yaptığın yapmadığının şerrinden ALLAH(cc) a sığın, dengeli olmak ,istikrarlı olmak prensibin olsun sen sen ol ismin gibi Tayyip-temiz ol ondan sonra ALLAH(cc) tan gelen her şey hoştur narda hoştur nurda hoştur. ALLAH(cc) ım üzerimde pozitif manada maddi manevi ne varsa senin ikramın ve senin hazinendendir,Razı olduğun gibi tasarruf edenlerden eyle Ya Rabbi.Yerdeki ve gökteki hazineler ALLAH(cc) ındır.Ayeti Kerime.Günahlardan kurtulmanın en selametli yolu tevbe istiğfardır.Hz.Ali(ra).Hz.Ebubekir (ra) her akşam evine gittiğinde günlük hayatının muhasebesini yapardı ne zaman kendisini ALLAH(cc) ın Resulünün (asm) Kur’an ve sünnetin huzurunda hatalı bulur o gece yatmaz sabaha kadar hayır peşinde koşardı.Bu güne kadar izlediğim Tayyip Erdoğanın kendine çeki düzen vermesi lazımki musibetlere açık gedik kalmasın inşallah.Hakkı hak bilip hakka tabi olan ,batılı batıl bilip batıldan kaçınan doğru mü’min vasfı ile vasıflanmalıyızki zülüm,küfür,şirk,iğrençlik,iblis şeytan ve sadık köpekleri layık oldukları fiatı bulsun hak sahibi güzellikler kurtulsun .Cihad ALLAH(cc) ile aramızdaki engelleri kaldırmaktır. Bu ise cümle haramlardan,şirkten,küfürden,zülümden insi ve cinni şeytanlardan arınmak hakkın indinde Mü’min kul olabilmektir .Dünyamızıda Ahiretimizide sağlam bir limana taşıyabilmektir .Peygamberimiz(asm) size iki emanet bırakıyorum onlara sımsıkı sarılırsanız sapıtmazsınız Onlar ALLAH(cc) kitabı Kur’an ve sünnetimdir der .Falanca filanca demez,ancak sünnetin hakkını vermeye çalışanlarda bizim için ışık olmalı,kula tapılmamalı Mevlana(ra) ,Yunus Emre(ra) insan sevgisi olarak bakmışlar olaya her pozitif insanın muhabbetini kendilerini biraz daha ALLAH(cc) a yanaşmaya vesile görmüşler.Siyaset temiz oldukça emanet hak sahibinde oldukça zalimlere,kafirlere,şeytani ruhlara mesafe kondukça Adalet sağlıklı işler,Aksi taktirde heva ve şeytani olanı hayatımıza çare diye soktuğumuz her dem fitneler su üstüne çıkacak Adalet adı altındada olsa ancak zülüm baş gösterecek.Bu milleti haramlardan ne derece arındırabilirseniz o derece bereket içinde olacağız. Kimseye ALLAH(cc) ve Resulüne (asm) verilecek kıymeti verme hayal kırıklılığı yaşama daha fazla kendinle kavgalı olma yahudiyide Yahudi kafalılarıda hiçbir zaman dost edinme Her şey aslına rucu eder.A.Kerime inanınyorumki Tayip Erdoğan özündeki doğruları yakalıyacak her zaman pozitif bir kişilik sergiliyecek, muhtaç olduğun kudret ALLAH(cc) ın lütfü damarlarındaki asil kanda mevcüttür.Sen Müslüman ana babanın çocuğusun .Değerli büyüklerimiz özellikle devlet Erkanı Tayyip Erdoğanda insandır nefsine mağlup olabilir ,insi ve cinni şeytanlarının şarlatan din simsarlarının mütecaviz tutumlarına zaman zaman muhatap olabilir özellikle cinni Şeytanların baskısı ile yanlış şeylerde söyliyebilir ama artık inanıyorumki yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeyler büyük çoğunlukla memleketi maddi manevi kalkındıran şeyler bir kere bu günkü konumda düşmanı bütün şer güçler içimizdeki muhalefet ise onun artılarını görmek istemiyecek kadar kör.Bu memleketin menfaatini istiyenler muhalefeti o şahsa büsbütün düşmanlık seviyesine taşıyorlar ben iddia ediyorumki o Atatürkten sonra Türkiyenin en değerli lideri artık ,artılarını görelim devamına destek verelim insandır her türlü hataya düşebilir bizde doğru insan isek kardeşçesine ikna edelim doğruları anlatalım yoksa düşmancasına yıpratarak değil.Hem o Türkiyenin yarı seçmeninin iktidarı ve her beldeye hizmeti şiar edinmiş icraatıylede kendini ıspatlıyor .İlah beklemiyelim ,melek veya peygamber beklemiyelim liderimizi putlaştırmıyalım dün Atatürke bu milletin attığı kazığı onu putlaştırdıkları gibi Tayyip Erdoğanıda putlaştırmıyalım ,biz ALLAH(cc) ve Resulüne(asm) hakkıyla güvenelim öncelikle kendimiz doğru insan olalım biz ne kadar doğru olursak liderlerimizde o derece doğru işlerde muaffak olur.Çünkü sizler layık olduğunuz kişilerle layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz der Peygamberimiz(asm) .Bu idarenin Başlangıçtakı hataları önemli ölçüde özelleştirmeler iflas etmiş bir ülke için gerekli gibi idi ancak hapisten yeni çıkmış melankolik bir durumda kendi gerçeklerinden büyük ölçüde koparılmış ruhu erozyona uğramıştı Ama bugün hakikatte pozitif biri olduğunu bütün hayatına baktığımızda hayatının artılarını görerek artık vicdanımızla kabul ediyoruz ,Batıda Avrupada ,belki dünyanın çok ülkesinde muhalefet hükümetin artılarına destek vererek sürüyor ama bizde düşmancasına birbirini yıpratarak belki şeytani havalarda hepimizi ALLAH(cc) ıslah etsin inşallah.Siyasi liderlerimiz cemaat liderleri kanaat önderleri hem ilahlık ,hem şeytanlık yapmadıkları şürece,şirki,küfrü, zülmü temsil etmedikleri sürece dürüst ahlaklı adil helale kıymet veren oldukları sürece taşınır.Kanunlarımızda hala insi ve cinni şeytanları memnun edecek masum mazlumu ağlatacak şeyler var ise bunlar en kısa zamanda değişmeli bizi bizden ziyade düşünen her güzel nimetin tek yaratıcısı Yüce ALLAH(cc) biz insanlığın Dünya ve Ahiretinin huzurunun yegane proğramı Kur’an ve sünnetide çiğnemiyelim biz ancak doğru değerlere sahip çıktığımız zaman bütün şer güçler iflas edecek belki bu Dünyada bile cenneti tadacağız inşallah.Gerçek hürriyet ALLAH(cc) a kulluktur insi ve cini zalimlere değil çünkü yerdeki ve gökteki hazineler ALLAH(cc) ındır. Her güzelliği yoktan var eden ihtiyacımıza sunan o elbette huzurunda hesabımız olacak Mahkemei kübrada onun için mülkünde kimsenin haddi aşmaya ALLAH(cc) ın Resulünün(asm) Kur’anı mananın hukukunu çiğnemeye zerre kadar hakkı yoktur.İhtiyacımız olan bir damla su,bir yudum hava bile yaratamayız biz kuluz.Zalimlere,iblislere değil ALLAH(cc)a kul helal,güzel ahlaklı ,adil olalımki huzur bulalım.AKP demek İslam demekmiki AKP li olmayan büsbütün dışlanıyor münafık deniyor.Belki gerçek münafıklara ruhu kafir olanlara yapılması gereken davranışlar yapılıyor.
Değerli başbakanım
Senin düşmanın yıllardır canciğer olduğun ve şimdilerde aldatılmışlığın acısıyle büsbütün yüklendiğin pensilvanyadaki zat değil sadece.Belki onu bütün pozitif yönüne rağmen büsbütün düşman gösteren öbür yandan hiçbir artısı olmadığı halde adam yerine koyduğun 40000 masum mazlum vatandaşın kanlı katil elebaşı Apoyu sevimli gösteren cinni kafirler ve tağut dostları çünkü Ayette Ey cinler topluluğu siz insanların çoğunu aldattınız ve kendinize bağladınız,siz insanlara çok çektirdiniz der dahası hadisi şerifte Mü’min beş şiddet ile karşı karşıyadır .1-şeytan onu şaşırtmaya çalışır.2-kafir onun canına kast eder.3-münafık onu sevmez ve ona buğz eder.4-kendi nefsi onunla uğraşır.5-müslüman kardeşi onu çekemez Fetullah hoca bana sorarsan son guruba girer.Belki sana beddua etmekle münafıklıkta yaptı ancak onun gurubunu inançlı kadroları, pkk nın itlerini Apo kafirini Yahudi domuzlarını dışlamadığın kadar o adamı dışladın –zaman gösterdiki sen haklı imişsin,bu zümrenin gidişatının bu derece çirkef denilecek bir boyuta ulaşması bu milletin değerleriyle barışık biri olmadığının delili o artık vatan hainliğiyle tescillendi ve tarihin karanlık sahifelerine gömüldü tereyağının çürüğü acı acı kokar hiçbir şeyede yaramaz işte süt mizaçlı müslümanın bozulmuş hali ,nerede kaldı Müslümanlık, PKK dan beter icraatlere imza atan Yahudi kuklası fetoş artık imanında yok sana hala hoca evliya diye bakanlarında ALLAH(cc)tan bir şey istemeye hakları yok o itikadını çoktan bozmuştu ALLAH(cc) indinde iman sahibi kabul edildiğinede artık inanmıyorum gayesi Türk-islam sentezi çerçevesinde Dünyada açtığı Türk okulları ile bu memleketin ve güzelim insanlarımızın sevdalısı zeki insanlara belki geleceğin büyük Türkiyesine Dünya platformunda dostlar kazanmışsa cinayetmi oldu demiştim ama işin içinde müslümandan ziyade yahudiye kölelik varmış haliyle niyeti bozuk bu adamın ve ona körü körüne inananların ne derece çirkefleştiğini ve bu güzelim vatanı en büyük fitnenin kazanı yapmaya hiç çekinmeden saldırdıklarınada bu millet şahid oldu.ABD senin gibi hainliğe yatkın nicesini kulladı,neticedede kendisi infaz etti.Kafirden dost domuzdan post olmaz demiş atalarımız .Dün Atatürk Fetullah misali din şarlatanlarından bunaldığı için ilahiyat fakültelerini açtı ehliyetli din alimleri yetişsin diye, dini devletin himayesine almak için diyanet teşkilatını kurdu Elmalılı Hamdi Yazıra Kur’anı Türk insanının anlıyacağı gibi aslına uygun tefsir etmesini istedi ve hatta o Kur’an tefsirinin ilk baskısının parasını kendi cebinden verdi ve o savaş yorgunu ruhu yorgun Atatürk belki namazlarında tembellik edecek kadar çareyi içki şişelerinde alemde aradığı için dini kesimler deccal diye hükmettiler o deccal değildi ama ruhunun artılarını cinni kafirlerinde tahribatlarıyle laikliği dinsizlik diye algılıyanlarında tahribatı ile harf devrimi gibi kılık kıyafet devrimi gibi cinayetlerede imzasını attıranlar bugün ümmeti Muhammedin(asm) kanburu konumundadır ve bugün Atatürkün coğrafyasıda din simsarı konumuna düşenlerin coğrafyasıda alemi islamdaki cinayetlerin ortağıdır cinni ve insi kafir ruhlar iklimlerinde eksik değil.Dün Atatürkü deccal ilan edenler senin içinde aynı senaryoları hayata geçirebilir seninde ruhunun artılarını çalıp insi ve cinni kafir ruhların iklimine kapatabilirler . Damarında asil bir kan var ise yenilmiyeceksin Bunun için sen ALLAH(cc) a koşacaksın Atatürk gibi çareyi içki şişelerinde aramıyacak ve elinde olmadan zülüm içeren icraatlere soyunmiyacaksın inşallah.Hadiste üç şey insanları korur der .1-gizlide ve açıkta ALLAH(cc) tan korkmak.işin başı bu sen islamın doğrularını bilen hurafeyide bilecek ilme sahip birisin artık karını zararını görürsün inşallah-2 öfkeli ve sakinken Adaletli olmak-insan sakinken en zaliminede belki seste çıkarmaz ama öfkelenince suçlu gördüğünü hak etmediği kadarda cezalandırır.-3-varlıkta ve yoklukta iktisada riayet. Bollukta saçıp savurup fakir fukarayı görmiyen malına mal katan yoklukta istesede istemesede iktisad eder .Hevan ile hükmetme yine Kur’an derki hevanızı terk etmedikçe adaletli olamazsınız.ALLAH(cc) rızasını iste gücünün üstünde işlere soyunma istikrarlı olmak dengeli yaşamak temel prensibin olsun.ALLAH(cc) hayırlı işlere soyundursun hayırlı işlerde Muaffak eylesin razı olduğu gibi Adaletli olmayı rızasına uygun olanı nasip etsin inşallah.
Bir işe başlarken yola çıkarken Bismillahirrahmanirrahim,Tevekkeltü Alellah,Hasbünallahü Venimel Vekil, La havle Vela kuvvete illa billahil aliyyil azim de öyle iş yapki Yüce ALLAH(cc) yar ve yardımcın olsun,zülme,şirke,küfre düşmek istemiyorsan her zaman ALLAH(cc) ve Resulünün(asm) Kur’an ve sünnetin hukukunu çiğnemekten ALLAH(cc) a sığın.Kirli işlere aklı eren tipleride bünyende barındırma bugün başkasını yarın seni satar.Hakimiyet kayıtsız şartsız ALLAH(cc) ın dır. Milletin değil milletin iradesi cüzi ALLAH(cc) külli iradedir .Ancak Hakimi mutlak ALLAH(cc) yaratır. Biz kullar ihtiyacımız olan bir damla su bile yaratamayız ,nasıl oluyorda hakimiyet kayıtsız şartsız milletin oluyor ki bu milletin çoğu nefsi için belki bir kısmı küfür hesabına yaşıyor.Onun için bu söz çare değil şirki ve zülmü belki küfrü yaşatan bir zalimane sözdür.Belki alemi islamdaki cinayetleride tetikliyen bir söz çünkü Cenabü Hak nasıl inanıyorsanız öyle muamele göreceksiniz der. Belki çoluk çocuğun ve içimizdeki helal gerçek Adaleti şahsında yaşatan ve şirkten küfürden,zülümden uzak gerçek mü’minler sayesinde rızıklanıyoruz.Geri kalanı ALLAH(cc) uyandırsın islah etsin inşallah.Zaman hevası ile hareket edenlerin zamanı bedeli ise masum yavrular keferelerin düzdüğü bacılar ödüyor.Kılıçtaroğlu seni bu milletin değerlerine sahip çıkan biri olarak Türkiyenin büyük çoğunluğu görmüyor onun için Tek başına iktidarı asla göremiyeceksin koalisyon ise sağ kesim birbirine düşerse belki olabilir,sana sıra gelince Devlet Bahçeli sadece Ne mutlu Türküm diye ırkçılık yaparak değil, ne mutlu Elhamdülillah Müslümanım diyebilene diyerek,Türklük milliyetçiliğiyle değil Müslümanlık milliyetçiliği ile inançlı her kesimi kucaklarsan bu memlekette belki iktidar olabilirsin aksi taktirde ulaşacağın ancak koalisyon hükümetleridir,Çünkü bugün münafıkta olsa Türküm diyen senin için makbul bu ise adil olmiyan bir tarzdır .Hangi milletten olursa olsun Takva sahibi güzel Ahlaklı olanlardır gerçek adaletli,onlar dengeli,helal,namuslu yaşarlar.Ne dinler icat etti cinni kafirler ve tağut dostları benim dinim İslamiyet cahiliye kirini siler der .Tevbe edip hayırlı amel işleyenlere altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.A.Kerime.Kefere fecerenin,şarlatan din simsarlarının ,insi ve cinni şeytanların yazdığı senaryolar kendi başlarını yesin inşallah, gerçek masum mazlum helaline ,namusuna düşkün güzel ahlaka aşık değerli kulların belki hiçbir güzelim kulun o zalimlerin seline kapılmasın inşallah. Sen kimsin Tayyip Erdoğan eğer Müslüman isen Yahudi ile uğraşmadığın kadar, pkk belasıyla uğraşmadığın kadar samimi Müslüman bildiğimiz Fetullahın tabanındaki şaibesiz temiz insanlarla ne diye bu kadar uğraşıyorsun kürt faşizmini siyonist emperyalist uşaklığını bizzat hayata geçiren ve büyük Kürdistan hayaliyle sadece fitne ve zülüm üreten pkk illetini vatandaş görmek istiyorsun diğer yanda vatanının aşkına Türkiye sevdalısı güzel insanlar zeki dostlar kazanmak isteyen ve bu hususta riyasız gayret gösteren Fetullahçı tabana şeytana düşman olmadığın kadar düşman oldun her gittiğin yerdede onlarla uğraşıyorsun lider durumda Fetullah denen adam hocalıktan ziyade yanlışlarıyla başına bela olduysa onu cezalandır yahudiyi, ABD liyi pkk yı yeri geliyor sıcak karşılıyorsun ancak bu ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanı olarak fitneye hizmet ediyorsun şeytan amellerini süslüyor sen ise derin bir uykudasın kıyamet kopuncaya dek tevbe kapısı açıktır ALLAH(cc) ın affetmiyeceği suç yoktur gel yanlışta ısrar etme Siyonist emperyalist hesapların Türkiye uzantısı pkk illetidirki
Rezaleti nursi çok çalar hırsızlık onların mesleği onların vicdanıda cüzdanıda birdir ,hak etmedikleri kadar mirasyedi ve bencildirler. Risalei nurunla mahküm ettin islamın cihad ruhunu sait nursi bozuntusu ve hala kahramansın milyonların katili nice güzellikleri telef eden bedbaht ruh,M.Kemal sana göre deccal sende müceddidsin öylemi mirasyedi şarlatan din simsarı.Nesli piçleştirdin kim kimin malı belli değil senin nurculuğunun iklimine kim olursan ol gel,birbirinde fani ol diyen kirli ,ömür boyu haram yemiş saltanatınla Alemi İslam cehenneme dönmüş senin mirasyedi kardeşlerin bu vebalin altından kalkamıyacak sen ise nasıl bir inadın ve fitneye dinamo olmanın insanı olduğunu hesap gününde göreceksin inşallah senin cennetin ise edepsiz ve hırsızların sadist zalimlerin ulaşacağı yerdir ancak Bugün sende,nurcularında sanat eseriniz olan betonların temsil ettiği adam M.Kemalde laik Kemalistlerde Alemi islamın kamburu belki kezzabısınız sizin ikliminizde Kuranın hukuku yoktur.Apo kafiri senin ikliminde evliya ilan edilmiş, nice güzelim insanla ruh ikizi olmuşlar ,bu külli cinayet senin ve adam yerine koyduğun PKK nın uzantılarının belki AKP nin cehennemi boylaması haktır.Sizin işiniz iman ile küfrü birleştirmekten ibaret iken ve sait nursi sen asla iman ehlini birleştirici biri değilken kahraman oldun.Öyle ALLAH(cc)ı çok zikretmekle doğru Müslüman olunmaz dürüst olmuyorsan işin gücün yalan ve zülüm ise.Olduğun gibi görünmüyor göründüğün gibi olmuyorsan iki yüzlü iken din simsarı.Ben ALLAH(cc) ın ve Resulünün (asm) tasarrufunu istiyorum,hiçbir güzelim insan onun ,bunun heveslerinin kurbanı olmamalı,meydan insi ve cinni pisliklere kalmamalı.
Eskiden hükümdarlar, karşılaştıkları her müşkül işlerinde zamanın âlimleri ile istişâre etmedikçe bir karar vermezlerdi. Onların fikirlerinden istifade ederlerdi. Adâletiyle meşhur, İran hükümdarı Nûşirevân-i Âdil, arzû etti ki; kendisine rehber olmak için ba'zı nasîhatler tertip edilsin.Bu maksatla, zamanın âlimlerini topladı. Bunların içinden yirmi üç tanesini seçtirdi ve onlara: "Her biriniz bir hikmet söyleyiniz ki, hem ben istifade edeyim, hem de benden sonra gelenler" dedi.Her birisinin yazdığı hikmetli sözleri altınla yazdırdı.
Bunları, yine altından bir kasa yaptırıp, altın bir anahtar ile de kilitledikten sonra hazinesine koydurdu. Ne zaman ki, müşkül bir iş ile karşılaşırsa, bu hikmetleri okur ve ona göre karar verirdi.
* * *
Bu hikmetli sözler şunlardır:
1-Kendinizi biliniz, ilim ve iyi edep öğrenmeyi arzû ediniz. Malı, ilimden yüksek tutmayınız. Ahiret için azık toplayınız. Ahireti dünyaya satmayınız. Söylenmeyecek sözleri söylemeyiniz. Aranmakla bulunmayacak şeyi aramayınız.
2-Hikmet sahiplerinin nasîhatlerini hakîr görmeyiniz. İşlerde acele etmeyiniz. İşleri vaktinde yapınız. İşleri bilene emrediniz. Zararlı işlerden sakınınız. İşlerin önüne ve arkasına dikkat ediniz. Akıllılarla istişâre ediniz. Tecrübe edilmişi tecrübe etmeyiniz. İhtiyarların sözlerine önem veriniz.
3-Herkes sizi takvânız ve iyilikleriniz ile tanısın. Kanaati zenginlik biliniz. Sağlığın kadrini biliniz. Kimsenin üzüntüsü ve elemi ile sevinmeyiniz.
4-Dert ve belâ sahiplerinden ibret alınız. Yerinde hâsıl olan zararın, yersiz hâsıl olan menfaatten iyi olduğunu biliniz. insanlara her zaman dost geçinin , dîniniz için dünyalık verin. Her nerede insanlarla dost geçinme lâzım olursa sertleşmeyiniz. Dost ve düşmanla barışta bulununuz.
5-İşleriniz kendi gücünüzü aşmasın. İnsanlardan ihsânı esirgemeyiniz. Elinizi ve dilinizi kollayınız. Lâyık olmayan işlerden uzak kalınız.
6-Kötü komşudan, fenâ arkadaştan sakınınız. Arkadaşsız yola çıkmayınız. Kötü ve aslı belli olmayanlarla yolculuk yapmayınız.
7-Çorak yere tohum ekmeyiniz. Herkesin gözü önünde def'i hacet etmeyiniz. Sonradan görmüşlerden borç istemeyiniz, onlara borç yapmayınız. Aslı belli olmayanlardan kız istemeyiniz. Kıymetsiz insanlarla oturmayınız. Allah’tan korkmayandan korkunuz.
8-Malı, kendinize fedâ ediniz. Ahmak, sarhoş ve deliye nasîhat etmeyiniz. Nasihati anlayana yapınız. Nasîhatinizi kıymetli tutunuz. Elinizin altındakilere merhamet ediniz. Kimsenin ekmeğine göz dikmeyiniz.
9-Açların yanında yemek yemeyiniz. Ekmeğinizi açlardan esirgemeyiniz. Çocuklar ve kadınlara karşı tedbirli olunuz. Yabancı kadını evinize uğratmayınız. Dünya ni'meti ile kibirlenmeyiniz. Kötü kadınların,kötü erkeklerin hîlelerinden emin olmayınız.
10-Kimsenin evinin işine karışmayınız. Yabancı kimselere evinizin yolunu göster-meyiniz. Karı koca arasında aracı olmayınız. Başkasının bir şeyine sahibinden fazla şefkatli olunuz
11-Kibirli insanlardan korkunuz. Devlet adamlarına düşmanlık etmeyiniz. Kadın ve erkek hiç kimseye zulüm etmeyiniz.
12-Ana ve baba hakkını gözetiniz. Akrabalarınızdan kesilmeyiniz. İnsanlarla olan ahdi muhafaza ediniz. Ahdinizi yerine getiriniz. Dâvetsiz kimseye misâfir gitmeyiniz. Misâfirinizi kıymetli tutunuz. Eğer bir kimse size muhtâç olursa, kudretiniz dahilinde ihtiyâcını yerine getirmeye çalışınız.
13-Bilgide ileri olanları büyük tutunuz. İlim öğretmeyi ayıp tutanları insan saymayınız. İnsanın selâmetinin, lisanına dikkatte olduğunu biliniz. Lâyık olmayan sözü söylemeyiniz.
14-Fenâ söz söylemeyi âdet etmeyiniz. Lâyık olmayan söze kulak vermeyiniz. Hükümdarların gıybetini yapmayınız. Sözden anlamayana söz söylemeyiniz. Her ne ki lisanen söyledinizse, o işi yapınız.
15-İyilerin ziyâretine rağbet gösteriniz. Salâh sahipleri ile sohbet ediniz. Ölüleri iyilikle yâd ediniz. Dosta ve düşmana nasihatten geri kalmayınız. Ölen babanızın vasiyetini yerine getiriniz. İlim tahsiline hırslı olunuz. İlimsiz bir iş işlemeyiniz.
16-Herkesin sözüne emin olmayınız. Güzel sözleri herkese işittiriniz. Doğru ya da yalan yere yemîn etmeyiniz. Dünyadan fazla âhiret dostu olunuz. Yetimin malına göz dikmeyiniz. Gençlikte, ihtiyarlıktan endişe ediniz. İhtiyarlık ihtiyaçlarını gençlikte hazırlayınız.
17-Kış hazırlığını yazın yapınız. Bugünün işini yarına bırakmayınız. Mütehassıs doktor söylemedikçe şunun bunun sözü ile kan aldırmayınız.
18-Cömertliği âdet ediniz. Bencillikten uzak olunuz. Ehil olmayanların sohbetinde bulunmayınız. Hacetinizi cömertlerden isteyiniz. Borçluları sıkıştırmayınız. Dostlarınızı hatâlarından dolayı îkaz ediniz.
19-Evlâtlarınıza hüner ve sanat öğretiniz. Halinizi dosttan ve düşmandan saklı tutunuz. Gizli söyleşilen yerleri dinlemeyiniz.
20-Emirlerin huzurunda gözlerinizi muhafaza ediniz. Sözlerinizi ölçülü söyleyiniz.
21-Ni'met ve bolluk zamanında dostlarınızı anınız. Düşmanı küçümsemeyiniz. Düşmanın dost görünmesinden endişe ediniz.
22-Emniyet zamanında daha çok korkunuz. Belâ vaktinde sabrediniz. Darlıkta genişlik zamanını hatırlayınız. Genişlikte darlık zamanını düşününüz. Vaatlerinize vefâ gösteriniz. Ümitlileri ümitsiz etmeyiniz. Bir görüşte kimseye aldanmayınız. Başkalarının ayıbını araştırmayınız.
23-Kendi yükünüzü başkasına yüklemeyiniz. Fenâ huyluları dost edinmeyiniz. Hak sözü yerden gökten üstün tutunuz. Cenâb-ı Hakka rücû etmeyi en güzel amel biliniz.
incemeseleler.com / Kemal Ekrem Soylu
Üç şey insanları korur:1-Gizlide ve açıkta ALLAH(cc) tan korkmak.2- öfkeli ve sakinken Adaletli olmak.3- Varlıkta ve yoklukta iktisada riayet.H.Şerif
Kime dört şey verilmişse Cennet ona vacip olur.İman,İlim,Güzel Ahlak,ibadet.H.Şerif
ALLAH(cc)ım her değer verdiğin, güzel yarattığın kulunu insi ve cinni şeytanlardan arındır,günahlarımızı affeyle,bizi dostuna dost,düşmanına düşman eyle.Umum hak Peygamberler(asm) hürmetine ,Ehli imanın kabüle karin duaları hürmetine, Mekke,Medine,Mele-i Ala, Arş-ü Ala hürmetine ,mübarek gün ve geceler hürmetine
İlahi rızana ulaştır,Razı olduğun gibi güzel fiiller nasip eyle,meccanen affeyle.
Dünya ve Ahiret saadetinin yolları
Halid bin Velid(ra) diyorki:Resuli Ekrem(asm)e bir adam geldi.Beni Dünya ve Ahirette muhtaç etmeyecek bana yetecek şeylerden size soracağım dedi.
Ya Resulüllah(asm) insanların en Alimi olmak istiyorum.
ALLAH(cc) tan kork. Buyruklarını yerine getir,yasaklarından sakın,insanların en alimi olursun.
İnsanların en zengini olmak istiyorum-Kanaatkar ol insanların en zengini olursun.
İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
İnsanların en hayırlısı insanlara faideli olandır,sende insanlara faideli ol.
İnsanların en Adaletlisi olmak istiyorum.
Kendin için neyi arzu edersen,mümin kardeşin içinde onu arzu et insanların en Adaletlisi olursun.
ALLAH(cc)a insanların en yakını olmak istiyorum.
ALLAH(cc)ü tealayı çok zikret.ALLAH(cc)ü Tealaya insanların en yakını ol.
İhsan derecesine erenlerden olmak istiyorum.
ALLAH(cc)ı görüyormuş gibi ibadet et,her ne kadar sen onu görmüyorsanda o seni görüyor.
İmanımı tamamlamak istiyorum-Ahlakını güzelleştir ,imanın kemale erer.
Ehli taatten olmak istiyorum-ALLAH(cc)ı n emrettiği farzları yap,taat ehli olursun.
ALLAH(cc) a günahtan arınmış olarak kavuşmak istiyorum.
Cünüplükten guslet ,maddi manevi kirden arın,Üzerinde günah bulunmaksızın kıyamat günü ALLAH(cc) a tertemiz kavuşursun.
Kıyamet günü nur içinde olmak istiyorum.
Hiç kimseye kimseye ,kendine zülmetme kıyamet günü nurun çoğalır.
Rabbimin bana Rahmet etmesini istiyorum.
Nefsine ve Yaradılmışa merhamet et.Rabbin sana Rahmet eder.
Günahlarımın azalmasını istiyorum-ALLAH(cc)tan mağfiret dile.
İnsanların en kerimi olmak istiyorum.
ALLAH(cc) tan mahlükatına şikayette bulunma,insanların en kerimi olursun.
İnsanların en kuvvetlisi olmak istiyorum.ALLAH(cc)a tevekkül et,bağlan insanların en kavisi ol.
ALLAH(cc) ve Resulünün(asm) sevdiklerinden olmak istiyorum.
ALLAH(cc) ın sevdiklerini sev,sevmediklerini sevme.
ALLAH(cc)ın gazabından emin olmak istiyorum.
Hiç kimseye kızma,ALLAH(cc)ın gazabından emin ol.
Duamın makbul ve müstecap olmasını istiyorum.
Harama yanaşma duan makbul ve müstecap olur.
ALLAH(cc) ü Tealanın beni halka karşı rezil rüsvay etmemesini istiyorum.
Ayıp yerini koru,ALLAH(cc) seni rezil rüsvay etmesin.
ALLAH(cc)ın ayıplarımı örtmesini istiyorum.
Kardeşlerinin ayıplarını örtki ALLAH(cc) ta senin ayıplarını örtsün.
Günahları yok edecek şey nedir?-Gözyaşı ,huşu,hudu ve hastalıktır.
ALLAH(cc)ın katında hasenenin efdali nedir?
Güzel huy,tevazu,belalara katlanıp sabretmek,ALLAH(cc) ın takdirine rıza.
ALLAH(cc) katında günahın kötülüğün büyüğü nedir?
Şirk kötü huy ,nefsin pintiliğine uymaktır.
Cehennem ateşini söndüren şey nedir?-Sabır,ALLAH(cc) için akıtılan gözyaşı.
DEĞERLİ İDARECİLERİMİZ
Cumhuriyet aynı fikri paylaşanların,aynı gaye için yaşıyanların topluluğudur.Bu manada cumhuriyete en güzel örnek Asrı saadetteki sahabi topluluğudur.,Daha sonra Osmanlıda Yavuz sultan selim devresini örnek verebiliriz.Fatih Sultan Mehmet devresi ise müslümanın laiklik anlayışına örnek gösterilebilirki her fikre ,belki her din anlayışına saygı vardır.Medinedeki ilk İslam devletinin teşekkülüde,Yahudi kabilelerine sessiz kalmak, belki onların varlığınada tahammül göstermek büsbütün fitne olmadıkları sürece yine müslümanın laiklik anlayışına örnek olmuş.M.Kemalde laik bir düzen kurmuş ama fıtratında değişik unsurlara yine bir isyan vardı.Fener rum patrikhanesi için nedir bu fesat yuvaları Atinada olması gerekmezmiydi der.İkincisi Dersim hadisesindeki tutumu;İngilizlerle masaya oturup Musul, Kerkükün elimizden çıkmasına sebep olan şeyh Saitlere karşı tutumudur.Ve aynı M.Kemal ben demokrat değil Cumhuriyetçiyim der.Ancak laik düzeni çare diye getirende kendisi.Bugün onun kurduğu CHP iseTürkü, Müslümanı temsil etmekten uzak küfrü,şirki,zülmü içinde barındıran bir görüntüdedir.
Müslümanın laiklik anlayışına bile tahammülü yoktur ve M.Kemalide putlaştırmaktan başka bir şey yapmamışlardır.Laiklik onların ikliminde din düşmanlığı rengine bürünmüştür.Gerçek müminleri sevmedikleri kadar,komüniste ,ALLAH(cc) sız Ahlaksızlara muhabbet ederler.Halbuki M.Kemal komünizim her görüldüğü yerde ezilmelidir demesine Rağmen Dünyadaki komünistlerle,sosyalistlerle irtibatlarını sürdürürler,çünkü onların ismi CHP si ,ama Türkün ,Müslümanın Cumhuriyet anlayışından haberleri bile yok.Ancak tarih şahidki laik düzenlerin bedeli ağır ödenmiştir,kazancı ise maddi, manevi hiç hükmündedir,uhrevi faturası ise gayet pröblemlidir.Dinimiz ancak müminler inananlar kardeştir der,laik düzende her fitneye ,her pisliğe,her mikroba katlanmak zorundasın,islamıda huzurla yaşıyamazsın,bu durumda hep tavizi iyiler verir.Laik düzende Vatan sevdalısı imanına,namusuna,helaline,güzel Ahlaka ,Tevhide gönül vermiş her güzelim insan hürriyeti elinden alınmış durumdadır.Gerçek Cumhuriyette ise aynı fikri paylaşanların ortak sancısı,ortak sevgisi ve iç huzuru söz konusudur.Laik düzende gerçek Cumhuriyet yaşanmaz.Ancak laik düzende gerçek Cumhuriyete ulaşmanın basamağıdır.Biz Müslümanın ortak sancısı ve kardeşliğinden ibaret gerçek Cumhuriyetten bahsediyoruz,yoksa batılı manada küfrün,şirkin,zülmün ittifakından değil.İblis ve sadık köpeklerinin,Teröristlerin Anarşistlerin,ALLAH(cc) sız ,Ahlaksızların hürriyetinden değil.Gerçek Cumhuriyetin temelinde ve islamında Temelinde Sevgi ve buğz vardır,şeytanı ve yandaşlarını dışlamak vardır.Gerçek Cumhuriyette herkes kardeştir Edebini takınmak zorundadır ve Müslümanın Cumhuriyet anlayışında Haramın ,zülmün,küfrün,şirkin zerresine yer yoktur. Ama bugün öylemi Laiklik rüyası kabusa dönmüş,hürriyeti söz konusu edilen BDP,KCK,PKK,HDP gibi zalimler ve yaşam tarzları iyilere masum ,mazlum halka zülmetmeye devam ediyor.Emperyalist güçler ise Terör örgütlerini beslerken Yüzümüze gülmeye devam etmektedir.Benim dinim İslam ise zülmü,şirki,küfrü kökünden rededer.Zalime yardım eden zalimden zarar görür der.Bidat sahibine tevazu gösteren dinin yıkılmasına yardım eder der.Sakın zalimlere yağcılıkla yanaşmayın yoksa ateş size dokunur der.Çare öncelikle cümle haramlara karşı mücadele olmalı.Yoksa bir yandan kirlenerek,bir yandan temizlenmek,günahlardan arınmak,Dünya ve Ahiret huzurunu yakalamak çok zor.Hem Dinimiz İslam derki Erkek veya kadın bir mümin ALLAH(cc)a günahsız ,tertemiz kavuşuncaya kadar başından ,malından, çoluk çocuğundan musibet eksik olmaz.Ve islamın Adil temsilcisi Ömer(ra) için.Ömer(ra) hayatta oldukça fitneler zuhur etmez der.Bizimde Anarşi ve Terörden,her fitneden kurtulmamızın çaresi islamın Adalet anlayışı olmadıkça başımızdaki belaların sonu gelmez kolay kolay. Çünkü dinimiz hevanızı terk etmedikçe Adaletli olamazsınız der.A.K.Bugünün Türkiyesi ve Dünyası ise gerçek Adaletten uzaktır.Çünkü çokları heva ve heveslerinin kurbanı.Çünkü her türlü haram serbest.Dünyada bir Yahudinin,bir hiristiyanın,bir mikrobun kafası ezilse Dünyayı ayağa kaldıran Batının zülümden başka bir şey kokmayan Adalet anlayışı ile milyonu aşkın Müslüman katledilmiştir.Emperyalist güçler,şeytani pislikler, maddi manevi kalkınmış bir İslam ülkesine ve doğru kaliteli müslümana tahammülü yoktur.İslam dışındaki bütün hukuk anlayışları cin milletinin,şeytani ruhların tekelindedir. İnsanlardan kandırdıklarıyle şirki ,küfrü,zülmü,iğrençliği temsil edenler ,bugün Türkiyede olsun ,Dünyada olsun cin milletinin tekelindedir,o pisliklere bağlanmış durumdadır.Kurtulmanın çaresi tevbe edip,haramdan ,zülümden,şirkten,iğrençlikten arınmaktır. Ve dengeli bir şekilde islamı yaşamaktır.Dengesiz tipleride avlar insi ve cinni pislikler ve kullanırlar.Onun için Muhabbetullahı anlamak istiyorsan Yunus Emrelere(ra),Mevlanalara(ra) belki sevgili Peygamberimize(asm) ve Ashabına bak Hallacı Mansur gibi gecede bin rekat namaz kılıp sonrada cinni pisliklerin aleminde Enel Hak –Ben ALLAH(cc)ım diyenlerden olma.Unutmiyalım Yunus Emrelerin(ra) Mevlanaların(ra)Tapduk Emre(ra) gibi Şemsi Tebrizi(ra) gibi nefis terbiyesini tamamlamış şuurlu Müslüman rehberleri vardı.Kimseden çalıpta kimse bana maddi,manevi bir şey taşımasın,hırsız yaşam zülümdür.
2015 haziranında yapılacak olan genel seçimler için MHP,SP,BBP ittifakı gündemde eğer ALLAH(cc) razı ise bu birlikteliğin zamanı geldiğine Günahları sevabını aşan AKP nin mühleti dolmuş diyebiliriz İslam Dünyasının ve Türk milletinin selameti için ve inşallah ALLAH(cc) rızası için bu hayırlı ittifakın yanındayız.Estergon,Estergon biz seni nem çerilerine ALLAH (cc) emaneti verdik şimdide geri almaya geldik işte serhadın hali budur.
Muhammed Emin Yıldırım şerefli bir misyon olan islamın Kainatın ulvi davasının kendini yetiştirmiş bir askeri kendiside şerefli kul inşallah sohbetleri doyurucu ve objektif İslam o islamı anlatırken bu biçare Asrı saadetin güzel çiçeklerini hatırlıyor .ALLAH(cc) inşallah gerçek hayırlıların kardeşliğini nasip etsin fitne olmasın.
31 mayıs 2015 Başbakanımız Ahmed Davudoğlunun Diyarbakır konuşması islamın huzurundada Türk –islam tarihinin huzurundada günümüz Türkiyesindede şiddetle ihtiyaç duyulan bir çıkış huzuru Adaletli bir yapıyı ancak böyle kurabilirsiniz yoksa fitne PKK ya,yahudiye,ermeniye ,ABD domuzlarına yağ çekerek değil.masum mazlum Müslüman halktan dua alınca kafir ve zalimlere yağ çekerek değil.Ama siz Masum mazlumun hukukundan ziyade kafir ve zalimlerin hukuku için kafa patlatanlarsınız zaman zaman sahip çıktığınızı söylediğiniz bu yapıya samimi bir şekilde asla sahip çıktığınız yok, her telden dem vuran ,Ahlaki değerlerin ayaklar altına alındığı ve her türlü çirkefliğin normal karşılandığı batı toplumunun özentisi içinde küçük ABD yi kurmak için kıçını yırtanlarsınız dindarlığınız hikaye.İman ile küfrü birleştirmeye çalıştığınız icraatlerinizle ortada iken nasıl oluyorda Tevhidin savunuculuğunu üstlendiğinizi, parçalayıcı değilde birleştirici olduğunuzu iddia edebiliyorsunuz sizi devamlı takip eden Samimi Müslüman tutarsızlığınızı gayet net görüyor milleti kandırabilirsiniz ancak gerçekte ne olduğunuzu Yüce ALLAH(cc)tan gizliyemezsiniz,siz hala iki yüzlüsünüz.
Muhterem Müslümanlar insanı yaratan ALLAH(cc) onu Yeryüzüne halife kılmış ve ona bir takım sorumluluklar yüklemiştir.Bu sorumluluk bilincini sağlıyan murakabe insanın kendini kontrol etmesi,yaptığı her şeyde ALLAH(cc) ın kendisini görüp gözettiğine inanması,bunun şuurunda olması demektir.Nitekim insanın Dünya hayatında başıboş bırakılmadığını yüce ALLAH(cc) şöyle buyurur:İnsan başıboş bırakılacağınımı zanneder? Demek oluyorki insan bu Dünyada tesadüfen yer almamaktadır.Onu yaratan Cenabü ALLAH(cc) ondan bir takım sorumluluklarını yerine getirmesini istemektedir.Cibril hadisi olarak bildirilen bir hadiste Cebrail(as) Peygamber(asm) Efendimize bir takım sorular sormuştur.Bu sorulardan biride ihsanın ne olduğudur.Peygamber(asm) efendimiz bu soruya:ALLAH(cc)ı görüyormüş gibi ibadet etmendir,zira sen onu görmesende o seni görüyor. Şeklinde cevap vererek kulluğun zirvesinin ALLAH(cc)ı görüyormuş gibi ibadet olduğunu izah etmiştir.
Muhterem müminler:İnsan her ne kadar bu Dünyada istediği gibi yaşamayı arzu etsede İslam dini onun arzu ve isteklerini sınırlamaktadır.Zira sınırsız bir hayat anlayışı insanı gayri meşru yollara sevk etmektedir. Yanlış yollara düşmemek ve Dünya denen imtihan alanında kazançlı çıkmak için ALLAH(cc)ın her an bizi görüp gözettiğini hatırımızdan çıkarmamamız gerekmektedir.Bu hususta Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:Nerede olursanız olun ALLAH(cc) sizinle beraberdir.Bu Ayette müminlere hem bir güven hemde murakabe telkini yapılmaktadır.Dara düşen ve ızdırap halindeki mümin ALLAH(cc)ın kendisiyle beraber olduğunu bilecek ve bu iman ona bütün dertlerini unutturacaktır. Bununla birlikte hata ve gaflete düşen müslümanda kontröl altında olduğunu unutmayacak ve kendi iç muhasebesini yapacaktır.Peygamber(asm)Efendimiz bu hususu şöyle ifade etmektedir:Yüce ALLAH(cc) kuluna karşı gayret sahibidir-insanı çok sevdiğinden dolayı kulu ve kulluğu her şeyden önde tutar ve asla onun kötülüğünü istemez-Hal böyle iken kulun kalkıpta ALLAH(cc)ın haram kıldığı bir şeyi yapmak ALLAH(cc)ın mukaddes ve münezzeh gayretine dokunur.Dünyanın cazibesine kapılan insan nefsin ve şeytanın desiseleri ile zaman zaman istikamet çizgisinden çıkmaktadır. İnsanın sapmış olduğu bu istikamete tekrar girebilmesi Dünyasını ve Ahiretini kurtarmak açısından çok büyük önem arz eder.Bundan dolayıdırki Rabbimiz namazlarımızda ve sair zamanlarda sıkça okuduğumuz Fatiha süresinde:Bizi doğru yola ilet diye dua etmemizi tavsiye buyurmaktadır.
Muhterem Müslümanlar:Hutbemi Peygamber(asm)Efendimizin şu güzel tavsiyeleriyle bitirmek istiyorum:Akıllı kimse sürekli kendi nefsini sorgulayan ve durmadan ölüm ötesi için çabalıyandır,Rızkının temininden ibaret Dünyasınıda ihmal etmeden.Nefsini hevasının peşinde koşturduğu halde buna rağmen ALLAH(cc)ü Tealadan beklentileri olan kimseye gelince o zavallının tekidir.H.Şerif. Ebubekir Atalay –Vaiz.
NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR.muhterem Müslümanlar Dinimizin direği,amellerin en makbulu,müminin miracı ve imanın alameti olan namaz,islamın beş esasından biridir. Dilimize Namaz diye çevrilmiş olan salat kelimesi aslı itibarıyle dua demektir. Daha geniş manasıyle dini metinlerde namaz Rahmet,ibadet gibi muhtelif manalarda kullanılmıştır.Müslümanlara has belli zaman dilimlerinde eda edilmesi gereken ,belli şartları taşıyan bildiğimiz şekiller ve hareketler çerçevesinde yapılan ibadettir. İslam esaslarında Kelimei şehadetten sonra gelen namaz kulu ALLAH(cc)a yaklaştıran rüküsüyle,secdesiyle,kıyam ve kıraatiyle en mükemmel ibadettir.Namaz Miraçta farz olması nedeni ile ALLAH(cc)a kulluğun belgesidir,senedidir. Buluğa ermemiş çocuk,akli dengesi yerinde olmayan kişi ve bunamış ihtiyarlar namazdan sorumlu olmamakla beraber Akıllı bir kul için ölüm gelinceye kadar zengin fakir gözetmeksizin,ister ayakta ,ister oturarak,isterse yatarak ifa edilmesi gereken,farz olan ibadet namazdır.Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde:Namaz dinin direğidir,onu kılan dinini ayakta tutar ihmal eden ise dinini yıkar buyurmuşlardır.
Muhterem Cemaat:Namaz insanı düzenli yaşamaya alıştırır.Sağlık ve mutluluk kaynağıdır.Amellerin en makbuludur.Sevgili Peygamberimiz(asm) ümmetine daima namazı emretmiştir.Bir Hadisi Şerifte:Kıyamet gününde kula ilk sorulacak şey namazdır.O iyi olursa diğer ameller de iyi olur ,o bozuk olursa diğer amellerde bozuk olur.buyurulmuştur.Ailene namazı emret ,kendinde ona sabırla devam et.Senden rızık istemiyoruz.Güzel sonuç Takva iledir.O halde değerli Müslümanlar Dinimizin direği olan namazı vaktinde,dikkatle,Tadili Erkan ile ,üsülüne uygun olarak eda etmeliyiz.Kazaya kalan Namzlarımızı ,ilk fırsatta kaza etmeliyiz.Çocuklarımızada namazın önemini hem anlatarak ,hemde kılarak örnek olalım.Bu ibadeti yerine getirmenin ,bizleri yaratan ve sonsuz nimetlerini önümüze seren Yüce Rabbimize karşı bir teşekkür vazifesi olduğunu unutmayalım.Hasan Yorgun.
Konu:Ey Cinler topluluğu siz insanlara çok çektirdiniz, siz insanların çoğunu aldattınız ve kendinize bağladınız.Enam-128
Başta islamdan kopuk yaşıyanlar olmak üzere cin milleti şeytandan aldığı dersle insanların çoğunun felaketini hazırlamakla meşgul,iyi insanlara iftira,küfür,şirk ve zülüm ile kirliliğini bulaştıran cinni pislikler ve insan bozması dostlarının şerrinden her zaman ALLAH(cc)a sığınmalıyız.Zalimlere ,haramzadelere Evliya diyerek o gibileri insanların başına kabus yapanda cin milletidir.Cinlerin içinde iman etmiş olanlar gayet azınlıktadır.İnsanların içine girip onlara yanlış işler yaptıranda cinni şeytanlardır.ALLAH(cc)ın Ayetine rağmen bazı Evliya zatlar cinler insanların kardeşi,cinler zararsız mahlüklardır diye cinni pislikleri kayırmış ve onların pisliklerini insanların iklimine layık görmüşler. Kendileri ise cinni pisliklerle hayatını paylaşarak haramdan,zülümden ,şirkten nasibini almışlardır. Neticesinde yine cinni pisliklerin talimatıyle insanlardan potansiyel suçlu-Deccal- arama yarışına girmişler.Evet Hadisi şeriflere göre Deccal fitnesi çıkacak ancak o fitne Asırların tahribatının neticesi o fitneye kapılmaktan kurtulmak için insanlık helal dairede yaşamalı ,iyileri dost edinmeli,sünneti seniyyeye sahip çıkmalı.Özellikle Deccal fitnesinden korunmak için Kehf süresini okumalı ve her fitneden ALLAH(cc)a sığınmalı.Cin milleti hayırlı insanların yaptığı hayırlı fiilleri insanlardan dost edindikleri şerli insanlar yaptı diye, şerli fiilleri ise zarar vermeye çalıştıkları,belki zarara uğrattıkları hayırlı insanlara yakıştıran ve yalan ,şirk,küfür ve zülüm ile faliyetlerini sürdürürler. İnsan süretine girip iyi insanları birbirine düşman edende şeytanlardır.Peygamberimiz(asm)beni rüyada gören beni görmüştür cinni şeytanlar benim süretime giremez der.Demekki Peygamberimiz(asm) hariç cinni pislikler herkesin süretine giriyor ve insanlara zarar verebiliyor ve iyi insanları birbirine düşman gösterebiliyor.İnsanlığın tek çaresi Takva ibadetlerdir. Dengeli istikrarlı yaşamak,haramın her türlüsünden uzak kalmaktır. Cinni, pisliklerin ALLAH(cc) lık tastlayıp şirki hayata geçirmek çabasıda bir başka cinayetleri,insanların içine girip nesline ortak olanlarda eksik değil.Müslüman kardeşlerimiz o zalimlerden etkilenmek istemiyorsa farzları yapsın abdestli gezsin,haramları terk etsin,çünkü ancak böylesi fiiller,sünneti seniyeye yapışmak cinni pisliklerden korunmanın tek yoludur.En Ahlaksız adama sorun cinni pisliklerin neslinize ortak olmasını istermisiniz diye asla ortak olmak istemiyecektir.Cinni pisliklerden ve insan bozması dostlarından insanlığa gelmiş zarar özürlü insanlardır.Yoksa haşa ALLAH(cc) hiçbir kuluna zülmetmiş değildir.İbadet ehli insanların Ruh ikliminde gizli açık şirkin birinci mimarı cinni pislikler sonra insan bozması dostlarıdır.Korunmak isteyen insan dengeli olmalı,müfritane anormal havalara girmemeli,kimsenin gaz vermesine itibar etmemeli. ,iyileri dost edinmeli,ALLAH(cc) sız ,Ahlaksız tiplerden uzak olmalı.Doğru ilimle ilimlenmeli ,doğru hareketi yapmalı,kimsenin ahını almamalı.İnsanlık alemindeki cümle cinayetlerinde birinci faili cinni şeytanlardır sonrada onların güdümündeki haramzade insan bozmaları.Haramın her türlüsüne kapımızı kapamalıyızki o pislik ruhlar bizde hükümran olmasın.ALLAH(cc) şeytana hitaben Kulum tevbe istiğfara devam ettikçe onu sana bırakmam der .Onun için dengeli bir şekilde her gün bol bol tevbe istiğfar etmeliyiz.Biz ne kadar mükemmel olursak olalım eğer bir ALLAH(cc) düşmanına ,haramzade pisliğe, insanlık suçu işleyenlere dost isek yine büyük zarardayız. Çünkü cinni şeytanlar vazife yapamadığı zaman insi şeytanları vazifeye sokarmış.Cinni pisliklerden korunmak için tevbe istiğfarın yanında Ayetel kürsi,felek,nas sürelerinide okumamız lazım.Helali ,haramı öğrenmeli haramı terk etmeliyiz.Yüce ALLAH(cc)insanlar günah işlemeseydi o kavmi kaldırır günah işleyip tevbe eden bir kavim yaratırdım der.Bu demek değilki hep günah işleyelim.Önemli olan günah işlemeyi elimizden geldiğince terk etmeli,işlediğimiz günahları tevbe istiğfarla silebilmeli,kul hakkından,şirkten,zülümden,küfürden,tağuttan ALLAH(cc)a sığınmalıyız.Hiç bir güzelim insan insi ve cinni şeytanların,haram coğrafyanın insanı olmasın inşallah.Üç şey insanları korur der H.Şerifte.1.Gizlide ve açıkta ALLAH(cc)tan korkmak.2.Öfkeli ve sakinken Adaletli olmak.3.Valıkta ve yoklukta iktisada riayet.H.Şerif.Cinni ve insi şeytanlardan ALLAH(cc) her güzelim insanı,güzel yaratılanı kurtarsın inşallah,Amin.
İnsan nefsi72 mertebe diyen ve daha ileri gidip 72 şeytan kuvvetinde diyen sahtekar din şarlatanları,sizinki hiçbir delile dayanmıyan bir aşırılık,bir sahtekarlık.İslama göre tasavvufta nefsin mertebeleri 7 tanedir.En aşağısı emmare nefistirki ,sizin tanımınız emmare nefis kavramı için bile zülümdür.İnsan bozmalarını ve cinni şeytanları saf Müslümanlara nefis ve Ruh yapmak gayretidir.Ayetle,hadisle alakası olmayan saçma ölçünüzün şerrinden her bir güzelim kulunu ALLAH(cc) kurtarsın inşallah.Şeytan tek başına bütün insanlığın günahından daha ziyade günahkar iken senin gibiler 72 şeytanı bir insan diye zikrediyorsun bu külli cinayeti ne ile telafi edeceksin. Kefere fecereyi,insi ve cinni şeytanları saf Müslümanlara nefis ve ruh yapmak gayreti İslam değil fitne olmaktanda başka bir şey değil.Zülmü küfrü ,şirki beslemektende başka bir şey değil.Her bir pislik ruh kahrolsun inşallah iyileri, güzellikleri ALLAH(cc) her pislik ruhtan arındırsın inşallah.ALLAH(cc)ın ,Resulünün(asm), Kur’ani mananın hukukunu ihlal eden,Ailesine karşı ,mümin kullara karşı ,cümle güzelliklere karşı vazifesini ihlal eden ,ALLAH(cc) ın sevdiklerinin karşısındaki küfür ehlinin,gerçek zalimlerin muhabbetinden geri kalmıyan ve öylelerin hukuku için uğraşan ve masum ,mazlumun hakkını şer güçlere layık gören insan insan değildir, nerede kaldı doğru Müslüman olmak.İnancı temiz sıradan biri o gibilerden kat kat üstündür.Hukuk tanımıyan,insi ve cinni şeytanların,şarlatan din hırsızı simsarların ALLAH(cc) hakkından gelsin inşallah.Cumhuriyet tarihinde Türkçülük adı altında din düşmanlığı ,menfi ırkçılık yapıldı, ben Türküm diyen nice münafık,kafir kafalı insi şeytan kayırılırken nice Müslüman cezalandırıldı.Menderesler,Zorlular,Polatkanlar,Atıf hocalar,nice Kur’an hafızı keferenin şapkası uğruna Türkçe ezanı kabul etmedikleri için idam edildi. Laiklik adı altında İslam düşmanlığı ,Müslüman kıyımı yapıldı.Beton kemallere, İnönü keferesine kul köle oldu millet ALLAH(cc) ın kitabını okumak onunla yaşamak en büyük suç oldu. Halbuki nezih dinimiz İslam ,hangi milletten olursa olsun ancak güzel Ahlaklı,Adil,takva olanların üstün olduğunu söylüyor. Nasılki bugüne kadar nice ALLAH(cc)sız ,Ahlaksız Türklük menfi ırkçılığı ile masum,mazlum insanlara bela edilmiş,şimdide Tayyip Erdoğan başbakanımız PKK illetini ALLAH(cc) sız ,Ahlaksız kürdü kayırmanın peşinde ve masum ,mazlum insanımızın kamburu,belası yapmanın peşinde.40000 Cıvarında masum ,mazlum insanımızın katillerine vatandaş muamelesi yapılıyor Aptal Müslümanlarda dua ediyor, Emperyalisti, kapitalisti ,şeytanları sevindirmek için.İyi bak Tayyip Başbakan zalime yardım eden zalimden zarar görür,sakın zalimlere yağcılıkla yanaşmayın sonra ateş size dokunur der dinimiz.PKK belası senin vereceğin ile tatmin olmaz onlar istemedikçe sen hidayete erdiremez ,ıslah edemezsin,üstelik yaptıklarından rahatsızda değiller. Cumhuriyet tarihinde Türkçülüğün menfi uzantısı ile nasıl ALLAH(cc) sız ,zalimane icraatlere imza atılmış,kirletilmiş şerefli mazisinden utanç ile bahsetmişler.Sende bugün Kürtçülük adına verdiğin tavizlerle bu milleti kirliyorsun.
İnsanlık düşmanı PKKyı masum ,mazlum insanımıza kardeş kılmanın hesabını veremiyeceksin.
Gerçekten Adil olmak istiyorsan Hevanızı terk etmedikçe Adaletli olamazsınız der güzelim dinimiz.Egonu ,nefsini tatmin için yaptığın her şey bu Dünyadada, Ahirettede kaldıramıyacağın nice pröblemleri gün gelecek başına saracak.CHP,ÖDP gibi sol örgütler ALLAH(cc)sız Ahlaksızların muhabbetini,samimi Müslümanların muhabbetinden üstün tuttular ,hem Atatürkçüyüz dediler ,hemde komünizim her görüldüğü yerede ezilmelidir diyen Atatürke muhalefet ederek Dünya komünistleriyle kardeş oldular zaten çokları imansız yaşamayı şirki,küfrü,zülmü zalimleri,haram olanı sever.Sağcı geçinenler ise kendilerinden olsunda ne olursa olsun felsefesiyle nice pisliği kayırdılar.Sağcısındada ,solcusundada nice münafıklar,Vatan hainleri hakimiyet kurmaya çalıştı ,zaman oldu borusunu öttürdü.Zülüm küfür,şirk eksik olmadı.Değerli Ehli sünnet Alimi hocalarımıza ,helal,Adil,güzel Ahlaklı,insanlığa pozitif mesajlar veren ALLAH(cc)ın güzel kullarına sevgim ve saygım sonsuzdur.Doğru mümini her güzellik sever.Edebini takın ,hayatına huzur gelsin,bereket gelsin,insi ve cinni şeytanların taslitinden kurtul,iman ehlinin şikayetindende kurtul,güzel Ahlaklıların dostluğu ile yetin,Dünyanıda,Ahiretinide kurtar.ALLAH(cc)ın,
Peygamberimizin(asm) ve sünneti seniyyenin dışında kalan her şey ,şeytana,tağuta,Cehenneme yolculuktur. Asrımızdaki din anlayışı güzeli yakalamak gayreti olsada ,dinin malı olmayan berbat tablolar eksik değil.Bilende konuşuyor, bilmeyende.İman ile küfrü aynı çatı altında barındıran Sait Nursilerin,M.Kemallerin, İnönülerin ,şarlatan şeyhlerin,zalim kafir insi ve cinni pisliklerin,ABD nin ,Emperyalistin,siyonistin ,komünistin,kapitalistin, faşist ırkçı anlayışın ve içimizdeki uşaklarının,zalim idarecilerin kurbanı olduk.Samimi müslümana sözümüz Rahmet olsun.Bütün güzelliklerin selameti için çalışmayı bir Müslüman olarak üzerime borç bilirim.Şeytana,avanesine,piçlerine Ebedi lanet olsun inşallah.Af veren ,afiyet veren ALLAH(cc)a sonsuz şükürler olsun,insi ve cinni şeytanlardan, şarlatan din sinsarlarından arındıran ALLAH(cc)a sonsuz hamdü senalar.Beyinsizler,zalimleri,kafirleri hatta şeytanları bile hak sahibi görürler ve severler .Öylelerin ruh ikliminde yok olduklarında günah keçisi ararlar Halbuki suç kendilerinde.Ben iddia ediyorumki karalama kampanyaları olmasa idi bu millet belki ümmeti Muhammed(asm) eline,beline,diline güzel işler yaptırsaydı Güzelim Türkiyemiz,İslam Alemi belki insanlık çok daha Adaletli ve temiz bir havada olurdu. Yüce ALLAH(cc) geçmiş hatalardan ders alanlardan eylesin inşallah.Akıllı insan yalnız kendi musibetler yaşıyarak olgunlaşmaz belki dünya tarihinde felaket, helaket yaşıyanların hayatındanda her zaman ders alır helal dairede ,Güzel Ahlaklı olmaya,Adaletli olmaya çalışır.Peygamberimiz(asm)için düzenlenen kutlu doğum haftasında diyanet teşkilatımızın düzenlediği konferansta liderlerimiz güzel konuşmalar yaptı ,kardeşlik mesajları verdiler ne derece samimi iseler.Ancak unutmayalım her türlü haramın,insi ve cini şeytanların hür olduğu bir Dünyada yaşıyoruz. Bu memlekette her türlü haram serbest.Devamlı kendimizi kontröl etmek zorundayız.Helal olanla yetinirsek,iyilerin,helal yaşıyanın, güzel Ahlaklıların,Adaletli olanların,nefis terbiyesini tamamlamış değerli güzelim insanların dostluğundan kopmazsak,lüzümsüz boğuşmalara meydan vermez Ruhen zayıf düşmezsek,hevamızla değil Edebimizle hareket edersek ,kafir ve zalimlerin hukuku için değilde gerçek masum ,mazlumun helaline ,namusuna düşkün olanın hukuku için yaşarsak Adaletli olabiliriz.ALLAH(cc) ta bizleri korur inşallah.Putları dikili Aborjinlerin babası haddini bilmiyor şirkini, küfrünü,zülmünü çare diye satıyor fırsat verme Ey Adili mutlak Güzelliklerin tek yaratıcısı.
Kefere ,fecerenin külli cinayetleri var ,beni mahküm edenin ise iftira, zülüm,küfür,şirki var.
Resulün(asm) Ahlakı Kur’an ,hayata can veren Kur’an
Hakikatin özü Kur’an ,her bir pozitif ilmin cüzü Kur’an
Gülü bir gün sizi her gün seviyorum ALLAH(cc) Muhammed(asm) Kur’an ve sünnet,Ehli iman ehli namus şaibesiz helal yaşamaya muaffak olmuş güzellikler.Hakkınızı ödemek mümkün değil.Rabbim sizlerin muhabbetinden koparmasın her güzelliğide kurtarsın inşallah.Pirince giderken evdeki bulgurdan olmakta var,onun için vasatı orta yolu muhafaza et mükemmeli yapacağım diye kendini kandırıp ,ondan sonra dalalete koşma kaldıramıyacağın işlere soyunup ondan sonra kendini büsbütün tembel havalara terk etme,istikrarlı olmak temel düstürün olsun.
Hayatımda Rabbimin bana ihsan ettiği benimde gayret edip sahip çıktığım güzelliklere hased ile iftira ile ,zülüm ile ,şirki temsil eden pislik şahsiyeti ile yanaşan gerçek pislikler iyi bilinki hayatımdaki her güzellik ALLAH(cc)ındır.Her güzelim insanda ALLAH(cc)ındır. Sizin gibi insi ve cinni pisliklerin değil.Hasedinizde iftira kampanyanızda ,pislik şahsiyetinizde,kayırdığınız tağut dostlarınızda başınızı yesin ve yiyecek inşallah.Hiç bir iblis ruhlu canavar nefes almasın inşallah.ALLAH(cc) samimi kullarının yar ve yardımcısı olsun inşallah. M.Kemalin Çanakkale harbinde İngiliz Emperyalizminin hizmetine koşmuş ve küfür yolunda ölmüş Aborjinler için 253000 vatan evladının katilleri için onlar bizim evlatlarımız demesi nasıl bir iman,Adalet ve vicdan anlayışıdır. Devamlı içki içen puta tapan gibidir,içki bütün kötülüklerin anasıdır gibi hadislerin muhatabı olmuş bir M.Kemal ne derece liderlik sorumluluğu taşıyor.İngilizlerin Lozan ile dikte ettiği din öldürülecektir talimatını İnönü münafıkı ile hayata geçiren bir M.Kemal ne derece dindardır tartışılır. Harf inkılabı ile 18 milyon insanı bir günde cahil konumuna getiren ,geçmişinin bütün artılarına sed çeken biri,kılık kıyafet devrimi ile bu milleti soyan namusunu pazara döken biri putları dikili ,şirk,küfür,zülüm eksik değil ikliminde.Böyle bir lider düşünülebilirmi?Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin deyip ALLAH(cc)ın hakimiyetini inkar etmiş,nice itin kopuğun iradesine teslim etmiş nice güzelim insanı.Bozkurt Adlı kitaptada anlatıldığı gibi nice genç kızı kirletip paçavra gibi çöpe attığını M.Kemal inkar etmemiş yazarı bir İngiliz olan o kitabın basılmasına izin vermiş.Üstelik fuhşiyatının canlı şahitleride var.Atatürk Sait Nursi gibi şahsiyetlerin boğuşması cinni pisliklere ve onların evliya diye lanse ettiği münafık din hırsızı tiplere ranttır.melun şeytanı sevindirmekten başka bir şey değildir .Faturası kendilerine Adam diye kıymet vermiş masum mazluma ödetilmiş.Ancak M.Kemalin Balıkesirdeki okumuş olduğu hutbe islamı anlatıyor,bütün müftülüklerde asılı.Elmalılı Hamdi Yazıra Kur’an tefsir etmesi için vazife vermesi,buhari hadislerinin tercüme edilmesini istemesi,Diyanet teşkilatını kurup dini devletin himayesine alması,ehliyetli din Alimleri yetişmesi için ilahiyat fakültelerini açması,din lüzümlü bir muessesedir demesi,imamı azamın itikadını benimsemesi,islamı doğru kaynaklardan öğrenme gayretine bakınca,M.Kemalde iki kişilik görüyoruz,hem din taraftarı hem dinsiz tavırlar.Bu nasıl bir kişilik din alimlerimiz ve bilim adamları karar versin.Çünkü bu millete mal olmuş Atatürk iki kişilikli,iki ruhlu biri bir ruhu münafık, kafir kafalı ,bir ruhuda gerçek islamdan yana tavır sergiliyor.Bugün putlarına masum yavrularımız feda ediliyor.Bu millet Atatürküne ve güzelim insanlarına iyilik yapmak istiyor ise,mel’un şeytanları bozguna uğratmak istiyor ise,bu milletin üstündeki,şirk,küfür ve zülmü bertaraf etmek istiyor ise milleti ve insanlığı güzel ,Adaletli,herkesin hakkın aldığı güzel günlere taşımak istiyor ise,hürriyetin gerçeğini,Yüce ALLAH(cc)a kulluğun lezzetini tattığı güzel günlere taşımak istiyor ise cahiliye modası olan putçuluktan,her türlü haramdan Atatürklerinide kendilerinide kurtarsınlar.Atatürkü iblis şeytan ve taraftarları olan cinni ve insi pisliklerin emri ile Deccal ilan edenlerde yanlışlarını düzeltsinler çünkü onu şişirende idam edende insi ve cinni pislikler.Yanlış yaptığını söylediğim tipler siz sadece nice artıları olan birini idam etmediniz ,onunla gönül bağı olan milyonları idam ettiniz ,ümmet bölündü ,kuvai milliye ruhu idam edildi.Onu Deccal ilan etmekle en büyük fitneler hayata geçirildi.Bugün ise o ALLAH(cc) ına varmış hesabı ALLAH(cc) ile.Biz onun doğrularını alalım.O bir Emperyalist düşmanı,Vatan sevgisi imandandır.H.Şerifininde muhatabı.İman ile para kimde belli olmuyor.Sonra müminin niyeti amelinden hayırlı.H.Şerif.Kim mümin,kim münafık,kim kafir kim ne olacak ALLAH(cc) bilir.Rabbül Alemin bizlere rızasına uygun fiiller nasip etsin inşallah.
İnönüye sıra gelince Ankara Hasan Ormanda açmış olduğu köy Enstitüleri ile dinsiz İngiliz hocalar denetiminde Ateist ,din düşmanı bir nesil yetiştirmiş.Ve İnönü devresinde camilerin yıkılması ve ahır olarak kullanılması,nice fenni ve dini ilimleri içeren kitapların toplatılıp yakılması,nice aydın din adamının hapislerde çürütülmesi bu milletin, tarihine,dinine,namusuna,
Ezanına ihanetleri hazmedilecek şeyler değil.Onlar hiç adil değil,kendileri yağlı ballı yerken millet açlıkla kıvranmış,hastalık ve musibetlerle boğuşmuştur.Sefalet gavur eziyeti içinde had safhada yaşanmıştır.Türkiye güzel istidadları vicdansızca harcayan şerefsizlerin memleketidir.
Hazine:Mutluluk belkide kendi içimizdedir.Ama biz onu hep başka yerde ararız.Çeşit çeşit yüzleri,parmak izlerini birbirinden farklı ses tonunu, her birimizin genetik yapısını, belki göz yapısını bibirine bütünü ile benzemiyen bir tarzda yaratan Rabbin mükemmelliğini gör.Bunları ve Kainatı mükemmel bir nizam içinde yaratanı gör. Belki iman etmemiz için nice sebepler yaratanı gör ,imana gel bu mükemmelliğin dışında ancak Cehennem var şeytanlar ve piçleri var.ALLAH(cc)ım seni tanımıyan ,isyan eden,belki düşman olan ne kadarda bedbahttır.Seni ziyadesiyle tanımak bahtiyarlığın her güzelim kuluna nasib et Ey merhametli ve Adaletli , güzeller güzeli her güzelliğin birinci ve tek adresi .Bilgisayar beyni çöp parçası iken o cansız parçayı insan beyni gibi mükemmel işleten Yüce yaratıcıyı düşün imana gel.Tayyip Erdoğanında artıları cihetinde baktığımda niyetinin iyi olduğunu görüyorum bugüne kadar içine düştüğü yanlış işlerden ALLAH(cc) arındırsın .Daha Adaletli,hevasıyla değil,nefsini ve kafirleri dinliyerek değil,vahyin mesajını dinliyerek ,Akıl ve kalbiyle hükmetmesini nasip etsin sevgililer sevgilisi ALLAH(cc).Pak Resulünün(asm) iklimini kirleyen her türlü haramı normal karşılıyan Müslümanlık anlayışındanda kurtulmak için gayretli olsun inşallah.
Bir güzel ölçüde sait nursinin zırvalarından olan Esir unsurunu kabul etmemektir.Esirin hiçbir bilgisi yoktur.Esiri var kabul etmek fizik kanunlarının ortadan kalkmasıdır.Bu görüş Albert Einstein in kafasını 13 yıl meşgul etmiş ve sonunda kararını vermiştir.Esir yoktur.Esirin varlığı meçhule ,belki zülümatlı alemlere yolculuktur.Bu ülkenin sınırları ,iman ile kan ile yazıldı ,asla silinemez.Seni diğerlerinden farksız kılmaya bütün gücü ile gece gündüz çalışan bir Dünyada kendin olarak kalabilmek Dünyanın en zor savaşını vermek demektir,bu savaş bir başladımı bir daha bitmez.Prf.D.Cüceloğlu.Davamız evliyalık pozlarına girmek keramet göstermek değil,belki Güzel Ahlaklı,Adaletli,helal, namuslu,dengeli,edepli, vicdanlı yaşamayı yakalamak olmalı.Böylelikle kamil iman sahibi olmaktır.Temel gaye en güzel keramette böylesi bir kişiliği kazanabilmektir,bu özelliklerde yaşıyabilmektir.Şirk,küfür ve zülmün mimarı haşa ALLAH(cc) değil, belki katiyetle iblis şeytan ve sadık köpekleridir. Müslüman bu çirkef tablonun her zaman karşısında olacak .Kim ne için ne kadar çalışırsa çalışsın Yüce ALLAH(cc) üstümüzde takdir edicidir. O yanlız kendi taraftarı olan hakiki müminleri destekler.Bu anlayışla her şey ALLAH(cc) tan dır ölçüsü her şeyi o takdir eder manasındadır.Yüce ALLAH(cc) Mahşer günü her zalimden,kafirden intikamını alacak ve mümin kullarını ebedi saadete kavuşturacak. İnsi ve cinni pislik şahsiyetleri sırtımıza yükleyip, belki içimize sokup ,bu senin nefsin,bu senin ruhun diyen,bir sürü iftirayıda amelin diyen insi ve cinni şeytanların güdümündeki şarlatanlar alemi şekillendirdiğinden doğru Müslüman, doğru İslam mahküm durumda,Kur’ani mana mahküm edilmeye çalışılıyor. Neticede nice Müslüman kan ağlıyor,bombalarla yanıyor,namusları kirletiliyor.Halbuki inanıyorsanız üstünsünüz der dinimiz İslam. Hani nerede üstünlük kafir ve zalimler bütün çirkefliklerine rağmen rahat,samimi Müslüman berbat.Din ehliyetsiz zalimlerin kulluğu bırakıp ALLAH(cc)lığa soyunmuş sahte evliyaların ,hakikatte şarlatan din simsarlarının belki şirki temsil edenlerin tekel malı olmuş. Kandırdıkları nice saf müslümanda ALLAH(cc)a değil, en azından gizli şirki temsil eden,açık şirkide yaşatan zalimlere,kafirlere dua etmekten geri kalmıyan şarlatan din simsarlarının kulu konumunda. Bu gibiler kendilerine Peygamber(asm)üstünde bir fiat biçmişler.İyi bilsinlerki kıyamet öylelerin yüzünden kopacak her biri nefsinin derdine düşecek kandırdıkları biçareleri düşünecek halleri kalmıyacak.Benim Peygamberim Kur’an ve sünneti çare diye göstermiş,ninni söyleyen din simsarlarını değil,falanca ,filancayı değil.Ancak Ehli sünnet Kur’an ve sünnetteki manayı hayata hakim kılmaya çalışanlarda ,değerli helal,namuslu,güzel Ahlaklılar yolumuzu aydınlatan kandiller ve rehberlerimizdir.Ancak kısacası herkes haddini bilsin.Sen Dünyaya geldiğinde herkes gülüyordu sen ağlıyordun.Öyle bir hayat yaşaki sen öldüğünde herkes ağlasın yalnız sen gül.
Haramzade,din hırsızı ,sahte Müslümanlarda vicdan arama onların vicdanıda cüzdanıda birdir.
Solomon Demirelde mason kimliğiyle islama doğru müslümana çok zarar verdi.
Nefsi emmarene hiçbir zaman güvenme,hele üstünde hakimiyet kurması için haramlara dalma haramzade ,bozuk fikirli insanları dost edinme seni yarı yolda bırakır, rezil rüsvay eder Rabbin huzuruna ,insanların içine zillet içinde çıkarsın.Ancak nefis olmadan yaşanmaz ,öldürmek yok,ıslahına çalışacak, terbiye edeceksin, edebini takınacaksın,oruç tutacaksın,güzel Ahlaklı hayatın olacak.
Nefsim pis oldu demeyin,nefsim kötü oldu deyin.H.Şerif.
Her gafletin,her günahın seni nefsi azgın zalimlerin,kafirlerin iklimine sürükler.Onun için elinden geldiğince hayırlı işlere soyun ,ibadet ehli olki ,iyilerle temiz insanlarla haşrol.Helal,namuslu,güzel Ahlaklı,dengeli,vicdanlı,Tevhide,Kur’ana tabi olup yaşanan bir hayat her iki Dünyanı kurtarır.İman Tevhidi,ALLAH(cc)ı birlemeyi ,Amentünün şartlarına tabi olmayı ve güzel ahlaklı olmayı,Tevhid , çalışmayı ,helal rızıkla rızıklanmayı,Adaleti ilahiye ALLAH(cc)a teslim olmayı,Rızai ilahiyi tahsile çalışmayı,Teslim tevekkülü,ALLAH(cc)a tam bir güvenle bağlanmayı,tevekkül saadeti dareyni, iki cihanda huzur içinde yaşamayı netice verir. Demekki Alemi islamın reçetesi bundan ibaret.Ama çokları helal ,haram hesap ettiği yok,ağızdan çıkan söze dikkat ettiği yok. Mutlak doğru Kur’an ve Sünnet,onun üstündede ALLAH(cc)ın rızası.Falanca ,filanca farzları yapıyorsa,haramlardan kaçınıyorsa,geriye kalan teferruat meseleleri yüzünden büsbütün dışlamamak , onlarlada barışık kardeşçe ilişkiler içinde olmak lazım geldiğine inanıyorum, belki pozitif yönü olan herkese sahip çıkmalı diye düşünüyorum. Neredeki iblis ruhları kayırıp,karşılığında nice pozitif özellikleri mahküm edenlerinde gerçek Adaletten nasibi yok denilebilir. Her mümin kul dengeli olmaya,devamlı kendini kontröl etmeye mecburdur. H.Şerifte Yalnız benim bildiğim doğrudur iddiasını sürdürende münafıktır der.Doğruyu ,yanlışı görebilmek için Kur’an ve sünnet ile haşir ,neşir olmak lazım .Başta haram olanı, sonrada şüpheli olanı terk etmeli.Belki çoklarının hidayetine islamı az,çok yasamasına vesile olan İslami cemaatlerlede barışık olmalı.Taşıyamıyorsanda düşman olma,tenkit etme yanlış gördüğünü cahillerin meclisinde gıybet etme,işin teferruatını bilene danış.İnnemel müminune ihvetün –bütün müminler kardeştir – dairesinde yaşamaya çalış.Helalinden rızkını ara,helal ye, helal giy,helalinden bereket içinde yaşa.Beni Ailemi, ehli imanı,ehli namusu, güzellikleri ;İblis şeytanlara,münafıklara, kafirlere,habislere, niyeti pislere, firavunlara,nemrutlara deccallara layık gören şirkin küfrün iğrençliğin mimarlarına Ebedi lanet.
ALLAH(cc)ın rızasını ara. Nefsani yaşamaktan, şeytani özellik taşımaktanALLAH(cc) a sığınıyorum.Kurtar Ya Rab, sen bizi,havasız,susuz,imansız,vatansız ezansız ,nefis ve şeytana mahküm bırakma ALLAH(cc)ım.Müslümanlıkla yoğrulmuş bu yurdu Müslümansız bırakma.
Ey cinler topluluğu siz insanlara çok çektirdiniz, siz insanların çoğunu aldattınız ve kendinize bağladınız.Enam.128.Aldattığınızın içinde kimler kimler var nice Evliyanın iklimine bile atacağınız kazığı atmışsınız. Ebedi sürünün inşallah,cinayetleriniz başınızı yesin iki cihanda.
Masum ,mazlumun katliamını terörist avı diye Dünyaya yutturan Yahudi illetinden insanlığı ALLAH(cc) kurtarsın inşallah.Çünkü o pisliklerin hocasıda melun şeytan.
Kemalizim,tarikatçılık,nurculuk gibi akımların işi gücü din hırsızlığı. En azından gizli şirki temsil ediyor ,açık şirkide besliyor, devamlı zülüm hepsinde mevcüt ,insi ve cinni pislikler onların düzeninde paşa paşa istediği cinayeti işliyor.Bu kafa ilemi ALLAH(cc) ın dinini Kur’ani manayı hakim kılacaklar.Her biri Kur’anı savunsada Kur’ani manayı tahrip ediyorlar.Hiç biri kendine toz kondurmuyor,günah keçisi arıyorlar ,yanlışlarını söyleyenleri Deccallıkla suçluyorlar,cinni ve insi kafir ruhlarıda koruyorlar.Nerede ALLAH(cc) Peygamberlerinin (asm)
Sahabinin Din anlayışı ve yaşantısı nerede siz şarlatan din simsarı mirasyediler. Cinni ve insi domuzlara verdiğiniz kıymeti nice masum mazlum güzelim insana, doğru müslümana vermediniz,yetmedi samimi müslümanı sermayeniz gördünüz.Belki ALLAH(cc) tan koparıp kendinize kul köle yaptınız.Bu Dünyanın Ahiretide var kul hakkından hiç biriniz yakanızı kurtaramıyacaksınız. O Beyinsiz kafanızla nefsinizi satın alma şansınızda yok.Azıcık aklınız varsa kendinizi düzeltmeye harcayın çünkü kendisine faidesi olmiyanın ,başkalarına faidesi olmaz.Ham softalar olmayın,önce kendinizi tanıyın,Edebinizi takının,helal yaşantınız olsun,güzel Ahlaklıları örnek alın.Dengeli olun,zalimlerin ,kafirlerin muhabbeti ile yaşamayın bu bazda kendinizle barışık olunki Adaletli olabilesiniz.Belki işin temeli ALLAH(cc) için sevmek,ALLAH(cc) için buğzetmek olmalı.Şeytani ruhların emri ile masum ,mazlumu güzellikleri cehenneme insi ve cinni şeytanların iklimine mahküm etmeyin.İnsanlık onurunu ayakta tutan ve insanı şerefli kılan başta ALLAH(cc) ve Resulü(asm),Kur’an ve sünnet, sonrada ehli iman, ehli namus,helaliyle ,güzel Ahlakıyle yaşıyan insanlardır.Geri kalanlar ise nefsinin şeytan ve avanelerinin kuklasıdır.Hakikatı görmedikçe,iman etmedikçe Dünyada gülselerde Tövbe etmedikçe insanlığın kamburu,cehennemin yakıtı olmaktan başka seçenekleri kalmadığı güne doğru koşmaktadırlar,uyanın ey gafiller.
Süleymancı cemaat Türkiyedeki mevcut İslami cemaatler içinde en ziyade sünnete sahip çıkmaya çalışan ,nefis terbiyesi hususunda dikkatli davranan ,Kur’ani manaya daha yakın.Diyerleri kadar kirlenmemiş. Ancak unutmamalıki hiç birimiz Peygamberler(asm)gibi ismet-günahsız-sıfatına haiz değiliz, melek değiliz . Nefis sahibi günahlara açık insanlarız. Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.Onların çoğuda sabit fikirli ve kendi dışında doğru kabul etmiyen bir topluluk,içindeki saf Müslümanlar hariç onları suçlamak, günah keçisi yapmak zülümdür,pröblemli bir yapı ne derece taşınır ALLAH(cc) bilir.Ben kimse için harcadığım paranın hesabını sormadım ömrümde ,bundan sonrada sormam inşallah.Benim derdim imanım,namusum, sıhhatim ve vatanım,Ezanım,şerefim, benim Dünyamda, Ahiretimde bu özelliklerimle ayakta bunlarla kim kumar oynuyorsa ALLAH(cc) tan bulsun layık olduğunu.
İnsi ve cinni şeytanları kayıran ve o pislikler için çalışan sahte evliyalar ebedi sürünün inşallah.
İnsi ve cini şeytanların fiillerini,nefislerini din diye satanlar kahrolunki insanlık gülsün inşallah.
Ben ALLAH(cc)ın kelamını ALLAH(cc) için zikrediyorum, hayır yapıyorsam ALLAH (cc) için yapıyorum ,dışkı çıkaranlar için değil. Yerdeki ve gökteki hazineler ALLAH(cc)ındır.
A.Kerime.Mescitlerde ALLAH(cc)ı andığınız zaman başkalarını ona katmayın.A.Kerime.
Atatürk Deccal ise sizde Deccalın fabrikasısınız Atatürkü Deccal yapmak için kıçını yırtmış insi ve cinni şeytanlar,Şarlatan din simsarları hepiniz layık olduğunuzu bulun inşallah.Sizler Alemi islamın ruh birliğini ,Emperyalist tağutların hakkından gelmiş şerefli ruhu ,kuvai milliye ruhunu öldürdünüz Atatük suçluda siz sütten çıkmış ak kaşıkmı zannediyorsunuz kendinizi Evliya geçinen sahtekarlar,laik dinsizler.Bir Müslüman bir yerde oturupta ALLAH(cc)ı anmazsa ALLAH(cc)ın intikamına maruzdur.H.Kudsi.Beni zikredipte bana dua etmiyenden intikamımı alacağım.H.Kudsi.Ey nefsim haddini bil Bardağı taşıran son damla olmasın yaptığın iş ,sende helak olanlardan olma,her hareketin kontröllü olsun,cehenneme düşmekte var.
Seni maddi manevi rızıklandıran Cenabü ALLAH(cc) Verdiği nimetlere teşekkür istiyor. Her mümin kulun yaptığı ,yapmaya çalıştığı ibadetler Rabbül Alemine verdiği nimetler için teşekkürdür.Bu teşekkürü çok görenler ne derece insandır,ne derece müslümandır.
Evet fenalık artarsa büsbütün helak olursunuz.H.Şerif
Müslüman ilim sahibi olmalı islamda helal nedir haram nedir bilmeli aklına gelen veya muhatabının sözünü islamın ölçüsüne vurmalı öyle almalı.H.Şerif.
Kişi güzel Ahlakıyla geceyi ibadetle gündüzü oruçla geçirenlerin derecelerine erişir.H.Şerif.
Ya Rab bize halim bir Ahlak,salim bir kalp,zarif bir huy,gayur bir ilim,Salih bir amel,abid bir karakter,müttaki bir gayret,Muhsin bir süret ver ,Amin.
Kişi kendi için istediğini mümin kardeşi içinde istemedikçe hakiki iman etmiş olamaz.H.Şerif
Merhamet etmiyene merhamet olunmaz.H.Şerif.ALLAH(cc) haramlarda şifa yaratmadı.H.Şerif.
ALLAH (cc) indinde en hayırlı ibadet vaktinde kılınan namaz,ondan sonra ana babaya ihsan sonrada ALLAH(cc) yolunda cihaddır.H.Şerif.
ALLAH(cc)ın takdir ettiği sorunlarla yüzleşmekten korkma ,pröblemlerini Dünyada iken çözmeye bak,çünkü Ahiretin hesabı çetindir.
Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.A.Kerime.
İnançsızın biri Hz.Ali ye sataşır Namaz ,Abdest boş şeyler,boşuna uğraşıyorsunuz der. Hz. Ali (ra)de Abdest alıyorum temizleniyorum ,namaz kılıyorum spor yapıyorum, Ahiret olmazsada bunlar güzel şeyler. Kaldıkı Eğer Ahiret varsa ki vardır ,sen yapmadığın için azap çekeceksin ben ise her iki durumdada karlıyım der inançsızı susturur.
Mümin ALLAH(cc) a koştukça ilahileşir letafet kespeder ,ilahi nurlara mazhar olur.Münafık ve kafir şirkinde,küfründe ,zülmünde ısrar ettikçe Tağutu temsil eder ,cehenneme koşar.
Nefsini hevasına tabi kılıp şehevi arzularının peşinde ömrünü tükettikten sonra ALLAH(cc) tan Cennet isteyen Ahmaktır.H.Şerif
Sağlam kafa helaliyle,namusuyla,güzel Ahlakıyle,Adilane dengeli yaşıyanlarda bulunur.
Şu altı şey amelleri yok eder:1.Halkın ayıbı ile meşgul olmak.2.Kalp katılığı.3Dünya sevgisi,
4.Haya azlığı.5.Uzun Emel .6.Zülme devam etmek.H.Şerif
Bir Ailede Ana Baba ikilisi aynı fikir ve hareketler üzerinde olumlu ortak karakter sergilemedikten sonra çocukların kişiliği asla oturmaz ,pozitif birer birey olmaları oldukça zor olur.İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür,imansız olan yürek sinede yüktür.M.Akif Ersoy
Çocuğunun yanlış hareketini cezalandırmak yerine çocuğuna doğru hareketi göster.Bağırma, çağırma ,azarlama, dövme, yanlışı doğruyu öğret.
Devlet bahçeli İnönü denen zamanının diktatörünü,yine küfrü,şirki ,küfrü zamanlarındaki hıyanetlerin mimarı Atatürkleri hayırla yad edecek kadar basireti kör adam İnönü ve Atatürk dediğin bu memleketin Müslüman dokusunun düşmanı olmuş memleket genelinde yüzlerce cami yıktırmış,camileri ahır yapmış Ezanı susturmuş,islamın güzide yapısı, ALLAH(cc) ve Resülüllah(ASM) Kur’an ve sünnet aşağılanmış,nice hainlerde kendilerini körüklemiş , köy enstitülerinde dinsiz hocalar yetiştirip bu milletin tarihine düşman bir nesil yetiştirmiş ,milleti açlığa mahküm ederken kendisi yağlı ballı yemekten geri kalmamış ,İngilizlerin Lozan ile dikte ettiği din öldürülecektir talimatını bizzat hayata geçirmiş ,kafirden ziyade bu millete zülmetmiş birilerini her halde hiç tanımamışsın sayın Devlet bahçeli .O gibi hainlerin komünist hayranlarının nesli senin vatan sevdalısı ,imanına,Kuranına Ezanına sevdalı ülkücü kardeşlerini katletti sen ise hala hakikatı görecek bir yapıya sahip değilsin.
Günümüz Türkiyesinde,İslam Aleminde zahirinde ve batınında ortalığı ifsad eden çok şeytanın piçi var her biri ancak samimi Müslümanların gerçekten ALLAH(cc) ın razı olduğu Adaletle hükmedenlerin hakim konumda olduğunda gerçek fiatları ortaya çıkacak Dünyada aşağılık Ahirette cehennemin odunu olacaklar inşallah.AKP ideoloji siyaseti bitti hizmet siyaseti var derken islamın bir ideoloji davası olduğunu unutuyor ve bütün gayretide iman ile küfrü,şirki birleştirip bu şanlı tarihi olan Müslüman milleti batı tarzı bir yaşama mahküm etmek,CHP de MHP de aynı kafada İslam onlar için basamak Tayyip Erdoğanın hayatını inceleyin kullanıp çöpe attığı çok önemli insanlar var ve bugün bir Tayyip sultası+ PKK sultası var ve bu gafil milletin kaderi ALLAH(cc)ın değil Tayyip münafıkının elinde bu memleketin ve Alemi islamın yapısında küfür,zülüm,şirk her türlü haram serbest ,bunun neresi Müslümanlık gafil millet PKK yı besliyen kendileri ,suçu ise vatanına sevdalı MHP yeSP sine BBP sine yakıştırıyor ve onlara verilen oy HDP ye CHP ye yarar diyebiliyor sen bugüne dek çok kul hakkı yedin Tayyip efendi güneş batarken kızıldır sen saldırgan olduğun sürece saltanatının ve günahlarının altında kalacaksın .Çünkü hep ikili oynadın ne zaman ipler tamamıyle eline geçecek bu millete en büyük kazığı atacaksın .İnşallah ALLAH(cc)fırsat vermesin.Tayyip egosu ve AKP zihniyeti Türk-islam değerlerini çiğnediği sürece fitneden başka bir şey değildir kıbrıstaki teslimiyet şehidimin kanını satmaktır memlekette sinagogları kiliseleri serbest yapması ihanettir ,her türlü haramı kanunlarla meşrulaştırmak ihanettir kafir ve zalimlerle kardeşlik ihanettir bu kadar kirlilikte Dine sahip çıktığını bu vatanın ve güzelim insanlarının değerlerini savunmak samimiyetsizliktir iki yüzlülüktür sahtekarlıktır.
Hz. Ebubekir (r.a.) Kimdir?
Hz. Ebûbekir, 573 senesinde Mekke’de dünyaya teşrif etti. Hz. Ebûbekir’in ismi Abdullah’tır. Tertemiz nesebi, Resûlullah Efendimiz’in altıncı batındaki dedesi Mürre bin Kâ‘b ile birleşir. Efendimiz’den iki yaş küçüktür.
İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki kullanmamış, putlara tapmamış, dâimâ nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir. Allah Resûlü, Peygamberliğini îlân ettiğinde, hemen îmân etmiştir.
· Peygamberimizin En Sevgili Dostu
Hz. Ebûbekir, Allah Teâlâ’nın ve O’nun en sevgili Resûlü’nün en sevgili dostudur.[1] Kur’ânî ifâde ile; “İkinin İkincisi”dir.[2] Canıyla, malıyla ve âilesiyle Peygamber Efendimiz’in etrâfında âdeta pervâne olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhâfazası ve neşri için vakfetmiştir.
Hz. Ebûbekir dîni idrâk etme hususunda son derece firâsetli, sır ve hikmetlere vuk¯ufiyette yüksek anlayış sahibi, nerede, ne zaman ve nasıl konuşacağını gâyet iyi bilen, yumuşak huylu ve çok cömert bir zât idi. Az konuşur; halîfeliği sırasında da kumandan ve vâlilerine az konuşmalarını tavsiye ederdi.
Âyet-i kerîmeleri ve Peygamber Efendimiz’in sözlerini en iyi o anlardı.[3] Zira ömrü boyunca Efendimiz’den hiç ayrılmamıştı. Bedenen ayrı kaldığı kısa zamanlarda bile kalben O’nunla beraber olarak dâimî bir râbıta hâlinde bulunurdu.
· Cennete İlk Girecek Kişi
Ashâb-ı kirâm, Ebûbekir Efendimiz’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah gazaplanır, Resûlullah gazaplanınca da Cenâb-ı Hak gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı.[4] Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:
“–Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652)
HZ. EBUBEKİR'İN (R.A.) ŞAHSİYETİ VE KARAKTERİ
Hz. Ebûbekir fıtraten halim-selim olup, engin bir şefkat ve merhamete sahipti. Bununla birlikte vazife ve mes’ûliyet hususunda zerre kadar müsâmaha göstermezdi. Fikirlerindeki isâbeti, muâmelâtındaki doğruluk ve nezâketi, tecrübesinin genişliği, nefsine hâkimiyeti, hayırseverlik ve samimiyetiyle herkes tarafından çok sevilirdi. Sevimli, güler yüzlü, hoş-sohbet, muâmelesi ve ahlâkı güzel bir Allah ve Resûlullah dostu idi. İnsanlar onunla kolayca ülfet eder ve kendisine olan muhabbetleri gittikçe artardı. Câhiliye döneminde bile mütevâzı bir hâli vardı. Gâyet vakur, cömert ve âlicenap bir şahsiyet ve karaktere sahipti.[5]
Hayatında muazzam bir denge vardı. Her zaman büyük bir tevâzû ve mahviyet sergiledi, fakat aslâ zillet ve acziyet göstermedi. Dâimâ vakarlı oldu, fakat gurur ve kibre kapılmadı. Son derece affedici, müsâmahakâr, mülâyim ve yumuşak huylu yaşadı, fakat gerektiğinde de sert ve cesur olmasını bildi. Her hâliyle büyük bir muvâzene ve îtidâl numûnesiydi.
HZ. EBUBEKİR'E (R.A.) NEDEN SIDDIK DENİLMİŞTİR?
Fahr-i Kâinât Efendimiz, İsrâ ve Mîrac hâdisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman:
“–Ey Cebrâîl! Kavmim beni tasdîk etmez!” dedi. Cebrâîl (a.s.):
“–Ebûbekir Sen’i tasdîk eder. O sıddîktır.” buyurdu. (İbn-i Sa‘d, I, 215)
Nitekim müşrikler, Mîraç hâdisesini duyduklarında, derhâl Hazret-i Ebûbekir’e koştular:
“–Arkadaşın, bir gece içinde Mescid-i Aksâ’ya gittiğini, oradan da göklere çıkıp sabah olmadan tekrar Mekke’ye geldiğini söylüyor. Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler. Hazret-i Ebûbekir:
“–O ne söylüyorsa doğrudur! Çünkü O’nun yalan söylemesine imkân ve ihtimâl yoktur! Ben, O’nun her getirdiğine peşinen inanırım...” dedi. Müşrikler tekrar:
“–Sen O’nu tasdîk ediyor ve bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler. Hazret-i Ebûbekir:
“–Evet! Bunda şaşılacak ne var? Vallâhi O bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine O’nu tereddütsüz tasdîk ediyorum.” dedi.
Daha sonra Ebûbekir, o sırada Kâbe’de bulunan Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Olanları bizzat Efendimiz’in mübârek fem-i saâdetlerinden dinledi ve:
“–Sadakte (doğru söyledin) yâ Resûlâllah!..” dedi. Allah Resûlü de, O’nun bu tasdîkinden gâyet memnun kalarak cihânı aydınlatan tebessümüyle Hazret-i Ebûbekir’e:
“–Ey Ebûbekir! Sen «Sıddîk»sın!..” buyurdular. (İbn-i Hişâm, II, 5)
Hazret-i Sıddîk’ın Mîraç hâdisesinde sergilediği bu kalbî sarsılmazlık ve tereddütsüz bir şekilde Allah Resûlü’nü tasdîk edişi, ancak kalbinin kazandığı îman kuvvetiyle îzah olunabilir. Hazret-i Sıddîk’ın bu kalbî mukâvemetini ifâde sadedinde Hazret-i Ali ona:
“Sen, şiddetli kasırgaların hareket ettiremediği ve şiddetli sarsıntıların yerinden oynatamadığı ulu bir dağ gibiydin!” buyurmuştur.[6]
İKİNİN İKİNCİSİ
Resûlullah Efendimiz, Hz. Ebûbekir’i çok severdi. Her gün mutlakâ yanına uğrardı.[7] Ebûbekir (r.a.) de Allah Resûlü’nü görmeden huzur bulamazdı. Peygamber Efendimiz’in herhangi bir seriyye ile gönderdiği veya hac emîri tâyin ettiği günler hâriç, O’ndan hiç ayrılmadı. Yani ömürleri beraber geçti.
Hz. Ayşe şöyle anlatır:
“Resûlullah, Ebûbekir’in (r.a.) evine her gün ya sabah ya da akşam muhakkak uğrardı. Ancak, Allâh’ın kendisine hicret için izin verdiği gün, hiç âdeti olmadığı hâlde, tam öğle saatinde bize geldi. Babam onu görünce:
«–Resûlullah bu saatte gelmezdi. Mutlakâ mühim bir iş olmalı!» dedi.
Allah Resûlü içeri girince, babam oturduğu yerden kalkıp yerini O’na verdi. Babamın yanında ben ve kızkardeşim Esmâ vardı. Resûlullah babama:
«–Odadakileri dışarı çıkar, (mühim bir mesele konuşacağız)!» buyurdular. Babam:
«–Ey Allâh’ın Resûlü, onlar benim kızlarımdır (bir zarar gelir diye endişelenmeyin). Anam-babam Sana fedâ olsun, bu mühim mesele nedir?» diye sordu. Resûlullah:
«–Allah Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.» buyurdular. Babam:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Ben de Sana arkadaşlık edecek miyim?» dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
«–Evet, beraberiz!» buyurdular.
Hazret-i Ebûbekir, sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Vallâhi o güne kadar, bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim.” (İbn-i Hişâm, II, 97-98)
· Sevr Mağarası
Hicret esnâsında Sevr Mağarası’na doğru giderken Hazret-i Ebûbekir, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu. Allah Resûlü:
“–Ey Ebûbekir, niçin böyle yapıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Ebûbekir:
“–Yâ Resûlâllah! Müşriklerin arkanızdan yetişebileceğini düşünüyor, arkadan yürüyorum; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum!” dedi.
Daha sonra Sevr Mağarası’na ulaştılar. Ebûbekir (r.a.):
“–Yâ Resûlâllah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar, Siz burada bekleyin!” dedi ve mağaraya girdi. Mağaranın içini temizledi. Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça kesip orayı kapatıyordu. Bu minvâl üzere üst elbisesinin tamamını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra:
“–Artık gelebilirsiniz ey Allâh’ın Resûlü!” dedi.
Hz. Ebûbekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Resûlü:
“–Elbisen nerede, ey Ebûbekir?” diye hayretle sordu.
Hz. Ebûbekir de yaptıklarını anlattı. Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Resûlü, mübârek ellerini kaldırarak Ebûbekir için duâ ettiler.[8]
Müşrikler, mağaraya yaklaşırlarken endişeye kapılan Hazret-i Ebûbekir Sıddîk, Resûlullah Efendimiz’e:
“–Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu.
Peygamber Efendimiz ayakta namaz kılıyor, Ebûbekir (r.a.) de gözcülük yapıyordu. Bir ara:
“–Mekkeliler Sen’i arayıp duruyorlar. Vallâhi ben kendim için endişelenmiyorum. Fakat Sana zarar vermelerinden korkuyorum.” dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz ise:
“–Ey Ebûbekir! Mahzûn olma! Hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir!” buyurdular. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 223-224; Diyarbekrî, I, 328-329)
Hz. Ebûbekir orada dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını görünce de:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olursa mutlakâ bizi görür!» dedi. Resûlullah ise:
“–Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ey Ebûbekir?!” buyurdular. (Buhârî, Tefsîr, 9/9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 1)
Hazret-i Ömer, halîfeliği zamanında bâzılarının kendisini Hazret-i Ebûbekir’e üstün tutar biçimde konuştuklarını işitmişti. Bu duruma çok kızdı. Daha sonra, çileli hicret günleri gözünde canlandı. Resûlullah ile Hazret-i Ebûbekir’in Sevr Mağarası’nda birlikte geçirdikleri geceyi hatırlattı ve büyük bir hasret içinde şöyle dedi:
“−Vallâhi, Hazret-i Ebûbekir’in o gecesi, Ömer’in bütün âilesinden daha hayırlıdır!..” (Hâkim, III, 7/4268)
· Üçüncüleri Allah Olan İkinin İkincisi
İşte Hz. Ebûbekir, nice ilâhî esrar tecellîlerinin yaşandığı bu ulvî yolculuğun Sevr Mağarası safhasında, üç gün üç gece boyunca Efendimiz’in sadrından pek çok sır ve hikmet devşirdi. O husûsî yakınlığın yüksek fazîletine ve Allah Resûlü ile müstesnâ bir rûhî alışverişin büyük şerefine mazhar oldu. İlâhî esrâra gark olarak kalbi inkişâf ettirme dergâhı hâline gelen o mübârek mağarada, “üçüncüleri Allah olan ikinin ikincisi” pâyesine erdi. Resûlullah Efendimiz, bu azîz arkadaşına; “...Mahzûn olma, Allah bizimledir!..”[9] buyurdular. Böylece “maiyyet sırrı”nı, yani gönlün Allah ile beraberlik neticesinde ulaşacağı huzûr hâlinin keyfiyetini telkîn ettiler.
ALTIN SİLSİLE’NİN İLK HALKASI
Daha önce de ifâde edildiği üzere bu hâli ârifler, hafî/gizli zikir tâliminin başlangıcı ve gönülleri Allah ile itmi’nâna/huzûra erdirecek mânevî telkinlerin en mühim tezâhürlerinden biri olarak değerlendirmişlerdir. Bunun içindir ki, bu nebevî tâlim ve telkinlerin ilk tâlihli muhâtabı olan Hazret-i Sıddîk, -inşâallah- ucu kıyâmete kadar devam edecek olan Altın Silsile’nin, Peygamber Efendimiz’den sonraki ilk halkası olarak telâkkî edilmiştir.
Buradan şunu da anlıyoruz ki, bütün ulvî yolculuklarda maksat; Allah ve Resûlü’ne olan muhabbet, fedâkârlık ve hizmet nisbetinde hâsıl olur. Çünkü muhabbetin şartı, sevilen kişinin sevdiği şeyleri de sevmektir. Bu, sevilenin hâliyle hâllenip onunla aynîleşme yolunda mühim bir adımdır ki, Hazret-i Ebûbekir’in hayatı da bu hâlin sayısız misalleriyle doludur. Resûlullah ona şöyle buyurmuşlardır:
“Sen, Cennet’teki Kevser Havuzu’nun başında ve mağarada benim arkadaşımsın!” (Tirmizî, Menâkıb, 16/3670)
Resûlullah Efendimiz’in konuşmalarında sık sık Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer’in isimleri geçerdi. Efendimiz, birlikte bâzı işler yaptıklarını, beraberce bir yere gidip geldiklerini ifâde ederdi. İnsanların inanmakta zorlandıkları bâzı hârikulâde hâdiselerden bahsedince; “Buna ben inanırım, Ebûbekir ve Ömer de inanır.” buyururlardı. Bu da gösteriyor ki, onlar birbirlerinden hiç ayrılmıyor, devamlı beraber bulunuyorlardı. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 6, 8; Ahmed, I, 109, 112)
Hazret-i Ömer şöyle der:
“Resûlullah, Müslümanların meseleleri hakkında Ebûbekir (r.a.) ile gece geç vakitlere kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.” (Tirmizî, Salât, 12/169)
Allah Resûlü bir gün Mescid’e girmişti. Bir tarafında Hazret-i Ebûbekir diğer tarafında da Hazret-i Ömer vardı. Efendimiz onların ellerini tutmuş, şöyle buyuruyordu:
“Kıyâmet günü biz böyle diriltileceğiz.” (Tirmizî, Menâkıb, 16/3669)
“EBUBEKİR (R.A.) BENDENDİR, BEN DE ONDANIM”
Hazret-i Ebûbekir, yüksek sadâkat, teslîmiyet, aşk ve muhabbetiyle Allah Resûlü’nde fânî olmuştu. O’nunla kalbî râbıtayı en üst seviyede yaşamıştı. Son nefesine kadar ilâhî aşk yangını içinde benliğinden geçmiş, yalnızca Allah Resûlü’nün varlığında hayat bulmuştu. Bu itibarla Resûlullah Efendimiz’le her buluşma vaktinde ve sohbetinde apayrı bir vecd ve istiğrak hâli yaşardı. Allah Resûlü’nün huzurlarındayken bile O’na olan muhabbet ve hasreti teskîn olacağı yerde daha da ziyâdeleşirdi. O’nunla âdeta aynîleşmişti. Efendimiz de bu aynîleşme ve muhabbet sebebiyle:
“Ebûbekir bendendir, ben de ondanım. Ebûbekir dünyada ve âhirette kardeşimdir.”[10] buyurmuşlar, böylece mânâ âlemindeki beraberliklerini ve kalpleri arasındaki müstesnâ irtibâtı ifâde etmişlerdir.
Fakat bu aynîleşme hâli, nice fedâkârlıklar ve büyük bedeller karşılığında gerçekleşmiştir. Zira insan en ağır bedeli, muhabbeti uğrunda öder. Bu fânî âlemde ödenen en ağır bedel ise, ilâhî muhabbetin bedelidir.
Hazret-i Ebûbekir de, Allah ve Resûlü ile dostluğun ulvî lezzetine gark olmak için; Allah ve Resûlullah muhabbetinin bütün bedellerini hiç tereddüt etmeden ödeyebilmenin gayret ve heyecanı içinde bir hayat yaşamıştır.
Nitekim bir gün Hz. Ebûbekir, Kâbe’de insanları Allâh’a ve Resûlü’ne îmân etmeye çağırmıştı. Buna öfkelenen müşrikler, Hz. Ebûbekir’le mü’minlerin üzerine yürüyüp onları şiddetle dövmeye başladılar. Hele fâsık Utbe, Hz. Ebûbekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi. Hz. Ebûbekir’in her tarafı kan revân içinde kaldı. Kabîlesi Teymoğulları, Hz. Ebûbekir’i müşriklerin elinden zorla kurtarıp baygın bir hâlde evine götürdüler. Öleceğinden korkuyorlardı.
Hz. Ebûbekir, ancak akşama doğru kendine gelebildi ve ilk olarak binbir zahmetle:
“–Resûlullah nasıl, iyi mi?” diye sordu. Annesi Ümmü’l-Hayr sürekli:
“−Bir şeyler yiyip-içsen!” diye ısrar ediyor, Hz. Ebûbekir ise, sanki onu hiç duymuyormuş gibi:
“−Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir?” diye sorup duruyordu. Gece olunca, binbir güçlükle ve gizlice Dâru’l-Erkām’a gidip Resûlullah’ı görünceye kadar hiçbir şey yiyip içmedi. Peygamber Efendimiz’i görünce de hemen dizlerine kapanıp:
“−Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Benim hiçbir sıkıntım yok. O habis fâsık beni biraz hırpaladı, o kadar!” dedi.[11]
· Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Babasının Müslüman Olması
Hz. Ebûbekir’in şu hâli de onun fenâ fi’r-Rasûl makâmında nasıl da zirveleştiğini, ne güzel ifâde etmektedir:
O, Mekke Fethi’nde, gözleri görmeyen ihtiyar babasını Müslüman olmak üzere Allah Resûlü’nün huzûruna getirmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“–Ebûbekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar yordun? Biz onun yanına gidebilirdik.” buyurdular. Hazret-i Ebûbekir ise:
“–Onun size gelmesi daha münâsiptir. Bir de Allah Teâlâ’nın bu vesîleyle babama sevap vermesini istedim.” dedi.
Ebû Kuhâfe (r.a.), bey’at etmek üzere elini Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mübârek eline uzatınca, Ebûbekir (r.a.) duygulanıp ağlamaya başladı. Resûlullah, hayretle niçin ağladığını sorunca da şu müthiş cevâbı verdi:
“–Yâ Resûlâllah! Sana bey’at etmek üzere uzanan şu el, babamın değil de, amcan Ebû Tâlib’in eli olsaydı da, bu vesîleyle Allah Teâlâ benim yerime Sen’i sevindirseydi! Çünkü Sen, onu çok seviyor ve îmân etmesini çok istiyordun…” (Bkz. Heysemî, VI, 173-174; İbn-i Sa‘d, V, 451)
Hz. Ebûbekir her zaman:
“Vallâhi Resûlullah Efendimiz’in yakınlarını kollayıp gözetmek, benim için kendi yakınlarımı kollamaktan daha sevimlidir.” derdi. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî 12, Meğâzî 14)
Bir defasında da Resûlullah Efendimiz:
“–Ebûbekir’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiç kimsenin malından faydalanmadım...” buyurmuştu. Ebûbekir (r.a.) ise bu iltifatkâr sözden âdeta bir gayrılık mânâsı çıkararak gözyaşları içinde:
“–Ben de, malım da, hepsi Siz’e âit değil mi yâ Resûlâllah?!” dedi. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11; Ahmed, II, 253)
Bu sûretle kendisini bütün varlığıyla Peygamber Efendimiz’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu ifâde etti.
NEBEVÎ ESRÂRIN EN YAKIN MAHREMİ
Hz. Ebûbekir, gönlünü, Resûlullâh Efendimiz’in kalp âlemini yansıtan berrak bir ayna hâline getirmişti. Bu itibarla o, Peygamber Efendimiz’de fânî olmanın en müşahhas numûnesi oldu. Bu fânî oluş sâyesinde de, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e âit her şey, onun kalbinde çok derin bir mânâ kazandı. Öyle ki Ebûbekir (r.a.), Allâh’ın âyetlerini, Resûlullah Efendimiz’in sözlerini ve hâdiselerin hikmetini idrâk etme hususunda ashâbın en önde geleni oldu. Hiç kimsenin kavrayamadığı nice nebevî nükteleri, üstün bir firâset ve basîretle sezdi. Nitekim Vedâ Haccı’nda:
“…Bugün size dîninizi ikmâl ettim; üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve sizin için dîn olarak İslâm’ı seçtim...” (el-Mâide, 3) âyeti nâzil olmuştu. Herkes, dînin tamamlanmasına sevindi. Fakat Hazret-i Ebûbekir, yüksek firâsetiyle bundan, Allah Teâlâ’nın pek yakında Sevgili Resûlü’nü ebediyyet âlemine dâvet buyuracağı hakîkatini sezdi. Gönlüne düşen ayrılık ateşinin ıztırâbıyla hüzne gark oldu.
· Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Namaz Kıldırması
Hz. Ebûbekir’in bu ince kavrayışını gösteren misallerden biri de şudur:
Allah Resûlü son günlerinde hastalığının ağırlığı sebebiyle mescide çıkamamıştı. Cemaate namaz kıldırması için de Hz. Ebûbekir’i imam tâyin etmişti. Fakat bir ara kendisini iyi hissederek mescide çıktı. Ashâb-ı kirâma bâzı nasihatlerde bulunduktan sonra:
“−Şânı yüce olan Allah, bir kulunu, dünya ile kendi katındaki nîmetler arasında serbest bıraktı. O kul da Allah katındakini tercih etti!..” buyurdu.
Bu sözler üzerine Hz. Ebûbekir’in hassas ve rakik kalbi mahzunlaştı, ardından da sıcak gözyaşları dökmeye başladı. Zira Hazret-i Peygamber’in kendilerine bir nevî vedâ hitâbında bulunduğunu hissetmişti. Çünkü o, nebevî esrârın en yakın mahremiydi. Ayrılıktan inleyen bir ney gibi feryâda başladı. Hıçkıra hıçkıra:
“–Anam, babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Sana babalarımızı, analarımızı, canlarımızı, mallarımızı ve evlâtlarımızı fedâ ederiz!..” dedi. (Ahmed, III, 91)
Cemaat içinde O’ndan başka hiç kimse, Hz. Peygamber’in derin hissiyâtını ve dünyaya vedâ hâlinde olduğunu kavrayamamıştı. Hattâ ashâb, Hz. Ebûbekir’in ağlamasına bir mânâ verememiş, büyük bir hayretle birbirlerine:
“–Resûlullah, Rabbine kavuşmayı tercih eden sâlih kişiden bahsederken şu ihtiyarın ağlaması, doğrusu şaşılacak şey!..” dediler. (Buhârî, Salât, 80)
Çünkü dünya veya Allah katındakileri tercih hususunda serbest bırakılan sâlih kulun, Hz. Peygamber olduğunu akıllarına bile getirmemişler ve Hz. Ebûbekir’in sezdiği gerçeği sezememişlerdi. Bu esnâda Resûlullah, hem Hz. Ebûbekir’in mahzun gönlünü tesellî hem de ashâbına onun değerini beyan için sözlerine şöyle devam etti:
“Bize iyiliği dokunan herkese bunun karşılığını aynıyla veya fazlasıyla ödemişizdir. Ancak Ebûbekir müstesnâ!.. Onun o kadar iyiliği olmuştur ki, karşılığını kıyâmet günü Allah verecektir.
Sohbetiyle olsun, malıyla olsun bana en fazla ikramda bulunan, Ebû Bekir’dir. Eğer ben, Rabbimden başkasını dost edinecek olsaydım, mutlakâ Ebûbekir’i dost (halîl) edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği daha üstündür.”[12]
· Açık Bırakılan Tek Kapı
Resûlullah, dâr-ı bekāya irtihâlinden birkaç gün evvel de:
“Mescide açılan bütün (husûsî) kapılar kapansın, sadece Ebûbekir’in kapısı açık kalsın![13] Zira ben, Ebûbekir’in kapısının üzerinde nur görüyorum...”[14] buyurdular.
Böylece bütün kapılar kapatıldı, sadece Ebûbekir’in (r.a.) kapısı açık kaldı. İşârî mânâda bu demektir ki, Allah Resûlü’ne husûsî yakınlık kapısı, O’na, Hazret-i Sıddîk misâli tam bir sadâkat, teslîmiyet, itaat, fedâkârlık, dostluk ve muhabbet ile açılabilir.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) İNFAKI
Ashâbın en zenginlerinden olan Hz. Ebûbekir, Allah Resûlü’nde fânî olunca, canını ve malını cömertçe O’nun yolunda fedâ etmişti. Fahr-i Kâinât Efendimiz’e peygamberlik geldiğinde, Hz. Ebûbekir’in 40 bin dirhemlik bir serveti vardı. Malının büyük bir kısmını İslâm uğrunda infâk etti. Müslüman olan köleleri âzâd ediyor, mü’minlere her türlü desteği sağlıyordu. En son kalan 5 bin dirhemi de hicret esnâsında yanına alarak yola çıktı ve Medîne-i Münevvere’de Allah için infâk etmeye devam etti.[15]
Babası Ebû Kuhâfe bir gün:
“–Oğlum, sen hep zayıf ve güçsüz köleleri satın alıp âzâd ediyorsun. Madem köle âzâd edeceksin, şöyle güçlü-kuvvetli köleler satın al da, tehlike ve kötülüklere karşı önünde durup seni korusunlar.” demişti.
Hz. Ebûbekir ise:
“–Babacığım, benim böyle davranmakta yegâne maksadım; Allâh’ın rızâsını kazanmaktır. Ben onları âzâd etmekle ancak Allah katındaki mükâfâtı istiyorum.” cevâbını verdi.[16]
Yine Hz. Ebûbekir, birçok defa servetinin tamamını Resûlullah Efendimiz’e getirip Allah yolunda kâ‘bına varılmaz bir infak örneği sergilemişti. Efendimiz’in:
“–Âilene ne bıraktın ey Ebûbekir?” suâline de:
“–Onlara Allah ve Resûlü’nü bıraktım.” karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, Zekât, 40/1678; Tirmizî, Menâkıb, 16/3675)
· Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Her Şeyini Allah Yolunda Harcaması
Hâlbuki Allah Resûlü, ashâbından hiçbirinin malını tamamıyla infâk etmesine izin vermezdi. Bu hususta yalnızca Hz. Ebûbekir’i istisnâ tutar, bir tek ona müsâade buyururdu. Zira bütün malı-mülkü infâk ettikten sonra yaşanabilecek fakr u zaruret içinde, nefs ve şeytanın iğvâsıyla, gönüllerde bir pişmanlık peydâ olması muhtemeldir. Böyle bir pişmanlık ise, yapılan hayır-hasenâtın fazîletini giderip ecrini zâyî eder. Fakat Hazret-i Sıddîk’ın rızâ, teslîmiyet, ihlâs ve takvâ zirvesindeki gönül âlemi, Allah ve Resûlü’nün muhabbetiyle perçinlenmiş, aslâ sarsılmaz bir îman kalesi hâlindeydi. Bu sebeple Allah ve Resûlü’nün hoşnutluğu, ona bütün dünyevî sıkıntıları unutturmuştu. Hattâ bu zahmet ve meşakkatler onun gönlünde târifsiz bir lezzet vesîlesi hâline gelmişti.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) İBADET AŞKI
Müşrikler, Hz. Ebûbekir’in Kâbe’de ibadet etmesine müsâade etmedikleri için, o da evinin önünde bir namazgâh edinmişti. Orada namaz kılıp Kur’ân okumaya başladı. Rikkat-i kalbiyye sahibi, yufka yürekli bir zât olduğu için, Kur’ân-ı Kerîm’i okurken hüzünlenir, gözyaşlarına mânî olamazdı. O, Kur’ân-ı Kerîm’i böyle derin bir vecd içinde okurken müşriklerin çocukları ve kadınları, etrâfında toplanıp hayran hayran dinlemeye başladılar. Bu hâl, Kureyş müşriklerini korkuttu. Buna mânî olmak için uğraştılar. Ebûbekir (r.a.) ise Allâh’ın himâyesine sığınarak ibadetlerine devam etti.[17]
Bütün Hak âşıkları gibi Ebûbekir Efendimiz’in gönlünde de bilhassa seher vakitlerinde yapılan ibadetlerin pek müstesnâ bir değeri vardı. Şu hâdise, onun gece ibadetlerine olan düşkünlüğünün, ne kadar da bâriz bir işaretidir:
Bir ara Resûlullah, sekiz veya dokuz gece, yatsı namazını gecenin üçte birine kadar tehir etmişti. Ebûbekir (r.a.):
“–Yâ Resûlâllah! Yatsıyı biraz erken kıldırsanız da gece ibadetine daha kolay kalkabilsek.” dedi. Peygamber Efendimiz bundan sonra yatsıyı erken kıldırdı. (Ahmed, V, 47)
Bir gün Resûlullah Efendimiz:
“–Allah yolunda çift sadaka veren kimse, Cennet’in muhtelif kapılarından; «Ey Allâh’ın sevgili kulu! Buraya gel, burada hayır ve bereket vardır.» diye çağrılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihad kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından Cennet’e dâvet edilirler.” buyurmuşlardı. Ebûbekir (r.a.):
“–Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Resûlü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağrılmaya ihtiyacı yoktur; lâkin bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?” diye sordu. Resûlullah:
“–Evet, vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümid ederim.” buyurdular. (Buhârî, Savm 4, Ashâbu’n-Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86)
Yine bir gün Allah Resûlü, yanındaki sahâbîlere:
“–İçinizde bugün kim oruçludur?”
“−Bugün kim bir cenâze namazına iştirâk etti?”
“–Bugün kim bir yoksulu doyurdu?”
“–Bugün bir hasta ziyaretinde bulunanınız var mı?” diye sualler sormuştu. Bunların hepsine de Ebûbekir (r.a.) müsbet cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdular:
“–Kim bu sâlih amelleri bir araya getirirse, o mutlakâ Cennet’e girer.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)
· Peygamberimizin Hz. Ebûbekir’e (r.a.) Öğrettiği Dua
Hz. Ebûbekir bir gün Resûlullah Efendimiz’e:
“–Yâ Resûlâllah! Bana bir duâ öğretiniz de onu namazımda okuyayım!” dedi.
Allah Resûlü de ona, “Şöyle duâ et!” buyurdular:
“–Allâh’ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız Sen’sin. Öyleyse tükenmez lûtfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihâyetsiz olan, yalnız Sen’sin!” (Buhârî, Ezân 149, Deavât 17, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 48)
Yine Ebûbekir Sıddîk (r.a.) bir gün Resûlullah Efendimiz’e:
“–Yâ Resûlâllah! Bana bâzı mübârek kelimeler öğretseniz de onları sabah-akşam okusam!” dedi. Allah Resûlü de:
“–«Gökleri ve yeri, görünen ve görünmeyen âlemleri yaratan Allâh’ım! Ey her şeyin Rabbi ve sahibi! Sen’den başka ilâh bulunmadığına kesinlikle şehâdet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden, onun Allâh’a şirk koşmaya dâvet etmesinden Sana sığınırım.» diye duâ et ve bunu sabahleyin, akşamleyin ve yatağa yattığın zaman söyle.” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101/5067; Tirmizî, Deavât, 14/3392)
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) HELÂL LOKMA HASSÂSİYETİ
Ebûbekir Sıddîk’ın bir kölesi vardı. Bu köle kazancının belli bir kısmını ona verir, o da bundan yerdi. Yine bir gün köle, kazandığı bir şeyi getirdi. Hazret-i Ebûbekir de ondan bir lokma aldı. Bunun üzerine köle:
“–Her akşam bana kazancımın mâhiyetini sorardın, bu akşam sormadın.” dedi. Hazret-i Ebûbekir:
“–Çok açtım, sormayı unuttum, peki söyle bakalım nasıl kazandın?” diyerek açıklamasını istedi. Köle:
“–Falcılıktan anlamadığım hâlde câhiliye devrinde falcılık yaparak bir adamı aldatmıştım. Bugün onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık size ikram ettiğim bu yiyeceği verdi.” deyince Hazret-i Ebûbekir, derhâl parmağını boğazına götürüp (bütün eziyetine rağmen) yediklerinin hepsini çıkardı ve:
“–Yazıklar olsun sana! Neredeyse beni helâk ediyordun!” dedi. Kendisine:
“–Bir lokma için bu kadar eziyete değer miydi?” diyenlere de şu cevâbı verdi:
“–Canımın çıkacağını bilseydim, yine de o lokmayı çıkarırdım. Zira Resûlullah:
«Haramla beslenen vücudun müstahak olduğu yer, cehennemdir!» buyurdular.”[18]
Bu hâdise üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:
“Kim Rabbinin makâmında durup hesap vermekten korkar da nefsini hevâ ve heveslerden alıkoyarsa, şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” (en-Nâziât, 40-41)[19]
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) HİLAFETİ
Hazret-i Ebûbekir ile Hazret-i Ömer, Peygamber Efendimiz’in gözü ve kulağı mesâbesindeydiler.[20] Resûlullah onlar hakkında:
“Benden sonra Ebûbekir ve Ömer’e tâbî olunuz!” buyurmuşlardı. (Tirmizî, Menâkıb, 16/3662)
Bir kadın, Peygamber Efendimiz’e gelip bir meselesini arz etmişti. Allah Resûlü de ona bâzı tavsiyelerde bulunmuş, bunları yaptıktan sonra tekrar kendisine gelmesini söylemişti. Kadın:
“–Ey Allâh’ın Resûlü, geldiğimde Siz’i bulamazsam ne yapayım?” diye sordu. Bu sözüyle Efendimiz’in vefâtını kastediyordu. Resûlullah:
“–Beni bulamazsan Ebûbekir’e git!” buyurdular. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 5; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 10; Tirmizî, Menâkıb, 16/3676)
Kâsım bin Muhammed Hazretlerinin naklettiğine göre, Allah Resûlü son günlerinde Hazret-i Ayşe vâlidemize, şiddetli ağrılarından bahsederek şöyle buyurdular:
“Ebûbekir’e ve oğluna haber gönderip halîfeliği Ebûbekir’e vasiyet etmeyi düşündüm. Böylece bâzılarının halîfelik hakkındaki dedikodularını ve bu hususta arzusu olanların temennîlerini kesmek istedim. Fakat sonra; «Allah Teâlâ, halîfeliği hak etmeyen birine vermez; mü’minler de halîfeliğe lâyık olmayan birini ondan uzak tutarlar. Veya Allah Teâlâ, lâyık olmayan kişiyi hilâfetten uzaklaştırır, mü’minler de hak etmeyen kişiyi o makâma seçmezler.» diye düşünüp bundan vazgeçtim.” (Buhârî, Merdâ 16, Ahkâm 51; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 11)
Bütün bunlar, Hazret-i Ebûbekir’in hilâfeti hususunda tartışmaya mahal bırakmayacak derecede açık hükümler ve kat’î delillerdir.
· Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Hutbesi
Resûlullah Efendimiz vefât ettiğinde, Ensâr ve Muhâcirler, Sakîfe’de Hazret-i Ebûbekir’e bey’at ettiler. Bir gün sonra umûmî bir bey’at daha oldu ve Peygamberlerden sonra insanlığın en hayırlısı olan Hazret-i Sıddîk insanlara şöyle hitâb etti:
“Ey insanlar! En sâlihiniz olmadığım hâlde sizin başınıza halîfe seçilmiş bulunuyorum. Şayet vazifemi hakkıyla yaparsam bana yardım ediniz! Yanlış hareket edersem beni îkâz ediniz! Doğruluk, emin bir şahsiyet olmanın göstergesidir. Yalan ise hıyânettir. Zayıf olanınız hakkını alıncaya kadar benim yanımda en güçlünüzdür. Güçlü olanınız da kendisinden hak sahibinin hakkını alıncaya kadar benim nazarımda en zayıfınızdır.
Bir millet Allah yolunda cihâdı terk ederse zillete dûçâr olur. İnsanlar arasında kötülük yayılırsa Allah o millete umûmî bir belâ verir. Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz! Şayet Allâh’a ve Resûlü’nün emirlerine riâyette kusur gösterirsem bana itaat etmeniz söz konusu olamaz. Haydi, namazımızı kılalım, Allâh’ın rahmeti üzerinize olsun.”[21]
Hazret-i Ebûbekir daha sonraki bir hutbesinde de şöyle buyurdu:
“Vallâhi benim hiçbir gün ve gecede kesinlikle idâreciliğe arzu ve rağbetim olmadı! Allah Teâlâ’dan ne gizlice ne de açıktan böyle bir şey istemedim! Lâkin insanların başıboş kaldığı o ortamda fitne çıkmasından korktum. (Mes’ûliyet endişesiyle vazifeyi kabûl ettim.) Yoksa idârecilikte benim için rahat yoktur. Boynuma öyle büyük bir iş yüklendi ki, Allah Teâlâ’nın yardımı olmadan onu yapacak ne gücüm var ne de imkânım! Şu anda benim yerimde, idârecilik hususunda insanların en kuvvetlisinin bulunmasını ne kadar isterdim!”
Muhâcirler Hazret-i Ebûbekir’in bu samimî sözlerini gönülden kabûllendiler. Hazret-i Ali ile Zübeyr de yeni halîfeyi takdir ederek şöyle buyurdular:
“…Hazret-i Ebûbekir, Resûlullah Efendimiz’den sonra bu işe insanların en fazla hak sahibi olanıdır. Zira o, Efendimiz’in hicret esnâsında gizlendiği mağaradaki yegâne arkadaşıdır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden «ikinin ikincisi» diye bahsetmiştir. Biz onun şerefini, büyüklüğünü biliyoruz. Resûlullah hayattayken ona, imamlığa geçip insanlara namaz kıldırmasını emretmiştir.”[22]
Resûlullah Efendimiz’in vefâtından bir ay sonraki bir hutbesinde ise Ebûbekir (r.a.) şöyle buyurdu:
“Arzu etmediğim hâlde hilâfet vazifesine getirildim. Vallâhi, benim yerime bir başkasının bu vazifeyi üzerine almasını ne kadar isterdim! Dikkat edin! Benden, size Resûlullah gibi davranmamı beklerseniz, buna gücüm yetmez! Zira O, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine vahiy ikram ettiği ve yanlışlardan mâsum kıldığı bir zât idi. Ben ise sizin gibi bir insanım, herhangi birinizden daha hayırlı da değilim. Beni murâkabe/kontrol edin, istikâmet üzere olursam bana tâbî olun, ayağım kayarsa beni düzeltin!..”[23]
Bu ifâdeler, Resûlullah Efendimiz’in güzel ahlâkının Hazret-i Ebûbekir’deki akisleridir. Onun ne kadar mütevâzı ve Sünnet-i Seniyye’ye bağlı bir Allah ve Resûlullah dostu olduğunun en bâriz göstergesidir.
· Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Yardımcıları
Hazret-i Ebûbekir halîfe olunca, ashâb-ı kirâmdan kendisine yardımcı olmalarını taleb etti. Ebû Ubeyde (r.a.) Beytülmâl işlerine yardımcı oldu, Hazret-i Ömer kadılık vazifesini üstlendi. Ashâb-ı kirâm, Resûlullah Efendimiz’in terbiyesiyle insanlığın en fazîletli toplumu hâline gelmişti. Bu sebeple, bir sene geçerdi de iki kişi bir dâvâ için mahkemeye gelmezdi. Hazret-i Ali de Ebûbekir Efendimiz’e kâtiplik ve müşâvirlik yaptı.[24] Devamlı Halîfe’nin meclisinde bulunarak ümmet-i Muhammed’in nizam ve âsâyişini teminde ona yardımcı ve müsteşar oldu.[25]
· Sahte Peygamberler Ve Ridde Olayları
Peygamber Efendimiz’in en samimî dostu, yâr-ı ğâr’ı (mağara arkadaşı), kayınpederi, veziri, müsteşarı ve ilk halîfesi olan Hazret-i Sıddîk, hilâfeti döneminde -Allâh’ın lûtfuyla- çok büyük gâilelerin üstesinden geldi. Bilhassa, Peygamber Efendimiz’in vefâtından sonra baş gösteren “ridde/dinden dönme” isyanlarını fevkalâde bir dirâyetle bastırdı. Böylece İslâm devletinin dağılmasını engellediği gibi, fetihlerin artarak devâmını da sağlamış oldu.
Hazret-i Sıddîk, dînin hükümlerinden hiçbir şekilde tâviz vermedi, İslâm’ın sebatkâr bir müdâfii oldu. Yine Allah Rasûlü r’in vefâtından sonra ortaya çıkan “zekât mükellefiyetini reddetme” hareketlerine karşı da büyük bir kararlılıkla mukāvemet gösterdi ve:
“–Şayet zekât mallarından küçücük bir ip parçasını bile benden saklayıp onu vermezlerse onlara savaş açarım!..” dedi. Böylece fitnenin büyümesine mânî oldu ve dîni tahrîfe sebep olacak bütün kapıları kapattı. Onun bu kararlı ve cesur tavrına, adâlet ve celâdet âbidesi Hazret-i Ömer bile gıpta etmiş ve hayran kalmıştır.[26]
Kur’ân-ı Kerîm de Hazret-i Ebûbekir’in hilâfeti döneminde; daha önce yazılı olduğu hurma yapraklarından, yassı taşlardan, ince levhalardan ve hâfızların ezberlerinden büyük bir titizlikle toplanarak aynen Allah Rasûlü’ne nâzil olduğu şekliyle bir mushaf hâlinde bir araya getirildi. Böylece dînî hususlarda çıkması muhtemel pek çok fitnenin önü alınmış oldu.
Velhâsıl Ebûbekir (r.a.) ümmet-i Muhammed’in Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde ilerlemesi, birlik ve beraberlik içinde yükselmesi için fevkalâde gayret göstererek pek mühim hizmetlere imza attı. Onun sadece 2 sene 3 ay süren hilâfeti, bütün bir İslâm tarihi için, vakti kısa, fakat gölgesi uzun ikindi zamanı gibi feyizli ve bereketli bir dönem oldu.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) TEVÂZUU, MERHAMETİ VE AFFEDİCİLİĞİ
Hazret-i Ebûbekir halîfeliği döneminde de, önceki mütevâzı ve zâhidâne hayatına devam etti. Daha evvel çevresindeki yetim kızların koyunlarını sağıverir, ihtiyaçlarını karşılardı. Halîfe olduktan sonra komşuları, artık onun meşgalelerinin artacağını, belki hayat şartlarının değişeceğini, artık bu hizmetleri göremeyeceğini düşünmüşlerdi. Ancak değişen bir şey olmadı. O, aynı mütevâzı hâliyle yetimlerin koyunlarını sağmaya ve ihtiyaçlarını bizzat karşılamaya devam etti.[27]
Cenâb-ı Hak böylesine güzel bir ahlâka sahip olan kullarını medhederek şöyle buyurur:
“Rahmân’ın (rahmetinin tecellî ettiği has) kulları, yeryüzünde tevâzû ve vakar ile yürürler…” (el-Furkân, 63)
Resûlullah şöyle buyurmuşlardır:
“Ümmetim içinde ümmetime karşı en merhametli olan kişi, Ebûbekir’dir…” (Tirmizî, Menâkıb, 32/3790-3791)
Hazret-i Sıddîk, kalbindeki yumuşaklık, lûtuf, şefkat ve merhameti sebebiyle “Evvâh” lâkabıyla da anılırdı.[28]
Bir gün Resûlullah, ashâb-ı kirâmın arasında otururken, bir kişi gelip Hazret-i Ebûbekir’e hakaret ederek onu üzdü. Ancak Ebûbekir (r.a.) sükût edip cevap vermedi. O kimse ikinci defa aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. Ebûbekir (r.a.) yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de hakaret edince, Hazret-i Ebûbekir ona hak ettiği cevâbı verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü hemen kalkıp yürüdü. Hazret-i Ebûbekir de hemen ardından yetişerek:
“–Ey Allâh’ın Resûlü, yoksa bana darıldınız mı?” dedi. Allah Resûlü:
“–Hayır, darılmadım. Semâdan bir melek inmiş, o kimsenin sana söylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb, 41/4896)
HEP ÂHİRETİ TERCİH ETMESİ
Hazret-i Ebûbekir şöyle buyurmuştur:
“İnsanları iki kısım gördüm. Kimisi dünyayı ister, kimisi âhireti ister. Ben ise Mevlâyı tercih ettim… İslâm’a girdiğimde beni iki amel karşıladı; dünya ameli ve âhiret ameli. Ben dâimâ âhiret amelini tercih ettim…”[29]
Ebûbekir (r.a.) dünyayı âhiretin tarlası olarak görür ve:
“Yâ İlâhî, dünyayı bana genişlet ve beni ona karşı zâhid kıl!” diye duâ ederdi. Yani bana önce dünyayı ver, sonra onun âfetlerinden korunmak için sevgisini gönlümden al ve ben kendi irâde ve arzumla fakr içinde olayım, demek isterdi.[30]
Halîfeliğinden önce de sonra da aslâ dünyaya meyletmedi. Tıpkı Resûlullah gibi, bütün arzusu; âhiret yolculuğunu, ilâhî vuslat iştiyâkı içinde ve dünya sıkletlerinden âzâde bir gönül huzûruyla tamamlamaktı. Bu sebepledir ki vefâtına yakın, büyük bir istiğnâ hâli içinde, kendisine âit bir arazinin satılıp halîfeliği müddetince zarûreten aldığı maaşların devlet hazinesine geri ödenmesini vasiyet etti.[31]
Ölüm döşeğindeyken de kızı Hazret-i Ayşe’ye, sütünü içtikleri deveyi, içinde elbise boyadığı kabı ve giydiği kadife elbiseyi vefâtından sonra Hazret-i Ömer’e teslim etmesini vasiyet etti. Gerekçe olarak da bunlardan, müslümanların işleriyle meşgul olurken istifâde ettiğini söyledi. Âişe vâlidemiz de babasının vefâtından sonra, bunları yeni halîfe Hazret-i Ömer’e teslim etti. Bu eşyâları teslim alan Hazret-i Ömer:
“–Ebûbekir! Allâh’ın rahmeti senin üzerine olsun! Senden sonra gelenleri çok müşkül durumda bıraktın!” dedi.[32]
Hazret-i Ebûbekir şu samimî niyazda bulunurdu:
“Allâh’ım! Ömrümün en hayırlı devresi sonu, amellerimin en hayırlı kısmı neticeleri, günlerimin en hayırlısı da Sana kavuştuğum gün olsun.”[33]
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) VEFATI
İbn-i Ömer Hazretlerinin rivâyetine göre Hazret-i Ebûbekir’in vefâtına sebep olan şey, onun Resûlullah Efendimiz’in vefâtından duyduğu derin üzüntüdür. Hakîkaten o, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vefâtına o kadar üzülmüştü ki, mübârek vücudu eriye eriye iyice zayıfladı ve nihâyet vefât etti.[34]
Hazret-i Ayşe şöyle anlatır:
“Vefât ettiği hastalığı esnâsında babam Ebûbekir’in yanına girdim. Bana:
«−Peygamber Efendimiz’i kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.
«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.
«−Nebî r hangi gün vefât etmişti?»
«−Pazartesi.»
«−Bugün günlerden ne?»
«−Pazartesi.»
«−Benim vefâtımın da şu an ile gece arasında olmasını ümid ediyorum!» dedi. (Akabinde:)
[«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Resûlullah’a en yakın olanıdır!» dedi. (Ahmed, I, ]
Sonra Hazret-i Ebûbekir, hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı:
«−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilâve edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi. Ben:
«−Babacığım, bu elbise eski!» dedim. Ebûbekir (r.a.):
«−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha lâyıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) MEZARI NEREDEDİR?
Hazret-i Ebûbekir (r.a.), salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) vefât etti ve sabah olmadan defnedildi.” (Buhârî, Cenâiz, 94)
2 sene 3 ay 10 günden beri hasretini çektiği Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vuslatına nâil oldu. Allah ondan râzı olsun.
Resûlullah Efendimiz gibi 63 yaşında vefât etmişti. O gün tarih 22 Cemâziyelâhir 13 (23 Ağustos 634) idi.
Not: Hz. Ebubekir’in kabri şerifi Ravza-i Mutahhara’da Peygamber Efendimiz ile Hz. Ömer’in kabrinin arasında bulunmaktadır.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) SON SÖZLERİ
Son sözleri şu âyet-i kerîmedeki niyâz olmuştu:
“…(Allâh’ım!) Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101)[35]
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) HİKMETLİ SÖZLERİ
· “Allah rızâsı murâd edilmeyen sözde;
Allah yolunda harcanmayan malda;
Cehâleti hilmine gâlip gelen kimsede;
Allah için yapacağı bir işte, ayıplayanın ayıplamasından korkan kimsede hayır yoktur.”[36]
· “Allah ile mahlûkâtından hiçbiri arasında bir nesep bağı yoktur. Hayırlara nâil olmak, kötülüklerden korunmak (ve Allâh’a yakınlık), ancak O’na itaat ve emirlerine tâbî olmakla mümkündür.”[37]
· “Şunu iyi bil ki Cenâb-ı Hakk’ın gündüz yapılmasını istediği bir amel vardır, onu gece kabûl etmez; gece yapılmasını istediği bir amel vardır, onu da gündüz kabûl etmez!”[38]
· “Allah, kulunun amelsiz sözünden râzı olmaz.”
· “Çok söz, kişiyi unutkan yapar.”
· “Ne söylediğini, ne zaman söylediğini ve kime söylediğini iyi düşün!”
· “Allah dostları (mizaçlarına göre) üç sınıftırlar. Her üç sınıf da, üçer alâmetle bilinir:
Birinci sınıf (Hak dostları), havf (korku) hâlinde olanlardır. Bunlar;
· Dâimâ mütevâzıdırlar.
· Hayır-hasenatları ne kadar çok olsa da onu az görürler.
· En küçük hatâlarını bile büyük görürler.
İkinci sınıf (Hak dostları), recâ (ümit) sahibi kimselerdir. Bunlar da;
· Her hâl ve hareketlerinde insanlara fazîlet ve güzellikler sergileyerek örnek olurlar.
· Mallarını Hak yolunda sarf ederek insanların en cömertlerinden olurlar.
· Allâh’ın kullarına karşı dâimâ hüsn-i zan içindedirler.
Üçüncü sınıf (Hak dostları) ise, aşk ve muhabbet vecdiyle Rabbine ibadet eden (ârifler)dir. Bunlar da;
· Sevdikleri şeyleri (Allah için) infâk ederler.
· Her hâl ve hareketlerinde Allah rızâsını hedefler, bu yüzden câhillerin kınamalarına aldırmaz, onların kaba davranışlarından rahatsız olmazlar.
· Nefislerine ağır gelen şeyleri nefislerinin muhâlefetine rağmen îfâya çalışırlar; bütün hâl ve hareketlerinde Allâh’ın emir ve nehiylerine itaat ederler.”[39]
· “Hakk’ı tanıyan âriflerin kölesi ol!”
· “Sana yol göstermek isteyenden hâlini gizleme! Aksi takdirde kendini aldatırsın.”
· “Kendini ıslah et ki insanlar da sana karşı iyi davransınlar.”
· “Dört kimse Allâh’ın sâlih kullarındandır:
· Tevbe eden kişiyi gördüğü zaman sevinen,
· Günahkârların affı için Rabbine yalvaran,
· Din kardeşine gıyâbında duâ eden,
· Kendinden muhtaç kişiye yardım ve hizmette bulunan.”
· “Îman sadece câmilerde (olur da hayatın bütün safhalarına aksettirilmezse), mal cimrilerde, silâh korkaklarda, yetki zayıflarda olursa işler bozulur.”
· “Akıllı kimse, takvâ sahibi olan; akılsız da zâlim olandır.”
· “Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de vereceğini vaad ettiği mükâfâtı azap ile birlikte zikretti ki bu vesîleyle kul ibadete rağbet etsin ve azaptan korksun.”
· “Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, elde edince de onu geçmeye bak, daha güzelini yapmaya gayret et!”
· “İnsanlara iyilik etmek, kişiyi âfetlerden ve belâlardan muhâfaza eder.”
· “Komşunla kavga etme, herkes gider o kalır.”[40]
· “Şöhretten kaç ki şeref seni takip etsin. Ölüme karşı hazırlıklı ol ki sana hayat verilsin.”
· “Hiçbir belâ yoktur ki ondan daha kötüsü olmasın.”
· “Sabırda zarar; hüzün ve telâşta fayda yoktur.”
· “Sabır îmânın yarısı, yakîn (şüpheden uzak, kuvvetli bir itmi’nan hâli) ise tamamıdır.”
· “Allah’tan âfiyet isteyiniz. Hiç kimseye yakînden sonra âfiyetten daha fazîletli bir şey verilmemiştir.”
· “Bana göre âfiyette olup şükretmek, (bir musîbetle) imtihan edilip sabretmekten daha makbûldür.”
· “Dünya mü’minlerin pazarı; gece ile gündüz sermâyeleri; güzel ameller ticaret malları; cennet kazançları; cehennem de zararlarıdır.”
· Hazret-i Sıddîk bir kimse kendisini medhedince şöyle derdi:
“Allâh’ım, Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi onlardan daha iyi bilirim. Allâh’ım, beni onların zannettiğinden daha hayırlı eyle! Onların bilmediği hatâlarımı mağfiret eyle, söyledikleri sözler sebebiyle de beni hesâba çekme!”[41]
· “Kul, dünya nîmetlerinden bir şey sebebiyle kibirlendiğinde Allah Teâlâ, o nîmet kulundan gidinceye kadar ona buğzeder.”[42]
· “Övünmekten sakının! Topraktan yaratılan, yine toprağa dönecek ve kurtlar tarafından yenilecek olan insanın övünmek neyine! O, bugün canlı, yarın ölüdür.”[43]
· Ebûbekir bir hutbesinde de şöyle buyurmuştur:
“Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrâfını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlûbiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!”[44]
· “Allâh’ın, sizden önce gelip geçen kullarının hâlini tefekkür edin! Dün nerede idiler, bugün neredeler?”[45]
[1] Bkz. Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 5; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 8; Tirmizî, Menâkıb, 14.
[2] Bkz. et-Tevbe, 40.
[3] Bkz. Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 3; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 2; Ebû Dâvûd, Melâhim, 17/4338; Tirmizî, Tefsîr 22/3171, Menâkıb 15/3659; Nesâî, Cihâd 1.
[4] Bkz. Ahmed, IV, 58; Hâkim, II, 188/2718.
[5] Bkz. İbn-i Sa‘d, III, 188; Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk, s. 115-118.
[6] Ebû Nuaym, Ma‘rifetü’s-Sahâbe, I, 264.
[7] Bkz. İbn-i Sa‘d, III, 172.
[8] Bkz. Hâkim, III, 7/4268; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 222-223; Ali el-Kārî, Mirkāt, X, 381-382/6034; Ebû Nuaym, Hilye, I, 33.
[9] et-Tevbe, 40.
[10] Tirmizî, Menâkıb, 20.
[11] Bkz. İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VII, 326; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 81.
[12] Burada zikredilen “dostluk” mefhumu, kulun yalnızca Rabbine hasretmesi gereken kalbî yakınlık ve muhabbet hâlini ifâde etmektedir. Dolayısıyla hadîs-i şerîfte, insanlara gösterilecek muhabbeti, âdeta ilâhî muhabbet derecesine vardırmanın yanlışlığı ve bunun yerine “İslâm kardeşliğinin muhabbet ölçüleri” içinde kalmanın lüzûmu ifâde edilmiş olmaktadır.
[13] Buhârî, Ashâbu’n-Nebî 3, Menâkıbu’l-Ensâr 45, Salât 80; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 2; Tirmizî, Menâkıb 15.
[14] İbn-i Sa‘d, II, 227; Ali el-Müttakî, Kenz, XII, 523/35686; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımaşk, XXX, 250.
[15] İbn-i Sa‘d, III, 172; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 39.
[16] İbn-i Hişâm, I, 341; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXX, 279 [el-Leyl, 5-7]; Süyûtî, Lübâbu’n-Nuk¯ul, s. 257-258.
[17] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; İbn-i Hişâm, I, 395-396.
[18] Bkz. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 26; Ebû Nuaym, Hilye, I, 31; Ahmed b. Abdullah et-Taberî, er-Riyâdu’n-Nadra, II, 140-141.
[19] Kurtubî, XIX, 135.
[20] Tirmizî, Menâkıb, 16/3671.
[21] İbn-i Sa‘d, III, 182-183; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 69, 71-72; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, II, 1181.
[22] Hâkim, III, 70/4422; Beyhakî, Kübrâ, VIII, 152.
[23] İbn-i Sa‘d, III, 212; Ahmed, I, 13; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 71.
[24] Bkz. Taberî, Târîh, Beyrut 1387, III, 426; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, Beyrut 1417, II, 263.
[25] Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ, İstanbul 1976, I, 328.
[26] Ali el-Kārî, Mirkāt, X, 381-383/6034.
[27] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 80.
[28] İbn-i Sa‘d, III, 171.
[29] Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, a.g.e, s. 121.
[30] Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altın Silsile, s. 32, İstanbul 2005, Erkam Yayınları.
[31] İbn-i-Esîr, el-Kâmil, II, 428-429.
[32] Ahmed, ez-Zühd, s. 110-111; İbn-i Sa‘d, III, 192-194; Süyûtî, Tarîhu’l-Hulefâ, s. 78-79.
[33] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 103.
[34] Hâkim, III, 66/4410; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 81.
[35] Kevserî, İrğâmu’l-Merîd, s. 23.
[36] Ebû Nuaym, Hilye, I, 36.
[37] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 101.
[38] Ebû Nuaym, Hilye, I, 36.
[39] İbn-i Haceri’l-Askalânî, Münebbihât, s. 94-95.
[40] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 100.
[41] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 104.
[42] Ebû Nuaym, Hilye, I, 37; Hânî, el-Hadâik, s. 288.
[43] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 101.
[44] Beyhakî, Şuab, VII, 364/10595; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 102.
[45] Ebû Nuaym, Hilye, I, 35-36.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
Adalet Sultanı Hz. Ömer (r.a)
“Önce dehşetli zıpırken, nasıl olmuş da Ömer;Öyle bir adle sarılmış ki değil kâr-ı beşer?”[1]Adalet denilince akla gelen ilk isim Hz. Ömer (r.a)’dir. Cehalet devrinin Ömer’i; İslam’ı kabul eder etmez birdenbire kemalin zirvesine tırmanmış, aşere-i mübeşşereden sayılmış, hülefa-i raşidinde adı zikredilmiş, en önemlisi emiru’l-mü’minin unvanına nail olmuştur. Hz. Ömer ‘in üzerinde titizlikle durduğu, adeta kendisiyle özdeşleşmiş olan en önemli konu adalet meselesidir. Bu konuda tüm yöneticilere önderlik yapmış, gerek devlet işlerinde, gerek halka karşı, gerek şahsi işlerinde her zaman adaleti gözeten ve hakka riayet eden bir lider profili sergilemiştir. Aslında Hz. Ömer’in adaletinin kaynağında yakîni bir iman vardır. Çünkü o, imanla adaleti birbiriyle taçlandırmış, belki de kendisinden sonra hiç kimseye nasip olamayacak adil bir başkan olma özelliğine erişmiştir. Nitekim Peygamber Efendimizin buyurduğu, “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır…”[2] hadisinin ilk mertebesinde “adil devlet başkanı’’ olmanın Allah katında ne kadar önemli olduğu zikredilir.Hz. Ömer, adaletiyle İslam’ın nuru sayılmıştır. Hak ile batılı ayırt ettiği için kendisine “Faruk” sıfatı verilen Ömer, halifeliği sırasında halkın tüm ihtiyaçlarını gözetmiş, onların dertlerine ulaşabildiği oranda bizzat kendisi çözümler sunmuştur. Halkın can ve mal güvenliğine önem vermiş, onların sorumluluğunu tam anlamıyla üstlenmiştir. Hatta “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer’den sorar diye korkarım.”[3] diyerek, bu sorumluluk duygusunu dile getirmiştir.Hz. Ömer’in yaşantısına baktığımızda o, halifeliği döneminde halkı herhangi bir şeyden men ettiği yahut yapılması gereken bir karar aldığında bunu ilk önce kendi nefsinde ve evinde tatbik etmiş daha sonra insanlara aldığı karara uymalarını emretmiştir.Hz. Ömer’in Devlet Erkânına Karşı TutumuHz. Ömer, toplumun çıkarları ile memurlarının menfaatlerini dengede tutmaya itina gösterirdi. Onun gözünde bir vali, toplumun herhangi bir ferdi gibiydi. Adaleti uygularken sıradan bir kişi ile bir valiyi ayırt etmezdi. Bir hutbesinde : “Ey insanlar! Sizi yönetmek üzere tayin ettiğim bir memurdan cefa görürseniz, hemen bana bildirin. Allah’a yemin ederim ki, öyle bir yöneticiden kesinlikle hakkınızı alır ve kısas uygularım.” diyordu.[4]Devlet yönetiminde görevli olan insanların, kendilerine herhangi bir adaletsizlik yapmamaları için onları haberli-habersiz sıkı bir şekilde denetim altında tutmuş, valilere mektuplar yazmış, adalet çizgisinden ayrılmamaları konusunda onları ihtar etmiştir.“Bir adam Ebû Musa el Eş’ari’nin maiyetindeydi. Savaşta ganimet ele geçirdiler. Ebû Musa hissesini verirken tamamını vermediği için adam:-Sen hissemin hepsini vermezsen almam, dedi.Ebû Musa da kızıp adama yirmi değnek vurduktan başka saçını da kestirdi. Adam da saçını toplayıp Ömer’e gitti ve cebinden saçlarını çıkarıp Ömer’in göğsüne fırlattı. Ömer (r.a.):- Meselen nedir, diye sordu. Adam meseleyi anlattı. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebû Musa’ya şu mektubu yazdı:“Selam üzerine olsun.Falan oğlu falan bana şöyle şöyle söyledi. Benim de sana kesin emrim şudur ki, eğer adama herkesin gözü önünde bu hakareti yapmış isen, sen de herkesin önünde otur da, adam gelip aynı biçimde senden kısas alsın, eğer kimsenin görmediği bir yerde ona bu hakareti yapmış isen sen de kimsenin bulunmadığı bir yerde otur yine aynı hakareti sana yapsın.”Ebû Musa (r.a.) mektubu alır almaz, kendisinden kısas alınmak üzere oturdu. Adam da ona:- Ben Allah için seni affettim, dedi.”[5]HassasiyetPeygamber Efendimizin en sadık dostu ve halifesi olan Ömer’in şu ince ve derin idrakine bakınız:Hz. Ömer, hilafeti zamanında vuku bulan bir kıtlıkta, bir deve kesilip Medine-i Münevvere’nin fukarasına dağıtılmasını emir buyurdu. Deveyi keserek fakirlere dağıtan kişi, devenin yağlı kısmından bir parça eti alarak güzelce pişirip iftar vaktinde halifenin huzuruna götürdü. Halife:- Bu et neredendir, diye sordu:- Ey mü’minlerin emiri, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır. Bu sözü duyan Ömer’in rengi değişti ve ağlayarak:- Benim gibi bir emre yazıklar olsun ki, fukaraya etin kötü kısımlarını dağıttırır, kendisi ise iyi ve yağlı kısmını yer. Ey hizmetçi! Bir daha böyle yapma, kaldır bu yemeği fakirlere götür, bana yine eskisi gibi yemek getir. Halife olan kimseye ayda bir kere et yemek kâfidir, buyurdu.Hizmetçinin getirdiği bir parça kuru ekmekle bir miktar zeytinyağını yiyen Hz. Ömer Cenab-ı Hakk’a şükretti.[6]Köle, Sultan ve Hz. ÖmerAdaletiyle gönülleri fetheden, heybetiyle dünyayı titreten, herkese hakkını veren yüce Faruk Hz. Ömer, adaleti uygularken Kur’an ahlakının gereği olarak, herkese eşit davranmış; soyluluk, zenginlik, akrabalık, makam gibi unsurların adaleti engellemesine kesinlikle izin vermemiştir. Bu konuda O’nun yanında bir köle ile efendisi arasında fark yoktur.Suriye’de Gassânî hükümdarı Cebele Müslüman olmuş, parlak bir törenle Medine’ye gelmiş, Hazreti Ömer de bunun Müslüman oluşundan memnun kalmıştı. Ancak, hac zamanı, Kâbe ziyaret edilirken, yüz binlerce hacı arasında bir köle, Gassânî hükümdarının eteğine dikkatsizlikle basıvermiş, Cebele dayanamamış, hemen bir yumruk vurarak zavallının burnunu kırmıştı. Köle, halifeye şikâyet edince, Ömer de Cebeleyi sorguya çekti:
- Köle, eteğime bastı. Saygısızlık gösterdi. Ziyaret yeri olmasaydı, başını kılıçla ikiye ayıracaktım, diye cevap verince, Halife Ömer:
- Sen suçunu itiraf ettin. Şimdi, onu memnun etmeye çalış! Yoksa aynı muameleyi sana yapmasını emredeceğim, dedi. Cebele:
- Ya Emir! Bu nasıl olur? Ben hükümdarım. O, âdi bir köle değil mi? Ömer:
- Müslümanlıkta hükümdarlık, kölelik yok. Eşitlik var. Bir Müslüman diğerlerinden ancak takva ile ayrılır.[7]Beytülmâl Konusundaki TitizliğiHz. Ömer’i halka sevdiren, adaleti ve herkese eşit davranışıdır. Beytülmâl’de toplanan mallarda israftan kaçınması halkın gönlünde sevgisini daha da artırmıştır. Hatta halife kendi haklarını bile kısıtlamıştır. Nitekim bu durum bazı yakınlarının itirazlarına sebep olmuştur. Hz. Ömer, Beytülmâl’den Müslümanların en az pay alan ve asla fazlasına tamah etmeyen bir devlet yöneticisidir. Çoğu zaman ise aldığı maaş ihtiyacını karşılayamamıştır. Sahabenin bazıları onun çektiği bu sıkıntıları görünce, maaşını artırmak için teklifte bulunmuşlardır. Hatta içlerinde Osman, Ali, Talha ve Zübeyr’in de bulunduğu bir heyet bu durumu kendisine arz etmek için eve gitmişler, Hz. Hafsa’yı görünce durumu ona bildirmişler, ancak heyette kimlerin bulunduğunu bildirmemesini özellikle rica etmişlerdir. Hz. Hafsa da durumu babasına söyleyince Hz. Ömer : Kimdi o gelenler, dedi. Kızı, “Kim olduklarını bilmene gerek yok .” deyince, “Sen onlarla benim aramdasın” diyerek sorular sormaya başladı: -Sen Rasûlullah’ın evindeyken Allah Rasûlü’nun giydiği en kıymetli elbise neydi?-İki tane renkli elbisesi vardı. Elçileri onlarla karşılar, cuma hutbelerini bunlarla okurdu.-Peki, yediği en iyi yemek neydi?-Bizim yediğimiz ekmek, arpa ekmeğiydi. Ekmek sıcakken yağ sürer, yumuşatırdık.-Senin yanında kaldığı zamanlar yerde yaygı olarak kullandığınız en geniş, en rahat yaygı neydi?- Kaba kumaştan yapılmış bir örtümüz vardı. Yazın dörde katlar, altımıza yayardık. Kış gelince de yarısını altımıza yarısını da üstümüze örterdik.Daha sonra Hz. Ömer dedi ki: Ya Hafsa, seni gönderenlere söyle! Allah Rasûlü kendisine yetecek miktarını tespit etmiş, fazlasını ihtiyaç sahiplerine vermiştir. Vallahi, ben de kendime yetecek olanını tespit ettim. Artanını ihtiyaç sahiplerine vereceğim. Ve bununla yetineceğim.”[8]Hz. Ömer ve Kölesi MuğîreHz. Ömer’in adaletini gösteren menkıbelerden biri de aşağıdaki gibidir:Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında Şam’a gitmek icap etti. Medine-i Münevvere’den Ashab-ı Kiram’dan bir grupla yola çıktılar. Hz. Ömer’in bir deveden başka bineği yoktu. Muğîre adlı bir kölesi vardı. Deveye nöbetleşe biniyorlardı. Allah’ın hikmeti tam Şam’a girecekleri vakit deveye binme nöbeti Muğîre’ye gelmişti. Ashab-ı Kiram, Hz. Ömer’e:-Efendim, müsaade ederseniz, bu saatte deveye siz bininiz. Ömer (r.a.) :-Şimdi sıra Muğîre’nindir, ben deveye nasıl binerim, buyurdu. Ashab :-Bugün Şam’ın bütün eşrafı zat-ı âlinizi karşılayacaklardır. Onlar atlı, siz ise halife olduğunuz halde yaya yürüyeceksiniz. Bu hiç münasip değildir. Lütfediniz de istirhamımızı reddetmeyiniz, dediler. Hz. Ömer bu sözlerden müteessir oldu ve şöyle cevap verdi:-Bize, ihsan olunan bu saadet ve bu devlet kime nasip olmuştur ki, Cenab- ı Hakk İslam dininin tacını başımıza koydu, şeriat-ı Ahmediye gömleğini de sırtımıza giydirdi. Kelime-i tevhidi bize söyletti. Kur’an-ı Kerimle kalbimizi nurlandırdı. Ne acayiptir ki, hâlâ İslam’ın kadrini anlamamışsınız. Yalnız Rasul-i Ekrem’in ümmeti olma şerefi size yetmez mi?Hz. Ömer’in bu sözlerine karşı kimse cevap veremedi. Muğîre deveyi hazırlayıp Hz. Ömer’in huzuruna getirdi. Deveyi çökerterek:-Ey mü’minlerin emîri, benim dileğimi kabul buyurun. Deveye sizin binmenizi istirham ediyorum. Bu husustaki hakkımı size helal ediyorum, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) o gün deveye binmeye mecbur oldu.[9]Hz. Ömer halife olduğu zaman sadeliği ve mütevazılığı sebebiyle insanlar ilk bakışta kimin halife olduğunu anlayamıyorlardı. Kimsesiz, dul kadınların suyunu kendisi taşır, cariye ve hizmetçilerine yardım ederdi. Unu kendisi alıp götürürdü. Hamallara yardım ederdi. Geceleri Abdurrahman b. Avf ile kervanları beklerdi[10].Görüldüğü üzere adalet timsali olan, hak ile batılı ayıran Ömeru’l-Faruk’un hakkı gözetmedeki titizliği İslam Devleti’ni Allah’ın kuralları ve yasasına muvafık şekilde yönetmesinde etkili olmuştur. Allah Teâlâ bir ayette: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah onlara sizden daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[11] buyurmuştur.İşte “Faruk” sıfatlı din büyüğü… İslam’ı adaletiyle nurlandıran halife… Allah O’ndan razı olsun.SİYER-İ NEBİ DERGİSİ 26. SAYI / MART-NİSAN 2014[1] Safahat “Süleymaniye Kürsüsü’nde”, Mehmet Akif Ersoy.[2] Buhari,Ezan,36.[3] İbn Sa’d, c. III, s. 284[4] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,c:2, s.178-179,çağ yay.[5] Hayatü’s-Sahabe,c.2,s.197.[6] Dört Büyük Halife Hayatları ve Menkıbeleri, Şemsüddin Ahmet Sivasi, s.112.[7] Medeniyyet-i İslâmiyye Tarihi, c: 1, s: 5.[8] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c:2, s.183-184,çağ yay.[9] Dört Büyük Halife Hayatları ve Menkıbeleri, Şemsüddin Ahmet Sivasi,s.107.[10] a.g.e ,s.138.
HAZRETİ OSMAN-I ZİNNÛREYN
Eshâb-ı kirâm’ın en büyüklerinden ve Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) dâmâdı, üçüncü halifesi. 577 senesinde Mekke’de doğdu. Babası Affân olup, Kureyş kabilesinin Benî Ümeyye kulundandı. Hazreti Osman’ın soyu, Abd-i Menafta Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) temiz nesebi ile birleşir. Dünyada iken Cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Hazreti Rukıyye’den Abdullah isminde bir oğlu olmuş ve bu sebeble Ebû Abdullah künyesi ile de tanınmıştır.
Hazreti Osman, ilk müslüman olanların beşincisidir. Müslüman olmadan önce ticâret ile uğraşırdı. Zengin bir tüccâr olup, mükemmel ve zarif bir cemiyet insanı idi. Kabilesi arasında geniş bir çevresi ve büyük itibarı vardı. İslâmiyet gelmeden önce Hazreti Ebû Bekir ile yakın arkadaş ve dost idi. Ona karşı içten bir sevgi duyar, iş husûsunda da görüşüp konuşurlardı. O da Hazreti Ebû Bekir gibi cahiliyet devrinin kötülüklerinden uzak durmuştur. Hazreti Ebû Bekir müslüman olduktan sonra, Hazreti Osman da onun teşviki ile müslüman oldu. Müslüman oluşunu kendisi şöyle anlatır:
“Benim kâhin bir teyzem vardı. Bir gün onun evine varmıştım. Bana dedi ki: “Sana bir hatun nasîb olacak ki, ne sen ondan önce bir hatun görmüş olursun, ne de o, senden önce bir erkek görmüş olur. Güzel yüzlü ve zahide bir hatun olup, bir büyük Peygamber kızı olsa gerektir.” Ben teyzemin bu sözüne hayret ettim. Yine bana dedi ki: “Bir peygamber geldi. O’na gökten vahy nâzil oldu.” Ben dedim ki: “Ey teyzem, böyle bir sır, şehirde hiç duyulmadı. O halde bu sözü açık söyle.” O zaman teyzem dedi ki: “Muhammed bin Abdullah’a peygamberlik geldi. Halkı dine davet eder. Çok zaman geçmez ki, O’nun dîni ile âlem nurlanır. O’na karşı gelenin başı kesilir.”
Teyzemin bu sözleri, bana çok tesir etti. Endişeye düştüm. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) ile, aramızda büyük bir dostluk vardı. Birbirimizden hiç ayrılmazdık. Bu meseleyi görüşmek üzere, iki gün sonra hemen Ebû Bekir ( radıyallahü anh )’in yanına gittim. Teyzemin söylediklerini O’na söyledim. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) bana dedi ki: “Ya Osman! Sen akıllı bir kimsesin. Hiç görmez ve işitmez ve bir şeye fayda ve zarar vermez olan bir kaç taş ilâhlığa nasıl lâyık olur?” Ben, “Doğru söylüyorsun, teyzemin sözü gerçektir” dedim.
Hazreti Ebû Bekir, Osman’a ( radıyallahü anh ) İslâmiyeti anlattıktan sonra O’nu Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) huzûruna götürdü. Peygamberimiz, Hazreti Osman’a şöyle buyurdu:
“Yâ Osman. Hak teâlâ seni Cennete misâfirliğe davet eder. Sen de icabet eyle! (Kabûl et) Ben bütün insanlara hidayet rehberi olarak gönderildim” Hazreti Osman Resûlullah’ın yüksek halleri ve güler yüzle söylediği sözler karşısında kendinden geçip, büyük bir şevk ve teslimiyetle “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh” deyip müslüman oldu. Sonra da daha önce Şam’a gittiği sırada gördüğü bir rüyayı şöyle anlattı: “Yâ Resûlallah! Biz Muan ile Zerka denilen yer arasında idik. Bir ara orada uyumuşduk. O sırada “Ey uyuyanlar. Uyanın. Ahmed ( aleyhisselâm ) Mekke’de zuhur etti.” diye nidâ eden bir ses işittik. Mekke’ye gelince de sizin Peygamber olarak gönderildiğinizi öğrendik.”
Teyzem, müslüman olduğumu duyunca çok sevinip aşağıdaki şiiri okuyarak yanıma geldi.
Sözlerim sebebiyle, Hak teâlâ Osman’a
Doğru yolu gösterdi, hidâyet verdi ona.
Kendi fikrini bırak, uy Resûlün fikrine,
Her sözü doğru olan, Allahın Resûlüne.
Hak dîni ile gönderilen, iki kızını nikahladı ona,
Ufukda mecz olan ayla güneş gibi oldu.
Hazreti Osman müslüman olduktan sonra, diğer müslümanlar gibi o da çeşitli işkencelere uğradı. Bilhassa amcası tarafından çok işkence yapıldı. Müslüman olduğu için amcası, onu ip ile belinden ağaca bağlayıp, yoruluncaya kadar kırbaç ile döverdi. O bütün işkencelere sabreder hep kelime-i şehâdet okurdu. Müslüman olduktan sonra, Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) kızı Rukıyye ile evlendi. Peygamberimizin kızları Rukıyye ve Ümmü Gülsüm daha önce Ebû Leheb’in oğulları Utbe ve Uteybe ile nişanlanmışlardı. Peygamberimiz, insanları müslüman olmaya davete başlayınca, Ebû Leheb düşmanlık etmeye başladı. Oğulları da düşmanlık edip, Resûlullah’ın kızlarını almaktan vazgeçtiler. Böylece Resûlullahı ( aleyhisselâm ) sıkıntıya düşürmek istediler. Bunun üzerine vahiy gelerek Rukıyye Hazreti Osman’a nikâh edildi. Rukıyye, Bedr Savaşı’ndan sonra vefât edince, Peygamberimizin diğer kızı Ümmü Gülsüm de Hazreti Osman’a nikâh edildi. Bu bakımdan O’na Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) iki kızıyla evlenme ni’metine kavuşmuş olduğu için iki nûr sahibi manasına “Zinnûreyn” denilmiştir.
Hazreti Osman müslüman olunca, müşrikler tarafından yapılan işkencelere uzun zaman tahammül edip, Habeşistan’a hicret etmeye izin verilince, hanımı Rukıyye ( radıyallahü anha ) ile Habeşistan’a hicret etti. Böylece Habeşistan’a ilk hicret eden Müslümanlardan biri de Hazreti Osman’dır. Ayrıca Hud aleyhisselâmdan sonra ailesi ile birlikte ilk hicret edenlerden oldu. Bir müddet sonra Mekke’ye dönüp, ikinci olarak tekrar Habeşistan’a hicret etti. Bu ikinci hicretten sonra Mekke’ye dönüp, son olarak Medine’ye hicret etti. Böylece dîni uğruna üç kere hicret etti.
Medine’ye hicret ettiği ilk günlerde şehirde su sıkıntısı çekiliyordu. Rume kuyusundan başka içecek su yoktu. Bu kuyu ise bir Yahudiye âit olup suyunu satardı. Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Rume kuyusunu, kim satın alır, kendi kovasını müslümanların kovası ile beraber tutarsa, Cennetteki kovası bundan hayırlı olur.” buyurdular. Hazreti Osman kuyuya varıp, Yahudi ile pazarlık etti. Yahudi kuyunun hepsini satmadı. Hazreti Osman da, nöbetleşe bir gün kendisinin, bir gün Yahudinin olmak üzere yarısını satın aldı. Hazreti Osman kendi nöbet gününde kuyuyu müslümanlara serbest bırakırdı. Yahudi, nöbetinde suyu para ile satardı. Müslümanlar Hazreti Osman’ın nöbetinde iki günlük sularını alır, Yahudinin nöbetinde kuyunun yanına uğramazdı. Yahudinin işi böylece bozuldu. Sonra: “Yâ Osman, işimi bozdun” deyince Hazreti Osman kuyunun diğer yarısını da aldı. (İlk yarısını onikibin dirheme almıştı, ikinci yarısını sekizbin dirheme aldı. Hepsini sebil etti.)
Hazreti Osman Bedir Savaşı hariç bütün savaşlarda bulundu. Hudeybiye andlaşmasında Mekke’ye elçi olarak gönderildi. Tebük seferinde onbin kişilik İslâm ordusunun, bütün ihtiyâçlarını karşılayıp donattı. Ayrıca bin altın da para yardımında bulundu. Bütün malını İslâmiyetin yayılması, insanların kurtulması, se’âdete kavuşması için Allah yolunda harcadı.
Bedir Savaşı yapıldığı sırada, Peygamberimizin kızı olan, hanımı Hazreti Rukıyye’nin ağır hasta olması sebebiyle, Bedir Savaşına katılmasına izin verilmedi. Zafer haberi geldiği gün hazret-i Rukıyye vefât etti. Hazreti Osman’ın Hazreti Rukıyyeden, Abdullah adında bir oğlu olup, hicretin dördüncü yılında altı yaşında vefât etti. Peygamberimiz ( aleyhisselâm ), kızı Rukıyye’nin vefâtından sonra diğer kızı Ümmü Gülsüm’ü Hazreti Osman ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yılında Ümmü Gülsüm de vefât edince Peygamberimiz ( aleyhisselâm ): “Ya Osman bir kızım daha olsaydı, onu da sana verirdim” buyurdu.
Hazreti Osman, Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) vahiy kâtiblerinden idi. Güzel yazar, güzel konuşur ve çok kuvvetli bir hatîb idi. Dâima Kur’ân-ı kerîm okur, ondan çeşitli meseleler çıkarırdı. Kur’ân-ı kerîmi hıfzı (ezberi) çok kuvvetli idi. Namazda bir rek’atte bütün Kur’ân-ı kerîmi okuyan dört kişiden biri de Hazreti Osman’dır. Çok okuduğu için iki mushaf elinde eskimiştir.
İslâmiyet yayılmaya başlayınca, her taraftan müslümanlar çoğalıp Medine’ye geliyordu. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) mescidi dar gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Bizim mescidimizi bir zira’ olsun genişleten Cennete gider” buyurdu. Hazreti Osman, “Yâ Resûlallah, malım mülküm sana feda olsun. Mescidi genişletme işini üzerime alıyorum” dedi. Mescidi kırk zira’ (
12 sene hilâfet makamında kalan Hazreti Osman, cesur idi. Hiçbir felâket karşısında sarsılmamıştır. Bunun için halifeliği de başarılı geçmiştir. Bilhassa halifeliğinin ilk yılları, İslâm târihinde altın bir devir teşkil eden Ebû Bekir ve Ömer ( radıyallahü anh ) devirlerinin bir devamıydı. Devrinde bir çok fetihler yapılmıştır. Horasan, Hindistan, Maverâünnehir, Kafkasya, Kıbrıs adası ve kuzey Afrika’nın bir çok yerleri, Onun devrinde İslâm topraklarına katılmıştır.
Yine onun halifeliği sırasında Şam’da vâlilik yapan Hazreti Muâviye komutasındaki ordu Kıbrıs adasını alarak Akdeniz’de önemli bir mevki elde etti.
Hazreti Osman herkese lâyık olduğu vazîfeyi verirdi. Onun tayin ettiği vâlileri, emirleri, onu sevmekte ve emirlerini yapmakta, askerlikte ve memleketleri feth etmekte, çalışkanlıkta en seçme kimselerdi. Onun zamanında İslâm memleketleri batıda İspanya’ya kadar, doğuda Kabil ve Belhe kadar genişletildi, İslâm orduları denizde ve karada büyük zaferlere ulaştı.
Hazreti Osman, Hicaz’daki ve Irak’daki bakımsız yerleri, güvendiği kimselere ve yakınlarına verir, ziraat aletleri de temin ederek çalıştırır, millete çok toprak kazandırarak ziraatı geliştirip, bağlar, meyve bahçeleri yetiştirdi. Kuyular kazdırıp, kanallar açtırdı. Arabistan’ın kuru toprakları onun zamanında en bereketli yerler gibi olmuştu. Emniyet ve huzûr da böylece kendiliğinden meydana gelmişti. Hanlar, misâfirhâneler yapılmıştı. Ticâret ve nakliyatta kolaylık da, bunlara bağlı olarak gelişmişti. Mal, servet artıp iş hayatı canlandı. Onun zamanında Medine’de tarla sürmeyen, bağ yetiştirmeyen kimse kalmadı. Bu bereketi ve huzûru gören Eshâb-ı kiram, Hazreti Osman’ı çok takdîr ettiler. Hazreti Osman’ın hizmetlerinden biri de Hazreti Ebû Bekir’in bir araya toplattığı Kur’ân-ı kerîm nüshasından, altı nüsha daha yazdırıp, büyük İslâm merkezlerine göndermesidir. Bu bakımdan Ona Nâşir-ül-Kur’ân (Kur’ânın yayıcısı) denilmiştir. Ömer’in ( radıyallahü anh ) hilâfeti zamanı olan on sene ile Osman’ın ( radıyallahü anh ) oniki senesinden ilk altısı, refah ve rahatlıkla geçerek, İslâm memleketlerinin hepsinde dînî hükümler uygulandı ve İslâm dünyâsı çok genişledi. Hatta, bütün Arabistan ve Afrika’nın büyük bir kısmı, İslâm memleketinin bir parçası olmuş, Trablusgarb, Fizan, Bingazi, Tunus, Cezayir, Fas, Merakeş, Dimyat, Zeyyad, Aden, San’â, Asir, Bahreyn, Hadremut, Katif, Necd, bütün Irak. “Hindistan ve Sind, Çin, Semerkand, Hayve, Buhârâ ve Türkistan, İran, Kafkasya İslâmın idâresi altına girerek, İslâm sancağı, İstanbul surlarının önüne kadar götürülmüştü. Feth edilen memleketlerin ahalisi de seve seve müslüman olmakla şereflendiklerinden İslâm nüfusu pek artmış, milyonları aşmıştı. Bu kadar genişlik ve çokluk sebebiyle fikirlerde ayrılık çoğalmış, düşünüş tarzları, idrâk şekilleri arasında ayrılık baş göstermişti. Müslüman şekline giren münâfıkların körüklemesi ile halifeye karşı çıkan isyan yüzünden, Osman ( radıyallahü anh )’ın hilâfetinin son altı senesi karışık ve gürültülü geçti. Yahudiler ve diğer İslâm düşmanları, çeşitli ihtilaflar çıkararak, fitne ve fesadı yaymak teşebbüsüne geçtiler. Fitnenin ve fesadın en büyük kaynağı Mısır’da idi. Buradaki fitne hareketini; Yemenli bir Yahudi olan Abdullah İbni Sebe adındaki bir münâfık yapıyordu. Her tarafa yerleştirdiği adamları ile temas halinde olup, fitnenin yayılması için her yola başvuruyordu. İslâmiyeti içerden yıkmak için faaliyete geçen Abdullah İbni Sebe, önce Basra ve Kûfe’de gizli teşkilât kurdu. Daha sonra Medine’ye gelip, orada bir takım fitne ve karıştırıcılık faaliyeti göstermek istedi ise de, tutunamayıp, Mısır’a kaçtı. Mısır’da yıkıcı faaliyetlerini devam ettirmek üzere, kendisi gibi fitneci kimseleri etrâfına topladı ve faaliyete geçti. Burada fitnenin ilk tohumlarını atıp, sebeiyye fırkasını ortaya çıkardı. Kurduğu gizli teşkilâtla, cahil ve başı boş Mısır kıbtilerini aldatarak bir çapulcu alayı topladı. Âsîlerden onüçbin kişi, Medine-i münevvere şehrini sarmağa kadar ileri gidip, halifeye, hilâfetden çekilmesini teklif etmişlerdir. Osman ( radıyallahü anh ) ise, (Server-i âlemin ( aleyhisselâm ) bana giydirdiği elbiseyi, elimle çıkarmam) buyurdu. Sahâbe-i kiramın ve Tabi’în-i kiramın hepisinin ictihâdları da böyle idi. Fakat, âsiler ikna edilemedi. Hicretin otuzbeşinci senesinde Medine’ye gelerek, Hazreti Osman’ın evini kuşattılar. Muhasara, kırk gün devam etti. Hazreti Hasan ve Hüseyin ile Talha ( radıyallahü anh ) halifenin kapısında nöbet tuttular. Eshâb-ı kiramın büyüklerinden Abdullah bin Selâm hazretleri buyuruyor ki: “Muhasarada bulunan Hazreti Osman’ı ziyâret etmek üzere yanına gittim. Selâm verdim. Hazreti Osman selâmımı aldı. Oturdum, az sonra Hazreti Osman. “Kardeşim bu gece rüyamda şu pencereden Resûl-i Ekrem’i gördüm bana “Osman seni muhasara ettiler öyle mi?” diye sordu. Ben de “Evet yâ Resûlallah” dedim. Resûl-i Ekrem “Seni susuz bıraktılar, öylemi?” diye tekrar sordular. Ben de “Evet yâ Resûlallah” dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem bana bir bardak su verdi ve ben de o suyu içtim. Hatta soğukluğunu göğüsümde duyarcasına kandım. Sonra Resûl-i Ekrem bana “İstersen seni onlara galip getirelim, istersen iftarı bizim yanımızda yap” buyurdu. Ben de Resûl-i Ekrem’in yanında iftarı tercih ettim” dedi.
Hazenü’l-Kuşeyrî diyor ki: Abdullah bin Selâm, Hazreti Osman’ın evinden ayrıldıktan sonra Osman ( radıyallahü anh ) evini saran adamların karşısına çıktı ve onlara “Sizi benim üzerime teşvik ve tahrik eden o iki kişiyi getirin göreyim” dedi. Kızıl deve veya eşek gibi iki adam Osman’ın ( radıyallahü anh ) karşısına çıktı. Hazreti Osman: “Size Allah ve Resûlüne yemîn verdirerek soruyorum. Resûl-i Ekrem Medine’ye geldiği vakit, Rûme kuyusundan başka içilecek tatlı su bulunmadığı için “Rûme kuyusunu kim satın alır, kendi kovasını müslümanların kovası ile beraber tutarsa, Cennetteki kovası bundan hayırlı olur.” buyurduğu vakit, bol para verip onu satın alan ve millete vakf eden ben değil miyim? Şimdi siz ondan, hatta bir bardak acı sudan olsun beni men’ ediyorsunuz” dedi. Onlar “Evet doğrudur” dediler. Sonra yine Hazreti Osman: “Allah ve İslâmiyet hakkı için size soruyorum: Darda olan İslâm ordusunu tamamiyle kendi servetimden techîz etmedim mi?” diye sordu. Onlar: “Evet doğrudur.” dediler. Hazreti Osman: “Allah ve İslâmiyet adına size yemîn verdiriyorum; mescid müslümanlara dar geldiği vakit, Resûl-i Ekrem: “Cennette daha hayırlısını almak üzere falancanın arsasını kim alıp mescide ilâve eder?” buyurduğu vakit onu satın alıp mescide katan ben değil miyim? Böyle iken, şimdi siz benim mescidde namaz kılmama mâni oluyorsunuz” dedi. Onlar: “Evet, doğrudur” dediler. Hazreti Osman: “Allah ve İslâmiyet adına yemîn verdirerek soruyorum: Resûl-i Ekrem, Ebû Bekir, Ömer ve benimle Şebir dağında otururken, dağ sallanıp taşı yuvarlandığı ve Resûl-i Ekrem taşı ayağıyla itip: “Ey Şebirdağı dur. Zira senin üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki şehîdden başka kimse yoktur.”buyurmadı mı? dedi. Onlar: “Vallahi doğru söylüyorsun” dediler. Bunun üzerine Hazreti Osman “Allahü Ekber” diye tekbir aldıktan sonra: “Kâ’be’nin Rabbi hakkı için şahid olun ki, ben şehîdim” dedi. Daha sonra âsiler, komşu duvarından aşarak içeriye girdiler. Osman ( radıyallahü anh ) oruçlu olup, Kur’ân-ı kerîm okuyordu. Âsiler Hazreti Osman’ın üzerine saldırıp şehîd ettiler. Bu arada, hanımı Naile ( radıyallahü anha )’nın da parmakları kesildi. Abdullah bin Selâm, Hazreti Osman’ın şehîd edildiği esnada yanında bulunanlara “Hazreti Osman son olarak o esnada ne dedi?” diye sordu. Dediler ki: Hazreti Osman “Yâ Rabbi Ümmet-i Muhammed arasındaki tefrikayı kaldır ve kendilerini birleştir” diye üç kere duâ etti. Abdullah bin Selâm diyor ki: “Hazreti Osman o şekilde duâ etmeseydi, kıyâmete kadar müslümanlar bir araya gelemezdi.” Asiler, Osman’ın ( radıyallahü anh ) evini soydular. Devlet hazînesi olan beyt-ül-mâlı da yağma ettiler. Medine-i Münevvereyi kana buladılar. Halifenin cenâzesi üç gün defn edilmedi. Nihâyet Zübeyr bin Avvâm ( radıyallahü anh ) ve onyedi kişi cenâze namazını kıldıktan sonra, Bâki mezarlığına defn ettiler. Hazreti Osman şehîd olduğu zaman 82 yaşında bulunuyorlardı.
Hazreti Osman’ın şehîd edilme haberi, İslâm ülkesinde geniş üzüntüler uyandırdı. Her tarafta büyük bir huzûrsuzluk ve hüzün başladı. İslâm düşmanları fitneyi çıkarmışlar, kinlerini kusmuşlardı. Hazreti Osman’ın şehîd edildiği zamana kadar tam bir birlik içinde olan müslümanlar arasında bazı kimseler ayrılarak harici ve sebeiyye gibi fırkalara bölündüler. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) bildirdiği ve Eshâb-ı kiramın tabi olduğu doğru yoldan ayrılmayan müslümanlar ise, fitneyi yok etmek için büyük gayretler gösterdiler. Doğru yoldan asla sapmadılar.
Hazreti Osman dâima adâletli davrandı. Müslümanların rahatı için büyük titizlik gösterdi. Fitne hareketine bir takım ithamlarla başlayan âsilerin her türlü bozuk iddialarına, ikna edici cevaplar verip, delîllerini gösterdi. Fakat âsilerin maksadı karışıklık çıkarmak ve fitne yaymak olduğundan Hicret’in 35’nci yılında Hazreti Osman’ı şehîd ettiler. Osman ( radıyallahü anh ) şehîd olunca, bütün müslümanlar Hazreti Ali’yi halife seçtiler. Hadîs-i şeriflerde Hazreti Osman hakkında buyuruldu ki: “Her peygamberin Cennetde bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman’dır.”
Resûlullah kızı Rukıyye’yi Osman’a verdikten bir zaman sonra kızına “Osman bin Affânı nasıl buldun” dedi. Hayırlı, iyi gördüm, dedi. “Ey canım kızım, Osman’a çok saygı göster. Çünkü, Eshâbım arasında, ahlâkı bana en çok benzeyen o’dur.” buyurdu.
Hazreti Âişe buyuruyor ki: Resûlullah ( aleyhisselâm ) evinde mübârek baldırları, yani topuğu ile dizi arası açık yatıyordu. Hazreti Ebû Bekir kapıya gelip izin istedi. Habîb-i ekrem izin verdiler. Hallerini değiştirmediler. Sonra Hazreti Ömer gelip izin istedi. Ona da izin verdiler ve mübârek baldırları açık olarak yattıkları vaziyette sohbet ediyorlardı. Hazreti Osman gelip izin isteyince, Resûl-i Ekrem oturdu ve örtündü. Hepsi gittikten sonra Server-i âleme sordum: Babam Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) İçeri girdi, hiç hareket etmediniz. Hazreti Ömer içeri girince yine aynı vaziyette durdunuz. Hazreti Osman içeri girince doğrulup oturdunuz ve elbisenizi düzelttiniz. Bunun hikmeti nedir? Cevabında: “Meleklerin haya ettiği bir kimseden ben haya etmez meyim?” buyurdular. Bir rivâyette ise Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Osman çok haya sahibi bir kimsedir. Eğer o halde izin verseydim içeri girip söyleyeceğini anlatmazdı.” buyurmuştur.
Birgün Resûlullah ( aleyhisselâm ) yakında meydana gelecek fitneleri zikir ediyordu. O sırada kendini örtmüş bir kişi geçiyordu. Server-i âlem: “O fitne günü bu şahıs hidâyet üzere olacaktır.” buyurdular: Kalkıp o şahsa baktım. Osman bin Affân ( radıyallahü anh ) idi. Rivâyet eden diyor ki: “O şahsı Resûl-i Ekrem’e göstererek “Yâ Resûlallah! Bu mudur?” dedim.“Evet” buyurdular. Yine aynı husûsta hasen hadîs olarak Âişe-i Sıddîka’dan ( radıyallahü anha ) rivâyet edilen hadîs-i şerîfte “Yâ Osman! Allah sana (hilâfet denen) bir gömlek giydirecek. Eğer münâfıklar onu soymak isterlerse, bana kavuşasıya kadar sakın onu çıkarma” buyurulmuştur. Bu hadîs-i şerîf sebebiyle Hazreti Osman muhasara edildiği zaman kendisi halifelikten çekilmemiştir.
Yine hasen hadîs olarak İbni Ömer ( radıyallahü anh ) rivâyeti ile Resûl-i Ekrem: Hazreti Osman zamanında çıkacak fitneyi zikr ettikten sonra Hazreti Osman’ı işâret ederek “O fitnede bu, mazlûm olarak katl edilir.” buyurmuştur.
Resûlullah ( aleyhisselâm ) hadîs-i şerîfde: “Bütün peygamberler, hayatlarında bir kimse ile iftihar etmiştir. Ben de Osman bin Affân ile iftihar ederim.” Yine buyurdu: “Bütün melekler benim ile iftihar ederler. Ben de Osman bin Affân ile öğünürüm.” Resûlullah, Hazreti Osman’a buğz eden bir kimsenin cenâze namazını kılmamıştır.
Eshâb-ı kiramdan Cabir ( radıyallahü anh ) anlatır. Biz Muhacirlerden bir cemaat Resûlullahın huzûrunda idik. Aramızda Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Abdurrahmân bin Avf, Sa’d bin Ebî Vakkas ( radıyallahü anh ) da vardı. Habîb-i Ekrem: “Herkes dostunun yanına varsın.” buyurdu. Herkes sevdiğinin yanına gitti. Resûl-i Ekrem de Hazreti Osman’ı yanına aldı. “Sen dünyâda ve âhırette benim sevdiğimsin” buyurdu. Resûlullah ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte: “Ben Allahü teâlânın huzûrunda, Hazreti Osman’ın düşmanlarının hasmıyım, onlara karşıyım.” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Biz Osman bin Affânı, Allahü teâlânın halîli ve kerîm olan babamız İbrâhîm aleyhisselâma benzetiyoruz.” Abdullah bin Ömer’in bildirdiği hadîs-i şerîfte “Osman ümmetimin en hayırlısı ve en çok ikram edenidir.” buyuruldu.
İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) rivâyet ediyor. Bir gazâda Resûlullah ( aleyhisselâm ) ile beraberdim. Yiyecek bitti. Askeri üzüntü, sıkıntı kapladı. Resûl-i Ekrem bu hâle vakıf oldu. “Allahü teâlâ size, güneş batmadan rızk gönderecektir.” buyurdu. Hazreti Osman bu sözünü işitince: “Resûl-i Ekrem’in her sözünün muhakkak; doğru olması lazımdır.” diye düşünüp yiyecek bulmağa çalıştı. Bir yerde ondört deve yükü yiyecek buldu. Fazla fiat ile alıp dokuz yükünü güneş batmadan Habîb-i Ekrem’in huzûruna getirdi: “Yâ Osman! Bunlar nedir?” diye sordular. “Osman’dan Allah’ın Resûlüne hediyyedir” dedi.
Seyyid-i Kâinatın ( aleyhisselâm ) buyurdukları, gecikmeden yerine gelince mü’minler sevindiler, münâfıklar mahzûn oldular. Server-i âlem hazretleri mübârek ellerini açıp: “Yâ Rabbi! Osman’a çok ecir ver” diyerek hayır duâ buyurdular.
Abdullah bin Abbas, Resûlullahın: “Ya Rabbi! Osman’ı kıyâmet gününün sıkıntılarından kurtar, ona rahatlık ver. O bizim birçok sıkıntımızı gidermiştir.” buyurduğunu bildirmiştir. Bir hadîs-i şerîfde de, “Osman’ın şefaati sayesinde, Cehenemi hak etmiş yetmişbin kişi, hesabsız Cennete girecektir.” Hazreti Osman’ın menkıbelerinden bazıları şöyledir:
Birgün Osman bin Affân ( radıyallahü anh ) Resûlullah’ı ( aleyhisselâm ) evine davet etti. Resûlullah: “Yalnız beni mi davet ediyorsun? buyurdular. Hazreti Osman: “Eshâb-ı kiram da gelsinler Yâ Resûlallah” dedi. Bilâl-i Habeşî’yi ( radıyallahü anh ) bütün Eshâb-ı kirama, Hazreti Osman’ın davetine gelmeleri için haber vermekle vazîfelendirdi. Kendileri Hazreti Ali ile Hazreti Osman’ın evine doğru yola çıktılar. Hazreti Osman, Peygamberimizin mübârek adımlarını sayıyordu. Peygamberimiz farkına varıp, sebebini sordu. “Yâ Resûlallah! Her adımınıza bir köle âzâd olsun” dedi. Davetten sonra bütün kölelerini âzâd etti.
Halifeliği sırasında adâlet ile davranmaya çok dikkat ederdi. Birgün bir gencin kulağını çekti. Gencin kulağı acıyıp şöyle dedi: “Efendim, herkesin birbirinden hakkını alacağı kıyâmet gününü düşününüz.” Bu söz Hazreti Osman’a çok tesif etti. “Ey genç sen de, benim kulağımı çek ödeşelim.” buyurdu. Genç, Hazreti Osman’ın kulağını çekti. Hazreti Osman: “Biraz daha çek” deyince genç: “Siz kıyâmet gününü düşünerek korktunuz. Ben de o günkü hesaptan korkuyorum.” dedi.
Osman ( radıyallahü anh ) cömert, haya sahibi idi. Gecenin bir kısmında uyur, sonra ibadete kalkardı. Gündüzleri de oruçla geçirirdi. Hak teâlâ Zümer sûresinin dokuzuncu âyet-i kerîmesini Hazreti Osman veya Ebû Bekir veya Ömer veya devamlı ita’ateden her mü’min için indirmiştir. Bu âyet-i kerîmede:
“Yoksa, o, ahiret (azâbın)’dan korkarak, Rabbinin rahmetini umarak gecenin saatlerinde secdeye kapanır, kıyamda durur bir halde tâat ve ibadet eden kimse (gibi) midir? De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıl sahibleridir ki (bunlar) hakkıyla düşünür.” buyurulmuştur. Müfessirlerin çoğu bu âyet-i kerîmenin Hazreti Osman hakkında indirildiğini bildirmişlerdir.
Muhtaç olanlara bol bol yemek yedirir, kendisi de evde sirke ile zeytinyağı yerdi. Halîfe iken, deveye binince kölesini de arkaya alır, böyle yaptığı için çekinmez sıkılmazdı. Kabristana uğradığı zaman oturur, ağlardı. Öyle ki sakalı ıslanırdı.
Hazreti Osman bir defasında Resûlullahın evinde hiç yiyecek kalmadığını işitmişti. Hemen bir semiz koyun, bir miktar bal ve bir çuval un alıp, Hazreti Âişe’nin evine götürdü. Hazreti Âişe’ye şöyle dedi: “Ey mü’minlerin annesi, Resûl-i Ekrem’in bunu, diğer hanımları arasında paylaştıracağını zannediyorum. Hiç paylaştırmasın çünkü ben onlara da bunların aynısını gönderdim.” dedi. Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) eve gelip durumu öğrenince “Yâ Rabbi! Osman’ın geçmiş gelecek, gizli, aşikâr bütün günahlarını affet” diyerek duâ etti.
Allahü teâlâ, Peygamberlere (aleyhimüsselâm) verdiği faziletler ve güzel menâkıbdan bazılarını Hazreti Osman’a da vermiştir.
Birincisi: Şehîd olmaktır. Allahü teâlâ, peygamberlerinden Zekeriyya ve Yahyâ’ya (aleyhimüsselâm ) vermiştir.
İkincisi: Zühd ve Hicrettir. Hak teâlâ, peygamberi Îsâ bin Meryem’e (aleyhisselâm ) vermiştir.
Üçüncüsü: Cömertliktir. Hak teâlâ bu fazîleti peygamberi İbrâhîm’e (aleyhisselâm ) vermiştir.
Dördüncüsü: İhtiyârlıktır. Hak teâlâ ihtiyârlığı peygamberi Nûh (aleyhisselâm )’a vermiştir.
Beşincisi: Haslet, haya etmek üstünlüğüdür.
Hak teâlâ hayayı Hazreti Âdem ve Muhammed (aleyhimüsselâm )’a vermiştir. Hak teâlâ bu beş üstünlüğü Hazreti Osman’da toplamıştır.
Hazreti Ali, Hazreti Fâtıma ile evleneceği zaman düğün masrafı yapmak üzere zırhını satılması için pazara göndermişti. Hazreti Osman pazardan geçerken Hazreti Ali’nin zırhını tanıdı. Dellalı çağırıp bu zırhın sahibi buna ne kadar para istiyor? diye sordu. Dellal dörtyüzdirhem istiyor dedi. Gel parasını verip alayım dedi. Evine gittiler, zırhı alıp parasını verdi. Sonra bu zırhın yanına dörtyüz dirhem para koyup Hazreti Ali’ye gönderdi ve şöyle haber yolladı. “Bu zırh senden başkasına lâyık değildir. Bu dörtyüz dirhemi de düğününe harca, bizi ma’zur gör...”
Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) bir gün Hazreti Osman’ın huzûruna gidiyordu. Yolda bir kadına gözü ilişti ve baktı. Huzûra varınca Hazreti Osman: “Sana ne oldu? Gözlerinizde zinâ eseri görüyorum.” buyurdu. Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ): Yâ Emîr-el-Mü’minîn, “Resûlullah’dan sonra vahy iner mi?” diye sordu, cevabında: Hayır, vahy inmez, fakat mü’minin firaseti doğrudur. Nitekim Resûl-i Ekrem: “Mü’minin firasetinden kaçınınız. Çünkü, mü’min Allah’ın nûru ile bakar” buyurmuştur, dedi.
Bir defasında Medine’de kıtlık vardı. O sırada Hazreti Osman’ın Şam’dan yüz deve yükü buğday kervanı gelmişti. Eshâb-ı kiram satın almak için yanına gittiler. Hazreti Osman sizden daha iyi alıcım var ve sizden daha fazla veren var, ona vereceğim dedi. Eshâb-ı kiram durumu Hazreti Ebû Bekir’e bildirip bundan üzüldüklerini söylediler. Kıtlık zamanında böyle yapması uygun olur mu? dediler. Hazreti Ebû Bekir; Osman ( radıyallahü anh ) Resûlullahın ( aleyhisselâm ) dâmâdı olmakla şeref kazanmıştır ve Cennette onun arkadaşıdır. Siz onun sözünü yanlış anladınız beraber gidelim” buyurdu. Hazreti Ebû Bekir yanına gidip, Yâ Osman, Eshâb-ı kiram senin bir sözüne üzülmüşler deyip durumu anlattı. Hazreti Osman, “Evet ey Resûlullahın halifesi, onlardan iyi alıcı olan, bire yediyüz veriyor. Onlar bire yedi veriyor. Biz bu buğdayı bire yediyüz verip alana verdik” dedi. Bundan sonra yüz deve yükü buğdayı Medine’de bulunan fakirlere, Eshâb-ı kirama bedava dağıttı. Yüz deveyi de kesip fakirlere yedirdi. Hazreti Ebû Bekir bu işe çok sevinip, Hazreti Osman’ın alnından öptü.
Hazreti Osman, Peygamberimizden ( aleyhisselâm ) 146 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları şunlardır:
“Kıyâmet günü üç sınıf insan şefaat eder: Bunlar, peygamberler, âlimler ve şehîdlerdir.”
“En hayırlınız Kur’ân-ı kerîmi öğrenen ve öğretendir.”
“Bir kul her gün sabah ve akşam şu duâyı üç defa okursa, o kimse zararlardan korunur. (Bismillâhillezî lâ yedurru maasmihi şey’ün fil ardı ve lâ fissemâi ve hüvessemiulalîm).”
“Yatsı namazını (cemaatla) kılan, gece yarısına kadar ibadet etmiş, sabah namazını cemaat ile kılan ise gecenin tamamını ibadet ile geçirmiş sayılır.
“O halde evladınıza ikram edin. Çünkü anne ve babanızın sizde hakkı olduğu gibi, evladınızın da sizin üzerinizde hakkı vardır.”
“Adem oğlunun ancak üç şeyde hakkı vardır: Belini doğrultacak kadar yemekte, avret yerini örtecek kadar elbisede ve kendini saklayacak evde, fazlasının ise hesabı vardır.”
Buyurdu ki: “Dünya için üzülmek kalbe zulmet, âhıret için üzülmek ise kalbe nûrdur.”
“Ârifin alâmetlerindendir. Kalbi havf ve recâ, dili hamd ve sena, gözü yaşlı ve hayâlı, isteği günahları ve dünyâyı terk ve rıza üzerine olmaktır. İnsanların en iyisi Rabbine kavuşmadan önce, Rabbini kendinden râzı eden, içine girmeden önce kendi kabrini en güzel yapandır.” “Ezan okunurken sükût edip dinleyene iki, yalnız sükût edene ise bir ecir vardır. Buna karşılık duyduğu halde konuşana iki, uzakta olduğu için duymayıp konuşana da bir günah vardır.”
“İnsanların en iyisi, dünyâ onu terk etmeden, dünyâyı terk edendir. Rabbine kavuşmadan önce, Rabbini kendinden râzı edendir.”
“İbadetin tadını dört şeyde buldum: Allahın farz kıldıklarını yapmada, yasaklarından sakınmada, Allahdan sevâb bekleyerek emr-i ma’rûf yapmada ve Allahın gadabından kaçınarak nehy-i münker etmede.”
“Dört şey vardır ki, dışı fazîlet, içi farzdır: Sâlihlerle düşüp kalkmak fazîlet, onlara uymak farz; Kur’ân okumak fazîlet, onunla amel farz; kabir ziyâreti fazîlet, kabir için hazırlanmak farz, hasta ziyâreti fazîlet, vasıyyetini almak farzdır.”
“Ölümü bilip gülene, dünyânın fani olduğunu bilip ona rağbet edene, işlerin takdîrle olduğunu bilip, istediği olmayınca üzülene, hesaba inanıp mal toplayana, Cehenneme inanıp günah işleyene, Allahü teâlâya inanıp dünyâ ile rahatlayana, şeytanı düşman bilip, ona itaat edene çok şaşarım! Eğer gönüller manevî pisliklerden temiz olsaydı, Kur’ânın zevkine doyulmazdı.” “Beş vakit namazı vaktinde devam üzere kılana dokuz şey ikram edilir. Allah onu sever, bedeni sağlam olur, melekler onu korur, evine bereket iner, yüzünde sâlihler siması olur, Allahü teâlâ kalbini yumuşatır, sıratı parlak şimşek gibi geçer, Allahü teâlâ “Onlar için korku ve üzüntü yoktur” zümresine onu ilhak eyler, Allahü teâlâ onu Cehennemden korur.
On şey çok zayi olmuştur. Sual sorulmayan âlim, amel edilmeyen ilim, kabûl edilmeyen doğru görüş, kullanılmayan silâh, içinde namaz kılınmayan mescid, okunmayan mushaf, infâk edilmeyen mal, binilmeyen vasıta, dünyâyı isteyenin içindeki zühd ilmi, içinde âhiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun ömür.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hilyet-ül-evliyâ cild-1, sh. 55
2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh. 53
3) El-A’lâm cild-4, sh. 210
4) Târîh-ul-hamîs cild-2, sh. 254
5) Müslim, fedâil-üs-sahâbe
6) Kâmûs-ül-a’lâm cild-4, sh. 3124
7) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 43, 58, 209, 306, 329, 460, 665, 724, 976, 982, 1055
8) Medâric-ün-nübüvve cild-2, sh. 451
9) Eshâb-ı Kirâm sh. 9, 15, 18, 19, 21, 26, 43, 44, 48, 368
10) Savâik-ul-muhrika sh. 104
11) Târîh-ül-hulefâ sh. 138
12) Müsned-i Ahmed bin Hanbel cild-1, sh. 57
13) El-İsâbe cild-2, sh. 462
14) El-İstiâb cild-3, sh. 69
15) Buhârî fedâil-üs-sahâbe
16) İzâlet-ül-hafâ cild-1, sh. 245
Hz. Ali (r.a.) Kimdir?
Hz. Ali -kerremallahu veche- İslam Devleti’nin 656-661 yılları arasında halifeliğini yaptı. İslam peygamberi Hz. Muhammed’in -sallallahu aleyhi ve sellem- hem damadı hem de amcası Ebu Talib’in oğlu olan Hz. Ali -kerremallahu veche- Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin İslam’a davetini kabul eden ilk erkektir.
KABE’NİN İÇİNDE DOĞAN İLK VE TEK İNSAN
Hz. Ali -kerremallahu veche- Hicret’ten yaklaşık 22 sene önce milâdî 600 yılında Mekke-i Mükerreme’de doğmuştur. Kabe’nin içinde doğduğu nakledilir.[1]
HZ. ALİ’NİN (R.A.) AİLESİ
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in amcasının oğlu, damadı ve dördüncü halifesidir. Babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma Bint-i Esed -radıyallahu anh- dedesi Abdulmuttalip’tir. Künyeleri Ebü’l-Hasan ve Ebû Türâb, lâkabı Haydar, ünvanı Emîru’l-Mü’minîn’dir. “el-Murtezâ: Kendisinden râzı olunan, Allah’ın rızâsını kazanmış” ve “Esedü’llahi’l-ğâlib: Allah’ın her zaman gâlip gelen kuvvetli arslanı” gibi lakapları da vardı.
KERREMALLAHU VECHEH NE DEMEK?
Çocukluğunda hiç puta tapmadığı için daha sonralarıكَرَّمَ اللّٰهُ وَجْهَهُKerremallahu vecheh: Allah yüzünü mükerrem kılsın, şereflendirsin!” duâsıyla anılmıştır. Sahabe arasında bu şekilde yâd edilen tek kişidir.
HZ. ALİ’NİN (R.A.) LAKAPLARI
Tasavvuf erbâbı, Hz. Ali’ye -kerremallahu veche- “Şâh-ı Velâyet” ve “Sultânü’l-Evliyâ” lâkaplarını uygun görmüşlerdir.
Abdulmuttalip, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, 8 yaşındayken vefât ettiğinde, Hz. Ali’nin -kerremallahu veche- annesi Fâtıma Hatun -radıyallahu anh- Efendimiz’e mürebbîlik ve annelik yapmıştır. Kendi çocukları aç dururken Peygamberimiz’in karnını doyurur, kendi çocuklarının üstü başı toz toprak içinde dururken, o önce Peygamberimizin saçını başını tarar, gülyağıyla yağlardı.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, daha sonraki hayatında bu mübarek hanımı sık sık ziyaret ederdi. Fâtıma Hâtun -radıyallahu anh- fazilet sâhibi, sâlih ameller işleyen sâlihâ bir İslâm hanımı idi. Hicrî 4. senede Medine’de vefat etti.
İLK MÜSLÜMAN ERKEK
Hz. Ali -kerremallahu veche- Ebû Tâlib’in en küçük oğludur. Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, amcasının yükünü hafifletmek için Hz. Ali’yi -kerremallahu veche- himayesine aldı ve yetiştirdi. Böylece Hz. Ali -kerremallahu veche- Beytullâh’ta doğmuş, Beytü Resûlullâh’ta yetişmiş oldu. 10 yaşlarındayken İslâm ile şereflendi. Hz. Hatice’den -radıyallahu anh- sonra İslâm’a girmiş, “ilk Müslüman olan erkek” vasfını kazanmıştır.
Hz. Ali -kerremallahu veche- Mekke ve Medîne devirlerinde her an Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanında oldu. Hicret esnâsında Peygamberimizin yatağında uyuyarak müşrikleri oyaladı ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e zaman kazandırdı. Allah Rasûlü’nün bıraktığı emânetleri sahiplerine teslim ettikten sonra Kuba’da Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e yetişti.
PEYGAMBERİMİZİN KARDEŞİ
Hicret’in 5. ayında gerçekleştirilen Muâhât/Kardeşlik akdinde Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hz. Ali’yi -kerremallahu veche- kendisine kardeş olarak seçti. O bu iltifat ve lutuf karşısında son derece duygulandı ve:
“–Ben Allah’ın kulu, Resûlullah’ın da kardeşiyim” diyerek sevinç gözyaşları döktü.
HZ. ALİ’NİN (R.A.) HZ. FATIMA (R.A.) İLE EVLENMESİ
Hz. Ali -kerremallahu veche- hicrî 2. senenin son ayında Hz. Fâtıma -radıyallahu anh- ile evlendi. Ona son derece sevgi ve saygı duyardı. Hatta kendi annesi Hz. Fâtıma’ya -radıyallahu anh- hanımı Hz. Fâtıma’ya -radıyallahu anh- hürmet göstermesini ve ona kesinlikle ev dışı hizmetleri gördürmemesini tavsiye ederdi. (İbn-i Abdilber, el-İstîâb, IV, 374)
ALLAH’IN ARSLANI
Hz. Ali -kerremallahu veche- Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in devamlı yanında bulundu ve bütün cihat hareketlerine katıldı. Uhud’da ve Huneyn’de muhtelif yerlerinden yara aldı. Bedir’de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı, hâkim noktaları tesbit ederek Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bildirdi. Bu mevkîleri işgal ederek Bedir’de mühim bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı.
Hz. Ali'nin kılıcı (Zülfikar Kılıcı)
Bedir Gazâsı’nın başlamasından önce, Kureyşliler ile teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu dövüşte, hasmı Velid bin Muğire’yi kılıcı ile öldürdüğü gibi zor durumda kalan Hz. Ubeyde’nin yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. 25 yaşlarında bir delikanlı olarak büyük kahramanlıklar gösterdi. Allah Resûlü’nün arzusu üzerine, Bedir’de yapılan havuzdan bir kırba ile Ashâb-ı Kirâma su taşıdı. Burada kendisine “Allah’ın Arslanı” lâkabı ile Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan, bir de deve verildi.
HZ. ALİ’NİN (R.A.) ÇOCUKLARI
Hicrî 3. sene Ramazan’ının ortasında oğlu Hz. Hasan -radıyallahu anh- doğdu. 4. sene Şaban ayının 5’inde de Hz. Hüseyin -radıyallahu anh- doğdu. Daha sonra Muhassin -radıyallahu anh- isminde bir oğlu ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm -radıyallahu anh- isminde kızları oldu.
ZÜLFİKAR NE DEMEK?
Hz. Ali’nin -kerremallahu veche- “Zülfikâr” ismi verilen meşhur bir kılıcı vardı. Ucu iki çatallı olan bu kılıcı, Uhud’da gösterdiği üstün kahramanlık, cesâret ve fedâkarlık sebebiyle Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, hediye etmişti. Münebbih bin Haccâc’a âit olan Zülfikâr, Bedir’de ganimet olarak alınmıştı.[2]
Allah Resûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Hz. Ali’yi -kerremallahu veche- bazen Medîne’de yerine vekil bırakmış, bazen de kumandanlık, sancaktarlık, kadılık gibi vazifelerle muhtelif yerlere göndermiştir.
İLMİN KAPISI
Hz. Ali -kerremallahu veche- ilk üç hâlife döneminde ne bir idârî vazîfe aldı, ne de yapılan savaşlara katıldı. Sadece Hz. Ömer’in -radıyallahu anh- Filistin ve Suriye seyahati esnâsında Medine’de askerî vâli olarak kaldı. Medine’de ikâmet edip dînî ilimlerle meşgul olmayı diğer vazifelere tercih etti. Kur’an ve hadis konusundaki derin ilmi sebebiyle hem Hz. Ebûbekir hem de Hz. Ömer -radıyallahu anh- bilhassa fıkhî mes’elelerde ona mürâcaat etmişlerdir.
Hz. Ömer -radıyallahu anh- devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip âdeta İslâm devletinin fahrî baş kadısı olarak vazife yaptı. Hz. Ömer’in -radıyallahu anh- şehâdeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle vazifelendirilen altı kişilik şûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.
Hz. Osman’ın -radıyallahu anh- hilâfeti döneminde idarî tavrından pek memnun olmamakla birlikte İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikâyetleri hep bacanağı Hz. Osman’a -radıyallahu anh- bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman’ı -radıyallahu anh- muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti. İsyancıları, teşebbüs ettikleri işten vazgeçirmek için ciddî îkaz ve nasihatlarda bulundu, ancak onların halifenin evini kuşatmalarına mâni olamadı. Hâdise ciddî boyutlara ulaştığında ise evlatları Hz. Hasan ile Hüseyin’i -radıyallahu anh- halifenin evinin önüne nöbetçi olarak gönderdi.
Hz. Osman’ın -radıyallahu anh- şehâdetinden sonra hilâfeti Hz. Ali’ye -kerremallahu veche- teklif ettiklerinde, o bu teklifi Talha ve Zübeyr’e -radıyallahu anh- yöneltti. Çok ısrar edilmesi üzerine beyatı kabul etti.
HZ. ALİ (R.A.) DÖNEMİ
Ancak onun devri, Allah’ın bir takdiri olarak son derece karışık geçti. Hilâfete geldiğinde hâlledilmesi gereken birçok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffîn gibi iç çatışmaları doğurdu. Hz. Ali -kerremallahu veche- İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları gidermek için büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi.
Bu karışıklıklar esnâsında ikiye ayrılan ashâbın birbirine bakışı ise son derece insaflıydı. Onlar birbirlerine; “Bunlar bize karşı taşkınlık eden kardeşlerimizdir.” diyorlardı.[3] Her şeye rağmen yine de birbirlerine kardeş gözüyle bakabiliyorlardı.[4]
HZ. ALİ (R.A.) NASIL VEFAT ETTİ?
Hz. Ali -kerremallahu veche- Kûfe’de 661 yılında bir Hâricî olan Abdurrahman bin Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın tesiriyle iki gün sonra 26 veya 28 Ocak 661’de şehit oldu. Bugün Necef diye bilinen Kûfe’ye defnedildi.
Dipnotlar:
[1] Hâkim, Müstedrek, III, 550/6044.
[2] İbn-i Sa’d, I, 485.
[3] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 535/37763.
[4] Bu hususta Müslümanların sergilediği şaşırtıcı misaller için bkz. Prof. Dr. Ali Muhammed Muhammed es-Sallâbî, Hz. Ali, trc. Şerafettin Şenaslan, İstanbul 2008, s. 632-635.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ali’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları
EVLADINIZA NE ARABA BIRAKIN NE EV İBRET ALINACAK BİR HİKAYE
Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara’da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.
- Üstü kalsın kardeşim” dedim.
Döndü bana doğru:
- Vaktin var mı ağabey ?” dedi.
- Evet” dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
- Birader” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?”
- “Ne alacağım ağabey 50 kuruşu!”
- Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.”
Döndü bana, attı kolunu arkaya:
- “Vaktin var mı ağabey?”
- “Var.”
- Çek kapıyı o zaman.”
5 dakika konuştuk. İngiltere’de Profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dakikada öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler:
- “Ağabey biz Keçiören’de 5 kardeşiz. Babam rençberdi, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık.”
“Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize” Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.”
“Aha” dedim, “Bizim meslekten”, seminerci.
- “Ne anlatırdı baban ?”
- “Hayatta nasıl başarılı olunur ?”
” O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.”
- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı,”Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?”
- “Ne bıraktı?”
- “Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın.” Falan filan…
“Ağabey, aradan 15 yıl geçti…”
“Diğer babanın 2 oğlu şu anda cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.”
“Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var.”
“Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
- “Asıl mirası bizim baba bırakmış.”
“Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür.”
Çok duygulandım, veda ettim. Tam ineceğim:
- “Dur ağabey, asıl bomba şimdi!”
- Nedir bomban ?”
- Nerede oturuyoruz biliyor musun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.”
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
En büyük eseri, kurtuluşu, bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele verdiği Bosna'dan önce, "Doğu ve Batı Arasında İslam" olan Aliya, on yedi yıl önce aramızdan ayrıldı.
Bu eser, oldukça derinlikli çözümlemeler ve bilgeliklerle dolu tespitleri içeren, yirminci yüzyıl İslamcılığını aşan, Batı kadar Doğu ile de hesaplaşan ve Müslüman dünyanın önüne yirmi birinci yüzyılın paradigmasına girişi koyan dev bir yapıttır.
Böylesi bir bütünlüklü çabanın neden İslam dünyasının ana kıtasında değil de, Bosna gibi adeta kurtların sofrasına terk edilmiş uzak ve gözden çıkarılmış bir yerde ortaya çıktığı sorusunun cevabı da aslında doğrudan bu soruda bulunmaktadır.
Zira Aliya'nın dezavantajı, yani muhkem bir toplum kadar baskıcı bir devletten de yoksunluğu, üstelik Doğuya ve Batıya olan mesafesinin dengeliliği ("arada"lığı), onun düşüncesini daha özgürleştirdiği gibi, özgülleştirmiştir de.
Bosna her ne kadar Avrupa'da olsa da, Doğunun uç sınırı, Avrupa'nın ise iç sınırıdır. Bu kritik sınırda yaşayan Bosna, hem bu gerilimi yaşamakta, hem de Doğu ve Batı'nın kültürel ve düşünsel mirasından eş-ölçüde yararlanmaktadır.
Bu kitap, Doğu ve Batı arasında, yani merkezde duran, durmaya çalışan, Doğu kadar Batı ile de hesaplaşan ve "ortayolcu" bir örnek ümmeti, düşünsel açıdan olduğu kadar siyasal açıdan da inşa etmeye çalışan bir emeğin mahsulüdür.
Gerek bu kitap, gerekse Aliya'nın siyasal mücadelesi ve şahsiyeti, İslam dünyasındaki kökleşmiş birçok yargıyı alt üst eder.
Her şeyden önce o, yüz yılı aşkın bir süredir devletini kaybetmiş bir toplumun çocuğu olarak, Avrupa'nın orta yerinde sadece bağımsız bir devletin kuruluşunu değil, aynı zamanda böylesine devasa bir düşünsel eseri ortaya koyarak, düşünsel ve kişisel tüm varlıklarını ve değerlerini devlete atfeden ve bu yargılarıyla devleti adeta tanrılaştıran İslam dünyasındaki bu temel saplantıyı da boşa çıkarır.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, Aliya ile mukayese edebileceğimiz Seyyid Kutub ve Ali Şeriati gibi düşünürler, kendi düşünsel gelişimlerini, dinin başka (iktidara görelileştirilmiş) bir biçimini savunan "devlet"lerin tiranlığı sonucu tamamlayamamışlardır.
Aliya, gençliğinden itibaren, Allah'ın lütfuyla ve kendisinin de sahip olduğu sorgulamacı bir azimle, çağının en özgün şahsiyetlerinin eserleriyle hemhâl olmuş ve düşüncesini oldukça farklı kaynaklardan besleyerek derinleştirmiştir.
Özellikle de Batılı düşünürler ve yazarlardır bunlar. Doğal olarak bir "Batılı"dır o ve neredeyse çocukluğundan itibaren önemli Batılı düşünürler ve edebiyatçıların eserlerini okumuş ve bunlarla hesaplaşmıştır.
Ama o aynı zamanda bir başka iklimin de çocuğudur: İslam dünyasının. Dolayısıyla Bergson'un "Yaratıcı Evrim"i, Kant'ın "Saf Aklın Eleştirisi", Spengler'in "Batı'nın Çöküşü" ve Tolstoy'un romanlarından olduğu kadar Fazlur Rahman'ın İslamî şahsiyeti ve fikirlerinden, Seyyid Kutub'un devrimciliği ve toplumculuğundan da etkilenmiştir.
İçlerinde yer aldığı "Genç Müslümanlar", Bosnalı âlimler kadar, 1940'lı yıllarda Bosna'ya gelmiş olan Şekip Arslan'la da tanışarak, onun tavsiyelerinden yararlanmışlar; İslam dünyasını tanımalarında bu tavsiyeler oldukça faydalı olmuştur.
"Mladi Müslimani"nin (Genç Müslümanlar) başkanlığını yapmış olan İsmet Kasumagiç şöyle bahseder bu günlerden:
1940'larda öğretim üyesiydim. Bir Arap geldi, küçük bir kitabı vardı. Onu alıp Ömer Behmen'e gittim. Aliya'yı da çağırdık. Birlikte bir buçuk yıl çalışma yaptık. Çok önemli bilgiler edinmiş ve hayatımıza geçirmiştik.
Bu süreç, genel anlamda İslamî bir bakış ve ufuk kazanmaları kadar, İslam dünyasının önemli şahsiyetlerini tanımaları açısından da önemli bir başlangıç noktasıdır.
Aliya'nın gerek Ezher'de okuyan bazı Boşnaklar ve gerekse Şekip Arslan vasıtasıyla tanımış olduğu İbn Haldun, Gazali, Afgani, Muhammed Abduh, Muhammed İkbal ve Seyyid Kutub, bu süreçte okuduğu ve etkilendiği şahsiyetler arasındadır
Okumaları kadar yaşadığı tecrübelerden de damıttığı düşüncelerini kitaplaştırdığı "Doğu ve Batı Arasında İslam"ın yazılmasına genç yaşlarda başlasa da, ancak 1980'e doğru tamamlayabilir ve bu kitap, ilk olarak, kendisi hapishanedeyken, 1984'te ABD'de basılır.
1940'larda kurulan "Genç Müslümanlar" içerisinde yer alan Aliya, savaşın sonuna doğru, 1944 yılında, oluşan yeni koşullar içerisinde, kendi deyimiyle Genç Müslümanların hocaların (imamların) birliği El- Hidaje ile bir anlaşma yapmış olmasından hoşnutsuz olduğu için bir süre geriye çekilir ve hatta dışlanır.
Aralarında saygı duyduğum birçok kişi olmasına rağmen hocalarla hiçbir zaman tam olarak mutabık kalmadım. Hocalık ya da şeyhlik gibi ayrı bir toplumsal sınıf ya da rütbe olmaması gerektiğini ve onların savunucusu oldukları İslam anlayışının İslam'ın hem iç hem de dış gelişimini engellediği görüşündeydim. Bu görüşlerimi kamu önünde mümkün olduğunca ifade ettim ve sonuç olarak da belli ölçülerde dışlandım.
Ancak savaş sonrası koşullarında yeni bir yaklaşım ve yeni bir mücadele biçimi başlayacaktır.
Bosna'nın kurtuluşu için verdiği mücadele nedeniyle Aliya, gençlik yıllarından itibaren defalarca cezaevine girse de, her seferinde mücadelesine bıraktığı yerden devam edecektir.
1946 yılında "Genç Müslümanlar Teşkilatı"nın üyesi olmaktan üç yıl hapse mahkûm edilirken, 1983 yılında ise 1970 yılında yayınladığı "İslam Deklarasyonu"nundaki fikirlerinden ötürü 14 yıl hapis cezasına çarptırılacak ama beş yıl sekiz ay sonra cezaevinden çıkarılacaktır.
Duruşması esnasında kendisini savunurken "Müslümanım ve Müslüman kalacağım… Çünkü İslam benim için güzel ve ulvi olan her şeyle eş anlamlı"dır diyecek ve zalimlerin önünde özür dileyici bir biçimde eğilmeyecektir.
1989'da Boşnakların siyasal mücadelesini birleştirebilmek ve bağımsızlığa doğru giden o uzun ve meşakkatli yolculuğa çıkabilmek için SDA (Demokratik Eylem Partisi)'yı kurma çalışmalarına başlayacak ve SDA, 27 Mart 1990'da resmen kurulacaktır.
Aksi yöndeki baskılara rağmen SDA, 1990 Kasım'ında yapılan seçimleri kazanacaktır. Aliya'nın fikri Yugoslavya birliğinin federatif bir biçimde sürdürülmesinden yanadır ama Slovenya ve Hırvatistan'ın Yugoslavya'dan ayrılması üzerine, 1992'de yapılan referandumda Bosna halkının da çoğunlukla bağımsızlığı tercih etmesi sonucunda, Bosna Hersek'in bağımsızlık kararını kabullenmeyen Sırbistan'la, bir bağımsızlık savaşı başlayacaktır.
Bu mücadele süreci içerisinde zaman zaman askeri kıyafetler giyse ve bağımsızlık sonrası sürecinin salimen geçirilmesi için bir süre siyasi liderlik yapsa da, Aliya, son tahlilde nebevi mücadele geleneği içerisinde hareket eden bir mücahid ve bir bilge (ilim ve hikmet ehli)'dir.
Dolayısıyla onun açısından kurtuluş, askerî ve siyasi bir kurtuluş olmaktan öte, nihai anlamdaki bir "insani/manevi" kurtuluş, selamet ve özgürleşmedir.
Yani bir insan olarak, fıtrî bir anlama sahip olan hakikat arayışımızın ve bir anlamlar dünyasına ait oluşumuzun nihai kavrayışına ve adanışına ulaşmasıdır.
Peygamberimizi tanımladığı şu ifadeler, aslında bir açıdan da kendisinin ve kendi liderlik anlayışının da tasviridir:
Muhammed (as) güzeldi ama 'yakışıklı' değildi, cesurdu ama acımasız değildi, akıllı idi ama 'filozof' değildi, basiretliydi ama 'hayalperest' değildi, iyilikseverdi ama 'safdil' değildi, ısrarcıydı ama inatçı değildi, bilgeydi ama ukala değildi.
Dolayısıyla bu tanımlamalar, bir açıdan Aliya'nın da ideasını oluşturan prensipleri ortaya koymaktadır.
Hz. Muhammed'i örnek alan Aliya da, düşünceleri ve davranışlarıyla çağımız Müslümanları için önemli bir örneklik oluşturacaktır.
Farklı etnik ve dinî topluluklarla iktidarını paylaşması bir yana, otoriterliği reddi, tevazuu, iktidar imkânlarını şahsi çıkarları için kullanmaması, iktidar kibrini reddeden, şaşaa ve gösterişten uzak liderliği, sadece İslam dünyası için değil, Batı için de önemli bir örnekliktir.
Sözgelimi SDA'nın açılışında, salonun kendi posterleriyle donatılmasını hoş karşılamamıştır. Bu, bizim geleneğimize uygun değildir çünkü.
Yine savaş esnasında bir gün, cuma namazına geç geldiği için namazını caminin dışında, karların üzerinde kılmıştır. Kendisini içeriye buyur edenleri ise, "beni bir diktatöre mi çevirmek istiyorsunuz?" diye reddetmiştir.
Ona göre diktatörlük, günahları yasaklasa da ahlaksızdır; demokrasi ise, günahlara izin verse de ahlaklıdır.
Demokrasinin, sınırlılıkları ve eksikliklerine rağmen, insanlığın geliştirdiği en iyi yönetim olduğunu düşünmektedir.
Bu düşüncesini de temellendirdiği özgürlükçü tavrının gereği olarak, savaş esnasında bile Bosna'nın günlük hayatı olağan bir biçimde sürdürülmüş; kültürel faaliyetler devam ettirilmiş ve hatta bu süre içerisinde hiçbir gazete kapatılmamıştır.
Savaştan sonra da, bir devlet başkanı olarak hayatında ve yaşama biçiminde önemli bir değişiklik olmadığı gibi, eşi de pazardan kendi alışverişini kendisi yapmaya devam etmiştir.
Bir düşünür olarak temel sorunu nasıl ki özgürlükse, siyasal bir lider olarak da temel sorunu insanın onurunun ve haysiyetinin korunması meselesidir.
Özgürlük elbette her şeyden önce manevi bir kazanımdır. Ama bu manevilik, maddi yönü ihmal edildiğinde, kâmil anlamdaki bir özgürleşmeyi gerçekleştiremez.
Öte yandan bu, sadece bizim özgürlüğümüz de değildir. Kendilerinden nefret bile etsek, başkalarının özgürlüklerini ve haklarını da savunmalı ve onlarla birlikte yaşamayı kabullenebilmeliyiz.
Nitekim Aliya, Bosna'nın özgürleşmesinin akabinde, geçmişte kendisini haksızca cezalandıranlara yargılama yolunu açmamış; yani düşmanlarını bağışlamıştır.
Elbette ki "düşmanlarımız bizim öğretmenlerimiz olamaz…"dı; tıpkı bizim de asla "başkaları gibi olamayacağımız" ve onlara sadece "bir adalet borcumuzun olması" gibi
Çünkü: İnsanların dinini ve ırkını sorgulamayacağız, kutsal mekânları yıkmayacağız, kadınları ve çocukları öldürmeyeceğiz...
Dolayısıyla bizim uygulamalarımız ortaya bir fark koymalı; iyiliği, ihsanı ve adaleti gerçekleştirmek için siyasete farklı bir biçimde, klasik seküler siyasetin devre dışı bıraktığı ahlaki bir perspektiften de yaklaşmalıdır.
Evet, ahlakın siyasallaştırılması doğru bir tutum olmayabilir ama bu yapılmayacak diye siyasetin ahlakileştirilmesi de engellenmemelidir.
Aliya, klasik bir siyasi lider değildir. O, adeta kendisini bu liderliğin mesuliyeti altında bulmuş; tüm benzerleri gibi, siyasal gerçeklik ile düşünsel idealleri arasındaki ikilemlerin çelişkisini, bir ömür boyu yaşamıştır.
Amacı ulusallaşmış bir Müslüman Boşnak Devleti kurmak değil, farklılıkların bir arada yaşayabildiği, Doğu ile Batı'yı birleştiren toplumsal bir örneklik oluşturmaktır.
O, İslam'ı Doğu ile Batı'yı mezceden bir "orta yol" olarak görür ve tepkisel bir Doğu ya da Batı karşıtlığını reddeder. Esasında yekpare bir Batı'dan ve Doğu'dan bahsetmek de yanıltıcıdır.
Nitekim İslam Konferansı Örgütü toplantısında da, Batı'nın olumsuz yönlerini dikkatimizden kaçırmasak da, Batı'nın İslam dünyasından daha örgütlü, eğitimli, demokratik olduğunu, sosyal adaleti daha iyi gerçekleştirdiğini ve şehirlerinin daha yaşanabilir olduğunu; Batı'ya karşı tepkiselliğin ortaya çıkardığı terörün ise ahlak dışılığı bir yana, üretkenliğe, yani olumlu değerlerin ve Müslümanca bir hayatın üretimine de engel teşkil ettiğini söyleyecektir.
Başka bir temel sorun ise üzerimize sinmiş olan şu "yüzyılların tortusu"dur. İhtişamlı dönemlerin ihtiyacı olan muhafazakâr ve itaatkâr nesiller, şimdilerde özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını kazanmaya çalışan nesillerin "ayak bağı"dır.
Sefahat, kölelik ve adaletsizliklerle dolu bir dünyada, gençlere bazı şeylerden uzak durmaları, sakin ve itaatkâr olmaları konusunda vaazlar vermekle yetinmek, kendi halkının köleleştirilmesi ve baskılanması için suç ortaklığı yapmak anlamına gelmez mi?
"Müslüman değil, tebaa… Mükemmel, sakin, tam tebaa… Fitne, esaret ve adaletsizlik dolusu olan bir dünyada, gençliğe sakınmasını, sakin olmasını, itaatkârlığı öğütlemek" içerisinde olduğu ezilmişliği ve kayıtsızlığı pekiştirmekten başka ne anlam ifade eder?
Söz konusu psikolojinin sebeplerinden birisi, gençliğe İslam toplumunun "ne olması gerektiği değil, eskiden ne olduğunun" vaz edilmesidir. Yani geçmişin ihtişamlı medeniyetleri.
Oysa doğru tutum, bu "medeniyetler"in (Endülüs, Bağdat, Osmanlı) ihmalkâr yanlarını, yanlışlıklarını ve geride bıraktıkları sefaleti, yani onları yıkıma götüren sorunlarını da görebilecek ve onlarla aynı akıbete duçar olmayacak bir düşünsel derinleşmenin, eleştirel bir ufkun kazanılmasıdır.
Çünkü aklımızda hep tutalım: İslam'ın ilerlemesini -her türlü ilerlemeyi olduğu gibi- sakin ve teslimiyetçi tipler değil, cesur ve isyankâr ruhlu kimseler gerçekleştirecektir.
İtaatkârlığın başlı başına bir erdem olduğuna dair bir öğreti ise, temel önceliği tebaalaştırdığı halkına otoritesine itaat etme fikrini aşılamayı esas almış belli bir döneme ait ideolojik tutumdur.
Oysa "tebaa insanlara, otoritelere, putlara; hürriyetçiler ve isyancılar ise tek bir tanrıya taparlar. Putperestlik köleliğe ve boyun eğmeye nasıl engel teşkil etmiyorsa, hakiki din de hürriyete mani değildir."
Üstelik köprülerin altından çok sular akmıştır. Bir kez itaatkârlaştırılan bu halk, zalimler ve hatta sömürgecilik karşısında da aynı alışkanlık doğrultusunda hareket edecek, dolayısıyla bu itaatkârlığın artık hakka değil, zalime ve sömürgeciye boyun eğmek olduğunu ayrımsayamayacak ölçüde zihinsel bir sefalete düşmüş olacaktır.
İdare etmek için değil, idare edilmek için eğitilen kuşaklar, İslam'ın inkişafını sağlayamazdı. Ancak bu kuşakları yetiştirmek içinse eğitim insanileştirilmeli, yani hayvanlara özgü terbiye yolları bir yana bırakılmalıdır.
Aksi halde eğitim, bilgili ama şahsiyetsiz, cesaretini ve özgüvenini yitirmiş sürüler yetiştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
"İslam toplumunun cesur ve isyankâr ruhlara ihtiyacı vardır" diyen Aliya, bu ruhları yetiştirmek için de, "ben olsam Müslüman Doğu'daki tüm mekteplere eleştirel düşünme dersleri koyardım. Batı'nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafının kaynağı budur" demektedir.
Oldukça insafsız ve eşitsiz şartlarda mücadelesini sürdüren Bosna halkı ise "asla köle olmayacağı" gibi, zorba bir yönetimin madunu da olmayacaktır.
Bunun bedeli ise, 1 Nisan 1992'den itibaren başlayan ve dört yıla yakın süren (tam olarak 1280 gün), 250 bin Bosnalının hayatına mal olan, acımasız bir savaştır.
Ordusu olmayan ve silah ambargosuna tâbi tutulan bir halkın, kelimenin tam anlamıyla özgürlük ve bağımsızlık savaşıdır bu.
Öyle ki henüz devletleşmekte olan bu toplumun ordusu bile bu savaş süreci içerisinde oluşacaktır. Üstelik karşılarında Avrupa'nın en güçlü ordularından birisi vardır.
Onlar bir halkı yok etmeye kalkışmışlar ama karşılarında varoluş savaşı veren bir toplum bulmuşlardır. "Bir bağımsızlık savaşı ise asla kaybedilmemiştir" ve kaybedilmeyecektir.
Gerçek bir inkılap ise, elbette ki silahların gölgesinde (baskı altında) gerçekleştirilemezdi.
Aliya'nın bu konudaki asıl fikri ise, Bosna'nın bir gün silahlardan arındırılmış bir ülke haline gelebilmesidir.
"Bizim kalıcı isteğimiz, bir gün demilitarize (silahsızlanmış) bir ülke olmaktır" derken, bunu salt barışçıl bir düşle değil, "dinî" bir idealle de dile getirmektedir.
Aliya'nın, her ne kadar savaşa karşı olsa da, sürdürmek zorunda kaldığı onur ve özgürlük savaşı, bir "medeniyetler çatışması" değil, zorbalıkla masumiyetin savaşıdır.
Üstelik bu çatışma, dahası "soykırım", Avrupa'nın orta yerinde ve tüm dünyanın gözleri önünde cereyan etmektedir.
Buna rağmen Aliya, mücadelesini yalnızca Müslüman bir Bosna için değil, Sırpların ve Hırvatların da olduğu, 10 kantonlu Bosna Hersek Federasyonu ile Sırp Cumhuriyeti ve bir özerk bölgeden oluşan, birleşik bir "Bosna Hersek Devleti" için verecektir.
Kendisine "Nasıl bir Bosna istiyorsunuz?" diye soran Batılı bir gazetecinin bu kışkırtıcı sorusuna, "Ben ne 'teokratik' ne de sosyalist bir Bosna istiyorum, ama medenî bir Bosna istiyorum" diyecek ve Müslüman toplumun bir lideri olduğu kadar sorumlu bir aydın olduğunu da unutmaksızın, "Batı'da İslam'ı, Doğu'da ise Batı'yı savunmaya devam edecektir".
"Medeni" derken kastı ise, tıpkı Resulullah (as)'ın "Medine Vesikası"nda tanımladığı gibi, farklı dinler, kültürler ve ırkların bir arada ve barışçı bir biçimde yaşayabildiği bir vasatı oluşturmaktır.
Nitekim idealindeki Bosna, sosyalist olmasa da toplumcu, teokratik olmasa da Sırpları ve Hırvatları da dışlamayan Müslüman bir "Bosna Hersek Federasyonu"dur.
Bu tip bir yönetimin gerek düşüncesi, gerekse uygulaması, kuşkusuz ki önemli ölçüde Osmanlı'nın eyalet ve milletler sistemi ve Yugoslavya'nın özyönetim tecrübesine de dayanmaktadır.
Bu uygulamadaki incelik noktası, farklı dinî ve etnik unsurlara "hoşgörü" gösterilmesi değil, onların aidiyetlerinin tanınarak, buna saygı duyulmasıdır.
Bu niteliğiyle Bosna, İslam dünyası için olduğu kadar, Avrupa için de farklı, özgün ve ileri bir modeldir. Bu ise çoğulcu ve demokratik olduğu kadar, İslamî de olan bir örnekliktir.
faruk liman: ⬇️Uzun ama mutlaka okuyun(özellikle Milli Görüşçüler) *Bizim kumaşın kalitesi düşük*
Aziz Kemal Nafi
Mağara Dergisi
Kahrolsun Amerika derken kastettiğimiz bu muydu?..
Bizim Kumaşın Kalitesi Düşük Çıktı
Twitter’da bir haber gördüm; “Bugün hicrî yılbaşı başlıyor” diyordu. Düşündüm, hicrî yılbaşı benim için ne ifade ediyor? Ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor? Ne yapmak lazım? Hiç bilmiyorum. Gâvurlara benzememek için yılbaşı gecesi Mekke’nin fethini gündeme getirmek gibi bir şeydi. Hiçbir şey yapmazdık, “biz Batılı değiliz” demek için kullandığımız bir argümandı sadece. Ne de olsa Doğu’nun Yedinci Oğlu olmaktı amacımız. Ama nasıl? Bilmiyorduk.
Hayatını bir yalana inanarak geçirmek gibi korkunç bir hayal kırıklığı yoktur herhalde. Gençliğini 90’lı yıllarda geçirenler olarak “Selam İmam-Hatiplim” diyen Mehmet Emin Ayımız, “Bir Güneş Doğuyor” diyen Eşref Ziya Terzimiz, “Şehit Tahtında Rabbe Gülümser” diyen Ömer Karaoğlumuz, “Bunlar taklitçi zihniyet” diyen Şevki Yılmazımız vardı. Dünyayı biz kurtaracağız düşüncesiyle hareket ederdik. Ve Erbakan’ı savunmak hakikatin yanında olmanın bir gereğiydi. İslam bizden sorulurdu. CHP’ye, DYP ya da ANAP’a oy verenlere Allah ıslah etsin derdik.
Abdurrahman Dilipak mühim adamdı, İhsan Süreyya Sırma büyük tarihçi, Kadir Mısıroğlu gerçek tarihçi, Mustafa İslamoğlu dava adamı, Mevdudî büyük âlim, Seyyid Kutup yol rehberi, Hasan el Benna örnek mücahiddi. Filistin namusumuz, Ayasofya hayalimiz, Fatih Sultan Mehmet dedemiz, İstanbul şerefimiz, Erbakan halifemiz, nurcular ve askerler engelimiz, Süleymancılar rakibimiz, cami cemaati şuursuz Müslüman kardeşlerimizdi. İlçede Hacı Rıfat Çavuş vardı beş vakit camide namaz kılan. Tek gazete bayisiydi. Milli Gazete’nin içine Tan gazetesi koyar, okurdu dükkânda. Bilirdik ama bir şey diyemezdik. Ön saf Müslümanıydı camide. Yerine oturamazdın. Kaldırırdı. Bir keresinde namazda üç kez kaşındım diye “Namazın olmadı, yeniden kılman lazım” demişti. “Cahil cami cemaati işte” diye gülüp geçmiştim. Ama unutamadım… Namazda kaşınırken hep aklıma gelir Hacı Rıfat.
90’lı yıllardı. Çarşı camiinin imamı bir hutbede, “Türkiye’de okunacak iki gazete vardır; Milli Gazete ve Selam. Gerisi kâfirlerin gazeteleridir. Okunmaz.” demişti. Hürriyet okumak günahtı. Arka kapak güzeliyle Müslüman Türk gençlerinin ahlakını bozuyordu ayrıca.
Ayşe Arman sadece Ayşe Arman değildir
Ne bilelim, bir gün Ayşe Arman’dan röportaj teklifi alınca sevinçten göbek atacağımızı. Nerden bilelim kitaplarını deli gibi okuduğumuz Dücane’nin Hürriyet Pazar’da Ayşe Arman’la söyleşi yapıp İslamcıları aşağılayacağını? Ve bunun bir cepheye, “Ben artık sizden değilim” demenin zeminine dönüşeceğini. O zamanlar Refah Partisi’nde sıradan bir vekil olan Abdüllatif Şener’in yirmi yıl sonra başbakan yardımcısı sıfatıyla Başbakanlık koridorunda Hürriyet’e, “İçkinin her türlüsünü bilirim” diye röportaj vereceğini bilemezdik. Bir de Ahmet Hakan travmamız oldu. “Erbakan kızını vermeyince oğlan sapıttı, intikam alacağım diye karşı tarafa geçti” dedikodularıyla geçirdik yıllarımızı. Tamam, Ahmet Hakan’ı içten içe kıskanıyorduk, “ruhunu sattı” derken içimizden de “Pelin Batu ile Nişantaşı’nda geziyordur şimdi” diyorduk. Kızıyorduk ama kıskanıyorduk. Belki de bu bizim kaderimizdi.
AK Parti iktidarı Türkiye’de Müslümanlar için güzel bir imtihan oldu. Hatta bir turnusol kâğıdı vazifesi gördü de diyebiliriz. Hoş, Müslüman deyince herkes anlaşılıyor, millî kuma Hülya Avşar bile Perşembe geceleri Yasin okuyor, arabasına binerken besmele çekiyor bu ülkede, biz bunu dindarlar hatta İslamcılar olarak sınırlayalım.
Fakirdik çünkü dindardık. Dindardık çünkü fakirdik
Açıkçası üzgünüm. Başaramadık. Kabul etmemiz gereken bu gerçeği gizlemenin bir anlamı da yok. Meğer derdimiz sistem değil, pastadan pay almakmış. Meğer imanından şüphe ettiğimiz mini etekli kızları, bizimle gezmiyorlar diye tahkir ediyormuşuz. Sabahlara kadar devleti kurtardığımız vakıf evi sohbetleri, fakirliğimizden kaynaklanıyormuş. Özeti şuymuş: Dindardık çünkü fakirdik, fakirdik çünkü dindardık. Cebimize para, altımıza makam, önümüze makam şoförü konulunca anladık kendi gerçekliğimizi. Bizim İslam diye bir derdimiz yokmuş. Bizde olmayan şeylerin peşinde koşuyormuşuz da haberimiz yokmuş. Paranın, kadının, itibarın, makamın, şöhretin… Üstümüzdeki elbise dar geliyormuş da biz korkudan yine de “Tam bana göre” diyormuşuz. Bu yüzdendir içimizden şöhrete erişenlerin ilk yaptığı iş karısını boşamak oldu. Sonra da mahalleyi boşadılar. Beyaz Türkler’e kendini kabul ettirmekmiş esas sorun da, biz bunu İslamcılık kisvesi altında yapıyormuşuz. Bize Yunus Emre’yi, Mevlâna’yı, Hoca Ahmet Yesevi’yi anlatmadan elimize Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler”ini tutuşturan abilerimiz düşünsün. Gerçi o da ordunun maharetiymiş. Komünistlerle mücadele etsinler diye radikal İslamcıların eserlerini Türkçeye çevirip bize okutma projesi yani. Meğer Mehmet Efe’nin “Mızraksız İlmihal”i boş yere yazılmış. O kuşak şöyleydi; Başörtüsü mitingine giden bir İslamcı genç, mitinge gelmeyen bir başörtülüye “Neden gelmiyorsun mitinge?” diye kızmış, “Biz senin için kavga ediyoruz, sen gidiyorsun.” Başörtülü kız demiş ki; “Hep böyle yapıyorsunuz. Başörtüsü için miting yapıyorsunuz. Sonra da gidip açık kızlarla evleniyorsunuz. Bize de ipsiz, sapsızlar kalıyor. Gelmiyorum.”
“Ah ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık!...”
Kendi adıma söyleyeyim, kendimi bildim bileli İsrail’i kınıyorum, lanetliyorum, mitinglere gidiyorum, Yahudi markalarını almayın paylaşımlarını destekliyorum. Fakat bir gün düşündüm, dedim ki, “Ergen olduğumdan beri ben bu İsrail’e lanet okuyorum ama hiçbir şey değişmiyor. O halde ne yapıyorum ben?” Ermenilere buğday yardımı yapılmasını protesto etmek için Kızılay’da miting yapan Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “Biz bunu yaparken TBMM’de eller kalktı ve Türkiye Ermenistan’a buğday yardımı yapma kararı aldı.” demesi gibi bir şey bu. O halde ben ne yapıyorum? Neye hizmet ediyorum?
Fıkrayı bilirsiniz. Kiliseden çıkanlar, iki dilenci görmüşler kapıda. Biri Hristiyan, diğeri Yahudi. Çıkanlardan biri demiş ki Yahudi olana, “Yahu sen aptal mısın? Yahudi halinle kilisenin önünde dilencilik mi yapıyorsun? Kimse sana beş kuruş vermez. Hiç mi zekâ yok sende?”
Yahudi öbür dilenciye dönüp “Duydun mu Yakop? Bize zekâdan bahsediyor.” demiş.
Her şey Erbakan’ın Çiller’in elini sıkıp koalisyon kurmasıyla değişti. O gün biz, “bir Müslüman erkek, namahrem bir bayanın eli sıkabiliyor” dedik. Üstelik İslam dünyasının halifesi bunu yapıyorsa biz de yapabilirdik. “Bunlar gelirse şeriatı getirecekler, bizi Kızılay meydanında asacaklar” diye ödleri kopan solcuların ve Kemalistlerin korkusu ne kadar cahilce ise, bizim şeriat talebimiz de o kadar cahilceydi. İkindinin sadece farzını kılmak için kerahet vaktini bekleyen İslamcı nesiliz biz, şeriat nedir, İslam devlet modeli nedir, nerden bilelim!... İslam düşmanlarıyla mücadele ederken bazen namaz kılmaya da vakit bulamıyorduk. Biz gene iyiyiz, namaz bile kılmadan İslamcılık yapıp “Biz şeriat istiyoruz” diyenler de vardı aramızda. Solculara özenip Filistin kamplarında silahlı eğitim almaya giden, “Bu ülkede Müslümanca yaşanmaz” deyip girdiği bunalımdan kurtulmak için Bosna savaşına giden, “Şehit olursak hiç olmazsa hayatımızın bir manası olur” diyen İslamcılardan bize bunlar kaldı işte. Sezen Aksu’nun dediği gibi; “Ah ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık!...”
Derken 80’li yıllarda Doğudaki selefi İslamcıların yutarak okuduğu Ali Bulaç, birden “İslam ve Laiklik aslında birbirine benziyor.” yorumları başladı. Umursamadık tabi. Gene de İslam devlet modeli öner deseler öneremezdik. Fransız 68 kuşağının “Hele bir yönetimi ele geçirelim de yönetim ve toplum modeline sonra bakarız” diyen romantik gençleri gibiydik. Bizim solcular da öyle değil mi zaten? Allah’tan Sezai Karakoç’un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü” eseri vardı da, bir bakış açısı sunuyordu. Gerçi strüktür neydi onu da bilmiyorduk ya!...
Sonunda iktidara geldik. Fakat bir şartla; 28 Şubat sonrası devlet aklı Türkiye’deki bütün İslamcı gruplara şunu söyledi; “Tamam bir gerçeklik olarak seni kabul ediyorum. Zaten seni bu hale getiren de benim. Şimdi sizin sıranız geldi ama biraz değişmeniz lazım. Bu halinizle devlet yönetemezsiniz.” Sağımızdan, solumuzdan başladı törpülemeye. Zaten 28 Şubat 1997’de gerçekleşen post modern darbe, bize bir şey söyledi. Tıpkı Nevzat Tandoğan’ın solcu gençlere söylediği gibi; “Oğlum bu ülkede sistem değişecekse bunu biz değiştiririz. Size ne oluyor? Sizin göreviniz, verginizi ödemek ve askere gidecek çocuklar doğurmak.”
Bazen düşünüyorum da; “Türkiye’de partiler yoktur. CHP vardır ve onun kolları.” diyen Cemil Meriç haklı mı acaba? “Dağları oyup zindan etseler, Allah nurunu söndüremezler” derken kime karşı mücadele etmemiz gerektiğini bilememişiz. Esas sorun bizdeymiş. Dünyayı kendimize zindan edip, sonra da özgürlük diye naralar atıyormuşuz.
“Laikliği güçlendirmek lazım” diyen İslamcılar
Şunu anladım; bizim ruhumuz fakir, karnımız ya da cebimiz değil. Kendimizi ait hissettiğimiz ideolojik bir kimliğimiz olmadan yaşayamayız. Açlığımız bedenî ihtiyaçların ötesinde, daha derinlerde. Örnek vermek gerekirse, yemek felsefemiz “Olmayınca aramam, olunca dayanamam” şeklindedir. Canımız çektiğinde kendimize mükellef bir ziyafet çekmeye o kadar hasret kaldık ki, bu boşluk hiç dolmayacak, bunun da farkındayız. Kamuda ya da özel sektörde imkân bulunca, “Bizim aldığımız rüşvet değil. Biz çok acı çektik, bunu hak ettik. Hem biz insanî yardım kuruluşlarına yardım için komisyon alıyoruz, rüşvet değil bizimki” diyecek kadar yüzsüzleştik iktidara gelince. Belli ki toplumun bize biçtiği rolü kabullendik çünkü başkasını yapacak gücümüz ya da imkânımız yoktu.
Parası olmadığı için günah işleyemeyen bunu da İslamî hassasiyetlere bağlayan bir kuşağın hazin hikâyesidir bu. Bu kuşak, parası ve gücü olduğunda ikinci evi tutup sözde imam nikâhıyla zina etmekten kendini alamadı… Öyle ki kamuda yönetici olup kadın hikâyesi olanların yanına artık eksi işareti konulmuyor. Sayı o kadar çok yani!
“Laikliği güçlendirmek lazım” diyen eski İslamcı arkadaşlarımız var artık. Ak Parti sayesinde kendine, eşine, çocuğuna, dostuna, akrabasına, ihvanına kadro alıp sonra da Ak Parti’den bahsederken “Onlar” diye eleştiren nankör bir güruh da türedi aramızda. İçimizde en tehlikeli olan ve AK Parti’nin sonunu getirecek olan zümrenin bunlar olacağı kanaatindeyim. Benim inancım şu; Müslümanlar dışarıdan yıkılmaz, içeriden yıkılır. Dostoyevski’nin Ecinniler’de bahsettiği gibi en ateşli görünenler, en önce terk ediyor mahalleyi, bunu gördük. Belki bir gün Ayşe Arman röportaj teklifi yapar kompleksi hiç terk etmedi camiamızı, maalesef.
İsmet Özel haklı; “Senin bulunduğun yerde biri ahlaksızlık yapabiliyorsa, sen de ahlaksızsın demektir.” Zaten İsmet Özel bizim kuşağın en büyük travmalarından birisidir. O hep haklıdır. Milli Gazete’de yazarken de haklıdır, İslamcılardan bir halt olmaz derken de. O neredeyse hakikat oradadır. Hatta hakikat onun durduğu yere taşınmak zorundadır. Mata Hariler casus, Al Capone’lar casus olduysa bile, bu İsmet Özel papatyaları şımartmadığı içindir. Ama o Erbakan hocanın dediği gibi Özel bir insandır. Öyle de kalacaktır… Kibir, bir tek İsmet Özel’e yakışır bu ülkede!... Şunu da söylemeden geçmeyelim; eli kalem tutan tüm şair ve yazarlarımızda “Bir İsmet Özel olamama” kompleksi el’an canlılığını ve dinamizmini koruyarak sürüyor. Bu kompleksin kaynağı da Necip Fazıl Kısakürek. Hepimiz Necip Fazıl Kısakürek’in çocuklarıyız. Ve en büyük isteğimiz; şiiriyle, nesriyle, fikir ve aksiyon adamlığıyla Necip Fazıl’ın kitlesel gücüne erişmek. Sabah namazından sonra gazete bayisine koşup Büyük Doğu alan gençler gibi, bizim çıkardığımız dergiyi almak isteyen gençler olsun istiyoruz ama başaramıyoruz. Kumaşın kalitesi yetmiyor…
Solcuların ve Kemalistlerin ucuz adalet ve özgürlük söylemlerine aldırmadan kendimize dönebiliriz.
Bizim kumaşın kalitesi düşük çıktı
Biz Müslümanız ve bir iddiası olan Müslümanlarız. Kadromuz, maaşımız, kredi borçlarımız, tayin terfi umudumuz hatırına sustuğumuz, göz yumduğumuz her haksızlık dönüp dolaşıp ayağımıza takılan taş olacak, bunu biliyoruz. Şunu itiraf edebiliyorum; bizim ciddî bir ahlak sorunumuz var. “Önce ahlak sonra din” diyen ilahiyatçılarımızın ya da kulağı küpeli Dücane’mizin manifestolarıyla çözemeyeceğimiz kadar ciddî bir problem bu. “Kurallar işlesin ama bana değil” diyoruz, hastane kuyruğunda aradan sıvışıyoruz, çocuğumuzun mülakatında tanıdık arıyoruz, önceden sınav sorularını alabilir miyiz diye araya adam sokuyoruz, kamera yoksa kırmızı ışıkta geçiyoruz (hele pahalı arabaya binince kurallar benim için değil zanneden tiplerimiz yok mu?), online sınavda kameranın görüş açısının dışına adam yerleştirip Whatsapp’tan kopya çekiyoruz, (hele beş vakit namaz kılan bir arkadaşım şeflik sınavında sorulacak soruları önceden bulamaz mıyız? diye sorduğunda epey düşünmüştüm), isminin önündeki sıfat söylenmediğinde ortalığı yıkan akademisyenler yetiştiriyoruz, basın listesine ismini yazdırıp oğlunu yurtdışına bedava tatile götüren kurum başkanlarıyla devleti yönetiyoruz, hakkımız olmadığı halde çakarları yakıp kendimizi özel hissetmeye çalışıyoruz, makamda çalışınca her şey bedava ayağımıza gelsin isteyen danışmanlarla doldurduk TBMM’yi. Daha bir kadına adaletle muamele edemezken “Kur’ân bize dört kadın hakkı tanıyor” diyoruz. Twitter’da Kütüb-i Sitte’den hadis paylaşmakla Müslüman olunmuyor maalesef. Meğer ne fakir ruhumuz, ne çok bastırılmış duygumuz varmış da, ortaya çıkacağı zamanı bekliyormuş. Olmadı efendiler, bizim kumaşın kalitesi düşük çıktı.
Hatırlıyorum. 90’lı yılların sonuydu. TBMM’de bir danışman abiyi ziyarete gitmiştim. Herhalde genel kurul vardı o gün. Üç dört kez polis kontrolünden geçip güçlükle gideceğim yere ulaştım. Dedim ki danışman abiye; “Yahu potansiyel terörist gibi üç dört kere polis yokladı beni. Bu meclis benim değil mi? Neden beni bu kadar tehlikeli görüyor?”
Dedi ki danışman abi; “Ne zannettin aslanım, dingonun ahırı mı burası? Devlet yönetiliyor burada. Tabi ki kontrol edecekler.” Ben de dedim ki, “Peki siz niye vakıf evlerinde bize sürekli Hz. Ömer’den bahsedip, sizin devlet başkanınız şu ağacın altında yatan adam mı? örneğini verip durdunuz? Dışarıda hayat böyle değil deseydiniz ya. Bizi boş hayallerle niye kandırıyorsunuz? Biz Müslümanlar iktidar olunca Hz. Ömer gibi devlet yönetecek zannediyorduk. Şimdi bir danışman için dört kapıdan geçiyoruz…”
Ve o danışmanlar büyüdü, devlet katlarında yönetici oldu. Ortaya Çukurambar gibi bir garabet çıktı ki yüz yıl utanıp ağlasak mahcubiyetimiz gitmez.
Hangi aileyi savunuyoruz?
Hatırlayınca naif bir gülümsemenin beni yakaladığı başka bir hissim daha var; Üniversitedeyken başörtülü kızlara bir başka davranırdık. Onlar çok özeldi. Soframızı meleklerin koruduğu yuvaların kadınları olacaktı onlar. Halbuki başörtülü kızlar bu özel muameleden sıkılır (çünkü onlara büyük bir sorumluluk yüklüyordu bu durum), onlara herkes gibi davranmamızı isterlerdi. “Ben de senin gibi esniyor, geğiriyorum, herkes gibiyim yani” Fakat biz yine de yapamazdık. Onlar da kendilerine hiçbir özelliği olmayan, herhangi bir bayan gibi davranan solcu erkeklerle sohbet ederlerdi. Biz de bu kez kızardık. Size yakışmıyor ama!...
Hatırlıyorum, 28 Şubat dönemiydi. Başörtülü bir bayan sınıf arkadaşım peruk ve şapkayla sınıfa girdi ve ağlamaya başladı. Ne olduğunu sorunca anlattı. Kapıda girerken güvenlikçiler mobbing yapmışlar, aşağılayıp hakaret etmişler. 80 ihtilali sonrası ülkücü arkadaşlarını ihbar ederek kadro aldığı söylenen bir dekanımız vardı. Öfkeyle görüşmek istedim. Beni kabul etti. Tatlı tatlı, bu yasağın gerekliliğini anlattı. Ben de “Şunu bilin ki bu kızlar başını açmayacak. Güvenlikçilere de söyleyin, hadlerini bilsinler.” dedim. Ayağa kalktı, “Sen de o başörtülü kızlara söyle, başlarını açmazlarsa ben de zor kullanırım, görüşmemiz bitmiştir.” dedi ve beni gönderdi.
O kızlar büyüdü, evlendi ve biz gördük ki soframızın etrafında melekler dolaşmıyor. Hatta o hanım hanımcık görünen başörtülü kızların içinden başörtülü yarı çıplaklar çıktı. Biz de ne zaman ikinciyi alacağız diye bekleyen aç ruhlarmışız. Kumaşın kalitesi bu kadarmış. Tanımıyorduk içinde yaşadığımız toplumu. Ne dostumuzu, ne düşmanımızı.
Aile elden gidiyor, İstanbul Sözleşmesi iptal edilsin derken bile hangi aile modelini savunduğumuzu bilemedik. Zaten dedesiyle, nenesiyle yaşayamayan torunları mı koruyacağız? “Ailen uzak olsun” diyen ve bunu evlenme şartı haline getiren başörtülü kadınların yuvasını mı koruyacağız? Zaten modern bir aile olmuşsun, karı koca, iki çocuk, karşı çıktığın soğuk modern apartmanların dört duvarı arasındasın, bırak aileni, komşularınla bile görüşmüyorsun, senin neyin İslam’a uygun ki ne kadarını koruyacağız? Zalim baba, masum anne şuuruyla, anasına yapılan zulmün acısını kocasından çıkaran dindar kadınlar mı ailemizi ayakta tutacak? Altına araba, cebine kredi kartı verince her şeyi mazur gören bu kadınların kaç tanesi, “Ömer görmüyor ama Allah görüyor” diyor kocasına? Herhangi bir idealden ve kutsallıktan uzak, psikolojik savaş alanına dönmüş, roller karışmış, âlimlerin yerini psikologların ve anti depresanların aldığı evlilikleri mi kurtarmak istiyoruz? Mürşidlerin yerine NLP Trainerlara inanan, dervişleri küçük görüp yaşam koçlarını tercih eden, türbe ziyaretlerini bidat sayıp mucize doktor reçetelerine bel bağlayan, hadislerin yerini istatistiklerin aldığı ev ortamlarına mı sahip çıkacağız? “Hayat müşterek” sözünü her şeyi eşit yapacağız diye anlayan karı kocalardan oluşan birlikte ama yalnız çiftlerin ailelerini mi korumak istiyoruz? Çekiver kuyruğunu gitsin… İtiraf edelim, ne bir kültür sanat ortamı, ne bir şehir mimarisi, ne de aile ve ev modeli oluşturabildik. Turgut Cansever büyük adamdır yine de!...
Evet, biz bu ülkede sistem değişsin, toplum değişsin, tarihimize, medeniyetimize, dinimize, geleneğimize bakış açısı değişsin istedik, küfretmesinler ecdadımıza istedik, elimize fırsat da geçti ama bu değişim en fazla bizi değiştirdi. Acaba değişim isterken mi kendimizi kandırıyorduk, değişimi gerçekleştirirken mi? Cebimize para girdi, altımızda araba, üstümüzde kendi evimiz, bankada sermayemiz, şehir dışında hobi bahçemiz, kirada evimiz, hâlâ modernizm eleştirilerimiz var ama eleştirdiğimiz her şeyi yapar hale geldik. Eskiden “Alnı secdeye giden erkek” kabul edilir ahlaklı bir damat adayı, başörtülü bir kız “İnancı sağlam” bir gelin adayı idi, şimdi alnı secdeye gidene “Bana mı namaz kılıyor?”, başörtülü olana “Biz ne başörtülüler gördük!” deniyor. Bir Müslüman nasıl hırsızlık yapar, namaz kılan bir insan nasıl hak yer bunu gördük, faizin adını vade farkı koyup vicdanımızı rahatlattık, beton binalara doluşmak için sıraya girdik, bizi ziyarete gelenleri gezi diye AVM’ye götürüyoruz. Biz bunu mu istedik? Bunun için mi mücadele ettik? Böyle mi olacaktı? Kahrolsun Amerika derken kastettiğimiz bu muydu?...
Türkçeden nefret eden dindar kız
İnsan kendi gerçekliğini ne zaman öğrenir? Nasıl öğrenir? İstediği şeylere kavuştuğunda mı? İnandığı değerle sınandığı an mı? Ölümle burun buruna geldiğinde mi? İdeal dediği kutsallarını çiğnediği zaman mı? Otuz yıldır Modernizmin insanı nasıl yalnızlaştırdığını, bencilleştirdiğini, kimliğimizi dönüştürdüğünü, geleneklerimizi yok ettiğini konuşan bir camianın içinde yaşıyorum. Fakat yaşadığım apartmanda şahit olduğum bir olay beni çok şaşırttı. Anne babası dindar (babası iyi bir kurumda daire başkan yardımcısı) bir ilkokul öğrencisi kız ile evin önündeki kamelyada okul hakkında konuşurken “Keşke bütün dersler İngilizce olsa!” dedi. “Niye?” dedim. “Çünkü İngilizce çok zevkli, Türkçe hiç zevkli değil” dedi.
O gün başımı ellerimin arasına koyup düşündüm: Biz nerede hata yaptık? Biz bunun için mi mücadele ettik? Ya da biz mücadele etmedik mi? Annesi başörtülü, babası dindar bürokratların kızları kendi dilinden nefret etsin diye mi uğraştık? Kendisinden sonra gelen kuşağı (saygı kalmadı, ahlak zayıfladı, öğrenci terbiyesiz, gelin küstah, torun asi, gençlik berbat vb.) kötülemek adettendir ancak ben kendimi ve kuşağımı suçladım. Bizden önceki kuşaktan bir abiye “Bize Yunus’u anlatmadan Mevdudileri siz okuttunuz, bu vebal sizin” demiştim. Şimdi de kendi kuşağım için söylüyorum. Biz para kazanalım, kalkınalım, garanti kadrolarımız, tatil mekânlarımız olsun, bu fakirlik, bu adaletsizlik bitsin derken bir şeyleri kaçırmışız. Mustafa İslamoğlu tarikatları, tasavvufu kötüleyeceğine otursun bunu düşünsün. Dücane İslamcıları aşağılayacağına kayıp giden Müslüman Türk kimliğini yazsın. İstediği kadroyu alamayınca iktidarı eleştireceğim diye adalet naraları atan sözde İslam sosyalistleri düşünsün. Ve lütfen Ak Parti sayesinde, kapısından giremeyeceği kurumlarda yönetim kurulu üyeliği alıp sonra da “bunlar yanlış yapıyorlar” küstahlığı sergileyenler, makam araçlarıyla hobi bahçelerine giderken bundan 20 yıl önce ne durumda olduklarını, neyin peşinde koştuklarını ve şu an neyi yaşadıklarını düşünsünler. Senden sonra gelen nesil senin nasıl yaşadığını gösterir. Kızdığın şey kendi gerçekliğindir. Bunu gördüm o küçük kızın Türkçeden bahsederken ekşiyen suratında. “Başaramadık dostum” dedim kendime, “Bizim kumaşın kalitesi düşükmüş.”
Bu toprakların kurucu unsuru Türk, yapıcı unsuru İslam’dır. Ecdadımız ehl-i sünnet merkezli tasavvuf inancına dayanarak bir ahlak medeniyeti kurmuştur. “Mesnev’i okuyup pilav yiyerek” Viyana’ya kadar gittik biz, Mozart dinleyerek değil. Babasından kalan 10 dönümlük toprağı paylaşamayanlar, “Fatih Sultan Mehmet kardeş katili miydi?” diye sormadan önce büyük abdest alsınlar. “Mevlâna ajan olabilir” diyen tarihçi, hiç değilse “Eva de Vitray Meyerovitch bu adamda ne görmüş de Müslüman olup Havva ismini almış?” diye sorsun o bilimsel kimliğine. “Kur’ân bize yeter” deyip hadisleri inkâr edenler, bir zahmet usul ilmi okusunlar. “Allah’la kul arasına girilmez” sakızını çiğneyenler, “Herkesten önce Allah’la kul arasına Hz. Muhammed (s.a.v.) girmiştir”, bunu bilsinler lütfen. “İslam akıl dinidir” deyip kafalarına göre Kur’ân’ı yorumlayanlar, “Hangi akıl? Descartes’ın aklı mı, Kant’ın aklı mı, Aristo aklı mı, Hz. Ömer aklı mı?” önce buna cevap versinler. “Dini istismar ediyorsunuz” diyenler, önce eleştirdikleri dindarlar kadar İslam’ı öğrensinler. Çünkü insan bilmediği şeyi istismar edemez. Tabi ki o edecek, o biliyor ve o yaşıyor çünkü. Sen mi yapacaksın rayban gözlüğünle? “Bir ilme bütünüyle vakıf olmayanlar, o ilmin kusurlarını göremezler” diyor Gazalî. Her eksikliğinizin günah keçisi yaptığınız Gazalî. Ahmet İnam’ın “Ben bu kadar değişime açık, bu kadar ufku geniş, bu kadar kendini yenileyebilen bir ikinci insan bilmiyorum” dediği Gazalî. “Mealle Müslümanlık olmaz” diyen Cemil Meriç kadar tarihinize saygı duyun bari. Tasavvufa panteizm demekle asrın idrakine İslam’ı söyletmiş olmuyoruz. Avrupa’nın sofra artıklarıyla Müslüman Türk entelektüeli olunmuyor efendiler. Dönüp dönüp “İslam tarihi boyunca akıl hep küçümsenmiştir” diye Sputnik’e söyleşi veren ilahiyatçılarımızın Renan kafasından ne farkı var?
Zararsız Müslüman ürettik
Meşhur bir hikâyedir; Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olduğu yıllar… İngiliz hükümeti, durumu gözetleyip rapor etsin diye bir diplomatını Hindistan’a gönderiyor. İngiltere’nin Hindistan valisi eşliğinde şehri gezen diplomat, bir ara bir ses duyar etraftan. Sorar valiye; “Bu ses nedir?” Vali der ki; “Buna ezan diyorlar efendim.” Diplomat “Ne işe yarıyor?” diye sorar. Vali şöyle cevap verir; “Müslümanları ibadet için camiye çağırıyor bu ezan. Günde beş kez okunur.” Diplomat şu soruyu sorar bu kez; “Peki bu ezanın İngiliz politikalarına bir zararı var mı?” Vali “Hayır, efendim” der. “O zaman bırakın kalsın” der diplomat, “Zararı yoksa devam etsin.”
Zaman zaman kendime de sorduğum bir sorudur. Benim kıldığım namaz, tuttuğum oruç Allah düşmanlarının işlerini bozmuyorsa, yüreklerine korku salmıyorsa, orada sorun var demektir. İtiraf etmeliyiz ki, kendi iktidarımızda güçlü Müslümanı zararsız Müslümana dönüştürdük. Çok şükür, içimizde hâlâ harama bulaşmamış, faiz yememiş, kul hakkına girmemiş samimi insanlar var da onların hatırına yürüyor kervan. Namazı, orucu, tesettürü, zekâtı, sadakası anlamını yitirmiş, içi boş bir ritüele dönmüş dindarlarız artık. Siyaseten güçlü, manen zayıf bir İslam var içimizde. İtiraz edecek bir şeyimiz kalmadı. Apple’ın CEO’su bize şunu söylüyor: “Sen bizim yazılımları, tableti, telefonu kullan da gerisi önemli değil. Namaz da kıl, oruç da tut. Biz zaten seni başka bir şeye dönüştüreceğiz. Zamanla alışırsın.” Medeniyeti alıp ahlakını bırakamadığımız ve bunu çok geç anladığımız Batı medeniyetine karşı mücadele edecek argümanlar oluşturamadık. Kumaşın kalitesi isyan etmeye yetti de çözüm üretmeye yetmedi.
Filozoflarımız sağolsun, “Toplum cahil, felsefe eğitimi yetersiz” muhabbetinden öteye geçmiyorlar. Biriniz çıksa da Kovid19, dijitalleşme, dijital feodal düzen bizi nereye götürüyor? Bunun hakkında konuşsa bar! Hangimiz Kant’ı daha iyi biliriz? yarışına devam…
Bir şeyler oluyor fakat idrak edemiyoruz. Başörtüsü yasağı kalktı, kamu bürokrasisi değişti, 28 Şubat döneminde üç tane olan İmam-Hatip sayısı 1000 civarında oldu sadece Diyarbakır’da. Yasakları kaldırdık, ecdadı tazim ettik, ülkeyi kalkındırdık, Ayasofya’yı açtık ama bir şey eksildi gitti içimizden. Hayal ettiği değişimleri hayatında yaşamış, ancak şeytanla yaptığı pazarlık gereği ruhunu vermek zorunda kalan yazar Jabez Stone gibiyiz. Biz ne yapık? Belediyelerden para kazanan sanat, sermayeden itibar devşiren edebiyat ortamı oluşturduk. Tek derdi külliyeye kendini göstermek için proje üretmek olan daire başkanlarımız var artık. Kudsi Erguner, “Medeniyetimizi muhafazakârların elinden kurtarmak lazım” dediğinde içim nasıl cız etti!...
Umut iyidir
Şikâyet etmeye hakkımız yok artık. Modernizm’den, kapitalizmden, Batılı ülkelerden, dijitalleşmeden. Hayatımız Batının ürettiği teknoloji ve felsefenin bize verdiği zararları anlatmakla geçti. Sonuç; Çukurambar.
Biz başaramadık, zafiyetlerimize, fakirliğimize, komplekslerimize yenildik. Fakat bizden sonraki nesil başaracak. Çünkü büyüklerimizden aldığımız yaralı bilinci istesek de onlara aktaramıyoruz. Dilini bilmediğimiz, iletişim kuramadığımız yeni dijital nesil bizden yüksek bir özgüvene sahip. Ne istediğini biliyor, kariyer hedefleri yapıyor, vazgeçme, terk etme ve hayır deme kabiliyeti bizden güçlü. Yaşamın kıyısında değil bizim gibi, içinde. Bizi de pek umursamıyorlar zaten. Bu onların belki de en büyük avantajı. Tek sorunları var, bize göre fazla benciller. Ve her şeyle dalga geçiyorlar. Biz kirlenmemek namına hayatın kıyısında yaşadık. Oysa “bize düşen kirlenmemek değil, temizlenmekti.” Umut iyidir. Mayası temiz bu yeni nesil kirlenmekten korkmuyor. Günahı da sevabı da sahici olacak. Ve bulana durula yatağına akacak. Etrafta görüyorsunuz onları, zayıf, iyi giyimli, hafif sakallı, yabancı dil bilen, yurtdışı tecrübesi olan, namaz kılan, güzel kokan kadından hoşlanan erkekler. Ve ahlakın başörtüsünde, pardesüde olmadığını bilen, ülkesini ve dünyayı iyi okuyan, kendi gerçekliğinin farkında ve yaşamın içinde olan kadınlar. Onlara tertemiz bir Sezai Karakoç’u miras bıraktık. Doğu’nun Yedinci Oğlunu. Pırıl pırıl bir Cahit Zarifoğlu bıraktık. “Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan geçerdi babam” diyen Zarif şairimizi. Ve bir de ders almaları gereken başarısızlığımızı.
Yeni nesil İslamcılık nasıl olacak, bekleyip göreceğiz.
HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) VE ASHABININ YAŞAYIŞLARINDAN İBRET
1. (2083)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Bazı aylar olurdu, hiç ateş yakmazdık, yiyip içtiğimiz sadece hurma ve su olurdu. Ancak, bize bir parçacık et getirilirse o hâriç." [Buhârî, Et'ime 23, Rikâk 17; Müslim, Zühd 20-27, (2970-2973); Tirmizî, Zühd 38, (2357, 2358), 35, (2473).]
Diğer bir rivâyette: "Resûlullah ölünceye kadar Muhammed âilesi buğday ekmeğini üst üste üç gün doyuncaya kadar yememiştir" denmiştir.
Bir diğer rivâyette: "Muhammed (aleyhisselâm) bir günde iki sefer yedi ise, biri mutlaka hurma idi" denmiştir.
.2. (2084)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ailesi üst üste pek çok geceleri aç geçirirler ve akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi." [Tirmizî, Zühd 38, (2361).]
3. (2085)- Nu'mân İbnu Beşîr (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh) insanların nail oldukları dünyalıktan söz etti ve dedi ki: "Gerçekten ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bütün gün açlıktan kıvrandığı halde, karnını doyurmaya adi hurma bile bulamadığını gördüm." [Müslim, Zühd 36, (2978).]
[
.4. (2086)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (alelissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, Allah hakkında benim korkutulduğum kadar kimse korkutulmamıştır. Allah yolunda bana çektirilen eziyet kadar kimseye eziyet çektirilmemiştir. Zaman olmuştur, otuz gün ve otuz gecelik bir ay boyu, Bilâl ile benim yiyeceğim, Bilâl'in koltuğunun altına sıkışacak miktarı geçmemiştir." [Tirmizî, Kıyâmet 35, (2474).]
Tirmizî, hadisin sahîh olduğunu belirtir ve ilâve eder: "Bu durum Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın (amcası Ebû Tâlib öldüğü zaman, Tâif'te yeni bir hâmi bulmak ümidiyle, müşriklerden) kaçarak Hz. Bilâl'le Mekke'den çıktığı zamanla ilgilidir." (27)
5. (2087)- Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a arpa ekmeği ile kokusu değişmiş erimiş yağ getirmiştim. (Bir seferinde) şöyle söylediğini işittim: "Muhammed ailesinde, dokuz kadın bulunduğu bir zamanda, ne bir sa' hurma, ne de bir sa' hububat gecelememiştir." (Buhârî, Rehn 1, Büyû 14; Tirmizî, Büyû 7, (1215); Nesâî, Büyû 50, (7, 288).]
.6. (2088)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Evimden soğuk bir günde çıktım. Çok açtım, (yiyecek) bir şey arıyordum. Bir yahudîye rastladım, bahçesinde çıkrıkla sulama yapıyordu. Duvardaki bir açıklıktan adama baktım.
"Ne istiyorsun ey bedevi, kovasını bir hurmaya bana su çeker misin?" dedi. Ben de:
"Evet! ama kapıyı aç da gireyim!" dedim. Adam kapıyı açtı, ben girdim, bir kova verdi. Su çekmeye başladım. Her kovada bir hurma verdi. İki avucum hurma ile dolunca kovayı bıraktım ve bu bana yeter deyip hurmaları yedim, sudan içip sonra mescide geldim." [Tirmizî, Kıyâmet 35, (2475).]
.7. (2089)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün (veya gece mûtad olmayan bir saatte) mescide geldi. Orada Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ)'e rastladı. Onlara (bu saatte) niye geldiklerini sordu.
"Bizi evden çıkaran açlıktır!" dediler. Resûlullah da:
"Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!" buyurdu. Hep berâber Ebû'l-Heysem İbnu'l Teyyihân'a gittiler. O, bunlar için arpadan ekmek yapılmasını emretti. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti. Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken yemek geldi, yediler ve o sudan içtiler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Şu günün nimetinden (Kıyâmet günü) hesap sorulacak! (Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz!" buyurdu." [Müslim, Eşribe 140, (2038); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 28, (2, 932); Tirmizî, Zühd 39, (2370).
.8. (2090)- Utbe İbnu Gazvân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Gerçekten ben kendimi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte olan yedi kişiden yedincisi olarak görmüşümdür. Huble yaprağından(28) başka yiyeceğimiz yoktu. Öyle ki avurtlarımız yara oldu." [Müslim, Zühd 15, (2967).
9. (2091)- Ebû Talhâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste bir taş vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da karnını açtı, O'nda iki taş vardı." [Tirmizî, Zühd 39, (2372).]
. (2092)- Fudâle İbnu Ubeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) halka namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam sırasında yere yıkılırlardı. Bunlar Ashâb-ı Suffe idi. (Medîne'de misâfireten bulunan) bedevîler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar ve:
"Eğer (bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyle) Allah indinde elde ettiğiniz mükâfaatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz" derdi." [Tirmizî, Zühd 39, (2369).]
AÇIKLAMA:
Kaydettiğimiz bu on hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashâb-ı Kirâm hazerâtının zâhidâne hayatı hakkında bilgi vermektedir. Hattâ son rivâyette görüldüğü özere, Ashâb-ı Suffe, zühdün ötesinde "yokluk" ve "darlık" şartlarını yaşamıştır. Zühd, belli bir ölçüde irâdî bir hayat tarzı, -bu bahsin başında İbnu'l-Mübârek'ten kaydettiğimiz üzere- varlığa rağmen bir tercihdir. Halbuki açlıktan karna taş bağlamak, namazda kıyam sırasında yere yığılıp kalmak irâdî bir zühd değil, yokluğun getirdiği bir mahkûmiyettir.
İslâm inkılâbı, bu maddî imkânsızlıklar içerisinde başlamıştır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şahsen mahkum olduğu maddi darlıktan hiç şikâyetçi olmadan, zerre kadar fütura düşmeden sıkıntılara katlanmış, Allah indindeki sevabı hatırlatarak ashâbını da metânet ve sabra dâvet etmiştir.
Rivâyetler, Efendimizin fetihlerden sonra, gelirlerin artmasıyla maddî bolluğa kavuşulmuş olmasına rağmen yaşayış tarzını değiştirmeye, üst üste üç gün buğday ekmeğini doyuncaya kadar yemeyecek, mutfağında günlerce ateş yakmayacak kadar mütevazi yaşayışını devam ettirdiğini bildirmektedir. Yani O aleyhissalâtu vesselâm, ömrü boyunca, irâdî ve kasdî bir zühd hayatı yaşamış, ümmetine vecîbe kılmadan, ideal hayat örneğini fiilen vermiştir.
---
Taşlar
Bir sahabe, Ebu Talha, bağlamış bir taş
Karnına, zira uzun zaman yememiş aş.
Taş ağır, lakin açlık yükü pek fazla,
Taşı hissetmez olmuş artık Ebû Talha.
Çare yok, etmek zamanı geldi arz-ı hâl,
Diye düşünür o da, çünkü budur kemal:
Yanında mübarek birkaç sahabe ile,
İzin alıp çıkarlar Huzur-u Nebi’ye.
Herbiri sıyırır üstündeki libası,
Hepsi de bağlamış birer taş ayrı ayrı.
Hallerini gösterip de Resûlullah’a,
Lisan-ı hâl ve kâl ile sundular şekva.
O zaman sebeb-i kâinat gösterdiler,
Peygamberler de aslında birer kul, nefer.
Onlar da ortaktır sevince ve hüzüne,
Hatta onların cefası pek zahmetlice.
Sahabedeki sade bir taşa mükabil,
O’nun nur karnında taş, ikiden az değil!
Muhammed T. G. 22.12.2006
Ayrıca;
Ebu Talha (r.a.) anlatıyor: “Resûllullah Sallahu Aleyhi Vesselem’e açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Resûlullâh da karnını açtı. Baktık ki onda iki taş vardı.” (Tirmizî, Zühd, 39)
Allah Resûlü’nün hane-i saadetlerinde yiyecek bulunmadığı günler olurdu.Yiyecek geldiğinde de Resûlullah onun bir kısmını ailesi için alır, bir kısmını da ehl-i suffeye gönderirdi. Hz. Aişe validemiz Resûlullahın ve ailesinin yaşayışını şöyle ifade etmiştir: “Resûlullah Medineye hicretinden vefatı zamanına kadar onun ailesi üç gün arka arkaya buğday ekmeğinden karnını doyurmadı.”
Hz. Peygamber mescidden sabahleyin eve gelir, yiyecek bir şey var mı, diye sorardı. Bazen evde yiyecek bir şey bulunmaz ve kendisine: “Yok yâ Resûlellah!” diye cevap verilirdi. Resûlullah da” öyle ise ben oruçluyum”derdi.
Evde yiyecek bir şey olmadığından dolayı üzülmez, hanımlarına da kızmaz, aksine bunu oruç tutmak için bir fırsat kabul ederek hemen oruç tutmaya niyet ederdi. Böylece hem Allah’ın rızasını kazanıyor ve hem de ashabına ve kıyamete kadar gelecek olan insanlara örnek oluyordu.
Hz. Peygamberin açlıktan karnına taş bağladığı olurdu. Şair bu hususu bir beytinde şöyle ifade eder:
Taş bağladı meca ile batn-ı pâkine Dünyaya rağbet eylemedi seyyüdül-beşer.
Ünlü divan şâiri Hâkânî, Peygamber efendimizin şekil ve şemailinden bahsettiği meşhur eseri Hilye-i Hakâni sinde efendimizin bu hususunu ne güzel belirtir:
Yoksulluğu ihtiyar ederdi Yokluk ile iftihar ederdi. Görüldüğü gibi Allahın elçisi ve sevgili kulu olan yüce Peygamberimizin evinde bazen yiyecek birşey bulunamıyordu. O istese krallar gibi yaşayabilirdi. Ashabı onu çok seviyordu. Herşeylerini ona feda etmek istiyorlardı. Peygamber Efendimiz istese Allah da kendesine enva-i çeşit nimetler lütfederdi. Fakat Resûlullah, ashabı sıkıntı içerisinde iken kendisi nimet içerisinde yaşamayı istemiyor, onların yaşadığı gibi sıkıntılı bir hayatı tercih ediyordu.
Müslim, Birr, 69; Tirmizi, Birr,82.
Bütün noksan sıfatlardan münezzeh, her türlü övgüye layık olan Yüce Rabbim, âlemleri sevgi üzerine yaratıp insanların istifadesine sunmuştur.Bunlardan istifade eden insanların pek çoğu; bunları bize vereni unutup, en kestirme tabiri ile teşekkür etmeyi ihmal eden, insanın fıtratına uymayan, adeta yeryüzünde fesat çıkaran kullarını da, hatalarını görüp özür dilemelerini murat etmiş, bunun karşılığında da affedeceğini gönderdiği elçiler ve kitaplar vasıtası ile de bizlere bildirmiştir.Sevgi (Vedud) , Merhamet (Rahim) , Af (Tevvab) kapsamında yer almayan kulları için de: Şiddetli ve can yakıcı bir azaptan haber vererek, kimsenin yardım edemeyeceği o günde, bu azaptan sakınmalarını istemiştir.
İdrak ettiğimiz Muharrem ayı, İslam ve Peygamberler tarihinde ibret ve hikmetlerle dolu bir çok olayın gerçekleştiği ay olarak yerini almıştır. Bu alaylardan bir kısmını zikrederek, gözler önüne sermeye çalışacağım.
Yaratıldıktan sonra Hz. Havva annemiz ile cennette yaşayan Hz. Adem (AS) yasak olan ağaçtan, şeytanın telkini ile yedikten sonra; görevine yeryüzünde devam eder ve suçlu olduğunu “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik! Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz (her şeyini) kaybedenlerden oluruz.”(Araf/23) derler. İlk insan ve ilk Peygamber, yeryüzünde yaptıkları ilk tevbe, Muharrem ayında kabul edilmiştir. “Çünkü Allah tevbeyi kabul eden ve esirgeyendir.” (Bakara/37)
Ya Rabbi… Hz. Adem ve Hz. Havva validemizi işledikleri bir cürümden dolayı cennetten çıkarıp affettin. Yine bir Muharrem ayındayız. İşlemiz olduğumuz binler hatta yüzbinler günahlarımızı Onları affettiğin gibi affeder misin? Eğer affetmezsen, biliyoruz ki; kendimize yazık edenlerden olacağız. Senden başka gidecek kapımız da yok. Affetmeyi de seversin. Rahmetinin gazabını geçtiğini yine Sen bildiriyorsun. Bizleri rahmetinin içine alır mısın?
...
Uzun gibi görünen yıllar hızlı bir şekilde ilerlemeye başlamış, ademoğulları çoğalmış, yaşam standardı yükselmiş, şükür yapılması gereken yerde, zulüm ve isyan başlamıştı. Allah’a itaat varken, taştan yaptıkları putlara tapıyorlar. Güçlüler; güçsüzleri eziyor. Adaletle yapılması gerekenler yapılmıyordu.
Böyle bir kavme Hz. Nuh (AS) uyarıcı olarak gönderilmiş, sapıtan kavmini Bir olan Allah’a ibadet etmeye davet etmiş, adaletli olmalarını tavsiye etmiş fakat beklediği karşılığı bulamamıştı. Azan kullar belasını bulacaktı, öylede oldu. Allah’ın (CC) emri ile yapılan gemiye, yine O’nun emri ile alınması gerekenleri alarak binerler. Bir taraftan gökten yağan yağmur, diğer taraftan yerden fışkıran sular büyük bir tufanın habercisiydi. Kalbi taşlaşmış olanlar bunu göremediler. Ve o tufanda helak oldukları gibi ebedi olarak da cehennemde kalmayı hak ettiler.
Gemi Allah’ın izniyle ne kadar yüzdü bilinmez ama, sular çekilince bir muharrem ayında Cudi dağında durdu.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Mal verip de azan kullarından olmak istemiyoruz. Evlatlarımız ve sevdiklerimiz bize, Seni unutturmasın. Hz. Nuh’a uyanları selamet sahiline çıkardığın gibi; bizleri bu günah deryasından iman selameti ile İslam limanına çıkar. Gözlerimiz, yarattıklarında Seni görsün. Aklımız, Seni anlayacak ilim ve basiretle dolsun. Kalplerimiz, bir et parçasından, imanın içinde saklandığı latif bir sandukaya dönüşsün.
...
“Dostum” deyip de şereflendirdiğin Hz. İbrahim, yine bir muharrem ayında dünyaya teşrif etmiş, Senin varlığını ve birliğini çocuk yaşında o nübüvveti zekâyla, ondan sonra gelenlere ispat etmiş, ömrünü tevhit mücadelesi ile geçirmiştir.
Hiç sevmediği şey, Sana ortak koştukları putlardı. “Kendi ellerinizle yaptığınız ve hiçbir şeye karışma gücüne sahip olmayan putlar, nasıl olur da; yaratıcı oluyor, yaratıcıya nispet ediliyor.” Derdi.
Bir keresinde halk bayram yerindeyken put haneye girmiş, bütün putları kırmış, en büyüklerinin eline de baltasını takmıştı. Acıkan halk yemeklerini almak için put haneye girince, taptıkları putları bu halde görünce, zincirden boşanmış gibi ne yapacağını bilemez halde, bunu kim yaptı? Diye ortalığı velveleye verirler. Çok geçmeden, mahkeme kurulur. Karar ölmesi gerekiyor şeklindedir. Hem de cezaların en ağırı, ateşte yakılarak.
Nemrut büyük bir ateş yaktırır ve mancınıkla Hz. İbrahim’i ateşe atarlar. Mancınıkla ateş arasında sanki zaman içine zaman yerleştirilir.
Cebrail (AS) : Ey İbrahim. Beni Allah gönderdi. Benden ne istersen dile.
İbrahim (AS) : Benim dileğim Allah’adır. Sana değildir. Ben O’nun kölesiyim. Ateşte O’nundur, nasıl isterse öyle yapsın.
Bu samimiyet, bu ihlas, bu sadakat İbrahim’i (AS) Yaratıcısına dost yapar işte.
Yüce Rabbimiz de ateşe “Ey ateş, İbrahim’in üzerine serin ve selamette ol” der. O devasa ateş alanı gül bahçesine dönüverir bir muharrem ayında.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Dostun olamıyorsak, hiç değilse dostum dediklerine bizi dost yap. Bulalım yolumuzu. Görelim sonumuzu. Günah odunları ile içimizde tutuşturduğumuz ateşler, ebedi dünyamızı yakacaklar. Ziyan edenlerden olacağız. Bir İbrahimi aşk ver yüreklerimize. Sevelim Seni ve Seni sevenleri. Putlaştırmaya çalıştığımız nefislerimizi alalım ayaklarımızın altına.
...
Mekke hayatının o sıkıntılı günlerinde, birazda Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ya müjdeler olsun diye sıkıntılarını dağıtsın diye gönderdiğin Yusuf Suresinde bildirdiğin gibi, Yusuf (AS) bir muharrem ayında kuyuya atılmış kardeşleri tarafından. Mısır azizine satılan Yusuf (AS) seneler sonra Züleyha’nın teklifini Allah korkusundan geri çevirecek, masum olduğu halde 12 yıl hapis yatacak ve bir muharrem ayında hapisten kurtulup, bugünkü tabirle Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı görevine getirilecektir.
Evlat ateşi ve hasreti ile yanıp tutuşan, ağlaya ağlaya gözlerinden olan Hz. Yakup (AS) yine bir muharrem ayında oğlunun yaşadığını duymuş ve gözleri açılmıştır.
Ya Rabbi… İslamın nurlu ve aydınlık yoluna kapanan gözlerimiz, küfrün ve imansızlığın kuyusuna düşmüş, debelenip durmakta. Yusuf’u (AS) kuyudan kurtardığın gibi, günah gayyasında boğulacağımız kuyulardan bizi tutup-çıkaracak bir el gönder. Dünya zindanımızı iman nuruyla, saraylara çevir. Sadece eşyayı değil, eşyayı yaratanı görecek gözler nasip et bize. Göz körlüğü ebedi hayatımıza zarar vermez, kalp körlüğünden bizleri koru.
...
İmtihan dünyasındayız. Her insanın bir imtihan çeşidi var. Kimi saltanat içinde isyan ve küfür ederken, kimisi de; yokluk ve kıtlık içinde verilene razı olup, şükrünü eda edebilmek için elinden geleni yapmaktadır.
Yaşadığı müddetçe hiçbir sıkıntı ve hastalık çekmeyen Firavun, bu sağlık, sıhhat ve saltanatı ona verene şükretmesi gerekirken, daha çok azmış, o kadar ileri gitmiştir ki, kendini ilah yerine koyarak haddi aşanlardan olmuştur.
Hz. Musa (AS) ıslah olsun diye ayetlerle ve birçok mucizelerle karşısına çıkmışsa da, yalan söylemek veya sihir yapmakla suçlanmaktan kurtulamamıştır.
Allah’a isyan etmeye ısrarla devam etmiş, halkına ve Hz. Musa’ya uyanlara zulmünü arttırarak zalimlerden olmuştu.
Kavmini bu zalimin elinden kurtarmak isteyen Hz. Musa, Allah’ın emriyle Kızıl denize doğru giderler. Bunu haber alan Firavun, ordusuyla beraber peşlerine düşer. Denizle ordu arasında kalan Hz. Musa ve beraberindekiler, işte yakalandık dediler. Hz. Musa:”Hayır! Rabbim bizimle beraberdir. Bana elbette yol gösterecektir.” (Şuara/61,62) Der. Çok geçmeden emir gelir. “Değneğinle denize vur.” (Şuara/63) Hz. Musa, denileni yapar ve selametle karşı tarafa geçtikleri yol açılır.
Firavun ve ordusu, Hz. Musa’yı sıkıştırdığını zannedip, açılan yola girerler. Yolu yarıladıkları vakit, inanmadıkları mucize, sonları olarak dalgalar arasında helak olurlar. “Ondan geriye kalan, karaya çıkan bir kokuşmuş cesetti. O da geriden gelenlere ibret olması içindi.” (Yunus/192)
Dünya Firavun’un zulmünden bir muharrem ayında kurtulmuştu.
Ya Rabbi… Yine bir muharrem ayındayız. Bizleri de Hz. Musa gibi senin yolunda sabit kıl, ayaklarımızı kaydırma. Firavun nesli yine dünyayı kana, gözyaşına ve zulüme boğmakta. Eğer bunları ıslah etmeyeceksen, bir kaşık suda boğmaya da kadirsin. Daha fazla masum kanına girmeden “Kahhar” ismi şerifinle bunları kahr-u perişan eyle.
...
Not : Kur’an’da bu olaylar anlatır Muharrem ayı olarak belirtilmez. En doğrusunu Allah bilir.
OSMAN ERDOĞMUŞ...
25.08.2020 09:45 - faruk liman: •Şeyh Abdülkadir Geylani bir gün Bağdat'ın eski sokaklarında talebeleri ile birlikte yürürken yolun kenarında sızmış, üstü başı perişan bir sarhoş durdurur onu Ve ona;
--"Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir? diye sorar.
Hazreti şeyh'te gülümser ve:
-- Evet Kâdirdir der.
Sarhoş ikinci kez:
-- Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir? Diye sorar.
Hazreti şeyh yine gülümser ve:
-- Evet Kâdirdir der.
Adam üçüncü kez sorar:
-- Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir?
Hazreti şeyh bu sefer ağlar ve secdeye kapanır ve üç sefer: Kâdirdir Kâdirdir Kâdirdir, der.
Sonra talebelerine o sarhoşu götürüp yıkamalarını ve o sarhoşa ikram etmelerini emreder.
Bu değişik diyaloğa şahit olan talebeler hiç bir şey anlamaz ve hazreti şeyh'e sarhoşun neyi sorduğunu ve onun verdiği cevapların manasını sorarlar.
Hazreti şeyh'te şöyle açıklar:
-- Birincide bana, Allah beni affetmeye Kâdir midir değil midir dedi, bende kâdirdir dedim.
İkincide bana Allah beni senin yerine koymaya kâdir midir dedi, bende evet kâdirdir dedim.
Üçüncü de bana, seni benim yerime koymaya Kâdir midir dedi, bende korkumdan ağladım ve Kâdirdir Kâdirdir Kâdirdir, dedim.
Ve secdeye kapanıp Allah'a hidayet nimetini benden almasın ve âfiyetini üzerime daim kılsın diye dua ettim, dedi.
İçinde bulduğumuz durum bizi gurur ve kibre götürmesin. Bulunduğumuz makam ve mevki bizi insanları hakir görmeye sebep olmasın.
İlmin bizi herkesten üstün görmeye itmesin.
Ve şunu iyi bilelim ki: düşmez kalkmaz tek Allah'tır. Bugün sen bu durumda isen bil ki bu Allah'ın rahmetiyle hâsıl olmuştur, sen hakkettin diye değil!
Bugün seni bu duruma getiren yarın seni beğenmediğin kişinin konumuna getirmeye, onu da senin konumuna getirmeye Kâdirdir.
Bunu böyle bil ve gereğince yaşa.
Rabbim Cümlemizi kendisine layık kul, Habibi’ne layık ümmet eylesin...
25.08.2020 12:01 - bahattin yilmaz: amenna
25.08.2020 12:01 - bahattin yilmaz: Backster Etkisi
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Clee Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi. Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi. Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”.
İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler. Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar. Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.
Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı. Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı (galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster). Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı. Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilim adamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz. Koparılmış bir yaprak,kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor. Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor. Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkanımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.
Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor. Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’daki, Kuzey Ormanlarındaki, Salda’daki, Toroslardaki ağaçlar da hissediyor. Bir gün biz de hissedeceğiz...
Osman Kutlu Esendemir
26.08.2020 11:43 - faruk liman: Gerçek mümin-muttaki-sufi batınını ve zahirini Allah’ın Kitabına ve Resulü’nün sünnetine uyarak arıtandır. O, safiyeti arttıkça vücut denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terk eder.
Kalp salih olunca daimi zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder...
Sağlam bir kalp
tevhid, tevekkül, yakin, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar...
Selam ve dua ile...
"
Benim iki Bayrağım Var
Benim iki bayrağım var
Biri ana birisi kız
Benim iki bayrağım var
İkisinin de bağrında
Namusumdur ayla yıldız.
Biri Anamurda gurub
Biri Girnede şafaktır
Benim iki bayrağım var
Biri yurdumun tapusu
Biri kan bedelim haktır.
Biri damarlarımda kan
Birisi alnımda aktır
Benim iki bayrağım var
Birisi gönül yarası
Biri tükenmeyen aşktır.
Biri dudaklarda dua
Biri gözlerde amindir
Benim iki bayrağım var
Biri güneş kadar sıcak
Biri ay gibi serindir.
Biri yüreklerde sabır
Biri yaştır kirpiklerde
Benim iki bayrağım var
Gölgesi üstüme düşer
Pırıl pırıldır göklerde.
1986
Sabır
|
ŞOL CENNETİN IRMAKLARI
Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyü deyü
Çıkmış İslam bülbülleri
Öter Allah deyü deyü
Salınır tuba dalları
Kur'an okur hem dilleri Yunus aşkı ilahi ile zirve yapmış bir ALLAH(cc) eri.
Cennet bağının gülleri Her güzelim insanı ALLAH(cc) için sevmiş ,güzel
Kokar Allah deyü deyü değerlerin ve güzelim insanların muhabbetiyle
Muhabbetullaha mazhar olmuş.
Kimi yiyip kimi içer
Hep melekler rahmet saçar
İdris nebi hülle biçer
Diker Allah deyü deyü
Altındandır direkleri
Gümüştendir yaprakları
Uzandıkça budakları
Biter Allah deyü deyü
Aydan arıdır yüzleri
Misk ü amberdir sözleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyü deyü
Hakk'a âşık olan kişi
Akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı
Söyler Allah deyü deyü
Ne dilersen Hak'tan dile
Kılavuzla gir bu yola
Bülbül âşık olmuş güle
Öter Allah deyü deyü
Açıldı gökler kapısı
Rahmetle doludur hepisi
Sekiz cennetin kapısı
Açar Allah deyü deyü
Rıdvandürür kapı açan
İdrisdürür hülle biçen
Kevser şarabını içen
Kanar Allah deyü deyü
Miskin Yunus var dostuna
Koma bugünü yarına
Yarın Hakk'ın divanına
Varam Allah deyü deyü YUNUS EMRE
Asker duası |
|
||||||
|
|
||||||
Elimde tüfenk, gönlümde iman, |
|
|
|||||
Bu Vatan Kimin?
|
|
||||||
|
|
|
|
||||
İman Kaynağımdır
|
Vatan Destanı
Şair: Halit Fahri Ozansoy
O kadar dolu ki toprağın şanla,
Bir değil, sanki bin vatan gibisin.
Yüce dağlarına çöken dumanla
Göklerde yazılı destan gibisin.
Hep böyle bulutlar içinde başın,
Hilâli kucaklar her vatandaşın.
Geçse de asırlar, tazedir yaşın,
O kadar leventsin, fidan gibisin.
Çiçeksin, bayılır kuşlar kokundan,
Her dalın bir yay ki zümrüt okundan
Müjdeler fısıldar Ergenekon'dan:
Bu sese gönülden hayran gibisin.
Ey bütün cihana bedel Türkeli,
Açtığın cenklerin yoktur evveli.
Tarih bir nehir ki coşkundur seli.
Sen ona nisbetle, umman gibisin.
Bir yandan hep böyle taştın, köpürdün,
Bir yandan cefalı bir ömür sürdün,
Fakat ne derece ezildinse dün.
Şimdi gene tunçtan kalkan gibisin.
Bir insan nihayet kemikle ettir,
Bu et, bu kemiğe can hürriyettir.
En büyük hürriyet Cumhuriyettir,
Demek şimdi sen bir cihan gibisin.
Ey ana toprağı, ey Anadolu,
Açıldı önünde terakki yolu.
Hamdolsun her yanın bereket dolu,
Cennette bir yeşil meydan gibisin.
Yeni bir ay ördün al bayrağına,
Girdin en sonunda irfan bağına,
Medeni hayatın nur ırmağına
Ezelden susamış ceylan gibisin.
BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR
|
BIRAK BENİ HAYKIRAYIM
Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;
Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya îman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;
Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;
Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!..
Mehmet Emin YURDAKUL
Mehmetçik
|
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Peygamber(asm)'den muştulu; Anadolu yiğidi
Ana; alnını öpmüş, baba; vermiş öğüdü;
Tetiklemiş onları, yavuklunun ağıdı;
Suda balık, gökte kuş; dua, dua inliyor!
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor.
Nice okul boşalmış; vatana asker gerek!
Sevdayla çarpar sine; imanla dolu yürek!
Ölüm! Emrini almış, koşuyorlar gülerek;
Melekler inmiş yere; Mehmetçiği dinliyor
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor.
Kalp; imanla çarpınca; aklın, dilin susması;
Durdurmuyor onları; kurşunun kan kusması
Gencecik insanların; şahadete koşması;
İnancın zaferini; bütün dünya anlıyor
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor.
Rahmet meleklerinin coşturduğu yürekler!
Bu öyle bir iman ki; dağları da sürükler
Top, tüfek, tanka karşı; balta, kazma, kürekler
Emperyalist canavar; neye çattı? Anlıyor
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor.
Düşman kudurmuş gibi; göz dikmişler bu yurda!
Taşa sor, toprağa sor? Neler olmuştu orda?
Kanlı sırta, dön de bak! Kan akıyor dağlarda;
Bayrağımın rengini, dünya tekrar anlıyor!
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor.
Mermiler mermilerle çarpışıyor havada
İslam'ın son bekçisi; dağda, taşta, ovada
Elde Kur'an, gözde yaş; bütün diller duada
İnancın zaferini; bütün dünya anlıyor!
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor.
Her karış toprağında; bin bir şehit kanı var
Emperyalizme karşı; dağ gibi imanı var
Bu destan bitmez ki hiç! Milyonlarca anı var
Alem selama durmuş; bu zaferi dinliyor!
Çanakkale geçilmez! Kulaklarda çınlıyor
Biz, Vatansever Bir Milletiz
Şehit, bu vatan için düşünmeden can veren,
Düşmana karşı çıkan Rab’be vefa gösteren…
Ölümü göze alır vatan savunmasında,
Şehit olma uğruna canını yok saymada…
Bizler için cephede vatan, namus beklemekte,
Bizler çay yudumlarken onlar melekleşmekte…
Başka neyimiz var ki vatanımızdan başka,
Şehit olmadan nasıl varılır Rab’bi aşka?
Vatan olmazsa ne biz ne de devlet var olur,
Köle gibi yaşarız namus, şahsiyet yok olur…
Vatanseverliğimiz aklımızdan düşmesin,
Milli birlik şuurunu Rab’bim eksiltmesin…
Mehmet Tevfik Temiztürk
Şefkat Peygamberi
Şefkat Peygamberi Efendim yoktun, vicdanlar sağırdı!
Kapalıydı basiretler ve gözler!
Diri diri kız gömmek ne ağırdı!
İnsan ki hep cehaletten tökezler!
Sen geldin aramıza bir nur doğdu.
Kapandı devri cahiliye birden.
İslam köle pazarlarını kovdu.
Kurtardı çocukları şirkten kirden.
Yetim büyüdüğün için mi bilmem?
Okşar tüm çocukları çok severdin!
Ondandır sana pür dikkat kesilmem!
Çocuk sevgisini bize sen verdin!
Bizlere gönderilen rahmetsin sen!
Ben ki rahmet peygamberiyim derdin!
Övülmüş Muhammed ve Ahmetsin sen!
Tüm çocuklara merhamet ederdin!
İlk örnek sevgin, Hasan'la Hüseyin!
Kâh omzundadır, kâh kucağında.
Onlar ki torun değil, göz bebeğin!
Ana kucağı, dede ocağında.
Her sözün sonsuz rahmettir, yağmur, kar!
Bin dört yüz yıldır yağar kalbimize!
Sözün sevgi pınarı gibi akar:
Merhamet edilmez merhametsize!
40 Yaşındasın-
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
ALLAH azze ve celle
Ya Resulallah(asm),
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.halime(ra) kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor
Ya Resulallah(asm)
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey yâr!
Nurdağına davet var
ülkücü kesimin sahiplendiği marş...
çırpınırdı karadeniz
bakıp türk'ün bayrağına
ah ölmeden bir görseydim
düşebilsem toprağına
sırmalar sarsam koluna
inciler dizsem yoluna
fırtınalar dursun yana
yol ver türk'ün bayrağına.
ayrı düştüm dost elinden
yıllar var ki çarpar sinem
vefalı türk geldi yine
selam türk'ün bayrağına.
kafkaslar'dan esen yeller
şimdi sana selam söyler
olsun bütün turan eller
kurban türk'ün bayrağına.
kafkaslar'dan aşacağız
türklüğe şan katacağız
türk'ün şanlı bayrağını
turan ele asacağız. Turan el neresi diye sorarlarsa Kur’ani mananın ilahi Adaletin hakim kılındığı her yer diyorum.
Sümer ezgü Anadoludan geldik türküsü
Bozkırlardan, yaylalardan, kıyılardan, ovalardan,
Derelerden, tepelerden, Anadolu’dan geldik!
Yaylalarda yiğitlerin harman olduğu,
Güzellerin cilvelenip kısmet bulduğu,
Analarının yüreğinin yanık olduğu,
Anadolu’dan geldik!
Dağlardan ilham alırız, topraktan fidan alırız,
Fidanda orman görürüz, Anadolu’dan geldik!
Kavimlerle biz yerleştik,
Et tırnak olduk kaynaştık,
Törelerle biz paylaştık,
Anadolu’dan geldik!
Komşusuna güvenip de kilit vurmayan,
Karnı toksa aç olana lokma yollayan,
Misafire döşek verip kendi yatmayan,
Anadolu’dan geldik!
Atalara selam olsun, ozanlara kelam olsun,
Bu dünyaya selam olsun, Anadolu’dan geldik!
Sıyrılıp kibiri attık,
Olgun başak gibi yattık,
Hamdık piştik tövbe ettik,
Anadolu’dan geldik!
Eflatun da bizden dostlar Yunus da bizden,
Bektaş Veli Dergahı’nda coşanlar bizden,
Çağrısında Mevlana’ya koşanlar bizden,
Anadolu’dan geldik!
Uygarlığa beşik olduk, inançlara eşit olduk
Sevdalara çeşit olduk, Anadolu’dan geldik!
Türkiye’lim unutma sen, açan gülü kurutma sen,
Bizi bize darıltma sen, Anadolu’dan geldik!
Kardeş kavgasına kurban gittik de n’oldu,
Aynı topraklarda düşman durduk da n’oldu,
37 cana cana kıydık da n’oldu,
Anadolu’dan geldik!
Ekmeğin peşinden koştuk, gurbetin suyunu içtik,
Diyardan diyara göçtük, Anadolu’dan geldik!
Bedel başlık parasına, güdülen kan davasına
Karşı çıktık hakçasına, Anadolu’dan geldik!
Cehaleti aşmak gerek, sırtı sırta çatmak gerek,
Hep ileri gitmek gerek, Anadolu’dan geldik!
Ancak Anadolu çok kirlenmiş şiirde geçen inançlara eşit olduk ibareside doğru ir bakış açısı değil şirki çağrıştıran bir ölçü ancak orijinalini değiştirmedim ancak yanlışı söylüyorum bu gibi ölçülerdende ve bugünkü toplumun yapısındanda rahatsızım Hak Din için Tevhid için şehid olmuş bu Vatanın gerçek sahiplerinin ruhu azap görüyor bu Vatanda iman ile küfür kardeş yapılmaya emperyalist hesaplara teslimiyet var türküde geçen 37 can herhalde sivas madımak ötelindeki yangında ölenlerdir böyle bir icraati bu vatanın değerlerine gönül vermiş hiçbir vatan evladı hoş karşıladığı yok ancak olayın provokatif bir yansıması varki o da Türk –islam değerlerinin düşmanı Ateist aziz nesin gibilerin ekmeğine yağ sürmekten ibaret evet Vatanımın ve kudsi değerlerinin düşmanlarına şehid kanıyla sulanmış bu vatanın değerleri çiğnetilmemeli.
Baş koymuşum Türkiyemin yoluna
Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
Asırlardır kır atımı suladım
Irmağının akışına ölürüm
Sevdalıyım yangın yeri bu sinem
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem
Pınarlardan su doldurur Eminem
Mavi boncuk takışına ölürüm
Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
Kilimlerde çizgi çizgi efkarım,
Heybelerin nakışına ölürüm .Mustafa yıldızdoğan
Günlerin ne günlerdi, çağların ne çağlardı
Sen dünyaya gelmeden inananların vardı
Hatice’nin goncası, Âişe’nin gülüydün
Ümmetin gözbebeği, göklerin Resûlüydün
Şimdi seni ananlar, anıyor ağlar gibi
Ey yetimler yetimi, ey garipler garibi
Nerde kaldın Ey Resûl, nerde kaldın Ey Nebi
Düşkünlerin kanadı, yoksulların sahibi
Elçisin elçi geldin, elçilerin gönderdin
Sen ruhunu Allah’a, elini ümmete verdin.
Gel ey Resûl bahardır, Hacc’dan döner gibi gel
Miraç’tan iner gibi gel bekliyoruz yıllardır
Şimdi seni ananlar, anıyor ağlar gibi
Ey yetimler yetimi, ey garipler garibi
Nerde kaldın Ey Resûl, nerde kaldın Ey Nebi
Düşkünlerin kanadı, yoksulların sahibi .Mehmed Emin Ay
İhtiyar amcanı dinle oğlum Nevruz
Ne büyük söyle ,ne çok söyle,yiğit işte gerek
Lafı bol karnı geniş soyları taklid etme
Sözü sağlam özü sağlam adam ol ırkına çek .Mehmed Akif Ersoy
Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül..
Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül..
Başın olsada yüksek, gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek,yolu incitme gönül…
Mevla verince azma, geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül..
Dokunur gayretine, karışma hikmetine
Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül..
Sevmekten geri kalma, yapan ol,yıkan olma
Sevene diken olma, gülü incitme gönül..
Konuşmak bize mahsus,olsada bir güzel süs,
Ya hayır de, ya da sus, dili incitme gönül.
Yunus emre
İslami Tesettür Nasıl Olmalı ?
SAHİ YA NE OLDU BİZE...
Bir kız gördüm sokakta başı kapalı nargile içiyor..
Sigarası elinde kendinden geçiyor..
Bacak bacak üstüne atmış, arsızca gülüyor...
İNANÇ HAZRETİ FATIMA OLMAKTI NE OLDU BİZE...
Çık sokağa başı örtmek şıklık ve gösteriş olmuş..
Parkta sevgilisi ile hayayı iffeti şeytana sunmuş,
Bahane hazır hemen nefsine uymuş.
İNANÇ HAZRETİ HATİCE OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
Kocaman topuz başında arsız hareketler cabası..
Yanındaki sevgilisi ama, sanki kırk yıllık kocası,
Siyonistler veriyor sana dünya kupası.
İNANÇ HAZRETİ AİŞE OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
Rektör başını aç demiş hemen açıyor,
Farzdan taviz verip hemen kaçıyor,
Dünya için ağlıyor sitem saçıyor..
İNANÇ HAZRETİ SÜMEYYE OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
Erkeği küpe takmış, modaymış yırtık pantolon..
Ona göre hayat eğlence gez toz herşey monoton.
Camide gençleri göremez olduk,yaşlıya mı sadece son..
İNANÇ HAZRETİ EBU BEKİR OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
Adalet görülmez oldu caddede sokakta,
Erkek zina yapınca olur hovarda.
Aynı şeyi kadın yapsa, zinacı haspa
İNANÇ HAZRETİ OSMAN OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
İlim öğrenmek farzdı kadın erkeğe,
Öğrenmedi dinini, nefsi bahane,
Kitaplar tozlanmış kütüphanede
İNANÇ HAZRETİ ALİ OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
Sokaklar hayadan habersiz yürüyor adım adım,
Adalet gelecek bir gün, budur muradım,
Çocuğa zina edeni etmeli hadım.
İNANÇ HAZRETİ ÖMER OLMAKTI, NE OLDU BİZE...
Hani mücahitler, sözde esip gürlüyor.
İcraata gelince kedi oluyor.
İslamı haykırmaktan geri duruyor.
İNANÇ HAZRETİ HALİD BİN VELİD OLMAKTI NE OLDU BİZE...
Doksan yaşına gelmişti Eyup El ensari.
Bir hadisi şerif uğruna, islam askeri,
İstanbul'a geldi o piri fani..
İNANÇ EYÜP EL ENSARİ OLMAKTI NE OLDU BİZE..
İki kılıçla savaşırdı hazreti hamza.
Önüne geleni devirirdi Allah aşkına..
DERDİ: Gözümün gördüğü hiçbirşeyden korkmam.
Benimle dövüşecek olan çıksın karşıma..
İNANÇ HAZRETİ HAMZA OLMAKTI NE OLDU BİZE...
Annesi gözünün önünde şehit edilen Ammar...
Dininden dönmedi Dedi ALLAH var.
Annesini şehit ettiler İŞKENCE Künhar.
İNANÇ HAZRETİ AMMAR OLMAKTI NE OLDU BİZE...
Ümeyye dedilen zalim işkence yaptı ona ..
İslamdan taviz vermedi canı uğruna...
İslamın müezzini oldu sabrın sonunda
İNANÇ HAZRETİ BİLAL OLMAKTI NE OLDU BİZE....
__________________
MUSTAFA KUŞ
Şehitler ÖlmezŞehitler Ölmez
Öyle bir makam ki kolay erilmez
Hikmeti büyüktür sual edilmez
İbreti alemdir kokmaz, çürümez
Şehitler ölmez gardaş
Şehitler ölmez sırdaş
Şehitler ölmez
Yumruklar sıkılmış, çatılmış kaşlar
Hakk’a kenetlenmiş kartal bakışlar
Bedenler üstüne yığılsa taşlar
Şehitler ölmez gardaş
Şehitler ölmez sırdaş
Şehitler ölmez
Arşa yükseliyor tekbir sesleri
Allah Allah diyor gönül erleri
Yoldaştır onlara peygamberleri
Şehitler ölmez gardaş
Şehitler ölmez sırdaş
Şehitler ölmez
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın!
Ali Ercan - Medineye Varamadım
Medine’ye varamadım,
Gül kokusu alamadım,
Ben resule doyamadım,
Yaralıyım, yaralıyım.
Kabe’nin örtüsü kara,
Açtı yüreğime yara,
Bulunmaz derdime çare,
Yaralıyım, yaralıyım.
Rabbim nasib eyle, ne var ?
Hasreti kalbimi dağlar,
İki gözüm durmaz ağlar,
Yaralıyım, yaralıyım.
Resulu görebilseydim,
Derdimi söyleseyidim,
Gam çekmezdim ölseyidim.
Yaralıyım, yaralıyım.
Rabbim nasib etse gitsem,
Beytullah’ı tavaf etsem,
Hacer-ül Esved’i öpsem,
Yaralıyım, yaralıyım.
Kabenin o siyah taşı,
Akıttım gözümden yaşı,
Bulunmaz resulün eşi,
Yaralıyım, yaralıyım.
Her an resulü özlerim,
Bu yüzden gülmez gözlerim,
Açık gider şu gözlerim,
Yaralıyım, yaralıyım.
Bu arzumu Muhammed’e,
Hacılar söyler Ahmed’e,
Çağırsın şu fakiri de,
Yaralıyım, yaralıyım.
KANDİL DUASI
Ey bu sonsuz Alemleri bir zerreden var eden
Ey bu sonsuz nimetleri kullarına yar eden
Bizleri cennetlere sonsuz hissedar eden
Rahman olan ,Rahim olan bağışlıyan Rabbimiz
Bu gece biz ruhumuzun kirlerinden arındık
Bu gece biz beden beden iman ile sarındık
Bu gece biz ümitlerin mabedinde barındık
Açtığımız bu elleri boş çevirme Ya Rabbi
Bu gece biz tevbe ettik nice gurur kibirden
Husumetten dargınlıktan zorbalık ve cebirden
Er geç sana gelmek için geçeceğiz kabirden
Bize kabir azabıbını gösterme hiç Ya Rabbi
Bu gece af yağmurunu sağnak sağnak ver bize
Bu gece cennet yolunu adım adım ser bize
Bu gece nur perdelerini kanat kanat ger bize
Mahşer günü biz kullarını utandırma Ya Rabbi
Ataların emaneti bu mübarek Vatanı
Vatan için şehid düşüp kucağında yatanı
O mukaddes kışlalarda eli silah tutanı
Düşmanların şerlerinden emin eyle Ya Rabbi
Muhammed(asm) ümmetini türlü iftiralardan
Hürriyete kasd eden çağ dışı belalardan
Bütün genç nesilleri sapık maceralardan
Anarşiden ve nifaktan emin eyle Ya Rabbi
Koru bizi huzuruna kul hakkıyle gelmekten
Nefsimizin batağına Aklımızı çelmekten
Koru bizi Kelimei Şehadetsiz ölmekten
Hesap günü cümlemize müjdeler ver Ya Rabbi
Koru bizi o günahkar ve karanlık yollardan
Gıybet eden iki yüzlü o münafık kullardan
Koru bizi gafillerle sarmaş dolaş hallerden
Cümlemizi Hak yolundan ayırma hiç Ya Rabbi
Senden şifa bekliyen nice hasta kullara
Acılarla kıvranan yetimlere dullara
Dilenen dilenmiyen açlara yoksullara
Bunca yükü taşıyacak sabırlar ver Ya Rabbi
Helal kazançlarına haram lokma katmıyan
Haysiyet servetini hiç kimseye satmıyan
Verdiğin nimetleri çöplüklere atmıyan
Kullarına darlık yüzü gösterme hiç Ya Rabbi
Müşriklerden sığındık biz iman siperine
Sabrı silah eyledik şeytanların şerrine
Bu Dünyada şan şöhret saltanatın yerine
Son nefeste bize iman serveti ver Ya Rabbi
Senin Yüce kelamını baş tacı edenlere
Ve Hazreti Muhammedin(asm)izinden gidenlere
Şu anda huzurunda el açan bedenlere
Cennet anahtarlarını ihsan eyle Ya Rabbi
Canımızın cananı gönlümüzün sultanı
İki Cihan güneşi Muhammed(asm)ın Ruhu için
Kalemiyle kelamıyla islama hizmet eden
Enbiyalar evliyalar Alimler ruhu için
Mezarları kaybolmuş nice adsız kahraman
Nice kefensiz yatan şehidler ruhu için
İman lezzetini tatmış hayrına hayır katmış
Bu Dünyadan göç etmiş müminler Ruhu için EL FATİHA
KARA DESTAN
Kimse bilmez Tanrıdağ’ın yaşını,
Duman almış Altayların başını,
Uçurtmuştur baştan devlet kuşunu,
Satvetine yüz çevirmiş zaman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Türk elleri birbirine yadlanır,
Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek adlanır,
Azeri Türk yanar, içten odlanır,
Ana yurdun içten hali duman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Dört bir yana dağılmış Türk soyları,
Sönmüş ocak, göçüp gitmiş boyları,
Dertli dertli akar bozkır çayları,
Saklar içten gizli ümit guman hey,
Koca Türk’ün düştüğü gün yaman hey!
Ak alnına kara yazı yazılmış,
Yaylalarda düğün-dernek bozulmuş,
Gelinlerin gür saçları çözülmüş,
Yada kalmış, diler elden aman hey!
Koca Türk’ün düştüğü hal yaman hey!
Dağdan dağa çarpıp gitmiş doğanlar,
Kayalarda iz bırakmış, al kanlar,
Ordulara buyruk vermez ilhanlar,
Nerde kalmış setler yıkan ferman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Harab olmuş Buhara’sı, Başkend’i
Matem tutmuş Semerkand’ı Daşkend’i
Kendi söyler, döker gözden yaş kendi,
Ne ozan var, ne yazan, ne Şaman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Kazan Başkurd batmış, Kırım sürülmüş,
Benim badem gözlü yarim sürülmüş,
Konum-komşum bütün varım sürülmüş
Bulunur mu Sibirya’da iman hey!
Koca Türk’ün düştüğü hal yaman hey!
Türk elleri birbirine yadlanır,
Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek adlanır,
Azeri Türk yanar, içten odlanır,
Ana yurdun içten hali duman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Orhun çağlar, yatmış eller ayılmaz,
Tarım Çayı doğru yola koyulmaz,
Hey! Seslenir Amuderya duyulmaz,
Sirderya’da kalmamıştır, derman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Hazar coşar, haber salar Kür’üne
Akıp gider Kür sürüne sürüne,
İdil ağlar, Altın Ordu yerine,
Aral da öz varlığından pişman hey!
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!
Azerbaycan dert içinde boğulmuş,
Sevenleri diyar diyar kovulmuş,
Ağla şair ağla yurdun dağılmış,
Nerde kopuz, nerde kırık keman hey?
Nerde büyük vatan, nerde Turan hey! Almaz Yıldırım
Dil ne bilir,şekeri şerbeti,
Aldıgın lezzeti,baldanmı sandın!
Ne arı,nede ağaç verir nimeti
Elmayı,narı daldanmı sandın!
Baharı gönderir al gelin gibi,
Bir hazineki görünmez dibi,
O Cemil'dir Cemal O'nun tecellisi
Güzeli yeşilden,aldanmı sandın!
Çok istesende inadın olmaz,
Takdirden öte muradın olmaz,
O uçurursa,senin kanadın olmaz,
Uçmayı kuştan,kartaldan mı sandın!
O'nun emriyle göktedir varlıklar,
O'nun emriyle yerde kalabalıklar
O dilerse,kavağa çıkar balıklar
Şu düzenli hayatı faldanmı sandın!
Gördüğün,göremediğin...göz O'nun
Bildiğin,bilemediğin...öz O'nun
Dediğin,diyemediğin...söz O'nun
Kelamı dudaktan,dilden mi sandın!
O dilerse, azlar çok olur,
O dilerse varlar yok olur,
O dilerse açlar tok olur,
Tokluğu paradan puldan mı sandın!
İbrahim duada Nemrut!un ateşinde,
Ateşler gülzar olur,türlü esrar işinde,
Oğul razı kurbandır babasının peşinde,
Kesmeyen bıçağı İsmail!den mi sandın!
Zulmün kucağında Musalar doğar,
Açılır Bahr-ı Ahmer küffarı boğar,
Sükut edince esbap bıldırcın yağar,
Yoksa nusreti ebabilden mi sandın!
Kah gülersin,kah dilhunsun gözyaşına,
Gün olur tuz bulamazsın aşına,
Dün,bugün ne geldiyse başına,
Eden O'dur,eyleyen O...kuldanmı sandın!!
Ateşini söndürdün,suyuda kaldın
Sütünü içtin de,koyunda kaldın,
Dünyayı evlattan maldan mı sandın,
Bülbülün zarını gülden mi sandın!
O'nun sanatı varlığın nakışında,
O'nun şefkati ananın bakışında,
O'nun rahmeti suyun akışında,
Suyu pınardan gölden mi sandın!
Ellerin titrer,fer kesilir gözlerde,
Kapılırsın pek amansız bir derde,
Maraz,musibet ancak bir perde,
Kul!Eceli Azrail'den mi sandın!
A'male bakarsın ateşi tartar,
Rahmete bakarsın ümüdi artar,
Kurtar beni ALLAH'IM kurtar,
Gönül Necatı ameldenmi sandın
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi ilahisi
Mal senin ,mülk senin ,buyuran sensin
Hükmünü apaçık duyuran sensin
Yaratan,yaşatan ,doyuran sensin.
Yinede kulların şeytana tabi.
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Kur’ana cür’et var ,göz göre göre
Ayaklar altında örf,adet,töre,
İslam üretmişiz herkese göre
Olmuşuz,para pul,putara tabi
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi
Ceza ,mükafat Kur’anda çok net,
Kimsede ne korku,nede bir gayret
Sanki bize değil Cehennem,Cennet,
Olmuşuz ,fal ,büyü,cinlere tabi
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Dünyayı boğarken,zülmün tekeli,
Teraziyi tutan eller lekeli.
Çatıları basmış cehalet seli
Olmuşuz bir kara vicdana tabi,
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
O Kalü Belayı unuttuk çoktan,
İşret soframızda kuş sütü noksan.
Kimin umurunda Maide doksan,
Olmuşuz,münafık fırkaya tabi
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Fakirdik,velakin haddi bilirdik,
Secdede hamd ile ,vecde gelirdik.
Üç kuruş gördükçe sanki delirdik,
Kıldık,her güzeli çirkine tabi,
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Uygarlığın harcı sandık şehveti,
Sunduk sahnelerde,boy boy iffeti.
Sanat dedik,savunduk bu zilleti,
Kıldık mahremleri,modaya tabi.
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Delik,deşik olmuş Ahlak yasası,
Sülüklerle dolmuş devran kasası,
Mahşermiş,mizanmış ,kimin tasası
Artık rüşvet bile rüşvete tabi,
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Yüz yüze ikramda,sahte bir yarış,
Dostun arkasından,diller bir karış,
Lafta kalmış,sevgi,saygı ve barış.
Olmuşuz selamsız bir nesle tabi
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Bir yanda milyonlar aç,sefil bekler,
Bir deri bir kemik üryan bebekler,
Bir yanda el bebek ,kaniş köpekler
Olmuşuz bencil tıynete tabi,
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Denizler kokuşmuş,dağlar yanmada,
Bacalar göklere zehir sunmada,
Dünya can çekişir,son savunmada
Nimete namertçe,açmışız harbi.
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Her şeyi uydurduk,haşa kitaba,
Haram ve helali,koyduk bir kaba,
Çorbamıza bile karıştı riba,
Sana ve Resule açmışız harbi,
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Alışmış dilimiz fitne tadına,
İslam zülmedermiş güya kadına,
Yalan söylüyoruz Kur’an adına.
Yüce Kelamına açmışız harbi,
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Nasılda bastırmış,küfran sisleri,
Kaybolmuş Nebinin nurlu izleri.
Bunca bela uyarmıyor bizleri
Olmuşuz kör sağır bir nefse tabi.
Ne kadarda sabırlısın Ya Rabbi.
Anlatmaya dilde lisan yetmiyor,
Utancından durdu kalem gitmiyor
Ne yapsakta bizde kusur bitmiyor
Olmuşuz bir kere isyana tabi.
Kurtar bizi kurtar bizi Ya Rabbi.
Cengiz Numanoğlu
Güzel Allahım ilahisi sözleri
O büyük adını Gaffar eyledin,
Allah’ım, Allah’ım güzel Allah’ım,
İbrahim’e odu gülzar eyledin,
Allah’ım, Allah’ım güzel Allah’ım.
İsmail’e koçu kurban eyledin,
Yusuf’u Mısır’da sultan eyledin,
Eyyub’un derdine derman eyledin,
Allah’ım, Allah’ım güzel Allah’ım.
Musa Nur dağında kelam eylemiş,
İsa göklerinde devran eylemiş,
İdris cennetinde bayram eylemiş,
Allah’ım, Allah’ım güzel Allah’ım.
Dostunun adını Habib eyledin,
Onu dertlilere tabib eyledin,
Ümmet olmak bize nasib eyledin,
Allah’ım, Allah’ım güzel Allah’ım.
Habibin Muhammed miraç olmuştur,
Aşık maşukuna vuslat bulmuştur,
Kana kana Mevla’m seni görmüştür,
Allah’ım, Allah’ım güzel Allah’ım.
Güzel Allah’ım…
Gururlanma İnsanoğlu
Gururlanma insanoğlu
Ölmemeye çare mi var
Hazan görmüş bir gül gibi
Solmamaya çare mi var
Düşünmezsin hiç ölmeyi
Terk etmezsin çok gülmeyi
Yakası yok ak gömleği
Giymemeye çare mi var
Altımızdan taşlar batar
Üstümüzde otlar biter
Yılan, çıyan mekan tutar
Tutmamaya çare mi var
Katma mülke haram malı
Kurtaramaz kilim, halı
Bu emanet olan canı
Vermemeye çare mi var
Nerde ecdad, nerde ata
Hakk’a karşı yapma hata
Tabut denen cansız ata
Binmemeye çare mi var
Yürüyelim Hakk izinde
Hayır söyle her sözünde
Dört kişinin omuzunda
Gitmemeye çare mi var
Gözün döker sarı yaprak
Yüzün örter kara toprak
Çürür kefen vücut çıplak
Kalmamaya çare mi var
Düşersin onulmaz derde
Gözden kalkar bir gün perde
Kabirde en kara yerde
Yatmamaya çare mi var
BİRLİĞE DAVET
Ayrılanlar çöker mutlak
Birleşelim Ülküdaşlar
Destan destan bayrak bayrak
Birleşelim Ülküdaşlar
Dinimiz bir dilimiz bir
Bayrağımiz ilimiz bir
Tarihimiz yolumuz bir
Birleşelim Ülküdaşlar
Kaybolmadan soy birliği
Oba,oymak,boy birliği
Güzel ahlak huy birliği
Birleşelim Ülküdaşlar
Kulak verip "Oğuz Han'a
Benzeyelim bu arslana
Bağlı isek bu vatana
Birleşelim Ülküdaşlar
Birbirini yiyen Millet
Kuramaz bir güçlü devlet
Birliktedir büyük kuvvet
Birleşelim Ülküdaşlar
Ana,oğul,baba,kardeş
Bağrınızda yanar ateş
Kararmadan nurlu güneş
Birleşelim Ülküdaşlar
İhya için aziz yurdu
Şahlaniyor Türk Bozkud'u
Tümen Tümen ordu ordu
Birleşelim Ülküdaşlar
Ben Yoruldum Hayat
Yoruldum hayat yoruldum yeter artık gelme üstüme,
sıralanmış vefasızlar peş peşe yüreğimden düşen düşene
aslında unuttuğum kimseler yok, silinip giden değerler var sadece
bu kadar ihanet ,bu kadar namertliğe gücüm yetemiyor artık
itiraf ediyorum hayat
ya anlat bana kendini.ya da her defasında takma çelmeni
sana söylüyorum...hayat.!
yalansan eğer, tuzaksan eğer, geçip gidiyorsan eğer aldıkların yetmedi mi
yeter artık ne olur hayat yeter artık gelme üstüme...
Ey hayat ,aşkı anlat diyorsan bana
ne sen sor, ne de ben anlatayım.
her aşk yarımdır aslın da
ilk yanılan ben değildim
sonuncuda olmam hani
herkesin bir derdi var,her derdin bir sancısı
yol verdim artık yüreğimden gitmek isteyenlere
sevda celladı olmuş bir toplumun
aldıklarına yetemiyorum artık
ne olursun hayat yeter artık acılarını kusma üstüme
Buz tutmuşsa hayat, güzü de aynıdır baharı da
yüreğimizin şafaklarına vuran güneş
er geç bir gün hesap sorar elbet
satır aralarına sığdırdığımız garipliğimizin
yağmalanan hayatın orta yerinden kırılan hecelerin
virgül ve noktanın olmadığı satırların
ve ellerinizden kayıp giden sevgi tabutunu
hırsla deşilmiş topraklara saldığımız gün
hayatın alacağı bir şey kalmadığında
tek istediğim hayat
topraktaki kimsesizliğime dokunma hayat
dokunma yeter...
Rabbül Alemin Adili Mutlak ALLAH(cc)sorsun masum mazlumun güzelliklerin üstündeki ihsanatı ilahi olan nimetleri çalan münafıktan ,kafirden ,şeytanlaşmış pisliklerden.Dünyamızı,Ahiretimizi zehir eden cümle şarlatanlardan.
Sen Mekkede Doğan Yüce Resulsun
Alemlere Rahmet Gönderilensin
Sana inananlar Kurtuldu Ebet
Merhameti Sonsuz Ey Peygamberim
Gül Yüzlü Gül Yüzlü Peygamberim
Sevdalı Ümmetin Yoluna Senin
Eşin Yok Benzerin Cihanda Senin
Merhameti Sonsuz Ey Peygamberim
Çektin Çile Zulüm Zalim Kullardan
Üzdüler Seni Can Peygamberim
Üf Bile Demedin Sabır Diledin
Merhameti Sonsuz Ey Peygamberim
Gül Yüzlü Gül Yüzlü Peygamberim
Sevdali Ümmetin Yoluna Senin
Eşin Yok Benzerin Cihanda Senin
Merhameti Sonsuz Ey Peygamberim
Cumhuriyet Sizden Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Nesiller İster
Kayıp bir nesil
Gelecekleri yok edilmiş
Değerler dersen yok
Hedefleri belli değil
Fikirleri hapsedilmiş
Düşünceleri amaçsız
Kayıp bir gelecek
Varoluş sebepleri amaçsız
Düşünceleri sömürülmüş
Hedeflerinden saptırılmış
Yürüdükleri yollar belirsiz
Hedefleri yok
Yürünecek yolları yok
Düşünceleri yok
Fikirleri yok
Gelecekleri yok
Çalınmış her şeyleri
İpotek altına alınmış
Değerleri hapsedilmiş
Ruhsuz büyüyen bedenler
Sizler böyle bir nesil yönetmek istiyorsunuz
Özgür düşüncemi istiyorum
Kendimi ifade edecek hür fikirlerimi
Tartışmak istiyorum
Ülke meselelerinde bende varım demek istiyorum
Haykırmak istiyorum gelecek benim
Ülke benim, Anadolu benim, Cumhuriyet benim
Haykırışlarıma prangalar vurulmak
Düşüncelerim zincirlenmek
Geleceğim mahkûm edilmek isteniyor
Hani Atatürk’ün söylediği
Cumhuriyet sizden Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister sözü
Nerede benim hür fikirlerim
Nerede benim hür vicdanım
Nerede benim hür irfanım
Sizler hür fikirlerimi susturuyorsunuz
Sizler hür vicdanımı tutukluyorsunuz
Sizler hür irfanımı hapsediyorsunuz
Şimdi soruyorum sizlere
Benim geleceğimi yok etmeye hakkınız var mı?
Bu hakkı size kimler veriyor
Bu cesareti kimden alıyorsunuz
Ben Türk genciyim ve Cumhuriyetin emanetçisi olarak
Bu hakkı, bu cesareti size hiç vermedim, vermemde
Ben Türk Genciyim
Bu ülkenin geleceğiyim
Cumhuriyetin emanetçisiyim
Ben Atatürk’ün söylediği
Cumhuriyetin Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiliyim
Fikirlerime, vicdanıma, irfanıma hükmedemeyeceksiniz
Bizlerde cumhuriyete ve tüm değerlerimize sahip çıkacak
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller olarak yetişeceğiz
Dinçer Demirel -Kafir ve zalimlerin şeytani fikir ve hesaplarıyle değil tarih boyu bizi biz yapan Ahlaki ve Adaletli değerlerle vatanına kudsi değerlerine sevdalı şerefli bir nesli inşallah hür irademizle temsil edeceğiz.Ve inanıyorsanız üstünsünüz Ayetinin sırrınca maddi manevi güzellikler güzel değerler üreteceğiz bizleri şeytanlaşmış pislikler değil başta vahyin ilmi Kur’an ve sünnet sonrada Aklımız,kalbimiz ve vicdanımız yönetecek ve biz ancak ALLAH(cc)a kul Resulüne(asm) ümmet olmanın şerefiyle ebedileşeceğiz inşallah.
FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Arif Nihat Asya
Biz eski zaman çocuklarıyız...
Varlığı da, yokluğu da biliriz,
Cefayı sonuna kadar çeker,
Vefayı fazlasıyla öderiz..
Büyük şeylerde gözümüz olmaz,
Küçücük mutlulukları yeğleriz...
Yüreğimizle yaşar,
Sevdiklerimizi dünya malına değişmeyiz...
Büyürken, küçülmeyi biliriz biz...
Düşerken dik durmayı,
Yeri geldiğinde susmayı,
Özümüzü korumayı,
Biliriz biz...
Öyle gördük, öyle öğrendik,
Belki anamızdan, babamızdan,
Belki mahalle bakkalından, Belki komşumuzdan,
Belki de çocukluk arkadaşlarımızdan...
Eski zamanlardan,
Eski topraklardan,
Ama hep güzel insanlardan,
Hep iyi insanlardan...
T.Tuğba Baş
Cihada koşanlara yolunda taşanlara
Hak için savaşana güç ver Allah’ım
Güç ver Allah’ım güç ver ismini anana güç ver
Aşkınla yanana güç ver güç ver Allah’ım güç ver
****
Vurulup yatanlara kanları akanlara
Mücahid olanlara güç ver Allah’ım
Güç ver Allah’ım güç ver ismini anana güç ver
Aşkınla yanana güç ver güç ver Allah’ım güç ver
****
Gerçeği arayana mazlumu koruyana
Şehadete koşanlara güç ver Allah’ım
Güç ver Allah’ım güç ver ismini anana güç ver
Aşkınla yanana güç ver güç ver Allah’ım güç ver
****
Bosna’da, Filistin’de, Türkiye’de zulme son verip adil düzenin hâkimiyeti için cihad eden tüm mü’min ve mü’minelere güç ver Ya Rabbi.
MÜBÂREK KAPI
Geçmez boğazımdan hiç hıçkırığım,
Mübârek kapında gönlü kırığım,
Öylesine boş ki, sırtımda heybem,
Onca yolu boşa çekmiş çarığım.
Mübârek kapına sürdüm yüzümü,
Sayısız kez bozdum tövbe sözümü,
Kulluk sarayına giden yollarda,
Ben günahtan alamadım gözümü.
Mübârek kapında el pençe divan,
Ne erler oldular yollara revan,
Ülkeler, beldeler hep dize geldi,
O erler olunca sürüye şivan.
Mübârek kapında bir boynu bükük,
İncecik belimde dağlar kadar yük,
Sen şefaat eyle, ey canlar canı,
Bu âciz fakirin cürmü pek büyük!
Mübârek kapında rûhum sana aç!
Ne öğüt kâr etti nefse, ne kırbaç,
Güzeller güzeli, nurlar menbâ-ı
İnsanlık âlemi hep sana muhtaç!
Mübârek kapında titrek elimle,
Günah denizinde yüzen dilimle,
Nurdan tespihlere salavat dizdim,
Tedirgin, utangaç, mahcup hâlimle.
Babus’selâm bekler ol müminleri,
Kalbe huzur dolar erir kinleri,
Ne kadar mesutlar ya Resûlallah,
Cennet’ül Bâki’nin güvercinleri.
Mübârek kapında geçmese zaman,
Nefsimle vuruşsam hem de pek yaman,
Her iki cihanda sultanımızsın,
O nurlu mekânda huzur bir umman!
Mübârek kapında sultan ve geda,
Cümlesinin canı yoluna feda,
Umudum, göz nurum, güneşim sensin,
Ölümden zor Yeşil Türbe’ye veda! -Ahmet Sırrı Arvas-
Grup Furkan Cihad Unutulunca Mumsema Grup Furkan
Cihad Unutulunca Sözleri
Ey evladım bir zamanlar bir ecdadı vardı..
Bu vatanı ALLAH(cc) için kanlarıyla aldı..
Kur’an’ın düsturuyla yayılırdı cihan’a..
Muhammed(asm)’in Ordusu diyordu tarih ona..
Cihad unutulunca, uyku sardı bedeni..
Aman diyen batı, sayemizde devleşti..
Bizlere irtica dendi, onlar ise medeni..
Kuran’dan uzaklaştık. işte budur nedeni..
Zalimler mücahidlerin seslerini duyunca..
Kaçacak yer arardı onüç asır boyunca..
Kalplere korku sarardı ordunun tekbir sesi..
Bu nidaydı onlara ölümün habercisi..
Cihad unutulunca, uyku sardı bedeni..
Aman diyen batı, sayemizde devleşti..
Bizlere irtica dendi, onlar ise medeni..
Kuran’dan uzaklaştık. işte budur nedeni..
Ey rahmeti bol padişah
Ey rahmeti bol padişah
Cürmüm ile geldim sana
Ben eyledim hadsiz günah
Cürmüm ile geldim sana
Hadden tecavüz eyledim
Günah deryasın boyladım
Malum sana ben neyledim
Cürmüm ile geldim sana
Utanmadım hiçbir zaman
Ettim günah gizli ayân,
Vurma yüzüme el-amân
Cürmüm ile geldim sana
Aslım bir damlacık meni
Halk eyledin ondan beni
Seviyorum rabbim seni
Cürmüm ile geldim sana
Gerçi çoktur fıskı fücûr
Sayılmaz bendeki kusur
Fakat senin adın gafur
Cürmüm ile geldim sana
Günahımla dolar cihan
Sana ayân zâhir nihan
Boldur sende elbet ihsan
Cürmüm ile geldim sana
Adın senin gaffâr iken
Ayıp örten Settar iken
Kime gidem sen vâr iken
Cürmüm ile geldim sana
Doğru bir kulluk etmedim
Rızan üzere gitmedim
Emirlerini tutmadım
Cürmüm ile geldim sana
Milyonlarca etsem günah
Sensin öyle bir padişah
Lâ-taknetû yeter penah
Cürmüm ile geldim sana
İsyanda Kuddusi şedîd,
Kullukta bir battal pelîd
Kesmem senden asla ümîd
Cürmüm ile geldim sana
İsmail Türütten İsrail için türkü
“Sana sesleniyorum,dinle beni İsrail.Seni Anadolu’dan uyarıyor İsmail.
Filistin toprağını gasbeten ülkesiniz.Allah’ın lanetini kazanmış milletisiniz.
Fazla sürmez şiddetin ,tükenecek kudretin.Sana bedduası var ümmeti Muhammed’in.
Kan gölü Ortadoğu,Müslüman çoktan çoğu.Mazlumların feryadı,inletti yeri göğü.
Dünya alem susuyor,İsrail kin kusuyor.Genç,kadın,erkek,çoluk çocuk kesiyor.
Bir yandan bomba,füze,çoluk çocuğu vuran.Bir yandan sapan ile tankın önünde duran,
Vatanını savunmak Filistinlinin suçu.Birinde teknoloji,birinde iman gücü.
Vatanını savunmak suç oldu,kusur oldu.Bu zulüm bugün değil,neredeyse bir asır oldu.
Kendi topraklarında Filistin esir oldu.Bu gavurlar hep böyle çıkarcıdır,yancıdır.
Vallahi bu gavurlar çıkarcıdır,yancıdır.İşi gücü bölmektir,fesattır,yalancıdır.
Suriye,Irak,Kerkük yüreğime sancıdır.Bu bir Haçlı ruhudur.Anlamıyor çokları.
Müslümana yönelmiş,Haçlının okları.Demokrasi,özgürlük.Nerede insan hakları.
İki yüzlü Batı’dan çok duyduk bu lafları.Sen ancak kandırırsın,Arap gibi safları.
Hür dünya hep susuyor,sus bakalım yine sus.Avrupa,Amerika,İngiltere namusuz.
Birleşmiş Milletler ve NATO ne diye birleştiniz.Sonradan değil,doğarken kalleştiniz.
Nerede bir maden varsa oraya yerleştiniz.Şimdi Ortadoğu’da bataklığa düştünüz.
Ümmeti Muhammed’in yarasını deştiniz.Din,iman yok sizde,vicdanda da geçtiniz.
Ortadoğu’ya lider İsrail’i seçtiniz.Filistin’de bir nesil heba oldu,yok oldu.
Bu İsrail köpeği fazla oldu, çok oldu.İsrail’in gözünde insanın değeri yok.
Arabın parası var,kuş kadar çiğeri yok.İsrail bomba attı,Gazze’nin göbeğine.
Sanki parçası aldı,gözümün bebeğine.Araplar teslim olmuş,Siyonist köpeğine.
Mübarek günde oruçluya çatar mı?Silahı olmayana silah,füze atar mı?
Bu İsmail Türüt’ü,tanıyanlar tanıyor.Müslüman Türk olarak yüreğimiz yanıyor.
Her taraf ceset dolu,her taraf kan kokuyor.Medreseler,camiler,binaları yıkıyor.
Müslümanların sesi neden kısık çıkıyor?Gazze kan gölü olmuş,sokaklardan akıyor.
Herkes aval aval bakıyor.Ben buna şaşıyorum
Acıyorum Filistin’e.Baharı yok,yazı yok.Sefil,perişan gençler. Çalımıyor,işi yok.
Fakirlik diz boyunca.Ekmeği yok,aşı yok.Şu Arap dünyasının lideri yok, başı yok.
Aslında Filistin’de İsrail’in taşı yok.Teknolojide uzman,katillikte eşi yok.
Dünya’yı dinlemiyor,şu İsrail belası.Dişini sallamıyor,bakın şu Arap dünyası.
Kan olsun,haram olsun size petrol parası.İngiltere dedesi,Amerika babası.
Fransızlar,Almanlar uzaktan akrabası.Bu İsrail köpeği,dünyanın yüz karası.
Şımarık bir oğlan gibi hoplayıp zıplıyorsun.Akıllı ol,akıllı. Ateşle oynuyorsun.
Bak İsrail biz seni,dilim dili böleriz.Vallahi iki günde haritadan sileriz.
Önce ALLAH(cc) ve Resülüllah(asm),Önce Kur’an ve sünnet
Önce vatan millet
Sonra ana ve yar
Bu yolda savrulan
Birileri var
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehit ölmez diyen
Birileri var
Şehitler ölmez
Bayrakla dertleşen
Toprakla birleşen
Can verip devleşen
Birileri var
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehit ölmez diyen
Birileri var
Şehitler ölmez
Şehitler ölmez
Ey Türk vur, vatanın bakirlerine
Günahkar gömleği biçenleri vur
Kemikten taslarla şarap yerine
Şehitler kanını içenleri vur
Vur güzel aşıklar cenazesinden
Kırmızı meşaleler yakanları vur
Şehvetin raksına yetim sesinden
Besteler şarkılar yapanları vur
Vur o katlin kızıl sapanlarıyla
Dünyaya ölümler ekenleri vur
Vur zulmün o kanlı urganlarıyla
Bir kavmi iplere çekenleri vur
Vur aşkın ve hakkın zaferi için
Vur dünya bak senden bunu istiyor
Vur yerde bak tarih senin seyircin
Vur gökten bak Allah sana vur diyor
Vur çelik kolların kopana kadar
Olanca aşkınla şiddetinle vur
Son düşman son kızıl ölene kadar
Olanca aşkınla kuvvetinle vur
İsmail Türüt Zeytin Dalı
'Bu ne güzel bayraktır, bu ne güzel vatandır
Üç tarafı denizdir, dört tarafı düşmandır
Savaştayız savaşta, fark etmez karda kışta
Türk milleti ayakta, bütün dünya telaşta
Kahpeler sarmaş dolaş, Amerika en başta
Dikkatli olmalıyız hem içeride, hem dışta
Sakın bırakmayalım ipin ucunu puşta
Destan yazıyor destan Mehmetçik dağda taşta
Çıkmış diyor, 'Dünyanın dayısıyım dayısı', midemi bulandırdı Amerikan ayısı
Ortadoğu'da kan var, gözyaşı var, dram var
Gavurun lokmasında kul hakkı var, haram var
Siyonistin hedefi böl parçala karıştır
Zeytin Dalı dostluktur, kardeşliktir, barıştır
Libya, Filistin, Irak paramparça, Suriye
Ne dost belli, ne düşman, tek başına
Türkiye Müslüman Türk oğluyum, başım eğilmez başım
Altaylar'dan Tuna'ya çoktur benim soydaşım
Iraklı, Suriyeli hem komşum, hem dindaşım
Kerkük'teki Türkmenler kardeşimdir kardeşim
Vatanımız yurdumuz, çok yaşasın ordumuz
Kürt değil arkadaşlar, teröristtir derdimiz
Bu yolculuk sürecek en son durağa kadar
Afrin, Münbiç, Kobani, Kuzey Irak'a kadar görsünler Mehmetçiğin gücünü takatini
Gösterelim dünyaya Osmanlı tokadını
Filistin'de zulüm var, Suriye'de ölüm var
Kendi halkını vuran Esad gibi zalim var
Bütün dünya birleşti Suriye'ye yerleşti
Tanıyoruz Esad'ı, babası da kalleşti İftiralar, yalanlar, aynı telden çalanlar
Biter mi Siyonist'te planlar projeler
Omuz omuza vermiş Türk'e düşman olanlar
Afrin'deki akrepler, Kandil'deki yılanlar...'
Hak yolundaki bu zaferimiz yakın ve mutlaktır.
Sefer bizim, Zafer Allah’ındır.Ordumuz muzaffer,
mazlumu katleden zalimler Kahrolsun…
Vur Mehmedim! vur ki; bahtım uyansın.
Tekbir sadaları, arşa dayansın,
Sen ki; çelikleşmiş imansın,Vur Mehmedim!
Hak için, Allah için, Mazlumlardan yükselen o ‘Ah’ için.
Sen tarihsin, sen zafersin, sen bayraksın, sen vatansın
Vur Mehmedim! vurki; Dünya utansın.
Hak yerini buluncaya kadar vur! .
Dağlar,taşlar kaynasa kum misali gâvur,
iman dolu göğüs sende, Allah, Allah diyen dil sende,
Hakkın yüce vadi senin,
Vur Mehmedim, vur Mehmedim!
Vur Mehmedim ufkumdaki sis için,
Şehid dedenin kanıyla yoğrulmuş Afrin için..
Ben de gelebilsem nolur,
Dur Mehmedim, dinsin gönlümde hasret, gözlerde yaş…
Güneş nasıl doğar Afrin de?
Güneş nasıl batar Hassada, gör Mehmedim.
Yer gök nasıl titrer, gümbür gümbür Mehmedim..
Elindeki silah değil, Hakkı tutansın,
Vur Mehmedim, vur ki; Dünya utansın.
Vur Mehmedim! üstte mavi gök, altta yağız yer görsün,
Vur Mehmedim! kahpe ABD er görsün,
Süngünle yazdığın tarih, yeni bir zafer görsün.
Vatanım, Bayrağım kadar şanlı,
Alnından al nişanlı, bir meçhul asker görsün.
Bilki sen toprakta değil, kalbimde yatansın,
Vur Mehmedim,vur ki; Dünya utansın.
Amanos Dağlarının eteklerinde,
Vatanımın açan çiçeklerinde sen varsın.
Zulmün beynine, gülle olur yağarsın,
Bir batar,bin doğarsın…
Sen tarihsin, sen zafersin, sen Bayraksın, sen Vatansın
Vur Mehmedim! vurki; Dünya utansın….
Elindeki silah değil, Hakkı tutansın,
Vur Mehmedim, vur ki; Dünya utansın.
Hani eben, hani deden?Aynı yere sen de giden,
Hakk yolunu tarif eden,Yol efendimin yoludur.
Ey yolcular, ey yolcular,Yol Muhammed’in yoludur,
Her bahçenin gülü kokmaz,Gül efendimin gülüdür.
Bağla nefsin olsun kölen,Böylelilkle kalbin silen,
Medine şehrinden gelen,Yel efendimin yelidir.
Ey yolcular, ey yolcular,Yol Muhammed’in yoludur,
Her bahçenin gülü kokmaz,Gül efendimin gülüdür.
En üstüne toprak yağar,Başın kaldırınca değer,
Sarılmak istersen eğer,Dal efendimin dalıdır.
Ey yolcular, ey yolcular,Yol Muhammed’in yoludur,
Her bahçenin gülü kokmaz,Gül efendimin gülüdür.
Bir gün olur sen de yanan,Malın mülkün olur talan,
Cehennemden çekip alan,El efendimin elidir.
Ey yolcular, ey yolcular,Yol Muhammed’in yoludur,
Her bahçenin gülü kokmaz,Gül efendimin gülüdür.
Ağlaya ağlaya yollara düştüm
Şükür olsun muradıma kavuştum,
Medine göründü yandım tutuştum,
Ölüm ver Allah'ım verme ayrılık.
Yeşil kubbe görününce gözüme
Boynum büküp elim koydum dizime,
Uyandım ki su serperler yüzüme,
Aklımı başımdan aldı ayrılık.
Ferhat gibi canım yandı kavruldum,
Şirin gibi ciğerimden vuruldum
İstemeden Medine'den ayrıldım.
Bir derdimi yüz bin ettin ayrılık
Kafileyle vardım gözleri yaşlı
Ellerimi açtım Mevla’ya karşı
Zemzeminden içtim Kabe’ye karşı
Ölüm ver Allah'ım verme ayrılık.
YARIŞ EDİYOR...
Salat-selam sana, ey şanlı Nebi
Hadislerin bir-bir gerçekleşiyor
İnsanların çoğu bir sarhoş gibi
Nefsin kulvarında yarış ediyor...
***
Çıkmışlar ortaya, Hak’tan sapanlar
Kur’an’a-Hadis’e dil uzatanlar
Müslüman görünür, gitmiş imanlar
Şeytan diyarında, yarış ediyor...
***
Din adına çıkmış bir çok yalancı
Kitap-Sünnet bilmez, batıl inancı
Cehalet içinde, gafil isyancı
Deccal’in yolunda, yarış ediyor…
***
Kimi Mehdiyim der, kimisi Resul
Kimi alim amma, bilmez hiç usul
Hepsi de şeytana, nefsine tam kul
Bu fitne çağında, yarış ediyor...
***
Kadınlar fetvacı, erkek emrinde
Yeni yeni şeyler, çıkarır dinde
Maskara olmuş hem, nefsin elinde
Nefsin kucağında, yarış ediyor…
***
Din ticaret olmuş, hem de bir şöhret
Nefsin esiridir, bekliyor izzet
Şeytani cinlerden almış icazet!
Şöhret ısrarında, yarış ediyor...
***
Kul Faruk sığınır, yüce Rahman’a
Ferasetle yol ver, Ey Rabbim bana
Ölmeden kavuştur, büyük ihsana
Müminler yolunda, yarış ediyor...
18.05.2018-Faruk LİMAN
UYMA ŞU NEFSİNE, HELAK OLURSUN...
Resulullah dedi; "uyma kâfire”
Uyar isen eğer, ondan olursun
Müminler yaşarlar, bu emre göre
Dikkat et kendine, ateş bulursun…
***
Teslimiz Kur’an’a, hem de Sünnet’e
Teslim olmayanlar, girmez Cennet’e
Sünneti yaşayan erer nimete
Girmezsen emrine, helak olursun…
***
Şeytan yaklaşıyor bazen de sağdan
Güzel şey dedirtir, çıkarsın yoldan
Ehl-i Sünnet’e uy, çıkma imandan
Uymazsan Hak dine, helak olursun…
***
Zaman çok karanlık, fitne akıyor
Şeytana uyanlar, çelme takıyor
Aklını put yapan, zehir katıyor
Dalma başka yöne, helak olursun…
***
Kurtuluşun için, feraset gerek
Allah aşkı ile yanmalı yürek
Fasık olmaktan çık, çok zikrederek
Nur dolsun kalbine, helak olursun…
***
İlminle amil ol, güzel amel yap
Allah dostlarından, hikmetleri kap
Şüpheliye dalma, görürsün azap
Yönelme şer yöne, helak olursun…
***
Kul Faruk benzeme, kâfir-fasığa
Onlar uyuyorlar, şu bozuk çağa
Deccal tuzak ördü, takılma ağa
Uyma şu nefsine, helak olursun…
13.05.2018-Faruk LİMAN
HUZUR OLUR MU?!...
Zam-zulüm kavgası, başlamış yine
Faiz sisteminde, huzur olur mu?
Boş yere konuşma, tövbe etsene
Şirk-günah içinde, huzur olur mu? !...
***
Kur'an ne diyorsa, ona uymalı
Hakk'ın her emrini halka yaymalı
Haram olan şeyi, ateş saymalı
Ateşin içinde, huzur olur mu?!...
***
Şirki kökünden at, yetmez pansuman
Tevhid yaşanmazsa, kalmaz ki iman
Kur’an'sız hayatta, olmaz hiç derman
Batılın içinde, huzur olur mu ?!...
***
Faiz-zina-içki, çağın belası
Gündemde tutulur, şirkin alası
Dünyayı kaplamış, zulmün sedası
Bu zulüm içinde, huzur olur mu?!...
***
Haram-helal bilmez, yaşar keyfince
Nefsini yaşıyor, sanıyor Din’ce
Uydurur fetvalar, hep de kendince
Kargaşa içinde, huzur olur mu?!...
***
Ne doğrusu belli, ne de eğrisi
Nefs-i emmaredir, onun her sesi
Dünyaya adamış, bütün nefesi
Bu gaflet içinde, huzur olur mu?!...
***
Kul Faruk kapılma, sen şu nefsine
Bak bir ömür geçti, gitti çok sene
Son nefese kadar, sarıl Hak dine
Batılın izinde, huzur olur mu?!...
ALLAH'IN İPİNDEN KOPTUKTAN SONRA...
Camiler meskenin olsa ne olur
Şirki şu kalbine yazdıktan sonra
Eğilip-kalkanlar, sanma kurtulur
Batıla uyup da, azdıktan sonra…
***
Eğilip de kalkman değildir namaz
Şirke bulaşmışsan, ibadet olmaz
Yaptığın işlerde hayır bulunmaz
Şeytanla birlikte, koştuktan sonra…
***
Veyl var buyuruyor, maun suresi
Riyanın içinde, duymazsın sesi
Kandırırsın sen de, sanki herkesi
Nefsinle haddini aştıktan sonra…
***
Kalbinde nur yoksa, imanda yoktur
İhlas bulunmazsa, karanlık çoktur
Gittiğin yolların tümü bozuktur
Düz yolda yolunu, şaştıktan sonra…
***
Zulüm karanlıktır, çıkarır yoldan
Haram tatlı gelir, şekerden-baldan
Fayda mı umarsın, o tür namazdan
İnsanlara zulüm yaptıktan sonra…
***
La de ilahlara, uzak dur şirkten
Bir fayda bekleme, çağdaş müşrikten
Hayal mi kurarsın, sen şu Cennet’ten
Başka ilahlara taptıktan sonra…
***
“Hayır yapıyorum”, desen ne olur
Koşarsın durmadan, beden yorulur
Küfür kalbi kaplar, şirk seni bulur
Hak yoldan batıla saptıktan sonra…
***
En büyük tehlike, Hakk’a eş koşmak
Kur’an’a değil de, nefse yapışmak
Ne fayda verir ki, halkla buluşmak
Hak dine batılı kattıktan sonra…
***
Kul Faruk gevşeme, yaşa Hak dini
Sımsıkı tutmalı, Hakk'ın ipini
Hiç bir amel-asla- kurtarmaz seni
Allah'ın ipinden, koptuktan sonra…
***19.09.2018-Faruk LİMAN
ANNE
Mübarek ellerin sıcacık kucak
Analar var ise tütüyor ocak
Şefkatli kolların değince ancak
Ağlayan bebekler susuyor anne
Hayalin gözümde sevgin özümde
Muhabbet izleri sanki yüzümde
Seni andığımda yaşlar gözümde
Yaralı yüreğim kanıyor anne
Evlat pir olsada onlara muhtaç
Analar her zaman başımıza taç
Dermansız dertlere olurlar ilaç
Nur yüzün kalbime doğuyor anne.
·
Allah bize yar olsun, Peygamber yarenimiz..! (sav)
Alabora olmasın, fırtınalı, denizlerde gemimiz,
Her seher de secde vakti, Dua’da ellerimiz,
Dilimiz Hakkı zikretsin, gönlümüz felah bulsun,
Kabul olsun Dua’lar, Cumamız mübarek olsun..!
Allah bize yar olsun, Peygamber yarenimiz..! (sav)
Çağrılan Hak divanına, durmayınız hemen geliniz,
Size uzatılan o mübarek ele, sizde bir el veriniz,
Hakka yürümek için, gönüller bir yol bulsun,
Hanemize nur dolsun, Kandilimiz mübarek olsun..!
Allah bize yar olsun, Peygamber yarenimiz..! (sav)
Gözyaşlarımız dinsin, felah bulsun gönlümüz,
Cennet bahçelerinde nurdan, hazırlandı köşkümüz,
Sunulur Kevser’imiz, kalbimiz huzur bulsun,
Saadet içinedir ruhlar, Bayramımız Mübarek olsun..!
Allah bize yar olsun, Peygamber yarenimiz..! (sav)
Hayatımıza mutluluk katsın, bizim ilham perimiz,
Yakamozlar içinde pır, pır, kanatlansın yüreğimiz
Allah için dost arayan, mutlaka dostunu bulsun,
Mutlu yaşasın gönüller, saadetimiz mübarek olsun..!
Allah bize yar olsun, Peygamber yarenimiz..! (sav)
Cuma, Kandil, Bayramlar, birleştirir gönülleri,
Kadrini bilen canlara, söylenir gönül erleri,
Hakte alanın yanında, pek makbuldür yerleri,
Her kalpte mutlaka, şeksiz bir tevhit bulunsun,
Eyyy Allahın Has kulları yaşam sizlere mübarek olsun..!
Zaman bendedir,Mekan bana emanet,
Kim var diye soranlar Ben burdayım ilelebet!
Canla canı ola Can verdik yolunda Kırdım zincirimi,
Hoş geldin Ey hürriyet!Duysun tüm dünya Duysun simdi,
Yeter artık diyen,Masumların sesini!Bitsin bu esaret, bu zillet
Hadi ayağa kalk,Bitsin bu hasret!
Surda bir gedik açtık Mukaddes mi mukaddes
Ey kahbe rüzgar artık,Ne yandan esersen es!
Duysun tüm dünya!Duysun şimdi,Yeter artık diyen
Masumların sesini.Bitsin bu esaret!Hadi ayağa kalk Bitsin bu hasret.
Surda bir gedik açtıkMukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgar Artık ne yandan esersen es…Necip Fazıl.
Sabrımız artık yeter, merde meydan konuşur;
Hışmile kından çıkar; kılınç, kalkan konuşur.
”İnna fetehnâleke fethanmübînâ” diye,
Cenk yolunda Emr-i Hak, Emr-i Kur’an konuşur.
Hakka teslim olmuşuz cezbe-i Yezdân ile,
Kükreyen her narada şâh-ı merdan konuşur.
Ecdad ayaklanıyor ruhların mahşerinde,
Ordular şaha kalkar Fatih Sultan konuşur.
Ya şehit ya gaziyiz, biz bu dava uğruna,
Hak yolundan dönmeyiz; bizde iman konuşur.
Kahramanlar neslidir hükmeder tarihlere,
Sinesinde her erin sanki hakan konuşur.
Ey emanet haini, ahdini nakzeden duy;
Hakkı ihkak uğruna tekmil vatan konuşur.
Ey fakir milletlerin kan içen zalimleri,
Bizde şeref, bizde şan, bizde vicdan konuşur.
Azmimiz, zalimlerin mahv-ü ihlâkindendir,
Atinizde mutlaka ye’s ü hüsran konuşur.
Zillettir, meskenettir, şerefsizliktir sonu,
Ne haddine ki hala kahpe düşman konuşur.
Ecdadımın hıncıdır, damarlarımda vuran;
Kan istiyoruz biz kan, savaşta kan konuşur.
Kahhâr adıyla Hakk’ın kahr eyleriz haini,
Derununda alçağın çünkü şeytan konuşur.
Bırakın recmedelim şu ırz düşmanlarını,
Bağrımızda tutuşan nice volkan konuşur.
Süleyman Arif EMRE
Şehidler diyorlarki görünüşe kanmayın
Tabutlara bakıpta bizi öldü sanmayın
Biz ölümü öldüren bir iman taşıyoruz
Kurana andolsunki dipdiri yaşıyoruz
Ana,baba,eş,kardeş silin gözyaşlarınızı
Bu şeref size yeter dik tutun başınızı
Bu ilahi şöleni veda sanmayın sakın
Bilinizki cennette buluşmamız çok yakın
Cengiz Numanoğlu
YA RAB İHSAN EYLE, BİZLERE RAHMET!...
Hayırlar feth ola - şerler def ola
Kalpler iman edip, nur ile dola
Batıla gidenler, gelsin Hak yola
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Bütün müşkilatı, Sen âsân eyle
Bizleri kaptırma, şer akan sele
Şu canı teslim al, tam iman ile
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Hastalara şifâ - dertlere devâ
Borçlulara eda - hayırlı yuva
Girsin gönüllere, Hak olan dava
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Nâ-murad olanlar, ber-murad ola
Kalplerimiz mesrûr, hep mutlu kala
Girelim Nur’una, toptan kol-kola
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Ayıpları mestur - edeb nasip et
Günahları mağfur, eyle mağfiret
Nasip eyle bize, rıza ve Cennet
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Kur’an ve Sünnet’le, eyleyip irşat
Dünyayı mamur et, hükmünü yaşat
Ahreti güzel kıl, rahmetle kuşat
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
İçimiz-dışımız, hep pürnûr ola
Ahir ve akıbet, hepsi hayrola
Bizleri bırakma, sağ veya sola
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Ümmet şuuruyla, gelsin yüz akı
Alem-i İslam’a, ver ittifakı
Yüce nurun ile doğdur şafakı
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***
Kul Faruk duacı, “bereketler kıl”
Kur’an’ın emrine, girsin şu akıl
Kuvvet ver bizlere, bırakma atıl
Ya Rab ihsan eyle, bizlere rahmet
O nurlu yoluna-kavuşsun ümmet!
***09.03.2020-Faruk LİMAN
Rabbim istiklal marşı yazdırmasın bir daha
Biz savaş meydanında şehid verdik hür olduk
Albayrağın altında iri olduk bir olduk
Yedi düvele karşı tekbir tekbir sur olduk
Vatanımız seccade secde ettik ALLAH(cc)a
Rabbim istiklal marşı yazdırmasın bir daha
İsmail teslimiyet,İbrahim davasında
Alparslan cumadayız Malazgirt ovasında
Edebali rüyası,Ertuğrul duasında
El açtık hidayeti lütfeyleyen ilaha
Rabbim istiklal marşı yazdırmasın bir daha
Minarede okunan ezan şuurumuzdur
Al kan ile dokunan bayrak onurumuzdur
Nebiden isim almış Mehmet gururumuzdur
Biz iman şuuruyla yürümüşüz felaha
Rabbim istiklal marşı yazdırmasın bir daha
Bütün cihan bilsinki şehadete hazırız
Gariplere sığınak mazlumlara hızırız
La ilahe illallah İslam ile huzuruz
Dudağımızda Yasin üç ihlas bir Fatiha
Rabbim istiklal marşı yazdırmasın bir daha
ETMEZSEN BATILDIR, SENİN GÖRÜŞÜN!...
Nasıl bir kişisin, merak edersen
Kimleri seversin, şöyle bir düşün
Nefsine uyarak, bir yol gidersen
Dönmezsen batıldır, senin görüşün
***
Kime benziyorum, diyorsan eğer
Kimi çok översin, şöyle bakıver
Mümin olan kişi, mümini sever
Sevmezsen batıldır, senin görüşün
***
Kim kimi severse, o da ondandır
İmanlı arkadaş, büyük ihsandır
Müminler kardeştir-destek olandır
Değilsen batıldır, senin görüşün!
***
Kimlere dost dersin, şöyle bakıver
İslam’a uymayan, batılı sever
Tövbe et haline, Hakk’a geliver
Gelmezsen batıldır, senin görüşün!
***
Kişi kişinin de, mutlak aynası
Sünnet’e uyanlar, bulur ihlası
Kötüyle dost olma, tutarsın yası
Olursan batıldır, senin görüşün!
***
Kimlerle gülersin, etrafına bak
Hakiki müminler, senden çok uzak
Kur’an-Sünnet’e uy, yanlışı bırak
Uymazsan batıldır, senin görüşün!
***
Baktın mı kimlerdir, o üzdüklerin
Nasıl kimselerdir, görüştüklerin
Ne tür yerlerdendir, o gittiklerin
Bilmezsen batıldır, senin görüşün!
***
Gidiyorsun fakat, kimin izinde
Nelerden bir iz var, senin fikrinde
Yoksa yaşar mısın, bid’at içinde
Dönmezsen batıldır, senin görüşün
***
Kul Faruk yaşa sen, Allah yolunda
Büyük mükâfat var, yolun sonunda
Sabır ve dua et, zorda kalsan da
Etmezsen batıldır, senin görüşün!
***13.03.2020-Faruk LİMAN
KUR'AN-İ KERİM'DEN BU SABAH!
BİSMİLLAH...
Allah’a tam kul olun, O’na ibadet edin
Yalnız O’na yönelin-O’nun yolundan gidin
Hiçbir şeyi de O’na, asla ortak koşmayın
Sakınınız her zaman, şirke hiç bulaşmayın
Hep iyilik ediniz, şu çeşit kimselere
Ana ile babaya, akraba-yetimlere
Yoksula-fakirlere, yakın-uzak komşuya
Yakın arkadaşlara, hem de uzak yolcuya
İyilik ediniz hep, yine o kimselere
Elinizin altında, olan o kişilere
Allah sevmez elbette, kibirli kimseleri
Övünerek gezinen-dolaşan kişileri...
Bunlar cimrilik yapar, hem onu emrederler
Cimrilik yapmak için, telkin dahi ederler
Cimrilik telkin eder, her zaman insanlara
Engel dahi olurlar, bir takım yardımlara
Gizlerler bile onlar, Hak’tan gelen ihsanı
Allah’tan gelmiş olan, yanlarında olanı
Kendilerinde olan, neler varsa fazlından
Gizlerler hem de onlar, kaçarak hep yardımdan
Bir azap hazırlandı, bu çeşit nankörlere
Alçaltıcı azap var, böylesi kimselere...
Bunlar hep riya ile, durmadan harcayanlar
Hep de gösteriş için, malları dağıtanlar
Allah’a inanmayan, riyakâr kimselerdir
Ahiret gününü de, hep inkâr edenlerdir
Eğer şeytan olursa, her kime ki arkadaş
Ne kötü arkadaştır, hem ne kötü bir sırdaş...
İmanı etselerdi, yüce Allah’a bunlar
Ahiret gününe de, şayet tam inansalar
İnfak da etselerdi, eğer o mallarından
Allah’ın verdiğinden-bütün rızıklarından
Gösteriş ve riyayı, eğer yapmasalardı
Gösterişsiz olarak, güzel harcasalardı
Ne zarar gelirdi ki, bundan kendilerine
Yazık ki hep uydular, zalim nefislerine
Yüce Allah onları, çok da iyi bilendir
Hakkıyla bilendir O, çünkü Allah Alim’dir...
Şüphesiz yüce Allah, asla bir zulüm yapmaz
Zerre kadar haksızlık, hiç bir kimseye olmaz
İyilik sevapları, muhakkak ki kat-kattır
Onun mükâfatını, katından hep artırır
Çok küçük iyilikler, yapılmış dahi olsa
Mükâfatları çoktur, Allah için yapılsa
Bir kişi Allah için, iyilik yaptığında
Çok büyük ecir vardır, O’nun yüce katında...
Mutlaka her ümmetten, bir şahit getirilir
O zamanda hepsine, Resul şahit edilir
Bu hal gerçekleşerek, var olduğu zamanda
Halleri ne olacak, nasıl olur o anda!...
O kıyamet gününde, inkâr eden kimseler
Hakk’ın Peygamber’ine, isyan eden kişiler
Yer yarılıp içine, o an girmek isterler
Allah’tan hiçbir sözü, asla gizleyemezler…
****14.03.2020-Faruk LİMAN
NİSA SURESİNDEN GÖNLÜME DÜŞENLERDEN...
KUR'AN-SÜNNET'LEDİR DİRİLİŞİMİZ!...
Avam topluluğu, şâd etmez bizi
Gönül ehli varsa, artar neşemiz
Bir rahmet sarınca, şu kalbimizi
Elbette ki kalmaz, hiç endişemiz!
***
İlgilendirmez de, ağalar - beyler
Girmez arasına, gerçek müminler
Zarar etmez asla, aşkla gidenler
Hak ile dostluktur, bizim yerimiz!
***
Gönlümüzü açar, Allah’ı zikir
Kur’an ve Sünnet’ten, alırız fikir
Tövbe-istiğfarla, kalmaz asla kir
Elbette ki çoktur, görevlerimiz!
***
Eğlence ve çalgı, hepsi nefsanî
Sıkar bizi-hem de-her malayani
Sünnet’e uyarak, yaşarız dini
Hak yolunda geçer, tüm günlerimiz
***
Mahrem-namahreme, dikkat ederiz
Resul’ün yolunda, aşkla gideriz
Hakk’ın dostlarını, kalpten severiz
Allah için olur, bizim sevgimiz!
***
Afetten kurtulmaz, bid’ate giren
Haram ortamlarda, zevk-sefa süren
Kur’an ile Sünnet, Hakk’ı bildiren
Teslim olmaz isek, şerdir halimiz!
***
Hakîkî mü’mine, hep lâzım olan
İman - salih amel, gerisi yalan
Hakk’a yönelendir, gerçek kurtulan
Kur’an ile meşgul, bizim dilimiz!
***
Faydalı ilimler - ihlasla amel
Sabır ve kanaat, olmalı temel
Asla yapmayasın, sen tul-i emel
Ahiret yurdudur, gerçek yerimiz!
***
Kul Faruk ibret al, gördüklerinden
Uzak durma sakın, görevlerinden
Ayrılma asla sen, Resul izinden
Kur’an-Sünnet’ledir, dirilişimiz!...
***14.03.2020-Faruk LİMAN
İYİLİK
İyilik değildir hiç, yüzünüzü çevirmek
Doğu veya batıya, yönünüzü döndürmek
Asıl iyilik şudur, inanmaktır Allah’a
Alemlerin sahibi, tek olan O ilaha
Hem Ahiret gününe, gitmiş ve gelmiş gibi
Bütün meleklere de, görmüş ve bilmiş gibi
Kitapların hepsine, hem de sahifelere
Bütün peygamberlere-gelen tüm elçilere
Kalp ile inanarak, dil ile tasdik etmek
Rabbin ne göndermişse, teslim olarak gitmek
Malını Allah için, sevgisiyle dağıtmak
Rızasını gözetip, hayırlarda yarışmak
Sevdiğiniz şeylerden, çokça infak etmektir
Yakına - yetimlere, yoksullara vermektir
Yolculardan olup da, yollarda kalanlara
İhtiyacı olup da, çok muhtaç olanlara
Köleler kurtarmaya, her an gayret etmektir
Hak yolunda harcamak-yardımı çok sevmektir
Dosdoğru kılmaktır hem, emredilen Namazı
Rabbine dua edip - eylemektir niyazı
Zekâtı tam vermektir, hayırlarda koşmaktır
Nefsani engelleri takılmadan aşmaktır
Yerine getirmektir, antlaşma ve sözleri
Sözünde duranların, dürüst olur özleri
Zorluk ve sıkıntıda, hastalık ve savaşta
Gençlikte-yaşlılıkta, yaşanılan her yaşta
Sabretmektir elbette, gerçek olan iyilik
Böylece gerçekleşir, müminlik-muttakilik
İyiliğe götüren, gerçek olan bu haller
İşte bunlar sadıklar, kalpten iman edenler
Bunlar Allah yolunda-doğru yolu bulanlar
Allah rızası için, dosdoğru yaşayanlar
İşte böyle kimseler, müminler-muttakiler
Allah’tan sakınmayı, görevleri bildiler…
Kul Faruk tefekkür et, iyilik yolunda ol
Kur’an ve Sünnet yolu, yaşanılacak tek yol!...
14.03.2020-Faruk LİMAN
·
·
·
· Estergon Estergon biz seni nemçerilerine
· ALLAH(cc)emaneti verdik
· Şimdide geri almaya geldik
· İşte serhadin hali budur
Estergon Kal'ası su başı durak
Kemirir içimi bir sinsi firak
Gönül yar peşinde yar ondan ırak
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Yar peşinde koşar kara bahtlıyım
Estergon Kal'ası su başı kaya
Kemirir gönlümü aşk denen yara
Çektiğimi hoş gör gel etme cefa
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Yar peşinde koşar kara bahtlıyım
Estergon Kal'ası su başı hisar
Baykuşlar çağrışır bülbüller susar
Kafir bayrağını burcuna asar
Akma Tuna akma ben bir detliyim
Yar peşinde koşar kara bahtlıyım
Estergon Kal'ası su başı kal'a
Göklere ser çekmiş burçları hele
Biz böyle kal'ayı vermezdik ele
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Yar peşinde koşar kara bahtlıyım
· Kemal Altınkaya
Koru bizi huzuruna kul hakkıyle gelmekten
Nefsimizin batağına Aklımızı çelmekten
Koru bizi kelimei şehadetsiz ölmekten
Hesap günü cümlemize müjdeler ver ya Rabbi
Koru bizi o günahkar ve karanlık yollardan
Gıybet eden iftira atan iki yüzlü o münafık kullardan
Koru bizi gafillerle zalimlerle sarmaş dolaş hallerden
Cümlemizi Hak yolundan ayırma hiç ya Rabbi
Senden şifa bekleyen nice hasta kullara
Acılarla kıvranan yetimlere dullara
Dilenen dilenmeyen açlara yoksullara
Bunca yükü taşıyacak sabırlar ver ya Rabbi
Helal kazançlarına haram lokma katmayan
Haysiyet servetini hiç kimseye satmayan
Verdiğin nimetleri çöplüklere atmayan
Kullarına darlık yüzü gösterme hiç ya Rabbi.
sevgi çiçeği
Osman Öztunç - Mehmedim Şarkı Sözü
Gayrı anlatılmaz bu savaş bence
Dağ taş konuşmuştu kendi dilince
Hücum diye bir ses duydum ilk önce
Sonra Allah Allah dedi mehmedim
Ne ana ne sıla ne yar hayali
Bir gör mehmetteki kükremiş hali
Kırpmadı gözünü yağmur misali
Mermi yedi havan yedi mehmedim
Can askerim
Öyle bire ihlas öyle imanki
Secde eder cümle can ve bitki
Bir temmuz akşamı Allah şahitki
Şaha kalkmış vatan idi mehmedim
Bu akşam yıldızlar saramış gibi
Tepeler titreşir hava kış gibi
Bir dağın sırtında dağ varmış gibi
Omuzlamış bir mehmedi mehmedim
Can askerim
Açığı kapalısı uyduk modaya
Telefonu alan girdik odaya
İtaat etmez olduk ana babaya
Bu aciz kullarını affeyle ya Rabbi
Mazlumun hakkını savunmaz olduk
Miskini fakiri doyurmaz olduk
Helali haramı ayırmaz olduk
Bu aciz kullarını affeyle ya Rabbi
Faizsiz iş yapmadık hacı hocası
Sandık bu devranın sürer sefası
Evladın anneye yoktu vefası
Bu aciz kullarını affeyle ya Rabbi
İlme çağırılınca nazlanıp durduk
Gelmemek için türlü bahane bulduk
Şimarmıştık Rabbim biz çok kudurduk
Bu aciz kullarını affeyle ya Rabbi
İçki,kumar,fuhuş arttıkça arttı
Gençliğin eroinden hali berbattı
Fakirler zenginle yarışa kalktı
Dünyaya çok daldık affeyle ya Rabbi
Ve ALLAH(cc)in halifesi olurdun
Hak dinine hurafeler katmazdın
Zanlarla hükmetmez küfre batmazdın
Kalbin kararmazdı öfkeyle kinle
Alay edermiydin bu yüce dinle
Savaşırdın önce kendi cehlinle
Haddini kurana sorsaydın eğer
Yıllarca ecdadı suçladın durdun
Geri kalmışlığı islama yordun
Oysaki en önde sen koşuyordun
Ahlakı kurana sorsaydın eğer
Necip Fazıl Kısakürek’ten çok güzel bir şiir:
Yıllardır kendimi, güyâ tanırdım;
Sanık ben, yargıç ben, hep aklanırdım.
Şeytanı, en büyük düşman sanırdım;
Ondan da beteri.. Nefsimmiş meğer…
Gönlümü, hevâya kaptıran oymuş,
Şuûru şehvete saptıran oymuş,
Tutkuları, putlar yaptıran oymuş,
En sinsi düşmanım.. Nefsimmiş meğer…
Övgü dolu sözlerine kanmışım;
“Kalbin temiz” demiş, gerçek sanmışım.
Hakk’ı ancak, zor günümde anmışım,
İçimdeki nankör.. Nefsimmiş meğer…
Öyle sevdirmiş ki,dünyayı bana;
Saraylar kurmuşum, üç günlük cana.
Hevâ heves denen, çöplükten yana
Beni sürükleyen.. Nefsimmiş meğer…
Meyhâne meyhâne, hayâl kurmuşum,
Çamurlu yollarda, yalpa vurmuşum,
Adresi hep, münâfıktan sormuşum;
Koynumdaki yılan.. Nefsimmiş meğer…
Dalmışım.. Her akşam cümbüşle meşke,
Kalmamış dilimde, riyâdan başka.
Bir kadehlik, ömrü olan bir aşka;
Beni kul eyleyen.. Nefsimmiş meğer…
Tutkuya döndükçe, giyim markası,
Yerde paspas olmuş, hayâ hırkası.
Kuşatmış kaleyi, şeytan fırkası;
İçindeki casus.. Nefsimmiş meğer…
Ne kadar soyarsa, insan bedeni;
O kadar olurmuş, güyâ medenî.
Bu afyonu, bir çağdaşlık nedeni,
Diyerek yutturan.. Nefsimmiş meğer…
İkbâl korkusuyla, kıstırmış beni,
Kur’ân kapısına, küstürmüş beni,
Zulüm karşısında, susturmuş beni;
Nefsimin zâlimi.. Nefsimmiş meğer…
Namaza, “Bayramlık” fetvâsı veren,
Kullukta, “Mevlid”i yeterli gören,
Farz dururken, nâfileyi gösteren;
Dalâlet rehberi.. Nefsimmiş meğer…
Ağzım bağlı, güya oruç tutmuşum,
Haramları, gözlerimle yutmuşum.
Seher vakti, yorgan döşek yatmışım;
Secdeye musallat.. Nefsimmiş meğer…
Bağ bahçede, hasat vakti gelince;
Hesaplar yapmışım, inceden ince,
Lâkin, Allah için zekât denince;
Elimi bağlayan.. Nefsimmiş meğer…
Vermişim, “Ne cömert” desinler diye;
Üç beş çürük çarık, güyâ hediye.
Arkasından, dilenmişim medhiye;
Bu alkış delisi.. Nefsimmiş meğer…
Komşuda katık yok, ben tok yatmışım,
“Tembel” demiş, gıyâbında çatmışım,
Şevkât dersi vermiş, nutuk atmışım;
Bu sahtekâr maske.. Nefsimmiş meğer…
Kur’ân ehli görmüş, küçümsemişim,
Üstelik cür’etle “Yobaz” demişim.
Nice kul hakkını, böyle yemişim;
Oysa gerçek yobaz.. Nefsimmiş meğer…
Necip Fazıl Kısakürek
AKINCILAR
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi "İlerle!"
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Yahya Kemal Beyatlı
Şu dünyadaki en mutlu kişi
Mutluluk verendir
Şu dünyadaki sevilen kişi
Sevmeyi bilendir
Şu dünyadaki en bilge kişi
Kendini bilendir
Şu dünyadaki en soylu kişi
İnsafa gelendir
Bütün dünya buna inansa
Bir inansa hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza
Şu dünyadaki en olgun kişi
Acıya gülendir
Şu dünyadaki en zengin kişi
Gönül fetedendir
Şu dünyadaki en üstun kişi
İnsanı sevendir
Şu dünyadaki en soylu kişi
İnsafa gelendir
SORABİLSEK
Öfke ile açtığımız yarayı
Sevgi merhemiyle bir sarabilsek
Nasıl karıştırdık akla karayı
Kendi kendimize bir sorabilsek
Yaratana İsyan, kula kul gibi
Kalpler katılaşmış, çorak çöl gibi
Savruluruz yel önünde dal gibi
Sabit Kadem olup bir durabilsek
Koyun gibi dizilmişiz sıraya
Bel bağlarız yazı ile turaya
Duvar ördük hakikatle araya
İlimle, irfanla bir kırabilsek
Ne kattık da bozduk, alın terine
Çözüm ne ola ki vicdan kirine
Bir tutam merhamet, ilaç yerine
Yürek yaramıza bir sürebilsek
Insanlık var ise kulun özünde
Günahını görür dostun yüzünde
Namusu var bakışın da, sözün de
Gönül aynasında bir görebilsek
Kendimizi hakta kâim belledik
Düşmanı sürekli nâim belledik
Verilen nimeti dâim belledik
Heyhat bu gaflete son verebilsek
Ömür yorgunuyuz göğün altında
Doğru kılıç olmaz eğri bir kında
Ölüm gözbebeği kadar yakın da
Nefsimizle bağı bir kurabilsek
Halimiz değişmez elbet sözümle
Tembellik mi? Yoldaş olmuş bizimle
Ataletin defterini azimle
Bismillah diyerek bir dürebilsek
Sadettin YILDIZ
AKINCILAR
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi "İlerle!"
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Yahya Kemal BEYATLI
BAKTIM Kİ HİÇİM
Arzın merkezinde kıyama durdum
Farkettim kendimi baktım ki hiçim
Kapandım yerlere başımı koydum
Fehmettim kendimi baktım ki hiçim
----------------------------------------------------
Gökyüzüne doğru mütemâdiyen
Binbir basamaktan kurdum merdiven
Seslendim zirveden, nedir seviyen?
Seyrettim kendimi baktım ki hiçim
--------------------------------------------------
Zaman şeridinde -beni- aradım
Kendimi bulmaktı mutlak muradım
Bir ömür harcadım ancak anladım
Aklettim kendimi baktım ki hiçim.
-------------------------------------------------
Döndüm bidayete aslım menbağa
Baktım gireceğim özüm toprağa
Dedim artık gerek yok aramağa
Terkettim kendimi baktım ki hiçim
------------------------------------------------
Mahlukat içinde meçhule gittim
İki adım öte yolu kaybettim
Dövdüm dizlerimi, dedim ne ettim?
Zemmettim kendimi baktım ki hiçim
-------------------------------------------------
Meğer aşağıda imiş yükseliş
Gerekmezmiş yükselişe direniş
Gün batımı gelmiş şimdi serzeniş
Mahvettim kendimi baktım ki hiçim
------------------------------------------------
Mucize diyarı tenim fıtratım
İçine büyüyen sır kâinatım
Nefeslerle mahdut hay hakikatım
Keşfettim kendimi baktım ki hiçim
------------------------------------------------
Heybem omuzumda bir pazardayım
Girişli çıkışlı eski handayım
Yalnız -hiç- olduğum için kârdayım
Lağvettim kendimi baktım ki hiçim
--------------------------------------------------
Beynimde fikrimi eledim ördüm
Tefekkür dersinde encamı gördüm
Ama atmış yetmiş, ama yüz dördüm
Devrettim kendimi baktım ki hiçim
------------------------------------------------
Utansın gözümü perdeleyenler
Varlık sebebimi horca yiyenler
Aklımı tersinden irdeleyenler
Hallettim kendimi baktım ki hiçim
------------------------------------------------
Anladım, anladım âcizliğimi
Kınadım evvelki hadsizliğimi
Buldum kaybettiğim öz kimliğimi
Kaydettim kendimi baktım ki hiçim.
--------------------------------------------------
İbrahim Kartal
(Fatih İlçe Vaizi)
08.05.2020
İnsanlar vardır;Gelip geçerler hayatlarımızdan..Kimi hiçbir iz bırakmaz ardından,
Kimi hafifçe okşar ruhumuzu,Kimi de hüzün bırakır ardından..İnsanlar vardır;
Usulca sokulurlar içimize,Sonsuzcasına orada kalsın isteriz..Bazıları serap gibidir,
Yokluğunda hayalleridir gerçeğimiz...İnsanlar vardır;Su gibi aziz, su gibi duru..
Konuştukça su olur akarlar kalbimize,Kan gibi, Can gibi, Canan gibi...İnsanlar vardır;
Işığı sönmüş yıldızlar gibi çaresizdirler.Açtın mı kollarını,Kalbine doldururlar ışığı..
İnsanlar vardır,Soğuk duvarlar misali,Gülümsemenin sıcaklığını bilmezler,
Bilseler de sevmezler...İnsanlar vardır,Gelip geçerler hayatlarımızdan Kimi depremlerle gider,Kimi fırtınalarla…Ben kalanlardan yanayım.
Gitmeyenlerin sadakatini ve sabrını severim,Sarılıp bırakmayanların sıcaklığını...
*Şems-i Tebrizi
Güvenemem servetime, malıma ,umudum yok bugün ile yarına
Toprak beni de basacak bağrına Adaletin bu mu dünya?
Ne yar verdin ne mal dünya kötülerinsin sen dünya
İyileri öldüren dünya Adaletin bu mu dünya?
Ne yar verdin ne mal dünya kötülerinsin sen dünya
İyileri öldüren dünya ne insanlar gelip geçti kapından
Memnun gelip giden var mı yolundan,kimi fakir kimi ayrılmış yarinden
Adaletin bu mu dünya? Ne yar verdin ne mal dünya
Kötülerinsin sen dünya İyileri öldüren dünya
Adaletin bu mu dünya? Ne yar verdin ne mal dünya
Kötülerinsin sen dünya İyileri öldüren dünya
Kimi mecnun gibi dağda dolaşır ,kimisi de ölüm yok gibi çalışır
Kimi meteliksiz kimi milyonlara karışır Adaletin bu mu dünya?
Ne yar verdin ne mal dünya kötülerinsin sen dünya
Adaletin bu mu dünya? Ne yar verdin ne mal dünya
Kötülerinsin sen dünya İyileri öldüren dünya
Ağlaya ağlaya yollara düştüm
Şükür olsun muradıma kavuştum,
Medine göründü yandım tutuştum,
Ölüm ver Allah'ım verme ayrılık.
Yeşil kubbe görününce gözüme
Boynum büküp elim koydum dizime,
Uyandım ki su serperler yüzüme,
Aklımı başımdan aldı ayrılık.
Ferhat gibi canım yandı kavruldum,
Şirin gibi ciğerimden vuruldum
İstemeden Medine'den ayrıldım.
Bir derdimi yüz bin ettin ayrılık
Kafileyle vardım gözleri yaşlı
Ellerimi açtım Mevla’ya karşı
Zemzeminden içtim Kabe’ye karşı
Ölüm ver Allah'ım verme ayrılık.
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten,dosttan,sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda,yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir,yağı zehir,balı zehir dünyada,
Butun fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin,yokluk nasıl,yasamak ne,top yekun?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun,ne öğrendin,ne bildinse berhava;
Yer çökmeden,gök iki sak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin,kilitlerin yalnız Onda şifresi;
İşte,işte o eteğe sarılmadan geçilmez!
Dünya fitne ile dolar
Kurtlar kuzulara dalar
Yıldız söner, renkler solar
Ve Kıyamet kopar bir gün.
****
Ortalığı sarar münker
Bozulur hep teker teker
Çoğu kötü tohum eker
Zaman gelir biçer bir gün.
****
Bozulur dünyanın hâli
Şaşıp kalır hep ahali
Yüklenenler bu vebali
Nasıl hesap verir bir gün.
****
Neme lazım deyip geçen
Her çeşit içkiyi içen
İyilere kefen biçen
Cezasını bulur bir gün.
****
Kirletilir umum hava
Nasıl temiz kalır yuva
Hizmet ister büyük dava
Muhlis olan gelir bir gün.
****
Küfür dolsa şu kâinat
Hakkı bulmak için can at
Müslümana bâki hayat
Musallada başlar bir gün.
****
Kuruntu kaplar gözleri
Karıştırır halk izleri
Şu dalgalı denizleri
Geçen kaptan olur bir gün.
****
Gelsin Hakkın inayeti
Öğren gerçek marifeti
Ehl-i Hakkın feraseti
Dağı taşı deler bir gün.
****
Evliyanın kerameti
İlim boğar cehaleti
Zalimlerin rezaleti
Hâk-i yeksan olur bir gün.
****
Kim verirse doğru karar
Gece gündüz Hakkı arar
Doğru yoldan gelmez zarar
Rabbim yardım eder bir gün.
Rahmetin duamda etsin tecelli,
Mehmet'i dağlarda kırdırma Yarab,
Gazabın terörü yutsun temelli,
Yurduma kumpaslar kurdurma Yarab,
Asılsın vatansız itlerin postu,
Gün yüzü görmesin eşiyle dostu,
Olmasın kimsenin ülkeme kastı,
Kalleşlere sefa sürdürme Yarab,
Hainlerin bir bir ocağı sönsün,
Evleri yılanlı mezara dönsün,
Vatansız kahpeler yerde sürünsün,
Felç olup kalsınlar öldürme Yarab,
Ne mutlu yürekten Türk'üm diyene,
Sevdamız vatandır aşkı bilene,
Kahrını yoldaş et yoldan dönene,
Ömründe bir kere güldürme Yarab,
Fitneye fesada uğratma bizi,
Arşa kadar yücelt dirliğimizi,
Bozdurma haine birliğimizi,
Bu cennet vatanı böldürme Yarab,
Yüzümüz ak olsun kara düşürme,
Vatanımı koru zora düşürme,
Ana yüreğini kora düşürme,
Gülleri dalında soldurma Yarab,
Öndersiz bırakma Türk davasını,
Kanlı yaramızın kıl devasını,
Bize düşman kimse ver belasını,
Tövbesiz tek soluk aldırma Yarab,
Şehitlik şereftir gazilik yüce,
Türkiye'm güneştir öteler gece,
Türk'ün göğsündeki imanlı güce,
Kahpe hançerleri çaldırma Yarab,
Katında duamı kabul et nolur,
Avşar'ın yolunda kurbanın olur,
Bağrıma bayrağın al rengini vur,
İki cihan ordan kaldırma Yarab,
ANNE
Mübarek ellerin sıcacık kucak
Analar var ise tütüyor ocak
Şefkatli kolların değince ancak
Ağlayan bebekler susuyor Anne
Hayalin gözümde,sevgin özümde
Muhabbet izleri sanki yüzümde
Seni andığımda yaşlar gözümde
Yaralı yüreğim kanıyor Anne
Evlat pir olsada onlara muhtaç
Analar her zaman başımıza taç
Dermansız dertlere oluyor ilaç
Nur yüzün kalbime doğuyor Anne.
Vatan ve biziz
Uludağ, Erciyes, Ağrı, Süphan’a
İnersen-çıkarsan, bu vatan senin.
Sivas’tan Hatay’a, Ağrı’dan Van’a
Şefkatle bakarsan, bu vatan senin.
İmzan varsa tarihinde dününde
Set oldunsa düşmanların önünde
Milleti kahreden acı gününde
Gözyaşı dökersen, bu vatan senin.
Sütü bozuklar zamanla el olur
Her kavgada yiğitlere gel olur
Yanan yüreklere ırmak sel olur
Çağlayıp akarsan, bu vatan senin.
Şura ıssız şura sapa demenden
Susuz kıraç dere tepe demeden
Keşan Kangal Dinar Hopa demeden
Hasretlik çekersen, bu vatan senin.
Korudunsa kursun dahi yiyerek
Sevmişsindir düşünerek duyarak
Çıplak yerler yeşillensin diyerek
Bir fidan dikersen, bu vatan senin.
Öp kokla dağların her çiçeğini
Ve sonra ıhlamur nar çiçeğini
Madalya yerine kır çiçeğini
Göğsüne takarsan, bu vatan senin.
Slogana kanıp binme dolmuşa
Ayırt eyle kim firavun, kim Musa
Avrupa’ya bel bağlayan deyyusa
Canını sıkarsan, bu vatan senin.
Dönme dolaplar ile ülfetin yoksa
Çıkarcı putlara hürmetin yoksa
Gam değil; makamın servetin yoksa
Zilleti yıkarsan, bu vatan senin.
Yukarı katlara inanma sakın
Nakışlı sözlere aldanma sakın
Uyanma vaktidir kurtuluş yakın
Nizama sokarsan, bu vatan senin.
Ne demek ikilik ne demek hizip
Bazen itaatten; intikam cazip
Karanlık zatları hizaya dizip
İmiğin sökersen bu vatan senin.
Anadolu Türk’ün olduğu gibi
Fatih’in Bizans’ı aldığı gibi
Okların kalkanı deldiği gibi
Bir ateş yakarsan, bu vatan senin.
Soylu bir akına çıkmak var yine
Sarıl var gücünle din-i mübine
İrfan tohumunu yurt zeminine
Yılmadan ekersen, bu vatan senin.ABDÜRRAHİM KARAKOÇ
KULUN OLMAK
Sonsuz olan Rahmetin kuşatsın dört yanımı.
Senin aşkınla yanan kulun olayım Ya Rabb.
Bu uğurda vereyim gerekirse canımı.
Seni hürmetle anan kulun olayım Ya Rabb.
Bir anlık bile olsa, beni bana bırakma,
Öyle bir iman ver ki, kul olayım Rahmana.
Hamd sancağı altında Muhammed Mustafa’na,
Komşu olup sığınan kulun olayım Ya Rabb.
Adem’den son kişiye, cihan-şümul hitabın,
Kadın, erkek fark etmez insandır muhatabın,
Hak olarak aleme gönderdiğin kitabın,
Her harfine inanan kulun olayım Ya Rabb.
Sevgi, saygı, muhabbet, aşk, doğruluk, izzettin.
Kadrini, kıymetini bilemeyip zilletin,
Bataklığa saplanmış bu günahkar ümmetin,
Sorunuyla kıvranan kulun olayım Ya Rabb.
Bu tebliğe herkesi çağırıp, davet edip,
Dünya kabir arası doğru yolundan gidip,
En zor şartlarda bile iyiliği emredip,
Kötülükten sakınan kulun olayım Ya Rabb.
Hiç kimsenin kimseyi, bilmediği zamanda,
Mal, evlat ve servetin kar etmediği anda,
Defterini sağından alıp da huzurunda,
Mahşer günü aklanan kulun olayım Ya Rabb.
Osman Erdoğmuş
Mehmet Akif Ersoy’dan(!) YENİ YIL MESAJI
Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?
Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.
Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!
Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!
Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.
Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.
Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.
Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed’e ne Mehmed’e.
Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!
Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!
Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,
Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”
Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.
Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.
Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.
Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.
İslâm’dır bu vatanın dini, kitabı Kur’an-ı Kerîm’dir.
Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.
Kalamaz bu böyle Fatih’in, Yavuz’un diyarı,
Noel kutlamada, geçerek hıristiyanları.
Maziyi düşündüm de, hayran oldum istiklâle
Ecdadıma söz verdim, varmak için istikbâle,
Çanakkale’de şehidlerim kefensiz yatıyor!..
Sakarya’nın rengi, hâlâ kıpkızıl kan akıyor!..
Şehidlik, gazilik şerefidir Müslümanların.
Düşmanlara alkış tutmak, işidir alçakların.
Şu alçakça yaşayanların aklına yanayım.
Gel ölüm gel, neredesin? Kanımla yıkanayım!
İstemem bu hayatı, Sultan etseler cihanda.
Ölürüm, şerefimle yatarım, toprak altında.
Ya Rab! Hidâyet ver kurtulsun bu millete.
Seneler geldi- geçti - hızla geçiyor zaman
Göçtü-vakit dolunca- nerde nice sevdiğin
Muhakkak gerekiyor - salih amelle - iman
Birkaç gündüzle gece-işte Dünya dediğin!
*******************************************
“Allah” diyen insanın- kalbine iner huzur
İnsanları horlama - kapmasın-seni- gurur
Kavgayı bırak- barış - kötülüğe darbe vur
Ölüm- Ahiret - netice - işte Dünya dediğin!
*******************************************
Bak-veda ettik düne- bugünse yeni hayat
Kur'an - Sünnet’le başla - batıl olanları at
Yepyeni bir bakışla - hayatını - tam donat
Yaşa Hakk’ı - bilince - işte Dünya dediğin!
******************************************
Bismillah diye başlat-gelen bütün sabahı
Her mümin için müjde - sabır - dua silahı
Huşuyla kulluğu yap - çekmemek için ahı
Huzur - Nur’a erince - işte Dünya dediğin!
*******************************************
Haramlardan uzak ol- malayani konuşma
Salih ameller kuşan - sakın haddini aşma
Sıkıntılar sarsa da -asla-doğrudan şaşma
Ol -Allah’ın emrince - işte Dünya dediğin!
******************************************
Ya Rab ümmeti koru-güzel günleri göster
Kur’an’la yaşat bizi - O’na erişsin her yer
Resul’ünün izinde - birlik olsun gönüller
Biter - kabre girince - işte Dünya dediğin!
******************************************
Kul Faruk der-Allah’ım- nurlu eyle özümü
Tövbe-i Nasuh ile- Sana döndüm yüzümü
Malayaniden kurtar- doğru et her sözümü
Birkaç gündüzle-gece-işte Dünya dediğin!...
*******************************************
**********-Faruk LİMAN**********
İMAN KONUŞUR!
Sabrımız artık yeter, merde meydan konuşur;
Hışmile kından çıkar; kılınç, kalkan konuşur.
”İnna fetehnâleke fethanmübînâ” diye,
Cenk yolunda Emr-i Hak, Emr-i Kur’an konuşur.
Hakka teslim olmuşuz cezbe-i Yezdân ile,
Kükreyen her narada şâh-ı merdan konuşur.
Ecdad ayaklanıyor ruhların mahşerinde,
Ordular şaha kalkar Fatih Sultan konuşur.
Ya şehit ya gaziyiz, biz bu dava uğruna,
Hak yolundan dönmeyiz; bizde iman konuşur.
Kahramanlar neslidir hükmeder tarihlere,
Sinesinde her erin sanki hakan konuşur.
Ey emanet haini, ahdini nakzeden duy;
Hakkı ihkak uğruna tekmil vatan konuşur.
Ey fakir milletlerin kan içen zalimleri,
Bizde şeref, bizde şan, bizde vicdan konuşur.
Azmimiz, zalimlerin mahv-ü ihlâkindendir,
Atinizde mutlaka ye’s ü hüsran konuşur.
Zillettir, meskenettir, şerefsizliktir sonu,
Ne haddine ki hala kahpe düşman konuşur.
Ecdadımın hıncıdır, damarlarımda vuran;
Kan istiyoruz biz kan, savaşta kan konuşur.
Kahhâr adıyla Hakk’ın kahr eyleriz haini,
Derununda alçağın çünkü şeytan konuşur.
Bırakın recmedelim şu ırz düşmanlarını,
Bağrımızda tutuşan nice volkan konuşur.Süleyman Arif Emre.
Sevgi en güzel değer batıl yola harcama İnsan kimi sevmişse onunla beraberdir
Ömür biter çok çabuk yanlışlarla yaşama Kim kimi dost etmişse onunla beraberdir
Allah için sevgi şart elbette her zamandaDünya sevgisi çoksa sorun var şu imanda
Yaptığın ibadette biraz noksan kalsanda İnsan kimi sevmişse onunla beraberdir
Kuran dostlarını sev hemde yaşıyanları Sünnetle nura eren takva Müslümanları
Bırakma hiçbir zaman iman eden canları i nsan kimi sevmişse onunla beraberdir
Gerçek mümini sevmek kurtuluşa vesile Resulün sözüne uy kapılma büyük sele
Batıldan dost kıldıysan çoktur azap ve çile insan kimi sevmişse onunla beraberdir
Sevdiğin kimseye bak namazı tam kılarmı Kuran sünneti bilip hemde kesin uyarmı
Allah ve Resulüne gerçek sevgi duyarmı insan kimi sevmişse onunla beraberdir
Sevme dost edinme şeytanla bir olanı Kimki şeytan yolunda kesin çoktur yalanı
Her zaman baş tacı et yaşa yüce kuranı insan kimi sevmişse onunla beraberdir
Düşünsene şöyle bir seversen isyankarı Nefsin kesin çok ister Dünyalıkzevki karı
Kalbi Dünya diyenler yol eder her inkarı insan kimi sevmişse onunla beraberdir
Resulüllah buyurdu her mümin insan uyar,Kimki mümini sevmez batıl yollara kayar
Kalbinde iman olan verir dosdoğru ayar insan kimi sevmişse onunla beraberdir
Kul Faruk Aşk ile sev Allah ve Resulünü kaptırma başka şeye bir an bile gönlünü
Düşünmeli daima büyük Mahşer gününü,insan kimi sevmişse onunla beraberdirdir
TEMENNi
Türk birliği Kızılelma Bölenin kökü kurusun.
Vur yiğidim, gafil olma;Yılanın kökü kurusun.
Yanar umutlar, emekler Yoksulluk kapıda bekler
Ağlaşırken aç bebekler Gülenin kökü kurusun
Ülkü bir iman çiçeği Sevdaların en gökçegi!
Doğsun İslâm'ın gerçeği Yalanın kökü kurusun
Eritilsin kara demir Mayalansın akça hamur;
Dışarıdan akıl, emir Alanın kökü kurusun.
Aşk yalımı girmiş öze,Ölüm mü görünür göze!
Vur.. itleri üstümüze Salanın kökü kurusun
Anadolu kutsal ülke;Türk'ten gayrı dost yok Türk'e;
Örnek ol ülkücülükte Hilenin kökü kurusun
Dokuz ışık dokuz yerden Şavk vurmalı hepsi birden
Kâfirler korksun TEKBİR'den Belânın kökü kurusun...
*Abdurrahim KARAKOÇ *
·
Değmez Bu Dünya
· Bırak deli Haydar-bırak be gardaş
Kafayı bozmaya değmez bu dünya
İster hızlı dönsün isterse yavaş
Sen seni üzmeye değmez bu dünya
Fani diyen varsın desin sana ne
Gönül veren gitsin versin sana ne
Haydut vursun hırsız yesin sana ne
Gücenip kızmaya değmez bu dünya
Nerde kan akıtıp kavga verenler
Nerde şimdi sefasını sürenler
Ne götürdü kucağına girenler
Bir yırtık çizmeye değmez bu dünya
Hayaller kur tespih tanesi farzet
Hepsi de senindir otuz üç adet
Bırak kalsın orda hiç çekme zahmet
İpliğe dizmeye değmez bu dünya
Kulpu yok ki neresinden tutasın
Sana göre lokma değil yutasın
İçine gireni Allah kurtarsın
Üstünde gezmeye değmez bu dünya
Gel gitme kal desem kalamazsın ki
Ortadan böl desem bölemezsin ki
Git tekrar gel desem gelemezsin ki
Aldanıp azmaya değmez bu dünya
Almak-satmak tapu-senef nafile
Toplayıp yığdığın servet nafile
Sıla nafiledir gurbet nafile
Yağmaya tozmaya değmez bu dünya
Sınırlar çizilmiş konulmuş yasak
Beş para etmezdi bizler olmasak
Kısmen göz yaşı kan-kısmen kir pasak
Yıkayıp süzmeye değmez bu dünya
Senin benim ne ki küçük mü dar mı
Hani kimin dostu kimseye yar mı
İnsan öldürmenin manası var mı
Karınca ezmeye değmez bu dünya
Misafirsin misafirlik suç değil
Bakacaksan uzaktan bak güç değil
Eti yenmez koyun değil koç değil
Derisin yüzmeye değmez bu dünya
Kabuktur manayı unutturmasın
Babayı anayı unutturmasın
Boş hayal mevla'yı unutturmasın
Tırnakla kazmaya değmez bu dünya
Arkası karanlık önü karanlık
Yarını karanlık dünü karanlık
Kendine çağırır seni karanlık
Bir küçük hüzmeye değmez bu dünya
Cazibesi özelliği yok demem
Nakış nakış güzelliği yok demem
İki günde kaçar gider çok demem
Anlayıp sezmeye değmez bu dünya
Unutma ki yolcu yolunda gerek
Yolcunun azığı belinde gerek
İnsanlar insanlık halinde gerek
Mest olup sızmaya değmez bu dünya
Bilesin ha canım Haydar bilesin
Seni bekler soğuk mezar bilesin
Ebediyet ötede var bilesin
Tek satır yazmaya değmez bu dünya
· Abdurrahim Karakoç
BEKLİYOR MESCİD-İ AKSA!...
Yaşasan - yüce Kur'an'ı
Esir kalır mı - şu Aksa
Hak yolda- verir mi canı
Kişi- Kur'an'dan uzaksa!
************************
Kur'an'a kim eder- iman
Zulme karşı eder- isyan
Olsan-hakiki müslüman
Kurtulur Mescid-i Aksa!
************************
Kudüs bir İslam beldesi
Yükselmeli - ezan sesi
Çağırır - mümin herkesi
Bekliyor Mescid-i Aksa!
************************
Cihaddan- uzaksa özün
Sarar- her tarafı hüzün
Kur'an'a uygunsa sözün
Kurtulur Mescid-i Aksa!
************************
Dost değil sana-yahudi
Çünkü Allah böyle dedi
İnandınsa durma-haydi
Bekliyor-Mescid-i Aksa!
************************
Yahudi- isyankâr kavim
Açıkça- bildirir Rabbim
Dersen-ahirettir-derdim
Kurtulur Mescid-i Aksa!
************************
Oralar - mübarek yerler
Belli ediyor - eserler
Övüyor - yüce ayetler
Mirac'tır-Mescid-i Aksa!
************************
Hakk'a vuslat ise gayen
Zulme-küfre-kesin diren
Haydi- artık- nefsini yen
Bekliyor- Mescid-i Aksa!
************************
Oturma - cihada yürü
Zulme olamaz hoşgörü
Pasif kalma- olma sürü
Bekliyor-Mescid-i Aksa!
************************
Gafiller - Arab'ın sanır
Şeytana uyar - aldanır
Müminler-Hakk'a inanır
Bekliyor-Mescid-i Aksa!
************************
Kur'an'a etme - ihanet
Cihad emri-oldukça net
Eğer-istiyorsan- Cennet
Bekliyor-Mescid-i Aksa!
************************
Kul Faruk - ediyor-iman
Olamaz- geride kalman
Cihadı emreder - Kur'an
Bekliyor-Mescid-i Aksa!
************************
16.5.2021- Faruk LİMAN
16.05.2021 17:17 - faruk liman: CENNET Mİ-TALİBİZ BİZ DE!...
Şu Filistin - çocukları
Mermiler - oyuncakları
Genç yaşta- ölür çokları
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Onlar her an cephelerde
Bizler- çok rahat evlerde
Neler yaşar - gönüllerde
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Biz yığarken- şu malları
Onlar veriyor - canları
Zirvededir - imanları
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Biz uyarken moda-tarza
Onlar - kafa tutar - arza
Uymadan Sünnet'e-farza
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Onlar- yaparken kulluğu
Şehadete - erdi çoğu
Bizler yaşarız - bolluğu
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Onlar - çıplak ayak-yaya
Biz - esir olduk- eşyaya
Dalmışız - derin uykuya
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Onlar - sahabeyi - yaşar
Bizler - eğlencede coşar
Bizi gören - akıl şaşar
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Yağıyorken- o bombalar
Beş vakit-namaz kılarlar
Bizlere - "iyi uykular!"
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Onlar Hak için - savaşır
Hem de - rızaya ulaşır
Bizler mi - nefsini taşır
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Bizi sardı mütref yaşam
Lükse uyar giyim-kuşam
Eksilirse - çoğalır gam
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Kullanırken - kâfir malı
Oluruz - dünya hamalı
Terketmeden- şer kuralı
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
Kul Faruk'um-bu iş uzar
Bozulmuşuz azar- azar
Böyle- hiç olur mu hazar
Gideriz - çok - farklı izde
Cennet mi-talibiz biz de!
*************************
16.5.2021- Faruk LİMAN
19.05.2021 15:25 - faruk liman: FİLİSTİN'DEKİ ÇOCUKLAR!...
Filistin'deki - çocuklar
Genç yaşta-ölüyor çoklar
Çocukluktan-çok uzaklar
Onlar - cihadın içinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Bombalar altında her an
Güçlenir- onlarda - iman
Hak yolunda-verirler can
Onlar- peygamber izinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Savaştır - yaşadıkları
Oyun bilir - tuzakları
Mermiler - oyuncakları
Yaşarlar- Hak olan dinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Günler geçer-cephelerde
Bomba altında-her yerde
Bilmezler- evleri - nerde
Onlar - sahabe izinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Enkaza dönmüş - evleri
Yok olmuş - nice köyleri
Tekbir getirir - dilleri
Cennet kokar -hallerinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Cihada çıkar - tüm yollar
Zirveye çıkmış - imanlar
Ne güzel o müslümanlar
Onlar - Kur'an'ın emrinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Uymazlar modaya-tarza
Kafa tutuyorlar - arza
Uyarlar Sünnet'e - farza
Hakikat var - sözlerinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Yaparlar- Hakk'a kulluğu
Şehadete - erdi çoğu
Etkilemez batı - doğu
Onlar- Kur'an gölgesinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Onlar - çıplak ayak - yaya
Esir olmazlar - eşyaya
Veda etmişler - uykuya
Giderler - Resul izinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Onlar yaşar - sahabeyi
İstemezler - eğlenceyi
Çoğu unutmuş - gülmeyi
Hepsi de Hakk'ın dininde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Ölümü bilirler - vaaz
Huşuyla kılınır - namaz
Terk edilmiş - saz ile caz
Kur'an var- hep dillerinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
Kul Faruk- işte-gerçekler
Allah- diyen can yürekler
Mescid-i Aksa'yı - bekler
Onlar-Cennet gölgesinde
Bizler - dünyalık peşinde!
*************************
19.5.2021- Faruk LİMAN
Hak Yol İslâm Yazacağız
Abdurrahim Karakoç
Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Kuşların gözbebeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslâm yazacağız.
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslâm yazacağız.
Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldıza, Ay’a Güneş’e
Hak yol İslâm yazacağız.
Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda’nın tunç heykeline
Hak yol İslâm yazacağız.
Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayri bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslâm yazacağız.
Ey kuranın sünnetin ALLAH(cc)ın Resulünün(asm)Askeri
İslamın bu asırda yılmaz erisin
Sahip çıktın kurana ve sünnete
Lisanın atom bombası tesirinde
ALLAH(cc)ın rızasıdır gayen inşallah
Maşallah barekallah şaşma Hak yoldan
Issız kalmaz Alemi İslam senin gibi erlerle
Namaz dinin direği güzel Ahlak tamamı
Yaz Faruk ağabey yazdıkça nurunu saç kuranın
Ilımlı İslam diye dinini bozanı sustur
La ilahe illallah Muhammeden Resulüllah(asm)
Mümin kul olmaktır şerefin buna layıksın
ALLAH(cc) rızasıdır gayen buna şahidim
Zülüm,şirk ,küfür ehli haramzade düşmanın
Azı çok yapan bir berekettir ilahi nurdur yolun
Sabırla sebatla yaz ey gerçek mümin kul
Karanlıklar deşilsin alem nur dolsun
Ebedi Cennete Cemalullaha kavuş
Rızai ilahi seninle sevdiklerinle inşallah
İslamın bu Asırdaki mümtaz neferi
Farz olan Cihad senin gibilerle can buldu
ALLAH(cc) düşmanları Ebediyen kahroldu
Ruhun Arşu Alaya Melei Alaya yükselsin
Umursama sana çamur atanı ALLAH(cc)a koş
Kuran ve sünnettir yolun hiç taviz verme
Lisanın bu ise kalbin ilahi nurla doludur
İnşallah şehadetle uçar Rabbine kavuşursun
Mümin kul olmayı senin dersinle gördüm
ALLAH(cc)senden razı olsun ey şerefli kul
Niyetin temiz sende tertemiz haşrol inşallah
Hak yolun yolcusu islamı dert edinen halis kul
Ümmet olma şuurunda Vatanına islama sevdalı
Sabırla sebatla ihlasla kuvvetli iman ile yaşıyan
Ebedi cennete Cemallullaha namzet kul
Yükün ağır belki imanınla şuurunla aşarsın sen dağları
İnşallah İslam yetim kalmayacak senin gibilerle
Namuslu helal güzel Ahlaklı vicdanlı ve Adaletli
Yılmadan usanmadan ALLAH(cc) ve Resulünün (asm) yolunda
Issız kalmayacak Dünya ve Ahiretin nurla dolacak
Lisanında zikrullah kalbinde ALLAH(cc) şuurlu kulsun
Dini mübini islamın yılmaz askeri hakiki mümin
Ilımlı İslam diye dinini bozanları ve küfür ehlini
Zirü zeber edecek ALLAH(cc)siz şereflilerle inşallah.
Hakkı buldun inşallah bu fitne Dünyada
ALLAH(cc)ın askeri hayırlı kullarla
Lisanın düzelsin hasedler fitneler yansın
İslama gerçek mümine her zaman dost oldun sen
Layık olduğun inşallah mümin kul olmak olsun
Dinini imanını netleştirdin ALLAH(cc)a koştun
Umursama artık geçmişin hiçbir fitnesini
Dünya ve Ahiretin düzene girsin inşallah
ALLAH(cc)ın gerçek dostu müminlerlesin
Kuran sünnet rehberin ümidini yitirme
Hayatıma sokulan her fitnenin hakkından gel ya Rabbi
Aslıma döndüm inşallah Hakkı buldum ben
Bütün güzellikleri güzel değerleri sevdim
İslamın reddettiği her şeyide reddettim
Pişmanım gafletteki günlere keşkeler eksik değil
Dinimi ALLAH(cc)a has kıldım yalnızca ona kulum
Umudum ALLAH(cc) rızası şirk küfür zülüm kahrolsun
Dünyada imtihandan maksat ilahi rıza olmalı
ALLAH(cc)a kul Resulüne(asm) ümmet olmak şerefim
Kalk artık ey mümin kul şereflilerle haşrol.
Faruk liman: Bu sabah şöyle içimi döktüm!
Haddimi aştımsa özür!
Selam ve dua ile...
***
ZULÜM YAPANLARA YAZIKLAR OLSUN!...
Adalet beklerken - bir ömür geçti
Çileli yıllara - selamlar olsun
Adam bildiklerim - dünyayı seçti
Zulme dalanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Sağı göstererek - daldılar sola
Dinlisi - dinsizi - hepsi kol-kola
Çokları saptılar - dünyevi yola
Hak'tan sapanlara-yazıklar olsun!
**********************************
Yine de boş kaldı - okçu tepesi
Müşriklerden gelir - davulun sesi
Hocada-hacıda - dünya hevesi
Zevke koşanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Bakarsın bazısı - kitap yüklenmiş
Diploma verilmiş-alim bu-denmiş
Ne yazık-içine - dünya gizlenmiş
Haddi aşanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Hile-tuzak-yalan - sanki-kol gezer
Düzene uyanlar - parayı dizer
Gücü elde tutan - zayıfı ezer
Zalim insanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Sünnet terk edilmiş-bidatler önde
Değişim aranır - Hak olan dinde
Modaya fetva var - israf içinde
Nefse uyanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Parayla satılır - şu din hizmeti
Çaputlar bağlayıp - arar kısmeti
Kıyamet yakındır - çok alameti
Dini satanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Faiz denen lanet- olmuş baş tacı
Hastalık çoğalmış - bekler - ilacı
Kumar - içki - zina - çoğaltır acı
Rahat yatanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Cihattan kaçıyor- zevkin peşinde
Hayır bulamazsın - onun işinde
Bir kâfir izi var - her görüşünde
Yoldan çıkanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Uyaran kimseye - kinini besler
Kur'an'a uyulmaz - öndedir hisler
Unutuldu çoktan - ayet - hadisler
Nesli bozanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Koltuk ve paraya - feda okullar
Topluma yön verir - bozuk akıllar
Ne kadar az kaldı - hakiki kullar
Nefse tapanlara - yazıklar olsun!
**********************************
Kul Faruk-bilmiş ol- ahirzamandır
Şerden uzak olan-gerçek imandır
Haksızlığa susan-dilsiz şeytandır
Zulüm yapanlara - yazıklar olsun!
**********************************
03.06.2021-Faruk LİMAN
ZORLUĞUN SONUNDA-KOLAYLIK VARDIR!...
Bütün varlığınla - yönel Rabbine
Gafletle geçen an - kesin zarardır
Yardım bekle O'ndan-uyup emrine
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Zor bir işten sonra- başka işe geç
Toplumun içinde - müminleri seç
Malayani işten- tamamen vazgeç
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Rabbinin nimeti - Kuran'ı anlat
Hakk'ı tebliğ eyle- gitmeden fırsat
Yanlış olan şeyi - hayatından at
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Yalnız Hak yoluna - uy şu Kur'an'a
Sakın olmayasın - batıldan yana
Taviz verme asla - nefse-şeytana
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Kur'an'ı okuyup - anlayıp-yaşa
Anlat her ayeti - dağa ve taşa
Sıkıntı gelse de - girme telaşa
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Senin şu vazifen-yalnız-duyurmak
Kur'an-Sünnet ile - hedefe varmak
Küfrün zincirini - imanla kırmak
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Bu kitap ki Hak'tan - hidayet nuru
Karanlığı yırtan - gönül huzuru
Onunla aşarsın - her türlü zoru
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Karanlık içinden - tam aydınlığa
Götürür bu Kitap-mukaddes çağa
Boşuna yönelme - sola ve sağa
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Hakk'ı tebliğ etmek- vazife sana
Hatırla-hatırlat - her tür insana
Nefsi terbiye et - kavuş ihsana
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Şu Kur'an'ı oku - onunla arın
Çünkü ölüm yakın - belki de yarın
Hükmüne uymaktır-bir tek çıkarın
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Kuran'ı rehber et- onla hüküm ver
Yalnızca ona uy - düzelsin şu yer
Uyar insanları - gitsin bütün şer
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Kur'an ile yaşa - ver mücadele
Azabı hatırla - kapılma sele
Başka hiçbir şeyi - sokma gönüle
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Allah'ın hükmüyle- daima-hükmet
Işık olsun sana - her türlü hikmet
Alemleri düşün - çok tefekkür et
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
Kul Faruk-doğru ol - batıla sapma
Emredilene uy - noksanlık yapma
Kur'an'ı hakem kıl - tağuta tapma
Zorluğun sonunda-kolaylık vardır!
**********************************
21.6.2021- Faruk LİMAN
İnsan doğmak, insana ilâhi bir ihsandır;
İnsan doğan kaç kişi, ölürken de insandır? (Cengiz Numanoğlu)
Dinde zorlama yoktur, insan hürdür elbette.
İster dünyada pişer, isterse âhirette... (Cengiz Numanoğlu)
Allah'tan korkana, ölüm yâr gelir;
Ölümden korkana, dünya dar gelir. (Cengiz Numanoğlu)
Tapular; bir nefeslik saltanatın tâcıdır ,
Unutma ki; her insan, dünyada kirâcıdır. (Cengiz Numanoğlu)
Ne bir savcı kalırdı, ne bir yargıç ne yasa;
Şu insanoğlu önce, kendini yargılasa.. (Cengiz Numanoğlu)
Kâmil insan odur ki; hiçbir şeye şaşırmaz,
İçin için kaynar da, köpüğünü taşırmaz. (Cengiz Numanoğlu)
Allah için gayretin zerresi boşa gitmez,
Kur'ân'la şarj olanın enerjisi hiç bitmez. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanlara aldırma, herkes ne derse desin,
Kendini Kur’ân’a sor; Allah katında nesin? (Cengiz Numanoğlu)
Mala, mülke, evlada, etme bu kadar meyil;
Düşün ki; bu dünyada, sen bile senin değil. (Cengiz Numanoğlu
Şerefin sebebi, sanma neseptir;
Eşrefin eşekten farkı edeptir. (Cengiz Numanoğlu)
Şu toz duman dünyadan, arada bir kaçıver;
Cennetin kapısını, secdelerle açıver. (Cengiz Numanoğlu)
Ya Allah'a baş eğer, hiç kimseye eğmezsin;
Ya herkese baş eğer, hiç bir şeye değmezsin. (Cengiz Numanoğlu)
Ya Allah'a baş eğer, özgürlüğe koşarsın;
Ya nefsine baş eğer, köle gibi yaşarsın. (Cengiz Numanoğlu)
Toplumlar âbâd olur, âlimleri âlimse,
Toplumlar berbâd olur, âlimleri zâlimse. (Cengiz Numanoğlu)
Rütbe var; yazılır, mezar taşına;
Zaman sellerinde, aşınır gider.
Rütbe var; yazılır cennet arşına;
Sonsuzdan sonsuza, taşınır gider.. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanca yaşamanın “düşünmektir” kıstası,
Kabristana yakışır, içi boş kafatası. (Cengiz Numanoğlu)
Şeytan, önce insana, Allah'ı unutturur;
Sonra, “çağdaş” çöplükte ne bulursa yutturur. (Cengiz Numanoğlu)
İnsan olmak istersen, gaflet perdeni kaldır,
Beyni çöplük olanın, kokuşması doğaldır.. (Cengiz Numanoğlu)
Şeytanla her savaşa, hiç korkusuzca varım,
İnsan şeytanlaşırsa, işte ondan korkarım. (Cengiz Numanoğlu)
Bil ki bu fâni dünya, sınavdan ibârettir,
Hayatın tek gâyesi; Allah’a ibâdettir. (Cengiz Numanoğlu)
Hiç korkma ! Allah aşkı, sana senden yâr ise;
Ve alnında beş vakit, secde izi var ise. (Cengiz Numanoğlu)
İlle de bir tokat mı, yemelisin ensene?
Ölüm sana gelmeden, sen kendine gelsene. (Cengiz Numanoğlu)
Yâr olmaz servetinin, sana bir tek kuruşu;
Secde yoksa, bekleme, kabirde kurtuluşu. (Cengiz Numanoğlu)
Âlim sanma, her gideni mektebe;
Ahlâk yoksa, yok ilimde mertebe.
Ne farkeder.. Tut ki, cübbe giydirsen;
Pâye versen, kitap yüklü merkebe? (Cengiz Numanoğlu)
Her çilenin bir ecri, gecenin fecri vardır,
İnsanın selâmeti, ancak sabrı kadardır. (Cengiz Numanoğlu)
Dünya hırsı doyurmaz, yedikçe aç kalırsın;
Kibirde yükselirsen, kabirde alçalırsın. (Cengiz Numanoğlu)
Toprak, nasıl da eğmiş, nice mağrur başları;
Fâtiha dileniyor, şimdi mezar taşları. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar,
Neye nasıl bakarsan, o sana öyle bakar. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar;
Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. (Cengiz Numanoğlu)
Nefsi için sevene, hevâ, heves hoş gelir,
Allah için sevene, dünya hırsı boş gelir. Cengiz Numanoğlu)
Kur’ân eczanesinde, her derde devâ vardır;
Son kullanma tarihi: Kıyâmete kadardır. (Cengiz Numanoğlu)
İslâm'a sınır yoktur, kim var diyorsa yalan;
Görmedim kâinatta, Kur'ân dışında kalan. (Cengiz Numanoğlu)
Konuşuyor insanın kalp gözündeki mercek,
Diyor ki; yok âlemde, Allah’tan başka gerçek. (Cengiz Numanoğlu)
Sanma ki; önünde, seçenekler çok,
Ya Kur’ân, ya hüsrân, üçüncüsü yok! (Cengiz Numanoğlu)
Bitmez bu kan, bu hüsran, görünüyor açıkça;
Dünya müslümanları, müslüman olmadıkça. (Cengiz Numanoğlu
Sen özünden kaçarsan, ölüm gözünden kaçar;
Sen Kur’ân’ı açarsan, Kur’ân da seni açar…(Cengiz Numanoğlu
Dünyada mal, mülk, para, üç günlük yığınaktır,
Oysa; namaz insana, ebedî sığınaktır. (Cengiz Numanoğlu)
Yeter ki bir insanı, Allah için sevindir;
Ummadığın o cennet, umulur ki senindir. (Cengiz Numanoğlu)
Bilesin ki son Nebî, sana en güzel rehber;
Ya senin hayatının neresinde Peygamber? (Cengiz Numanoğlu)
Kendine âlim diyen, nefsine ki zâlimdir,
İnsan, kendi cehlini, bildiğince âlimdir. (Cengiz Numanoğlu)
Her yeni gün bembeyaz bir sayfadır önünde;
Ne yazarsan şâhittir, sana mahşer gününde. (Cengiz Numanoğlu)
Bir mevtânın sırtında, takvâ hırkası varsa;
Cennet bahçesi olur, iki metrelik arsa. (Cengiz Numanoğlu)
Ne şan şöhrete koşar, ne Hakk yolundan şaşar,
Güzel insan odur ki; öldükten sonra yaşar. (Cengiz Numanoğlu)
“Allah” dersen mürtecî, “Tanrı” dersen çağdaşsın;
Bu özürlü beyinle, akıl nasıl bağdaşsın? (Cengiz Numanoğlu)
Mal, mülk, para tutkusu, nefsine gelse de hoş;
Unutma ki ey insan! Tabutların içi boş.. (Cengiz Numanoğlu)
Ben uyanmam diyene, boşa nefes tüketme;
Onu Allah'a bırak, yüreğine yük etme. (Cengiz Numanoğlu)
Hiç kimseyi kurtarmaz, maddiyatın çokluğu,
İnsanları mahveden; maneviyat yokluğu. (Cengiz Numanoğlu)
Takma sakın şeytanın, o süslü kemendini
Mala, mülke, evlada, kilitleme kendini,
Hele, bu dünya için, yıkma ahlak bendini;
Nefsin zindanlarından, mümkün değil kaçılsın;
Allah’a kilitlen ki; tüm kilitler açılsın. (Cengiz Numanoğlu)
Yeryüzü dediğin, bir koca mâbet,
Geldik bu mâbede, maksat ibâdet.
Ezanlar ederken, secdeye dâvet;
Hep “yarın” diyorsun, oysa kim bilir;
O “yarın” belki hiç, gelmeyebilir… (Cengiz Numanoğlu)
Sen uyanık oldukça, şeytan gâlip gelemez,
Bil ki; îmân zırhını, hiçbir kurşun delemez. (Cengiz Numanoğlu)
Her musibette vardır, elbette ki bir neden;
Yoksa nasıl ayrılır, isyân ve îmân eden? (Cengiz Numanoğlu)
Zannetme ki sabır, boşa emektir,
Allah sana senden yakın demektir.
İnsan sabretmeli, varda ve yokta;
“İnnallahe meassaabirin” Nokta. (Cengiz Numanoğlu)
Namus, şeref, haysiyet; zor taşınan bir yüktür,
Lâkin; iki cihanda, mükâfâtı büyüktür.. (Cengiz Numanoğlu)
Allah’a borç vermenin, yolları çok çeşittir;
Bu yollarda bir zahmet, bin rahmete eşitttir. (Cengiz Numanoğlu
Sor bakalım kendine; gerçekten ayık mısın?
Yoksa açık denizde, küreksiz kayık mısın?
Şeytanın süslediği, serapları geçtin mi?
Kur’ân denen pınardan, can suyunu içtin mi? (Cengiz Numanoğlu
Zannetme ki o Kur’ân, anlaşılmaz kitaptır;
İnsanı insan yapan, ilâhî bir hitaptır. (Cengiz Numanoğlu)
Kapılırsan dünyanın iki günlük bahtına;
Çıkamazsın ebedî saltanatın tahtına. (Cengiz Numanoğlu)
Mezar denen berzâha, çâresiz girilecek;
Kim nasıl yaşadıysa, öylece dirilecek. (Cengiz Numanoğlu)
Selâmet istiyorsan, isteme kuldan medet;
Allah’tan aldığını, Allah’a emânet et. (Cengiz Numanoğlu)
Bu dünya, korkuların putlarıyla doludur;
Allah’tan korkmayanlar, korkuların kuludur. (Cengiz Numanoğlu)
Zekâtla arınmamış, servetin cümlesi kor;
Zenginliğe sabretmek, fakirlikten daha zor. (Cengiz Numanoğlu
Dosta ikrâm, zannetme ki; zahmettir
Allah için ne yaparsan, rahmettir. (Cengiz Numanoğlu)
Ölmeden ölene, ölüm bir şölen;
Ölümü öldürür, ölmeden ölen.. (Cengiz Numanoğlu)
Kulu kul eyleyen, bil ki; çul değil;
Rütbeleri Allah verir, kul değil… (Cengiz Numanoğlu)
Ne insanı küçümse, ne de büyüt gözünde,
Çünkü; nefis taşıyor, insanoğlu özünde. (Cengiz Numanoğlu)
Şu dünya denilen, mal mülk harmanı,
Bir kıvılcım ile, kül olur gider.
Gönül ateşinin, külü dumanı,
Yedi kat cennete, yol olur gider. (Cengiz Numanoğlu)
Ey insan ! Yalnızlıktan şikâyet etme sakın;
Öyle bir Dost'un var ki; şah damarından yakın.(Cengiz Numanoğlu)
Yalnızlık; her insanı, yoklayan bir bunaltı;
Yalnızlığın çâresi; Kâf Sûresi on altı. (Cengiz Numanoğlu)
İyi niyet, merhamet, elbette meziyettir;
Kim haddini aşarsa, bilsin ki eziyettir. (Cengiz Numanoğlu)
Her şeyin aşırısı; sınırları taşırır,
İnsanoğlu bu yüzden, sınavlarda şaşırır. (Cengiz Numanoğlu)
Allah şuuru yoksa, insanın temelinde,
Mânevî deprem vardır, emel ve amelinde. (Cengiz Numanoğlu)
Şeytan ve kibir dersi, vermedikçe mektepler;
İnsanoğlu huzuru, mutluluğu çok bekler.. (Cengiz Numanoğlu)
Tüm sosyal sancılar kolayca biter,
Gençlere Allah’ı öğretin yeter. (Cengiz Numanoğlu)
Okulları tarife gerekmez fazla kelam;
Ahlakın dersi var da, kendisi yok vesselam. (Cengiz Numanoğlu)
Ey analar, babalar, evlatları yakmayın;
Allah’ın sevgisini, sollamaya kalkmayın. (Cengiz Numanoğlu)
İyi niyet, merhamet; elbette meziyettir
Kim haddini aşarsa, bilsin ki eziyettir. (Cengiz Numanoğlu)
Hem nefsine kul olmuş, nefsini etmiş ilâh,
Hem ister utanmadan, bir de Allah'tan felâh. (Cengiz Numanoğlu
Kibirden köpürenler, affetmeyi ne bilir?
Oysa Allah katında, affeden affedilir. (Cengiz Numanoğlu)
Kusurları bağışla.. Kalbinde saklı tutma;
Unutmak bir nîmettir, bunu sakın unutma. (Cengiz Numanoğlu
İnsanlar bu dünyada üç günlük muhacirdir;
Ne yazık ki pek çoğu müflis birer tâcirdir. (Cengiz Numanoğlu)
Üç günlük dünya için, maddi çekap her yerde;
Ya sonsuz dünya için, mânevî çekap nerde? (Cengiz Numanoğlu)
Üç kuruşluk dünyaya, âhireti satanlar;
İflasın dehşetini, ancak mahşerde anlar. (Cengiz Numanoğlu)
Diriler konuşurken, sığmıyorlar bir kaba;
Ölüler konuşsaydı, ne derlerdi acaba? (Cengiz Numanoğlu)
Kainatta her nesne, her an Hakk’ı zikirde,
Acaba insanların kaçı aynı fikirde? (Cengiz Numanoğlu)
Aslında karıncalar insanları eziyor,
Çünkü her bir karınca, Allah diye geziyor. (Cengiz Numanoğlu)
Ben duymam diyene, sözler ne yapsın!
Ben görmem diyene, gözler ne yapsın!
Apaçık dururken, cennet ve cinnet;
Yanmak isteyene, közler ne yapsın ! (Cengiz Numanoğlu)
Sanma Sırat geçilir, torpille, iltimasla;
Kur'ân âlimi olsan, yaşamadıkça asla! (Cengiz Numanoğlu)
Sende yoksa tefekkür, cehline akıl n'etsin?
Ne korkarsın ölümden? Sen ki zaten cesetsin! (Cengiz Numanoğlu
Tefekkürsüz bir toplum, başıboş kâfiledir,
Tevekkül doğurmayan, tefekkür nâfiledir. (Cengiz Numanoğlu)
En zorlu savaş bile, bil ki zaferle biter;
Allah’a yaslanırken, karamsar olma yeter. (Cengiz Numanoğlu)
Bizim yargılarımız, kurtarır sanma bizi,
Bekleyelim, görelim, Mahşerdeki temyizi. (Cengiz Numanoğlu)
Câhillerin cüreti, âlimleri üzemez;
Çünkü büyük gemiler, sığ sularda yüzemez. (Cengiz Numanoğlu)
Kalp gözü görmeyene, boşa lamba yakılmaz;
Kulağım yok diyene, zorla küpe takılmaz. (Cengiz Numanoğlu)
Öyle gözler gördüm ki; bakan birer kördüler,
Ne yazık ki; gerçeği, musallada gördüler. (Cengiz Numanoğlu)
Vesveseler kalbinde, imânı söndürmesin;
Sen ölümü öldür ki; o seni öldürmesin. (Cengiz Numanoğlu)
Kâinatta ne varsa, her şey diyor ki; UYAN !
Kaç insan var acaba, bu çığlıkları duyan. (Cengiz Numanoğlu)
Ey insan ! Sen kendini başıboş mu sanırsın?
Kalp gözünü açarsan, Sahibini tanırsın. (Cengiz Numanoğlu)
Allah’ı bilen insan, kör nefsine yenilmez,
Allah’ı bilmeyene, “hayvan” bile denilmez. (Cengiz Numanoğlu)
(Â’raf/179, Furkan/44, Bakara/171, Muhammed/12, Müddessir/49,50,51)
Hayvan bile denilmez, insanın gâfiline;
Tîn Sûresi şâhittir, Esfel-i sâfilîne. (Cengiz Numanoğlu)
Şeytanlara geçtikçe insanların ipleri,
Artıyor şeytanlaşan yeni insan tipleri. (Cengiz Numanoğlu)
Kim Allah'tan korkarsa, onda ne gam, ne keder,
Çünkü; Allah korkusu, korkuları yok eder. (Cengiz Numanoğlu)
Kulda vefa aramak beyhude bir emektir,
Dostu Allah olmayan yapayalnız demektir. (Cengiz Numanoğlu)
Serapta su aramak , beyhude bir emektir,
Dostun Allah değilse; yalnız kaldın demektir. (Cengiz Numanoğlu)
Dünyada her vefânın, er geç vefatı vardır;
Ancak Rabb’in vefâsı, sonsuzlara kadardır. (Cengiz Numanoğlu)
Öyle bir secde et ki; kibir yere çakılsın,
Her secdede alnına takvâ tâcı takılsın. (Cengiz Numanoğlu)
Güzel insan; Kur’ân’ın aynasında süslenir,
Sabır sofralarında, Besmeleyle beslenir. (Cengiz Numanoğlu)
Güzel insan; cenneti, cömertlikte görendir,
Zor gelse de nefsine, Allah için verendir. (Cengiz Numanoğlu)
İnsan olmak; hayatı irfanla dokumaktır;
Kur’ân’ı gözle değil, gönülle okumaktır.. (Cengiz Numanoğlu)
Kuran gözlerle değil, gönüllerle okunur;
Kulun cennet hırkası, ancak böyle dokunur. (Cengiz Numanoğlu)
Bu dünya bir rüyâ, renklere kanma;
Seraptan serâba, çöllerde yanma;
Nefsine hoş gelen, sahte alkışlar,
Mahşerde insanı, kurtarır sanma. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanoğlu unutmuş aklının şifresini;
Dijital bataklıkta kaybetmiş kıblesini. (Cengiz Numanoğlu
Günümüzde dijital bir hayâlet belirdi;
Deliler bayram etti, akıllılar delirdi. (Cengiz Numanoğlu)
Başıboş bıraktıkça şu bilgisayarları,
Bozuldu insanların fabrika ayarları. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanoğlu sevmiyor tefekkürü, fikiri;
Varsa yoksa herşeyi, bir kakara kikiri. (Cengiz Numanoğlu)
İlâhî mahkemede, “inandım” demek yetmez;
İmânı tartılmadan, hiçkimse berât etmez. (Cengiz Numanoğlu)
(Bakınız: Ankebut/2)
İçkilerin verdiği sarhoşluk yıkıcıdır;
Cehâletin verdiği sarhoşluk yakıcıdır. (Cengiz Numanoğlu)
Neden asâlet değil, rezâlet tez yayılır?
Çünkü; siyonist medya, fitneye çok bayılır. (Cengiz Numanoğlu)
Sosyal medya kirletti, insani algıları;
Bozuldu beyinlerin mânevî salgıları. (Cengiz Numanoğlu)
Şeytanlaşan medyadan, irfânını sakındır,
Çünkü en büyük yalan; gerçeğe en yakındır. (Cengiz Numanoğlu)
Günümüzde zorlaştı fikirleri pişirmek,
Medyanın tek işi var; o da balon şişirmek. (Cengiz Numanoğlu)
Her insanda fitne vardır,
Uyandıran hissedârdır. (Cengiz Numanoğlu)
Unutmaki her insan, her an canlı yayında,
Bir zerre zâyi olmaz, mahşerdeki payında. (Cengiz Numanoğlu)
Günümüz insanı, maddede etkin;
Dünyaya tapınmış, mânâda bitkin. (Cengiz Numanoğlu)
Günümüz dünyasında, çıldırdıkça maddiyat,
Ne yazık ki; gönüllerde, kayboldu mânevîyat. (Cengiz Numanoğlu)
Bil ki; bu dünya malı, üç günlük pılı pırtı,
Bu dünyada şan şöhret, mahşerde bıçak sırtı.(Cengiz Numanoğlu)
İnsanın kalp gözünden, dökülmedikçe yaşlar,
İnsan şeytanı değil, şeytan insanı taşlar. (Cengiz Numanoğlu)
Keşke şu insanoğlu, kalp gözünü açsaydı,
Şeytan ve nefs denilen, virüslerden kaçsaydı. (Cengiz Numanoğlu
Küçücük bir Korona, koca dünyayı yuttu;
Çünkü o koca dünya, Sahibini unuttu. (Cengiz Numanoğlu)
Sosyal medya virüsü, Korona’yı solladı;
Her hâneye bin türlü, vesveseler yolladı. (Cengiz Numanoğlu
Bir insan aleyhinde, hükümler vermek için;
Önce şeytan kurgusu önyargıdan vazgeçin. (Cengiz Numanoğlu)
Üç hastalık, musallattır herkese;
Alışkanlık, unutkanlık, vesvese. (Cengiz Numanoğlu)
Siyonistler vurdukça, dönüyorsun şaşkına;
Ey uyuyan müslüman ! Uyan Allah aşkına! (Cengiz Numanoğlu)
Allah’ın sevdiği kul, zulme karşı durandır;
Zulüm denen zehirin, panzehiri Kur’ân’dır. (Cengiz Numanoğlu)
Yedi düvel, zulümde birleşseler ne çıkar;
Zâlimlere "dur !” diyen, yeni bir Türkiye var. (Cengiz Numanoğlu
Tüm dünya devletleri, oldular eli kanlı;
Bir tek Türkiye kaldı, dünyada delikanlı. (Cengiz Numanoğlu)
Tüm küffar orduları, olsalar da müsellah;
And olsun ki; her zaman LÂ GÂLİBE İLLALLAH. (Cengiz Numanoğlu)
Ölümü öldürdükçe, bu milletin neferi;
Yazacaktır tarihler, daha pek çok zaferi. (Cengiz Numanoğlu)
Ey müslüman! Kurtul yürek pasından;
Korkma ! Kınayanın kınamasından. (Cengiz Numanoğlu)
Bir taş atsaydım eğer, kör kuyu ses verirdi;
Ya şu insanlık nerde? Hangi deliğe girdi? (Cengiz Numanoğlu)
Siyonist eşkiyâlar, avaz avaz her yerde;
Allah için haykıran, babayiğitler nerde? (Cengiz Numanoğlu)
Dünya müslümanları, Kur’ân’dan uzaklaştı;
Bu nedenle küresel şeytanlara yaklaştı. (Cengiz Numanoğlu)
Aksâ hedef seçildi, vurmak için bu dîne;
Çünkü Aksâ düşerse, düşer Mekke, Medîne. (Cengiz Numanoğlu)
İki milyar müslüman, bir kez ayağa kalksa,
Hiç yalnız kalır mıydı, böyle Mescid-i Aksâ ? (Cengiz Numanoğlu)
Ey İslam âlimleri! Bu günah yeter size;
Siz uykuya daldınız, şeytana kaldı vize. (Cengiz Numanoğlu)
Ey “Paralel”! O dilin, pek yakında susacak;
Bil ki senin leşini, toprak bile kusacak. (Cengiz Numanoğlu)
Zannetme ki çocuğum, kötü bir rüyadasın;
Zulmün zirve yaptığı, kanlı bir dünyadasın. (Cengiz Numanoğlu)
Ta ki; inmedikçe, kalplere Kur’ân,
Kıyâmete kadar, bitmez bu hüsrân. (Cengiz Numanoğlu)
Sen ey “çağdaş” müslüman, ayetlere küs müsün?
Kur’ân’ın kapağında, sadece bir süs müsün?
Gerçekten istiyorsan, Yüce Allah’tan ecir;
O “tertemiz” kalbini, bir daha gözden geçir. (Cengiz Numanoğlu)
Nice köleler var ki; iffetin kalesidir,
Nice sultanlar var ki; nefsinin kölesidir. (Cengiz Numanoğlu)
Moda sık sık değişen bir hevâ dürtüsüdür;
Oysa hiç değişmeyen, iffetin örtüsüdür. (Cengiz Numanoğlu)
Bir lokma da olsa haram yediğin,
Sırçadır.. Kırılır, ahlâk dediğin. (Cengiz Numanoğlu)
Allah rızası asıl.. Geri kalan fasıldır ;
Fasılların içinde, aslı bulmak asıldır. (Cengiz Numanoğlu)
Yanında duruyorken, Kur'ân gibi bir liman;
Gör ki; şirk denizinde, boğuluyor müslüman. (Cengiz Numanoğlu)
Her selâmet kapısı, bir selâmla açılır,
Bir selâmla, en büyük belâlardan kaçılır. (Cengiz Numanoğlu
Neden şu insanoğlu, kendini böyle üzer?
Bilse ki bir tebessüm, nice düğümler çözer. (Cengiz Numanoğlu
Akıl hiçbir insana mutluluk vermez .. Niçin?
Çünkü, akıl gerekir, aklı kullanmak için. (Cengiz Numanoğlu)
Kim demiş ki insana; "düşünen hayvan" diye?
Düşünüyorsa eğer, bu kan, bu hüsran niye?(Cengiz Numanoğlu)
Nice insan gördüm ki; tefekküre dalmamış;
Beyni çerçöple dolmuş, Kur'an'a yer kalmamış.(Cengiz Numanoğlu)
İnsan gördüm; kin ve nefret kusmada,
İnsan gördüm; edebinden susmada. (Cengiz Numanoğlu)
İnsan var; yangınları, büyütmeden söndürür;
İnsan var; kıvılcımı, yangınlara döndürür. (Cengiz Numanoğlu)
Sanma ki her kalıbın, içindeki insandır,
İnsanı farklı kılan, merhamettir, vicdandır. (Cengiz Numanoğlu)
Nâmus, şeref, haysiyet, mânevî emânettir;
Kim bunları satarsa; aslına ihânettir. (Cengiz Numanoğlu)
Nefret ve merhamette, ölçülerden şaşmayın;
Allah’ı unutup da, haddinizi aşmayın. (Cengiz Numanoğlu)
Kur’ân ile beslenir, kulda mânevî doku.
Her insan bir âyettir, önce kendini oku. (Cengiz Numanoğlu
Kurtuluş yok ! Bilesin, sınavla sarsılmadan;
Kur’ân denen kantara, çıkıp da tartılmadan. (Cengiz Numanoğlu
Kurtuluş yok ! Kur’ân’ı kalbine indirmeden.
Peygamber ahlâkını, içine sindirmeden. (Cengiz Numanoğlu)
Kim istiyorsa eğer, iki cihanda felâh;
Aramasın dünyada, sabırdan başka silah. (Cengiz Numanoğlu
Ümitsiz olma sakın, olsa da hâlin beter;
Senden haberdâr olan, Allah’a sığın yeter. (Cengiz Numanoğlu)
Her derdin devâsı var, Allah’a sığın yeter;
Allah’a sığınanda, ne gam kalır, ne keder. (Cengiz Numanoğlu)
Ne mutlu takvâ denen hırkayı giyenlere;
“La tahzen, İnnallahe meana” diyenlere. (Cengiz Numanoğlu
Kurtuluşa erenler, gerçeği görenlerdir;
Allah’tan aldığını, Allah’a verenlerdir. (Cengiz Numanoğlu)
Bırak artık inadı, kurtuluşun secdede;
Rüyana mı girmeli, ak sakallı bir dede? (Cengiz Numanoğlu)
Dünya müslümanları, Kur'ân 'la yüzleşmeden,
Hiç kimse aramasın, hüsrana başka neden... (Cengiz Numanoğlu
Dünya müslümanları neden böyle buhranda;
Çünkü onlar çâreyi aramıyor Kur’ân’da. (Cengiz Numanoğlu)
Dünya battı batıyor, şeytan keyif çatıyor,
Kur’ân çığlık atıyor, müslümanlar yatıyor. (Cengiz Numanoğlu)
Kur’ân inmemiştir ne dağ ne taşa,
Kuran sana indi; oku ve yaşa. (Cengiz Numanoğlu)
Günah sofrasından doğrulmayanın,
Gönül sofrasında, gözü olur mu?
Allah aşkı ile yoğrulmayanın,
O’na naz etmeye, yüzü olur mu? (Cengiz Numanoğlu)
Ne kaldı ki, putlaştırıp tapmadık ?
“Çağdaş” olmak için, neler yapmadık ! (Cengiz Numanoğlu)
Eğer ki bir insanın, çatlarsa ar damarı;
Tez zamanda beklesin, o ilâhî şamarı. (Cengiz Numanoğlu)
O âlim ki; zâlimdir, haddini bilmedikçe,
O kibir karasını, kalbinden silmedikçe. (Cengiz Numanoğlu)
Yoksa bir insanın, vefâsı ahde;
Bil ki, îmân dahil, her şeyi sahte. (Cengiz Numanoğlu)
Gönül, en zor gününde, nice dostuna koştu,
Gördü ki; nicesinin, dışı hoş, içi boştu. (Cengiz Numanoğlu)
Hem, İslam dinine “çağdışı” dersin,
Hem de cenâzende, imam istersin.
Dünyada hidâyet vermezse Mevlâ;
Teneşirde, imam sana ne versin ? (Cengiz Numanoğlu)
Çekmedi şu İslâm, çekmedi zinhar !
Ahmak müslümandan çektiği kadar. (Cengiz Numanoğlu)
Hem şükür bilmeyen kulsun,
Hem diyorsun küpüm dolsun.
Sen, Allah’tan râzı ol ki;
Allah senden râzı olsun. (Cengiz Numanoğlu)
İnsan, kendi eliyle, kendisini tüketti;
Nice güzel insanı, telefon telef etti. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanlığı öldürdü sosyal medya virüsü,
Yedi milyarlık dünya, oldu koyun sürüsü. (Cengiz Numanoğlu)
Kimi insan, uyanmış, secdede emekliyor;
Kimi uyanmak için, Azrâil’i bekliyor. (Cengiz Numanoğlu)
Yaşarken, geçimsiz biriysen şayet;
Ölünce derler ki; ''Oh be! Nihayet ''.. (Cengiz Numanoğlu)
İftirâ bir fitnedir, fitne katilden beter;
Gerçek bir müslümana, bir tek bu âyet yeter. (Cengiz Numanoğlu)
Kibir iflâs eder, ancak ihlâsla;
Göz herşeyi görür, kendini asla ! (Cengiz Numanoğlu)
Unutmaki her insan, her an canlı yayında,
Bir zerre zâyi olmaz, mahşerdeki payında. (Cengiz Numanoğlu)
Her korku insanları, gör ki uzaklaştırır;
Oysa.. Allah korkusu, Allah’a yaklaştırır.. (Cengiz Numanoğlu)
Oruç tutmak; sadece aç susuz kalmak mıdır?
Yoksa, tek bir damladan, deryaya dalmak mıdır?(Cengiz Numanoğlu)
Midemizi açlığa, biraz alıştıralım,
Biraz da Kur’ân ile beyni çalıştıralım. (Cengiz Numanoğlu)
Hem kalp gözünde perde, hem derki Allah nerde?
Oysa Allah görünür, gören göze her yerde. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanoğlu fıtrata uyuyor mu acaba?
Kur’ân’ı her dinleyen duyuyor mu acaba? (Cengiz Numanoğlu)
Sosyal medya virüsleri, Koronayı solladı;
Her hâneye binbir türlü vesveseler yolladı. (Cengiz Numanoğlu)
Kimde varsa vesvese, o girmiştir kafese;
Şeytan ortak olmuştur, aldığı her nefese. (Cengiz Numanoğlu)
Aklı başında insan, vesveseyle barışmaz;
Allah’a teslim olur, ötesine karışmaz. (Cengiz Numanoğlu)
Bil ki; insanın kalbi, şüphelerle arınmaz;
Hem duâ, hem vesvese, aynı kalpte barınmaz. (Cengiz Numanoğlu)
Gerçek antidepresan, yoktur eczanelerde;
Onu ancak bulursun, ararsan secdelerde. (Cengiz Numanoğlu)
Her derde devâ bulur, Kur’ân’la beslenenler;
Secdelerde ihlasla, Allah’a seslenenler. (Cengiz Numanoğlu)
Orta yoldan ayrılma ki; gülesin.
Uçurumlar; uçlardadır.. Bilesin. (Cengiz Numanoğlu)
Korkaklar her gün ölür, bir gün olsun yaşamaz;
Gördüğü her tepeyi, dağ zanneder aşamaz. (Cengiz Numanoğlu)
Sefâdan vazgeçer, vefâ seçerdi;
İnsan düşünseydi Hakk'a visâli..
Ömür, bin yıl bile olsa geçerdi;
Kor üstünde kar tanesi misâli... (Cengiz Numanoğlu)
Adâlet zulmetmez... Adâlet yüce...
Zulüm varsa bil ki; yargıçlar cüce ! (Cengiz Numanoğlu)
Sen ki; asla dönmezsin, kullarına sözünden;
Yakma bizi Yâ Rabbî ! Beyinsizler yüzünden. (Cengiz Numanoğlu)
Tekme, tokat, yumruklar âcizlerin işidir,
Oysa gerçek kahraman, aklı selim kişidir. (Cengiz Numanoğlu)
Ey karamsar müslüman! Sana bir çift sözüm var;
Andolsun ki Kur’an’da her düğüme çözüm var.
(Cengiz Numanoğlu)
Bu hayat denizinde, boğma sakın ümidi,
Bu denizde Kur’an’dır, insanın can simidi. (Cengiz Numanoğlu)
Çorbaya şükredersen, fazlasını bulursun;
Aç gözlülük edersen, çorbadan da olursun. (Cengiz Numanoğlu)
Tarih içinde nice, karanlık çağlar gördüm;
Cehâletin elinde, Kur’ân’ı ağlar gördüm. (Cengiz Numanoğlu)
İrfandır, insanları yücelten ortak payda;
Ârif olmayan kişi, âlim olsa ne fayda... (Cengiz Numanoğlu)
Neden bazı insanlar, bardakları taşırır?
Çünkü; Kelâmullah’a, şaşı bakan şaşırır. (Cengiz Numanoğlu)
Sınıf geçmek için hayat dersinde,
Nefsi dövmek lâzım îman örsünde. (Cengiz Numanoğlu)
Kendine gel ey insan ! Sanma ki rüyâdasın;
Sınavları çok çetin, fânî bir dünyadasın. (Cengiz Numanoğlu)
Sen gönlünü açarsan, Allah onu doldurur,
Sen haramdan kaçarsan, helâlini buldurur. (Cengiz Numanoğlu)
Görsek de insanı, hayvandan ayrı;
Ne fark var, akıldan, hayâdan gayrı? (Cengiz Numanoğlu)
Hayvanlara kızmayın, mâzeretleri çoktur,
Meselâ, hiçbirinde, utanma hissi yoktur. (Cengiz Numanoğlu)
Bırak başkasına ayna tutmayı,
Onu bir kere de kendine çevir.
Ellere şirk dersi vermeden önce,
Kendi içindeki putları devir! (Cengiz Numanoğlu)
Tutkular; tutsaklığın oltasını yutmaktır.
Tutkulara tutulmak; şirke çanak tutmaktır.. (Cengiz Numanoğlu)
Olsan da Kârun kadar, bu dünyaya hissedâr;
Unutma ki Kur’ân’da, bir Kasas Sûresi var.. (Cengiz Numanoğlu)
Hayvanların etleri, derileri bir değer,
İnsanların nesi var.. Utanma yoksa eğer? (Cengiz Numanoğlu)
Namaz; insanoğlunun ilâhî bir şansıdır;
Ahlâkî marazların tedâvi seansıdır. (Cengiz Numanoğlu)
Namaz, HAKK’la sözleşme, nefs ile yüzleşmedir;
Suyu cennetten gelen, kurumaz bir çeşmedir. (Cengiz Numanoğlu)
Bir lâhza boş kalmaz, sînede canlar;
Kur’ân yoksa kalpte, bil ki şeytan var… (Cengiz Numanoğlu)
Ne Asya, ne Avrupa, ne Afrika ne Çin'de;
Bil ki, senin düşmanın, yine senin içinde. (Cengiz Numanoğlu)
Dostu da düşmanı da, insanın kendisidir;
Ya nefsinin kölesi, ya da efendisidir.. (Cengiz Numanoğlu)
Kim nefsine uyarsa, olur hüsrâna yakın,
Selâmet istiyorsan; sen, seni senden sakın. (Cengiz Numanoğlu)
Kur’ân’la beslenenler, gerçek âlimi tanır;
Kibirle beslenenler, kendini âlim sanır. (Cengiz Numanoğlu)
İlim ehli âlimin, irfânı yüce gerek,
İlimde yüce olan, kibirde cüce gerek,
Hâkk’ın ecir müjdesi, o büyük ödül varken,
Başkaca bir iltifat, âlime nice gerek ? (Cengiz Numanoğlu)
Nice âlim geçinen akademik cesetler;
Kulislerde gördüm ki; birbirine hasetler. (Cengiz Numanoğlu)
Nice fakirler gördüm, deniz kadar enginler,
Damlaya muhtaç gördüm, nice doymaz zenginler.
(Cengiz Numanoğlu)
Günümüzün dünyası, taşıyamaz bu kiri;
Çünkü nice zenginler, mânevîyat fakiri. (Cengiz Numanoğlu)
Vicdanlar susuz kaldı, kıvranıyor çöllerde;
Çünkü Allah Kelâm’ı, kayboldu gönüllerde. (Cengiz Numanoğlu)
Eğer ki; bir insandan, beklediğin yok ise;
Kupkuru bir teşekkür, hazineden çok gelir.
Eğer ki; bir insandan, beklediğin çok ise;
Korkarım ki, bu defa, hazineler yok gelir. (Cengiz Numanoğlu)
Mutsuz olur; zirveye çıkmak için yarışan,
Mutlu olur; dünyada bulduğuyla barışan. (Cengiz Numanoğlu)
Ben âcizim.. Allah’ın takdiriyle yarışmam;
Çalışır, çabalarım, ötesine karışmam. (Cengiz Numanoğlu)
Merhametin olmasaydı, olurduk harâb;
Ömür yetmez, bir nefesin şükrüne Yâ Râbb! (Cengiz Numanoğlu)
Kimi var; görünüyor önünde akıl yolu,
Kimi var; sürünüyor, beyninde çakıl dolu. (Cengiz Numanoğlu)
Şahsiyetli müslüman, dik durduğu sürece;
Yükselir Hakk katında, îtibar ve derece. (Cengiz Numanoğlu)
İki günlük yol için, hemen sıvanır kollar;
Ve iğneden ipliğe, hazırlanır bavullar…
Bir yol var ki, hazırlık, düşünülmez nedense;
Musalla taşlarında, çalınırken davullar. (Cengiz Numanoğlu)
Her akşam sofranda, şarabın rakın,
Dostların şen şakrak, hem cana yakın,
Aman ! Bozulmasın, bu rüya sakın;
Şimdi uyanıp da, ne yapacaksın?
Ölürken, nasılsa uyanacaksın ! (Cengiz Numanoğlu)
Sevgili hayvanlar,
Biz insanlar kızınca, hergün birbirimize,
İsminizi anarak, atıf yaparız size.
Yoksa sizde kızınca, her gün birbirinize;
“İnsan” diye atıflar, yapar mısınız bize? (Cengiz Numanoğlu
İnsanlara ‘‘Dur!’’ dedim; tekme tokat vurdular.
Eşeklere ‘‘Çüş!’’ dedim; uslu uslu durdular. (Cengiz Numanoğlu
Eşeğe çüş deseniz, eşek anlar ve çüşer.
Oysa kiminde jeton ancak ölünce düşer. (Cengiz Numanoğlu)
Bilesin ki; hiç değişmez, bu ticaret yasası;
Sermayesi kin olanın, kanla dolar kasası. (Cengiz Numanoğlu
Hakk’a teslim olsun, yeter ki beden;
Dilekçeler geri dönmez secdeden… (Cengiz Numanoğlu)
Eğer varsa Allah’a, tam bir teslimiyetin;
Makbul ameller gibi, yazılır her niyetin. (Cengiz Numanoğlu)
Allah rızası için, niyet varsa temelde;
Hardal tanesi bile zayi olmaz amelde. (Cengiz Numanoğlu)
İhlas ile söylenen sözler geçse de kayda;
Söylemler eylemlere dönmedikçe ne fayda! (Cengiz Numanoğlu)
Nice müslüman var ki samimiyet özürlü,
Okuduğu Kur’an’ı yaşamıyor bir türlü. (Cengiz Numanoğlu)
Münâfıklar, müşrikler, iki kardeş gibidir.
Onların son adresi; cehennemin dibidir. (Cengiz Numanoğlu)
İster müşrik, münafık, ister mü’min seversin,
Bil ki; o sevdiğinle, mahşerde berabersin. (Cengiz Numanoğlu)
Çok titriyorsam eğer, sanma ki üşüyorum;
İnsanın vahşetinden, dehşete düşüyorum. (Cengiz Numanoğlu)
Neden bunca vahşetin tek çâresi Kur’ân’dır?
Çünkü Kur’ân’sız insan; potansiyel şeytandır.(Cengiz Numanoğlu)
Her fitne bir mayındır, Kur’ân ise dedektör;
Yazık ki; anlamıyor, bunu seküler sektör. (Cengiz Numanoğlu)
Diyorlar ki; Tanrı, Allah demektir;
Oysa.. Tanrılar çok, Allah'sa tektir.
Bugün 'Tanrı' diyen, yarın kabirde,
Rabbi sorulunca ne diyecektir? (Cengiz Numanoğlu)
Yaklaşıyor Kıyamet, bu oynanan son perde,
Kur’ân’a kin kusanın, vay haline mahşerde ! (Cengiz Numanoğlu)
Savaş açtığın varlık, Âlemlerin Sahibi;
Söyle! Kimdir be ahmak, bu savaşın gâlibi? (Cengiz Numanoğlu)
Kur'ân'a harp açmadan, hele önce bir düşün;
O'nun Sahibinedir, çünkü er geç dönüşün ! (Cengiz Numanoğlu)
O’na secde ederken, hem de bütün kâinat;
Cinnet değilse nedir, insandaki bu inat ? (Cengiz Numanoğlu)
Nice canlı cesetler gördüm ki yaşıyorlar;
Boş kafa taslarını, gururla taşıyorlar. (Cengiz Numanoğlu)
Secdeden cennetlere nice yollar gidiyor,
Bil ki; namaz kılmayan, kendine zulmediyor.(Cengiz Numanoğlu)
Öncelikle kendini, okumayan bir insan;
Kur’ân’ı anlayamaz, bilse de binbir lisan. (Cengiz Numanoğlu)
Ölümden sonra yoktur ömürlerin kazâsı ;
Ellerin boş gidersin yoksa Allah rızâsı. (Cengiz Numanoğlu)
Belki de almaktasın, şu anda son nefesi,
Belki de bu duyduğun, sonuncu ezan sesi. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanoğlu baksaydı, gerçeğin merceğinden ;
Görünce utanırdı, nefsinin gerçeğinden. (Cengiz Numanoğlu)
İnsanlık onuruna, yargıçlar hissedârdır;
Yargıcın asâleti, adâleti kadardır… (Cengiz Numanoğlu)
Kimin varsa elinde, nalıncının keseri;
O kişide bulunmaz, adâletin eseri. (Cengiz Numanoğlu)
Unutma ki; balçıktır, insanların hamuru,
Dikkat et ki; üstüne sıçramasın çamuru. (Cengiz Numanoğlu)
Büyük de olsa günah, bil ki tevbesi vardır;
Allah’tan umut kesen, en büyük günahkârdır.(Cengiz Numanoğlu)
Kim ki dîni yaşamaz, edep yolundan sapar;
Kendi yaşantısını, kendisine din yapar.. (Cengiz Numanoğlu)
22.06.2021 18:12 –
Yavuz papila: Nefse hitaptır
Bir ân gelir kabarır, atlasta dalga gibi,
muhit olur ruhuna, kırılmaz halka gibi.
Bir ân gelir, durulur, soğuk bir pınar olur,
her sözü kabul eden, en kıymetli yar olur.
Bir ân gelir, ah çeker, her şey benim olsa der,
bütün dünyayı versen, nankördür daha ister.
Bir ân gelir inanır, mevlası sözlerine,
nedâmet yaşı dolar, o âsî gözlerine.
Bir ân gelir ki gürler, ufkunda şimşek çakar,
yılların mahsulünü, tutar bir ânda yakar.
Bir ân gelir, dalgasız, sessiz bir umman olur,
bütün yaptıklarına, utanır, pişman olur.
Bir ân gelir, Firavun, Şeddad ve Nemrud olur,
damarlarda dolaşan, Hannas-ı merdud olur.
Bir ân gelir mutidir, her şeyi kabul eder,
dünya gözünde olmaz, daim ibâdet ister.
Bir ân gelir, şahlanır, kükremiş arslan gibi,
yahut kana susamış, yaralı kaplan gibi.
Bir ân gelir, uslanıp bir (seng-i miheng) olur,
her arzusu, Resûlün sözlerine denk olur.
Bir ân gelir, zalimdir, ruhu inletir zar zar,
kendi kötü eliyle kendine mezar kazar.
Ey kalp, böyle bir nefse, uyarsan halin yaman!
Onun hilelerine, aldanma hiçbir zaman!
Güneşe yıldızlara sorar seni ararım
yağmura bulutlara sorar seni ararım
yorgunum aramaktan,gördüğüme sormaktan
döngel birtanem döngel.
Asırlık şu çınara,su içtiğim pınara
havadaki turnaya sorar seni ararım
ağaçlar çiçek açtı ayrılanlar kavuştu
döngel birtanem döngel.
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum'a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu
Ardında Oğuz'un ellibin tuğu
Andırır Altay'dan kopan bir çığı
Budur, Peygamberin övdüğü Türkler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Türk, Ulu Tanrı'nın soylu gözdesi
Malazgirt Bizans'ın Türk'e secdesi
Bu ses insanlığa Hakk'ın müjdesi
Bu seste birleşir bütün yürekler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
Nağramızdır bu gün gök gürültüsü,
Kanımızdır bugün yerin örtüsü
Gazi atlarımın nal parıltısı
Kılıçlarımızdır çakan şimşekler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu başlar, vatan olmaya...
Kızılelma'ya hey... Kızılelma'ya!!!
En güzel marşını vurmadan mehter
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
Çarpık Çağ
Doğru mu, yanlış mı karar sizlerin
Biz aklın durduğu çağda yaşadık
'Ben dinsizim! ' diyen beyinsizlerin
Din dersi verdiği çağda yaşadık.
Çabuk pişsin diye zorbanın aşı
Ayıran olmadı kurudan yaşı
Keçinin kaplana her adım başı
Kırk tuzak kurduğu çağda yaşadık.
Baylar çalım sattı, bayanlar etin
Ar duvarı çürük, darbeler çetin.
Modern putçuluğun, şirkin, zilletin
Kemale erdiği çağda yaşadık.
Bazen kör kilitler vuruldu dile
Bazen armağanlar kazandı hile
Homo'nun,komo'nun, deyyusun bile
İtibar gördüğü çağda yaşadık.
Yabancısı olduk ilin, obanın
Müdür ekmeğini çaldı çobanın
Resmi dairede devlet babanın
İpe un serdiği çağda yaşadık.
Önümüz çileydi, arkamız cefa
Bir gün semtimize basmadı sefa
Mürşidin, müridin günde beş defa
Günaha girdiği çağda yaşadık.
Kimi hak adalet gördü düşünde
Kimi devlet kuşu buldu başında
Vatanseverlerin vatan dışında
Hasretlik sürdüğü çağda yaşadık.
Göz yumup izine düştük batı'nın
Tuttuk kuyruğundan haçlı atının
Pamuk yumağının, tüyün, tütünün
Nice baş yardığı çağda yaşadık.
Neler yıkmadık ki son olsun diye
Harcadık günleri gün olsun diye
Asker kaçağının şan olsun diye
Askeri vurduğu çağda yaşadık.
Dilendik, savurduk Doları, Markı
Döndükçe aşındı düzenin çarkı
Şalvarı, kasketi, gömleği, börkü
İhtiras sardığı çağda yaşadık.
Kimi vurgun vurdu döndü köşeyi
Kimi yalamakla doydu şişeyi
Kiminin ateşi, külü, maşayı
Ekmeğe dürdüğü çağda yaşadık.
Kılavuzluk yaptı körü beylerin
Seçimde sağılan sürü, beylerin
Morgtaki ölüden diri beylerin
Hâl-hatır sorduğu çağda yaşadık.
Atladık bir çağdan bir diğerine
Çıktık zirvelere, daldık derine
'Çağdaş bayanlar'ın cins beylerine
Çuvallar ördüğü çağda yaşadık.
Biri yola çıkmaz dayı bulmadan
Biri balık avlar suyu bulmadan
Birinin haftayı, ay'ı bulmadan
Milyarlar derdiği çağda yaşadık.
Baş örtüsü yasak,Türk olmak günah
Sabır ver, sabır ver ey gadir Allah!
Bulaşık basının her gün, her sabah
İslâm'ı Yerdiği çağda yaşadık.
Zorbaya rüşvettir 'nurol-çok yaşa'
Mâbutlar, kıbleler değişti hâşâ
İnsanın kâğıda, demire, taşa
Secdeye vardığı çağda yaşadık.
Görün hâlimizi biz insanların
Tutsağı olmuşuz suizanların
Her zaman her yerde müslümanların
Müslüman kırdığı çağda yaşadık.
Abdurrahim Karakoç
ADALET HAKK'A HİZMETTİR!
Çok önemli şu adalet
İnsansan yerine getir
Tersi zulüm-hem dalâlet
Hakk'a uy - hayırla bitir!
************************
Adalet en büyük konu
Allah emrediyor bunu
Yoksa anarşidir sonu
Hakları yerine getir!
************************
Emanete dikkat göster
Tüm işleri ehline ver
Sona ermeli zulümler
Zalimin sonu zillettir!
************************
Olmazsa her an adalet
Neye yarar sana devlet
Adaletle yaşar millet
Mülk temeli adalettir!
************************
Kur'an emrediyor bize
Dönelim hep özümüze
İnsan uyar doğru söze
Adalet şeref - izzettir!
************************
Tüm insanlar arasında
Adalet olsun her yanda
Emir var yüce Kur'an'da
Uyan hakiki ümmettir!
************************
Sen ver her işi ehline
Dönme batıl olan yöne
Sahip çık emanetine
Bütün işler emanettir!
************************
Kur'an bize gösterir yol
Hakk'a uy - adaletli ol
Kurtaramaz sağ ile sol
Torpil- Hakk'a ihanettir!
************************
Hakk'a uy-gerçeği dinle
Olma zalimlik edenle
Ateş sarar bu halinle
Allah'ın yolu çok nettir!
************************
Ne diyorsa yüce Kur'an
Kurtulur emrinde duran
Yok olur zulmü koruyan
Kurtaran güzel niyettir!
************************
Kul Faruk'um-işte gerçek
Zalimler hesap verecek
Kur'an olmalıdır ölçek
Adalet Hakk'a hizmettir!
************************
20.09.2021-Faruk LİMAN
Yaratılış sebebimizi kavrayıp "Ahseni Takvim" üzere hayatımıza devam etmeyi, zalimlerden olup hayvanlardan aşağı bir dereceye düşenlerden olmamamız temennisi ve duasıyla bir şiirimle Cuma'nızı tebrik ediyorum.
Gitmek istiyordum gitme diyordun
Beni karanlığa itme diyordun
Eşkiya kalbime hükmediyordun
Herkesten farkındım sen bilmiyordun
Sen beni üzüyor incitiyordun
Ben sana kırgındım sen bilmiyordun
Kalbimi kırıyor acıtıyordun
Ben sana dargındım sen bilmiyordun
Sen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun
Sen yangın çıkarır ben söndürürdüm
Sevmesem dünyanı ters döndürürdüm
Seni sürüm sürüm süründürürdüm
Ben senin korkundum sen bilmiyordun
Sen bana günahtın sen bana yasak
Helale uzaktı düştüğüm tuzak
Ben sana tutkundum ben sana tutsak
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun
Bir yavuz hırsızdın dikleniyordun
Sustukça sabrıma yükleniyordun
Sen hiç beklemiyor bekleniyordun
Ben sana yorgundum sen bilmiyordun
Sen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun
·
EDEP YA HU !…
Allah ki - insanı - yoktan yarattı
Can verdi- ruh verdi - halife yaptı
Ne yazık çokları nefsine taptı
Kendine gel-insan- az edep ya Hu!
**********************************
Görür ve gözetir seni Yaratan
Var etti alemler-hem de hiç yoktan
Allah-birdir-tektir - en büyük sultan
Kendine gel-insan- az edep ya Hu!
**********************************
Kibir kimse geri, tüm insanlıktan
Gurur şeytandandır-ona uymaktan
Mümin mütevazi- korkar o Hak’tan
Haddini bil insan, az edep ya Hu!
**********************************
Şımarıkça yaşar - arzda gezersin
Sanki göğü deler - yeri ezersin
O asi şeytana - çok da benzersin
Haddini bil insan, az edep ya Hu!
**********************************
Rızkı sen yarattın - bile - sanırsın
Fakiri düşünmez - cimri kalırsın
Şükürden uzaksın-nankör yaşarsın
Haddini bil insan, az edep ya Hu!
**********************************
Bilir misin geçer - zaman-çabucak
Ömür çok kısadır - çoktur yapacak
İhlasla ibadet - kurtarır ancak
Haddini bil insan, az edep ya Hu!
**********************************
Yaratan - yaşatan - öldüren de O
Rızkı veren O’dur - tam bilen de O
Ahiret gününde - dirilten de O
Haddini bil insan, az edep ya Hu!
**********************************
Kur’an-i Kerim’dir, hayat rehberin
Peygamber-değişmez-odur önderin
İslam ki tek yoldur - yok mu haberin
Haddini bil insan, az edep ya Hu!
***********************************
Kul Faruk yolunda - kulluk ederim
Kur’an rehberimdir - Resul önderim
Ey Rabbim lütfeyle - rızan isterim
Haddini bil nefsim, az edep ya Hu!
***********************************
***4.01.2016-Faruk LİMAN.3/466
YA RABBİ-AFFEYLE-KURTAR-SEN BİZİ!...
Çöktü bir karanlık-isyan ve zulüm
Ya Rabbi- affeyle - kurtar-Sen bizi
Üstüne alan yok - olsa - da ölüm
Ya Rabbi lütfeyle- kurtar Sen bizi!
*********************************
Belalar geliyor - hem de üst-üste
Hâlâ daha çoklar- heva - heveste
Çıkamazlar asla - demir - kafeste
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Gönülleri sarmış - dünya sevgisi
Hakk’ın Kitab’ına - yoktur ilgisi
Çoğaldı hizipler - haklı hangisi
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Savrulur insanlar - sağa ve sola
Bir zillet içinde - düşmüşler yola
Binmişler çokları - çürük bir dala
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Nerelerde şimdi - hakiki ümmet
Mal-makam aşkıyla-gidiyor millet
Batıya özenti - getirdi zillet
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Mümin ataların - bir çok torunu
Kaybetti imanı - Tevhid ruhunu
Dünyalık zevk-sefa - çizer yolunu
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Nasıl şok değişim - kâfire meyil
Halleri - dilleri - mümince değil
Fısk-günah içinde-cadde ve sahil
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Çağdaş medeniyet - denilen zırva
Şeytan’ın izinde - güdüyor dava
Cehennem yolcusu- değil bedava
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
Kul Faruk-der-zarar-gaflet- özenti
Şu fani alemde - nedir beklenti
Yoldan çıkarıyor - nefsî eğlenti
Ya Rabbi- affeyle- kurtar-Sen bizi!
*********************************
07.10.2021- Faruk LİMAN
NEDEN ACABA!...
Söz etse birisi - şu zulümlerden
Kimler bozuluyor - neden acaba
Biraz bahsedilse - şu zalimlerden
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Yüce Allah bilir - zulüm yapanı
Fâni dünya için - nefse tapanı
Hâk hiç affeder mi- zulme sapanı
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Şu hükmü hatırla-zulme yanaşma
Kul hakkı hiç yeme- haddini aşma
Hesabı sorulur - sakın ha şaşma
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Hakları gasp edip - o yıktıkların
Zulümler ederek - can sıktıkların
Düşün ne olacak - o yaptıkların
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Söylenecek varsa - söyle bir hele
Kırdın nice kalbi - bakmadın hale
Elbette bilindi - yaptığın hile
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Bir kılıf buluyor - kim ne yaparsa
Elbet hesap verir - emek çalarsa
Cevabı ver hele - sende yüz varsa
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Doğruluktan kaçan- hileye sapan
Menfaati seçen - nefsine tapan
Haram yiyip içen - kötülük yapan
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Ey kibreden zalim-tepeden baktın
Yalanla-hileyle - oturup - kalktın
Bir çok gariplerin - ömrünü yaktın
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
Kul Faruk'um uyar-ömür bitmeden
Allah affeder mi - helalleşmeden
Zulüm var ortada- deme-bilmeden
Bir telaş sarıyor - neden acaba!
**********************************
07.10.2021- Faruk LİMAN
ONLAR-HİDAYETE-SIRTINI DÖNER!...
Nasıl bir anlayış-nasıl Müslüman
Zulme itaatte - görüyor hüner
Batıl bir yaşayış - bulur mu iman
Kur’an’a- Sünnet’e- sırtını döner!
*********************************
Kur’an’ı dinler de- ancak ses için
Anlamına girmez-bilmez ne-niçin
Mevcut gelenektir - onun için din
Şerefe - izzete - sırtını döner!
*********************************
Faiz - zina - miras- belli hükümler
Kur’an emirleri - muhatab kimler
Nice münafıklar - fasık alimler
Mutlak adalete - sırtını döner!
*********************************
Tapındığı- sanki-helvadan putlar
Menfaat uğruna - gider hudutlar
Hilede öncüdür - yenilir haltlar
Hakk’a- hakikate - sırtını döner!
********************************
Zulümle - hileyle - kazanır malı
Bozar böylelikle - bir çok kuralı
Kırar gönülleri - olmaz oralı
Hak olan ümmete- sırtını döner!
********************************
Sinsi işleri çok - dönektir yüzü
Yalanlarla dolu - onun çok sözü
Zenginliği sever-doymuyor gözü
Helal çok nimete - sırtını döner!
********************************
Mütrefin yaşayan - o zalim kişi
Zordur Hak yoluna - onun gidişi
Kolay nasip olmaz - tövbe edişi
Hayırlı hizmete - sırtını döner!
********************************
Mümin olunamaz-nur olmayınca
Kur’an’a Sünnet’e- inanmayınca
Münafık ve fasık-yaşar şeytanca
Hem de o Cennet’e-sırtını döner!
********************************
Kul Faruk’um yaşa - uyarak dine
Hazırlan Mahşer’e-o büyük güne
Sakın asi olma - yüce Rabbine
Onlar - hidayete - sırtını döner!
********************************
08.10.2021- Faruk LİMAN
SUBHANALLAH!...
Sığınmışım Rabbim sana
Rahmet’ini gönder bana
Nur’undan lütfet bu cana
Ya ilahi - Rabbim Allah
Kalpten derim-Subhanallah!
**********************
Noksan sıfatlardan uzak
Senle yıkılır tüm tuzak
Senin zikrinle yüzler ak
Ya ilahi - Rabbim Allah
Kalpten derim-Subhanallah!
**********************
Yaratan ve rızık veren
Kullarını esirgeyen
Her an için gözetleyen
Ya ilahi - Rabbim Allah
Kalpten derim-Subhanallah!
**********************
Halife - dedin - insana
Cennet’i yarattın ona
Değer verdin kullarına
Ya ilahi - Rabbim Allah
Kalpten derim-Subhanallah!
**********************
Affın - mağfiretin geniş
Sana döner - yapılan iş
Sanadır - sonunda gidiş
Ya ilahi - Rabbim Allah
Kalpten derim-Subhanallah!
**********************
Kul Faruk - aciz kulundur
Gittiği senin yolundur
Rızan üzere bulundur
Ya ilahi - Rabbim Allah
Kalpten derim-Subhanallah!
**********************
***18.01.2016-Faruk LİMAN
ELHAMDÜLİLLAH!...
Bütün hamd hepsi Sana’dır
Hedefim hep rızanadır
İman ettim - yön Sana’dır
Yaratan Sen - yüce Allah
Zikrimdir - Elhamdülillah!
**********************
İnsan - dedin ve yarattın
Mümin kişilere kattın
Son Resul’e ümmet yaptın
Yaratan Sen - yüce Allah
Zikrimdir - Elhamdülillah!
**********************
Pek çok verdin rızıkları
Nimete boğdun kulları
Affedersin günahları
Yaratan Sen - yüce Allah
Zikrimdir - Elhamdülillah!
**********************
Sen Rabbimsin-kulum Sana
Dost eyle - Sen dostlarına
Selam - veli kullarına
Yaratan Sen - yüce Allah
Zikrimdir - Elhamdülillah!
**********************
Kalbime doldur- Hak nuru
Furkan eyle - ver onuru
Nasip et - büyük huzuru
Yaratan Sen - yüce Allah
Zikrimdir - Elhamdülillah!
**********************
Kul Faruk - zikrini eder
Her zaman yolundan gider
Kalpten imanla - bunu der
Yaratan Sen - yüce Allah
Zikrimdir - Elhamdülillah!
**********************
***18.01.2016-Faruk LİMAN
ALLAHÜ EKBER!...
Alemlerin tek sahibi
Her işin mutlak galibi
Koruyansın hep garibi
Muhlisler Seni zikreder
Derler hep-Allah ü Ekber!
*********************
Canlı cansız bütün varlık
Tesbih eder tüm zamanlık
Gafil kılma hiç bir anlık
Arifler Seni zikreder
Derler hep-Allah ü Ekber!
*********************
Varlıklar için zikirdir
Her biri Sana teslimdir
Hakkıyla bilen alimdir
Aşıklar Seni zikreder
Derler hep-Allah ü Ekber!
*********************
Yoktur Sana asla emsal
Zikir aşkını kalbe sal
Rızana uysun bütün hal
Zakirler Seni zikreder
Derler hep-Allah ü Ekber!
*********************
Bütün sıfatların haktır
Eksiklikten hep uzaktır
Bu zikirle Hakk’a baktır
Alimler Seni zikreder
Derler hep-Allah ü Ekber!
*********************
Kul Faruk zikreder seni
Kalbine yaz o ismini
Yaşat ona bu Hak dini
Alemler Seni zikreder
Derler hep-Allah ü Ekber!
*********************
***18.01.2016-Faruk LİMAN
YETENEK!...
Sesim güzel - dersin - okursun şarkı
Döndürürsün her an- şeytanla çarkı
Para - pul yolunda - yaş buldu kırkı
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
Resim-heykel yapıp- dersin-bu işim
Put yaptı mazide - müşrik çok isim
İslam’a ters ise - yoktur göresim
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
Övünür hem de çok - zekiyim diye
Gidersin okula - çok fakülteye
Kur’an okumada - tembellik niye
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
Tiyatro - artistlik - çok da merakın
Roller kesersin de - edebi takın
Sana da ahiret - kesin çok yakın
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
Futbolcu olmuşsun - vurursun topa
Milyonlar koşuyor - o an serapa
Neye yarar düşün - aldığın kupa
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
Şair oldum dersin - şiir yazarsın
Çok kez nefse uyar - şerre saparsın
Bir de sarhoşlara - meze yaparsın
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
Kul Faruk- emanet - her tür yetenek
Kulluk için sana - verilen binek
Helal yolda kullan- hoş olur emek
Yetenek Allah’tan - kulluğu ister
Hak yolunda kullan-şükrünü göster!
*****************************
***18.01.2016-Faruk LİMAN
Ben Milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa, hep Hakk'ı tutacağım
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.
Vur Emri Abdurrahim Karakoç
Babam Derdi Ki Yavrum!
Babam derdi ki yavrum! Küçüğü küçümseme;
Küçücük bir darbeden, kalp kırılır mı deme.
Orman nasıl yanarsa, bir kibriti çakmakla;
Hayırlar da kül olur, bil ki başa kakmakla...
Babam derdi ki yavrum! Kibir şeytana hastır,
Şeytanla dost olanın, âkibeti iflâstır.
Dünya hırsı doyurmaz, yedikçe aç kalırsın;
Kibirde yükselirsen, kabirde alçalırsın...
Babam derdi ki yavrum! Çürük tahta boyanmaz;
Boyansa da sıratta, ilk adıma dayanmaz.
Bil ki; o gün ameller, karşımızda duracak;
Önce kendi nefsimiz, bizden hesap soracak..
Babam derdi ki yavrum! Dostun postuna kanma,
Allah’tan başkasına, güvenip de yaslanma.
Var gününde sevilir, el üstünde olursun;
Dar gününde kendini, yapayalnız bulursun...
Babam derdi ki yavrum! Öfke kanla beslenir;
Şeytan âdemoğluna, “öldür! ” diye seslenir.
Vehimler, vesveseler, öfkeye katran döker,
Şeytan ancak, eûzu besmeleyle diz çöker...
Babam derdi ki yavrum! Kimseye sır yükleme,
Hiç kimseden sınırsız, bir sadâkat bekleme.
İnsan pervane gibi, rüzgâr bulunca döner,
Gündüz fener kesilir, gece olunca söner...
Babam derdi ki yavrum! Şükredip duruyorum.
Açgözlü insanlara, hep şunu soruyorum:
Bir avuç kara toprak, üç metre kefen için,
Cehenneme bu kadar, ısrarla talep niçin? ..
Babam derdi ki yavrum! İnsanoğlu savrulur,
Kalpler ancak Allah’ı, anmakla huzur bulur.
Makam, mevki, para, pul, insan olmaya yetmez,
İnsanda irfan yoksa, ceset beş para etmez...
Babam derdi ki yavrum! Borç insana tasmadır,
Kölelik fermanına, hem de mühür basmadır.
Fâizin güler yüzlü maskesine aldanma;
O şeytan sarmalına, düşen kurtulur sanma...
Babam derdi ki yavrum! İnsanoğlu nankördür,
Herkeste kusur görür, kendi nefsine kördür.
O kaskatı kalbini, tarife taşlar yetmez;
Allah affeder amma, insanoğlu affetmez (!) ...
Babam derdi ki yavrum! Diplomalı câhiller;
Kur’ân’a kin üreten, bir zümreye dahiller.
Hiçbiri kurtulamaz, girdiği dar kafesten;
Ve hiçbiri utanmaz, tükettiği nefesten...
Babam derdi ki yavrum! Ölüm herkese yakın;
Onunla arkadaş ol, kaçmaya kalkma sakın.
Ölümle barışırsan, ömürle barışırsın;
Yoksa her türlü şerde, şeytanla yarışırsın...
Babam derdi ki yavrum! Rabb’inedir dönüşün;
Huzuruna çıkacak, yüzün var mı? Bir düşün.
Sırattan geçmek için, iki kanat gerekli;
Biri Kur’ân.. Biri de, düşünmektir sürekli...
Babam derdi ki yavrum! Dedikodu zillettir;
Dilden dile bulaşan, kronik bir illettir.
Kur’ân; uzaklaş diyor, gıybetin vahşetinden;
Çünkü insan tiksinir, ölmüş kardeş etinden..
Babam derdi ki yavrum! Dîne hurâfe katma;
Türbede mum yakıp da, şirki din diye satma.
Yanlarında dururken, Kur’ân gibi bir liman;
Gör ki; şirk denizinde, boğuluyor müslüman...
Babam derdi ki yavrum! Şerde hayır arama;
Unutma ki şeytanlar, bal dökerler harama.
İnsan nefsi zayıftır, aç gözlüdür.. Bilesin.
Sabrı silah eyle ki; ona gâlip gelesin...
Babam derdi ki yavrum! Bu yol hayat yoludur,
Tehlikeli virajlar, kavşaklarla doludur.
Dikkat et.. Kur’ân’daki kırmızı ışıklara,
Kazâ yaparsan eğer, suçu kendinde ara...
Babam derdi ki yavrum! Rabb’imiz lütufkârdır,
Her zorluğun sonunda, mutlak kolaylık vardır.
Ümitsizlik; şeytanın kurduğu bir tuzaktır,
Allah’a yaklaşanlar, tuzaklardan uzaktır...
Babam derdi ki yavrum! Kendini helâk etme;
Câhillerden yüz çevir, boşa nefes tüketme.
Çünkü canlı cesetler, ne görür, ne duyarlar;
Onlar, “çağdaş” putların, buyruğuna uyarlar...
Babam derdi ki yavrum! Kadere küsme sakın;
Bil ki; seni Yaratan, sana senden de yakın.
Ne gaflet, ne cehâlet, ne sefâlet kaderdir;
Allah ancak sabreden, kullarla beraberdir...
Babam derdi ki yavrum! Pişmanlık kurtuluştur;
Vicdanla yüzleşerek, yeniden varoluştur.
Pişmanlık; yanmak değil, yanınca sönmemektir,
Hakk yolundan bir daha, geriye dönmemektir...
Babam derdi ki yavrum! Sık gidersen dostuna;
Birgün eşik dibinde, yer bulursun postuna.
Kendini bilmeyenin, bil ki dinmez gözyaşı;
Çünkü sonunda çatlar, dostun da sabırtaşı...
Babam derdi ki yavrum! Özgürlük zihindedir;
Aklı selim beyinler, zindanda da zindedir.
Nice köleler var ki; iffetin kalesidir,
Nice sultanlar var ki; nefsinin kölesidir...
Babam derdi ki yavrum! “Çağdaşlık” dedikleri;
Çürümüş bir ahlâkın, erozyon delikleri.
Moda sık sık değişen, bir hevâ dürtüsüdür;
Oysa hiç değişmeyen, iffetin örtüsüdür...
Babam derdi ki yavrum! Bilmeceler kolaydır;
Lâkin insanı çözmek, inanılmaz olaydır.
Kimi durur sınırda, kimi yıkar bendini,
Kimi pişer ateşte, kimi yakar kendini...
Babam derdi ki yavrum! Herşey açık bu dinde;
Şeytana dikkat diyor, yüzdoksan âyetinde.
Ne yazık ki; insanlar, bu çığlığı duymuyor;
Hayvanları ürküten, vahşetine doymuyor...
Babam derdi ki yavrum! İnsanoğlu aldanır;
Servetini gördükçe, kendini Kârun sanır.
Secde eder, tapınır, kotrasına jipine;
Bilmez ki; nice Kârun, girdi yerin dibine...
Babam derdi ki yavrum! Kürsülere boş çıkma;
Seni dinlemek için, koşup geleni sıkma.
Mikrofon buldum diye, uzatırsan sözünü;
Dinleyen önce esner, sonra yumar gözünü...
Babam derdi ki yavrum! Hayvanları yermeyin,
Onlar sözden anlamaz, ahlâk dersi vermeyin.
Edep, hayâ, haysiyet, ancak insanı bağlar,
Bu durum hayvanlara, özgürce (!) yaşam sağlar...
Babam derdi ki yavrum! Secde şuur demektir;
Şuur yoksa, ameller, beyhude bir emektir.
Nefsanî fırtınalar, îmânı söndürmesin,
Sen gafleti öldür ki, o seni öldürmesin...
Babam derdi ki yavrum! Zehirde bal arama;
Nefsin istese bile, dönüp bakma harama.
Zinâ câziptir.. Çeker yaklaşanı bir anda;
Ona yaklaşmak bile, yasaklanmış Kur’ân’da...
Babam derdi ki yavrum! Fitne katilden beter;
Bir fitne; yüzbinlerce, insan katline yeter.
Fitneler; toplumları önce kinle yoğurur;
Sonra da akıl dışı, katliamlar doğurur...
Babam derdi ki yavrum! Bütün dertler bir yana,
Kur’ân da, ümitsizlik haramdır müslümana.
Her çilenin bir ecri, gecenin fecri vardır;
İnsanın selâmeti, ancak sabrı kadardır.
(2012)
Cengiz Numanoğlu
İnsan kaçarsa itler saldırır emmi Dik duran insan iti yıldırır emmi Hele bir yiğitçe hücüm eylede gör İtlerde sahibide çıldırır emmi Abdürrahim Karakoç
Ülkü yolunda sevdalı bir ses... Güzel umutların ve sevginin olduğu kadar hayal kırıklıklarının da şairi. Yıldız Aktaş'ın dar ağaçlarında can veren şehitlerimizi anlattığı bir şiirini paylaşıyorum
HALİL VE SELÇUK
İki gül dalı,
düştü kanayarak şafak vakti…
şehrin yüreğinde gam,
iki can yangını ciğerinde,
tükürse zulmün yüzüne
kan kırmızı öfke...
Halil ve Selçuk,
dudaklarına oyalı dualar titretti arşı.
Yalın ayak yürüdükleri sehpa da
son nefeste çoğalan sesleriyle
"Bismillah" la boyunlarını uzattıkları ipte
asırlık hayalleri sallandı.
Darağacı gölgesinde kaldı kavgaları
helallik istedikleri cellât utandı.
Halil ve Selçuk,
yağmurlu bir vakit
kara gözlerine dolan hilal sancağıydı,
yârin hayali
bir damla yaşla sulandı.
Gün ağartısıydı,
Tanrı dağından kuşlar havalandı.
iki gül dalı düştü ölümün koynuna
iki bozkurt eksildi Çankaya yokuşunda
Halil ve Selçuk,
bir şafak vaktiydi
yüzlerinde aydınlanırken sonsuzluk
Hakk'a teslim oldular
“İż kâle lehu rabbuhu eslim,
kâle eslemtu lirabbi-l’âlemîn”
Yıldız Aktaş
Ayrılık kolay değil
Onu gel sen bana sor
Günlerim yalnız seni
Aramakla geçiyor
Kader ayırdı bizi
Elimizden ne gelir
Sabrın sonu selamettir
Başa gelen çekilir
Bahtiyar olamadım
Garibim şu cihanda
Bir gün bende ölürsem
Arkamdan sen ağlama
ANNEM, BIRAKTIN BİZİ...
Tatlı sohbetine henüz doymadan,
Kahırlı ömrünün günü dolmadan,
Ağrı ve sızına çare bulmadan,
Annem sabah vakti bizi bıraktın.
Yorgunluklarına vermedin önem,
Bir rahat yüzü de görmedin annem,
Yanıyor ciğerim, yanıyor sinem,
Sessiz ve sedasız kaçıp bıraktın.
Kendine bakmadın, bizlere baktın,
Sevgi nuru oldun, içime aktın,
Rahattan, huzurdan çok da uzaktın,
Çok fazla üzmeden çekip bıraktın.
Yoldan geçenleri sen hep doyurdun,
Tanrı misafiri diye buyurdun,
Garip gurebayı her an kayırdın,
Bizi gerilerde koyup bıraktın.
Dün gece dinledim, sesin boğuktu,
Sanki hapsolduğun dar bir kovuktu,
Ellerini tuttum, nasıl soğuktu,
Ateşlere koydun, korda bıraktın.
İrfan, bu hasretin nasıl dinecek,
Belli yüreğine acı sinecek,
Bu özlem içimde ne an sönecek,
Kederlere koydun, bizi bıraktın...
İrfan GÜVEN
Hepimiz of kardeşiz,Bu öfke ne diye
Yaşamak dururken Bu kavga ne diye
Hepimiz kardeşiz,Bu öfke ne diye
Yaşamak dururken,Bu kavga ne diye
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Bir kardeş kardeşi,Vuruyor ne diye
Bir ana ağlıyor,Evladım nerede
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Susmuyor silahlar,Feryat var gecede
Dinsin bu gözyaşı,Bitsin bu işkence
Susmuyor silahlar,Feryat var gecede
Dinsin bu gözyaşı,Bitsin bu işkence
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Bir kardeş kardeşi,Vuruyor ne diye
Bir ana ağlıyor,Evladım nerede
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Hepimiz kardeşiz,Bu öfke ne diye
Yaşamak dururken,Bu kavga ne diye
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Yollar oy oy oy
Dağlar oy oy oy,Kardeş oy oy oy
Besteci: Mehmet Aslan .Böyle bir şiirle besteleyenler ve söyleyenler ne murad ederse etsin ne bir Vatan haininin ne bir İslam ve insanlık düşmanının,ne bir şeytani pisliğin bu karede işi yok,belki cümle masum mazlumun ve güzelliklerin hakkı belki İslam kardeşliği
Yaratılış sebebimizi kavrayıp "Ahseni Takvim" üzere hayatımıza devam etmeyi, zalimlerden olup hayvanlardan aşağı bir dereceye düşenlerden olmamamız temennisi ve duasıyla bir şiirimle Cuma'nızı tebrik ediyorum.
Belhüm Adal
Ferman yazıldı göklerde bekle ey katil!
Ellerinin ve yüzünün kızıllığında ecelin
Sen her dem kendini kudretli bilen sefil
Kırılacak kırdığın çocukların ki gibi ellerin
Acımın kanları karışıp Gazze'de çocuklarla
Nehir olup akmakta Arş'a kıpkızıl aah!
Benliğimin acizliğine kıvranırken azabla
Senin kendi çukurun olacak bu tamah
Ah'ların sahibi yardımcısı olan Allah
Sanada hükmediyor gazabkar sıfatıyla
Olacak mı sanıyorsun kendini böyle iflah?
Haykırıyorum var gücümle 'kahretsin Allah'
Soysuzlar iktidarında kustuğun bu kin
Bizdeki acziyet olup sana kolay iktidar
Sende ki bu güç işte tam bunun için
Yaz bir kenara Rabbin bir adıda Kahhar
Sen cami duvarına işeyen kudurmuş 'İt'! ! !
Kendi boynuna kendin doladın belanı
Sen Gazze'li yavrumun gözyaşında tirit
Dilim az buluyor sana 'Belhum Adal'ı'! ! !Mehmet Şahin
Belhüm Adal
Gündüz geceyle kaim, haftalarda aylarla,
Rahmet gökten inerken ilişkisi bağlarla,
Su gibi akıp giden asırlarla, çağlarla,
…..İlişkiyi bulup da kuramıyorsan bağı,
…..Hayvan gibisin, belki, hayvandan da aşağı.
Burnunla nefes alır, konuşursun dilinle.
Kalbinle duygulanır, tutuyorsun elinle.
Kâinatı sığdırmış görüyorsun gözünle.
…..İlimle, marifetle öremiyorsan ağı.
…..Hayvan gibisin, belki, hayvandan da aşağı.
Daldın çıkamıyorsun hayatın girdabına.
Niçin bakmıyorsun hiç kâinat kitabına.
Muhatap oluyorsun Rabbimin hitabına.
…..Eğer haddini bilip denk almazsan ayağı,
…..Hayvan gibisin, belki, hayvandan da aşağı.
Akıl ve hikmet verdi duygularla donattı.
Ne var ne yok her şeyi, senin için yarattı.
Peygamberler gönderdi yolunu aydınlattı.
…..Her şey önünde iken yakamazsan çerağı,
…..Hayvan gibisin, belki, hayvandan da aşağı.
Güneşiyle ısınır, havasını solursun.
Mevcudatı anlayan tek canlı sen olursun.
Muhakkak ki ararsan Yaratanı bulursun.
…..Her yolun bir sonu var göremezsen durağı,
…..Hayvan gibisin, belki, hayvandan da aşağı.
Rabbim önüne sermiş sayısızca nimeti.
“Bir” bilerek tanırsan verecektir cenneti.
Âlemlere rahmettir, ol Muhammed ümmeti.
…..İslam okyanusuna akıtmazsan ırmağı,
…..Hayvan gibisin, belki, hayvandan da aşağı.
Filistin,Lübnan,Suriye,Irak'ta kan var
Gör bunları dünya, gözün kapama
Dünya da yaşayan belhum adallar
Verdiğiniz sözden, kahpece sapma
Allah'ın rahmetinin yanında gazabı var
Bekleyin bu gazabı hain belhum adallar
İnsan haklarıymış,adaletiymiş
Hani nerde şimdi insan hakları
Demokrasisiymiş bilmem nesiymiş
Bırakın attığınız tüm yalanları
Allah'ın rahmetinin yanında gazabı var
Bekleyin bu gazabı hain belhum adallar
Fiilistin kan ağlar, Lübnan kan ağlar
Şu hain düzende,bütün işkence
Bir çocuk haykırır anne ölüm var
Yapılan zulümler çekilmez çile
Allah'ın rahmetinin yanında gazabı var
Bekleyin bu gazabı hain belhum adallar
Katil Şaron çıkmış,neler söylüyor
Müslüman hakkında,İslam hakkında
Toniler, Coniler tamadır diyor
Bu düzen hakkında, savaş hakkında
Allah'ın rahmetinin yanında gazabı var
Bekleyin bu gazabı hain belhum adallar
Ellerini göğe kaldıran çocuk
Bekle bu devranda dönecek bir gün
Akan kanlar ise hep oluk oluk
Sen duanı kesme gelecek o gün
Allah'ın rahmetinin yanında gazabı var
Bekleyin bu gazabı hain belhum adalar Hasan Ayar
Bunlar İnsansa Belhüm Adal Kim?
Fikir suçlusu oldu birden dünkü alçak
insan hakları diye bağırdılar sokaklarda
peki şehitlerin hakları ne olacak
bezim olmaz hiç bu taraklarda
irtica irtica diye başımızın etini yediniz
hırsızın eli teröristin kellesi dediniz
bırakın hırsız korksun terörist sinsin
er geç cezasını çekeceğini bilsin
elbette kısasta hayat var
haksızdan haklının hakkını kim alacak
zalimlere olsun artık hayat dar
alçağın boynunu ipe kim takacak
bu mudur yani adalet
bu mu insana hürmet
ölen öldü kalan sağlar bizimdir
dediniz yaşayana yazık ölen zaten gitmiştir
ulan bu hangi akla hizmet
kahrolsun apo kahrolsun pkk
işte bağırıyorum meydanda
dünün barbarı oldu ya sonunda insan da
o yüzden yüreğim yangında yüreğim isyanda
soysuza sövmek olsa gerek atamdan vasiyet
onun için işte hayatta aldım vaziyet
bunların topuna olsun lanet
affet şehidim bizi affet...Sefer Kutlu
Belhüm adal ne demek, anlamı ne?
Belhüm Adal ne demektir? Yani; Güç ve kuvvetini kullanarak, masum insanların en doğal haklarını ellerinden almak ya da kullanmasına izin vermemektir. Kur'an-ı Kerim'de "hayvanlardan da aşağıda" olan bir insan grubundan bahseder. İşte o insanlara "Belhüm Adal" denmektedir. Eğer insan fıtratından saparsa kan döker, hayvanlardan da aşağı bir zalim, kan dökücü haline döner. İşte o zaman "Belhüm Adal" olur. Oysa insanın doğuştan gelen hakları vardır. Bu haklar hiçbir şekilde başkaları tarafından gasp edilemez, engellenemez. Bugün modern ismi ile insan hakkı oldu o zamanki ismi kul hakkı idi. Bizim inancımız insan hakkına son derce titiz davranır, her insanın fıtrattan gelen haklarına saygı duyar. Kısaca hatırlamaya çalışalım insanın hakları nelerdir:
"İnsanın en doğal hakkı yaşam hakkıdır, bir diğer şekli ile can güvenliği. Mal güvenliği, malı her türlü tecavüzden korunma altına alınmıştı. Namus ve ırzı koruma altındadır. Düşünme özgürlüğü. İnanç özgürlüğü, kısaca temel insan haklarını yazmaya çalıştık. Bu haklara başkalarını da ilave edebiliriz."